HESAPLAŞMA

2149 Words
Konağa döndüğümüzde hava serinlemişti ama avludaki hava hâlâ gerilimle doluydu. Herkes neler olacağını merak edercesine sessizdi. Kapıdan ilk Sarvan girdi. Ardında ben, Süreyya Hanım ve Gökhan vardı. Konaktaki herkes göz ucuyla Sarvan’a bakıyor, yaklaşmaya bile cesaret edemiyordu. Çünkü onun yürüyüşü bile sessiz bir öfke taşıyordu. Yezda Hanım ve Yasmin, avlunun taş basamaklarının hemen yanında durmuş bekliyorlardı. Yüzlerinde, suçlulara has o tedirginlik vardı. Yasmin göz göze gelmemeye çalışıyor, Yezda ise hâlâ dimdik duruyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Sarvan avlunun ortasında durdu. Gözlerini yavaşça çevirdi onlara. Herkes nefesini tutmuştu. Sonunda konuştu. Sesi öfkesizdi belki ama içinde ateş gizliydi. “Bu evin kapılarını size biz açtık. Amcam öldüğünde, dul karısını ve yetim kızını yalnız bırakmadık. Bu konak, bizim için sadece taş duvarlar değil; aile, emek, onurdu. Siz bu onura ihanet ettiniz.” Yasmin’in dudakları titredi. “Sarvan… ben sadece—” “Sadece ne?” diye sordu Sarvan sert bir tonla. “Sadece eşime zehir içirmeye kalkıştın. Karnında benim çocuğum olduğunu bile bile, onun canına kastettin.” Yezda öne atıldı. “Sarvan, oğlum... Yasmin hata yaptı. Gençtir, aklı karıştı...” Sarvan bir adım yaklaştı. “Hata mı dedin?” dedi dişlerini sıkarak. “Sen de o suça ortaksın. Sessiz kaldın. Göz yumdun. O içeceği hazırlayan sadece o kız değil, senin de ellerin var işin içinde.” Yezda gözlerini kaçırdı ama susmadı. “Ben senin amcana söz verdim. Ölürken kızımı koruyacağım dedim. Biz başka yere gidecek durumda değildik. Bu eve sığındık.” “Ve bu evin içinde fitne ektiniz,” dedi Sarvan. “Konağın duvarları sizi korudu ama siz o duvarların içini zehirlediniz. Meryem’e değil sadece, bana da. Aileme de.” O an Kemal Ağa yavaş adımlarla avluya girdi. Bastonuna dayanıyordu ama sesindeki kuvvet hâlâ yerindeydi. “Yeter,” dedi. Tüm gözler ona döndü. Sarvan bile başını hafifçe eğdi. Kemal Ağa önce Sarvan’a, sonra Yezda ve Yasmin’e baktı. “Bu konağın kapılarını açan bendim. Çünkü kardeşimin geride bıraktıklarını sokağa atamazdım. Ama olanları öğrendiğimde utandım. Benim soyadımı taşıyan biri... diğerine kıymaya kalktıysa... artık bu evde yeri yoktur.” Yasmin dizlerinin üzerine çöktü. Ağlamaya başladı. “Amca, ne olur… ben onu sevdim. Sarvan’ı sevdim. Sadece o kadının elinden almak istedim. Beni seçsin istedim. Ama hiç istemedim böyle olsun…” Kemal Ağa'nın sesi daha da ağırlaştı. “Sevgi cana kıymaz, evlat. Sen sevmedin. Hırsına kapıldın. O kadın şu an torunumu taşıyor. Ve sen... kendi akrabanın canını yakmaya kalktın.” Sarvan konuştu bu kez, net ve kararlı bir şekilde. “Bu gece bu evde son geceniz. Sabah eşyalarınızı toplayıp gidiyorsunuz. Bu konağın sınırlarına adımınızı attığınız her gün, ben nefes aldığınızdan pişman ederim.” Yezda gözyaşlarını silmeye çalıştı. “Peki nereye gidelim? Sarvan... biz... biz nereye gideriz?” Kemal Ağa iç çekti. “Ben bir ev ayarlarım size. Bu konağa ait olmayan, ama sokakta da kalmayacağınız bir yer. Ama şunu bilin… burası artık sizin yuvanız değil.” Yezda sustu. Yasmin hıçkırıklarla ağlıyordu. Sarvan dönüp bana baktı. Elini uzattı. Yanına gittim. Eli elimdeydi, sımsıcak. O an sadece konağın değil, hayatımın da temelleri yeniden atılıyordu. Kemal Ağa bastonuna yaslandı. “Bu konak artık yeni bir aileye ev sahipliği yapıyor. Ve ben bu ailenin arkasındayım.” Sarvan gözlerini babasına dikti. Saygıyla eğildi. “Sağ olun baba.” Ve biz, o gece yeni bir düzene adım attık. Fesat susmuştu. Adalet yerini bulmuştu. Ve içimizde büyüyen can, artık gerçek bir yuvadaydı. ****** Elbette. İşte Meryem ve Sarvan'ın odalarında geçirdiği, sakin ve duygusal bir sahne: --- Odamıza geçtiğimizde konağın uğultusu dışarıda kaldı. İçerisi sessizdi, loş lambanın yumuşak ışığı duvara düşüyor, gölgeler usulca kıpırdanıyordu. Gökhan’ın yaşadıkları, Yasmin’in yaptıkları, Yezda’nın gözyaşları… hepsi kapının dışında kalmış gibiydi. Ama içimizde hâlâ ağır bir yorgunluk vardı. Hem bedenimizde hem kalbimizde… Sarvan kapıyı sessizce kapattı. Ardından yanıma geldi, gözleri yüzümdeydi. Yavaşça elimi tuttu, sonra beni yatağa doğru yönlendirdi. “Yoruldun,” dedi kısık bir sesle. “Hem çok düşündün… hem de çok kırıldın bugün. Artık dinlenme zamanı.” Ben sadece başımı salladım. Konuşacak gücüm yoktu belki ama gözlerim her şeyi anlatıyordu. Sarvan oturdu yanıma, parmaklarını saçlarımın arasına geçirdi, sonra hafifçe öne eğildi. Alnıma bir öpücük kondurdu. O an hiçbir şey demedi. Sadece oradaydı. Sessiz ama bütün kalbiyle. Sonra başını eğip elini karnıma götürdü. Nazikçe dokundu. Parmakları zar zor bastı ama sevgisi öyle büyüktü ki, adeta içime aktı. “Sen… küçük şey,” dedi yavaşça, sesinde hem gülümseme hem merhamet vardı. “Oradasın değil mi? Annenin içinde, sessizce büyüyorsun…” Ben nefesimi tuttum. O anın kutsallığına karışmak istemedim. “Bugün… sana kıymak isteyenler vardı,” diye devam etti Sarvan. “Ama ben buradayım. Annen burada. Ve biz seni bekliyoruz. Seni görmek için, koklamak için, adını koymak için… her şeyimizle buradayız.” Parmak uçlarıyla karnıma küçük daireler çizdi. “Bilsen annen nasıl güçlü… Sen onun içinde yaşıyorsun ya, en güvenli yerdesin. Ama bir gün çıkacaksın, gözlerini açacaksın. Ve ben orada olacağım. İlk seni ben tutacağım. Söz veriyorum.” Gözlerim doldu. Ama sessizce. Çünkü onun kelimeleri, içimdeki tüm korkuları sarıyordu. Onun sesi… kalbime merhem oluyordu. Sarvan başını karnıma yasladı. Sanki bebekle kalpten kalbe konuşur gibiydi. “Babanım ben,” dedi fısıltıyla. “Sana şimdiden âşık olan, seni şimdiden koruyan, sana şimdiden söz veren adamım. Anneni nasıl seviyorsam, seni de öyle seveceğim.” Elimi onun saçlarına götürdüm, usulca okşadım. Beni de, içimdeki hayatı da, o kadar güzel sahiplendi ki… o an bir kere daha aşık oldum ona. Sarvan başını kaldırıp bana baktı. “Biz artık üç kişiyiz Meryem. Ve bu evde ne olursa olsun… en kıymetli şey sensin. Sizsiniz.” Başımı salladım. Gözlerimden yaş aktı ama içim çok huzurluydu. Elini yine karnımda hissettim. Ve o anda… her şey tamamlanmış gibiydi. Artık yalnız değildik. Ne geçmişin yükü, ne başkalarının kötülüğü… bizi yıkamazdı. Çünkü bu odada; bir kadın, bir adam ve içlerinde atan minicik bir kalple… yepyeni bir dünya kuruluyordu. Sarvan'ın elini hâlâ karnımda hissediyordum. Parmak uçları, ninni söyler gibi yavaşça hareket ediyordu. Gözleri gözlerime kilitlenmişti. O an ne geçmiş vardı ne de gelecek. Sadece biz vardık… bu oda, bu sessizlik ve içimizde büyüyen mucize. “Biliyor musun,” dedi Sarvan, sesi yumuşacık, neredeyse fısıltı gibiydi, “bazen düşünüyorum… acaba kız mı olacak, erkek mi? Saçları sana mı benzer, yoksa gözleri bana mı çeker?” Gülümsedim. “Umarım saçları bana benzemez, bebekken bukle bukleydi.” Sarvan kahkaha attı. Başını yine karnıma yasladı. “Olsun. Bukleli olursa her sabah tarar, her gece örerim kız olursa. Kız da olsa erkek de… yeter ki sağlıklı olsun. Ve sen iyi ol, Meryem. Gerisi umurumda değil.” Sustum. Çünkü bazen bir adamın sevgisi sessizliği bile güzelleştirirdi. Ve Sarvan o adamlardan biriydi. Onun yanında sessiz kalmak bile sevilmekti. Sarvan yavaşça doğruldu. Elini yüzüme götürdü, başparmağıyla yanağımda süzülen yaşı sildi. “Seninle birlikte büyüyorum ben. Biliyor musun bunu?” “Nasıl yani?” diye sordum fısıltıyla. “Eskiden sadece öfkemi bilirdim, görevimi, sorumluluğumu… Ama sen geldin. Şimdi bir kadına nasıl dokunmam gerektiğini, bir kalbi nasıl taşıyacağımı… bir canı kalbimde nasıl büyüteceğimi öğreniyorum. Bu bebek doğduğunda sadece sen anne olmayacaksın. Ben de baba olacağım. Ve her şey seninle başladı.” O an içim titredi. Kalbim, bedenim, ruhum… sanki bir bütün olmuştu. Elimi onun eline koydum. “Korkuyor musun?” dedim. Gözlerini kaçırmadan cevap verdi. “Evet. Ama bu korku, kaçmak istemek değil. Bu korku, daha çok sarılmak istemek. Daha dikkatli yürümek… daha az uyumak, daha çok korumak… Sadece seni değil, seni taşıyan her şeyi sevmek.” Yutkundum. “Ben de korkuyorum,” dedim. “Ama seninle korkmak, yalnız olmaktan daha cesaret verici.” Sarvan hafifçe eğildi, dudaklarını alnıma koydu. Uzun, sakin bir öpücük… kelimelerin anlatamayacağı kadar dokunaklıydı. “İyi ki geldin Meryem,” dedi sonra. “Bu konağa değil… hayatıma. İyi ki o gece kapımı açtın. Karanlığımı sen aydınlattın. Şimdi senin ışığınla hem yürürüm… hem büyürüm.” Başımı göğsüne yasladım. Kalp atışlarını dinledim. Her atışta daha çok biz olduk. Daha çok aile… daha çok umut. Ve o gece, yıldızlar gökyüzünde değil, odamızın içinde parlıyordu sanki. Çünkü o kalp atışlarıyla yeni bir hayat başlamıştı. Ve biz, o hayatın her anına gözümüz gibi bakacaktık. Ne olursa olsun. ***** YAZARDAN Sabah konağın avlusuna yavaş yavaş ışık sızıyordu. Taş duvarlar hâlâ geceyi içinde tutar gibiydi ama avluda bir sessizlik ve gerginlik hakimdi. Yezda Hanım bohçalarını toplamış, Yasmin ise iki küçük valizin başında dikiliyordu. Yüzünde hâlâ o mağrur ifade vardı ama gözlerinin altı sabahsız geçen gecenin izlerini taşıyordu. Gidiyorlardı. Bu kez gerçekten… Sarvan ağır adımlarla avluya indi. Gömleğinin kollarını dirseğine kadar sıvamıştı, yüzü ifadesiz ama bakışları sertti. İkisinin karşısında durdu. Sessizliğin içinde sadece uzaktaki kuş sesleri vardı. “Konaktan çıkmadan önce son sözümü dinleyeceksiniz,” dedi. “Ben kimsenin günahını üstlenmem. Siz yaptığınızı yaptınız. Bir cana kastettiniz. O kadın benim eşim. Karnındaki çocuk ise bu soyun geleceği. Bu konaktan çıkmanız gerekiyorsa, sebebi sizsiniz.” Yezda başını dik tutarak, “Biz kendimiz gidiyoruz zaten. Kalacak yüzümüz yok,” dedi. “Ama unutma Sarvan, ben bu konağa gelin geldim. Babanın elini öperek girdim bu eve.” Sarvan dişlerini sıktı. “Benim babamın değil, onun kardeşinin karısısın sen. Biz seni bu kapıdan içeri saygıyla aldık. Ama sen kendi yeğenine kötülük etmeye kalktın.” Tam o sırada konağın iç kapısı gıcırdayarak açıldı. Bastonunun sesi taş zeminde yankılandı. Kemal Ağa’nın annesi, Sarvan’ın babaannesi, uzun siyah şalını omzuna almış hâlde ağır ağır ilerledi. Herkes bir anda sessizleşti. Hizmetçiler ellerini önlerinde birleştirdi, Yasmin başını öne eğdi, Yezda geri çekildi. Kadın gözlerini Sarvan’a çevirdi, sonra Yezda ile Yasmin’e baktı. Bastonunu yere iki kez vurdu. “Yeter,” dedi. “Ben her şeyi duydum. Ne olmuş, kim ne yapmış, hepsini kulağım işitti. Sarvan, kızgınsın. Haklısın da. Ama bu kapıdan atmak kolay. Bu ocak, dışlamakla değil, yüzleştirmekle büyür.” Yezda başını kaldırmak istedi ama babaannenin bakışı onu yerine çiviledi. “Sana da söyleyecek sözüm var, Yezda. Oğlum ölürken bize emanet etti seni. Bu çocuklar senin emanetin değildi ama sen onlara öfke kustun. O gelin kız var ya… Meryem. Senin sarılman gereken yerde, onun canına göz diktin. Bu evi düşman belledin. Kendini yargılasan iyi edersin.” Yasmin’in gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Ama hâlâ tek kelime etmiyordu. Babaannesi Sarvan’a döndü. “Torunum… sen doğruyu yapmaya çalışıyorsun. Ama bu konağın adı var, geçmişi var. Bu kadın senin amcanın karısı, bu kız da onun yetimidir. Bu evi terk ederlerse, göze kara leke düşer. Onların cezası gitmek değil, burada kalıp her gün yüzünü eğmek olmalı. Af değil… hesap vermek.” Sarvan yutkundu. Öfkesini susturmak için derin bir nefes aldı. Gözleri hâlâ kararlıydı ama babaannesine olan saygısı ağır basıyordu. “Peki,” dedi. “Bu sizin sözünüzle kalacaklarsa… tek bir şartım var. Bundan sonra onların attığı her adımı ben denetlerim. Gölge gibi üzerlerinde olacağım. Bir daha aynı hataya düşerlerse... ne sen, ne babam, kimse tutamaz beni. Bu defa dönüşsüz olur.” Babaannesi başını salladı. “Öyle de olsun. Ama unutma evladım, adaletin içinde merhamet olmazsa, o da zulme döner.” Yezda gözyaşlarını silmeye çalıştı, Yasmin başını iyice öne eğdi. O an anladılar ki bu evde kalmak, artık onlara huzur değil, sürekli bir yüzleşme getirecekti. Ama işte bu da Sarvan’ın istediğiydi. Çünkü bu sefer affetmek, onları rahatlatmak için değil… onların her gün o günahla uyanmasını sağlamak içindi. Artık eskisi gibi bu evin hanımı gibi davranamayacaktı Yezda Hanım, bunu çok iyi biliyordu. Omzundaki şal hafifçe kaydı, ama eğilip düzeltmedi bile. Eskiden avluda yankılanan sesiyle hizmetçilere direktifler veren, her akşam yemek sofrasında baş köşeye kurulan o kadından eser kalmamıştı şimdi. Bir köşede, yutkunarak ayakta duruyordu. Gözleri ne Sarvan’a ne babaannesine cesaret edip bakabiliyordu. Sanki yıllardır kendine ait sandığı taht, ayaklarının altından çekilmişti. Konağın taş duvarları bir anda daha yüksek, daha soğuk geldi ona. Çünkü ilk kez kendini oraya ait hissetmiyordu. O artık sadece burada yaşayan bir “misafir”di. Dahası, tövbe etmek zorunda olan bir misafir. Yasmin ise annesinin birkaç adım gerisinde duruyordu. Yüzü soluktu, gözleri kızarık. Dudaklarını sıkmıştı ama ağlamaktan değil… gururunu yutmaktan. Sarvan’ın bir zamanlar sadece uzaktan bakan, sonra kendince hayaller kuran kuzenine dönüşmüştü yeniden. Onun gözünde artık ne bir ihtimaldi, ne de bir değer. Sadece bir gölge. Ve o gölge, artık bu evde varlık değil, yük sayılıyordu. Sarvan, derin bir nefes alıp gözlerini kaçırmadan Yezda’ya baktı. “Bu evde artık sana kimse ‘hanım’ demeyecek. Ne sözün geçer, ne varlığın. Hizmetçilere emir veremezsin, sofrada yeri belirleyemezsin. Bundan sonra sadece Kemal Ağa’nın dul yengesisin. Ve Yasmin... sadece konağın misafiri.” Yezda başını kaldırmaya yeltendi ama Sarvan’ın kararlı sesi devam etti. “Meryem bu evin hanımı artık. O sofranın başında kim oturacaksa, kararını o verir. Kim ne yer, ne içer… ona sorulur. Senin geçmişin ne olursa olsun, bu eve ihanetin affedilmedi. Sadece kalmana izin verildi. Bu, saygıdan. Ama sınırın var artık. Ve ben o sınırın başındayım.” Babaannesi başını onayla salladı. “Söz söylendi. Hesap verildi. Şimdi herkes kendi odasına çekilsin. Günah da yatakta dinlenir, vicdan da.” Yezda dudaklarını birbirine bastırdı. Gözleri doluydu ama gururu ağlamasına izin vermiyordu. Yasmin usulca annesinin koluna girdi. İkisi de ağır ağır konağın taş merdivenlerinden yukarı çıkarken, yıllardır kurdukları düzenin bittiğini iliklerine kadar hissediyorlardı. Artık bu evde güneş Meryem’in penceresinden doğacaktı. Sarvan’ın yanında yürüyen, sofrada sözü geçen, konağın her taşına saygı duyan yeni hanım oydu. Ve o yeni düzenin karşısında, Yezda Hanım ancak sessizce geçip gitmeyi öğrenmek zorundaydı. .
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD