ONLARI GÖRMEK İSTEMİYORUM

1447 Words
Meryem şu an iki aylık hamileydi. Zor bir hamilelik geçiriyordu; geçirdiği kazanın vücudunda bıraktığı izler hâlâ silinmemişti. Doktorlar, bebeğin şans eseri hayatta kaldığını, biraz dikkatle her şeyin yolunda gideceğini söylemişti. O günden beri Sarvan Asil onu bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Hem evin içinde hem dışında, elinden ne geliyorsa yapıyor; Meryem’i güvende hissettirmek için çırpınıyordu. Onun sessiz bir bakışı bile Sarvan’ı harekete geçirmeye yetiyordu. Süreyya Hanım da bir yandan kendi oğlu ve geliniyle gurur duyuyor, bir yandan göz ucuyla Meryem’i izliyordu. Gelinini her geçen gün biraz daha sahipleniyor, kız gibi seviyor ama duygularını belli etmekten çekiniyordu. O bir ana, biraz mesafeli ama çokça merhametliydi. O akşam sofradan yeni kalkılmıştı ki, konaktaki yardımcı kadınlardan biri telaşla içeri girdi. Yüzünde tedirgin bir ifade vardı. Elinde telefonla Süreyya Hanım’a yaklaştı: “Hanımım… az önce haber geldi. Asmin Hanım hastanedeymiş. Düşük yapmış.” Bir an sessizlik oldu. Süreyya Hanım’ın yüzü düştü. Dudakları aralandı ama bir şey diyemedi önce. Sonra yavaşça ellerini dizine koydu, başını eğdi. “Vah yavrum... ,” dedi iç çekerek. Gözleri daldı, belli ki kızı için endişelenmişti. “Asmin daha küçücük... kaldıramaz bunu tek başına. Yanına gitmem gerek.” Sarvan başını salladı. Annesine anlayışla baktı. O sırada Meryem de sandalyesine oturmuş, iki eliyle karnını tutuyordu. İçinde ince bir sızı oluşmuştu. Asmin'i hiçbir zaman sevmemişti, Onun yüzünden istemediği bir evlilik yapmıştı her ne kadar şimdi kocasını sevsede ne abisini nede Asmini affedemiyordu. şimdi konu başka bir yere evrilmişti. Bir bebekten bahsediliyordu. İçinde taşıdığı canı düşündü. Henüz kucağına almamıştı ama sanki yıllardır onunla yaşıyormuş gibi hissediyordu. Bir annenin bebeğini kaybetmesinin ne demek olduğunu düşününce, kalbi burkuldu. Süreyya Hanım, Meryem’e döndü: “Kızım... belki sen de gelmek istersin. Aileni görürsün hem Asminin yanında olmak istersin belki" Meryem bir an sustu. Gözlerini pencereye çevirdi. Uzaklara baktı. Dalgın... düşünceli. “İstemem,” dedi sonunda yumuşak ama kararlı bir sesle. “Onlar benim ailem değil. Onları görmek istemiyorum" dedi. Süreyya Hanım başını anlayışla salladı. İçten içe Meryem’e hak veriyordu. Herkesin duygusu kendineydi. Yine de Meryem’in bakışlarında bir başka şey vardı. Sessizce elini onun elinin üzerine koydu. “Üzülme,” dedi usulca. “Senin kalbin temiz. Ben biliyorum. Üzülmen bile yeter...” Meryem başını eğdi. Gözlerinde belli belirsiz bir yaş vardı. Karnına dokundu. İçinde büyüyen o minicik can, ona bambaşka bir bakış açısı kazandırmıştı. Sarvan o an sessizce yanına geldi. Elini omzuna koydu, başını hafifçe eğdi. Sadece o an orada durarak bile Meryem’e güç verdi. Eğilerek Meryem'in saçlarına öpücük kondurdu. sonrada annesi ile beraber hastaneye gitti. Ve o gece, herkes biraz buruk uyudu. Kimi geçmişin yüküyle, kimi geleceğin endişesiyle... Ama hepsinin içinde bir dua vardı: Allah hiç kimseyi evladıyla sınamasın. **** Meryem, yavaş adımlarla odasına çıktı. Gün boyu yaşananlardan sonra yorgun düşmüştü ama uykusu gelmiyordu. Perdeleri kapattı, ışığı söndürmeden yatağın kenarına oturdu. Ellerini karnında birleştirdi, başını hafifçe eğip içindeki bebeği düşündü. Minicik, masum bir can… Hayatının tam ortasında nefes alıyordu artık. Kalbi hem Asmin’e üzülüyordu hem de geçmişin açtığı yaraları sızlıyordu. “İstemem,” demişti ama içten içe bir parça kırgınlık değil, acı vardı. İnsan sevmediği birine bile böyle bir şeyin olmasını istemezdi… Hele ki bir kadın olarak. Yavaşça sırtını yastığa yasladı, loş lambanın sarı ışığında tavana daldı. Saat ilerliyor, konak sessizleşiyordu. Herkes odasına çekilmişti. Ama o hâlâ Sarvan’ı bekliyordu. Ne zaman o yanında olsa, kalbi daha rahat atıyordu. Kapı gıcırdayarak açıldı. Sarvan içeri sessizce adım attı. Üzerindekileri çıkarmamıştı, hâlâ siyah gömleği ve koyu pantolonuyla ayaktaydı. Yorgunluğu yüzüne çökmüştü ama gözleri yalnızca Meryem’deydi. Meryem başını çevirip ona baktı, hafifçe gülümsedi. Sarvan kapıyı kapattıktan sonra yavaş adımlarla yatağa yaklaştı. Eğildi, önce alnına bir öpücük kondurdu. Sonra karnına uzandı. Elleriyle usulca dokundu, dudaklarını bebeğin olduğu yere götürüp sevgiyle öptü. “Uyumamışsın,” dedi alçak bir sesle. “Beni mi bekledin?” Meryem başını hafifçe salladı. “Sensiz uyuyamıyorum,” dedi fısıltıyla. “Sen olmayınca odam da boş, içim de...” Sarvan bir an duraksadı. Sonra yatağın kenarına oturup Meryem’in elini tuttu. Parmaklarını inceleyip yavaşça öptü. “Asmin nasıl?” diye sordu Meryem, gözlerinde karmaşık duygularla. “Yani... çok mu kötü?” Sarvan iç çekti. “Zayıf düşmüş. Kanaması durmuş ama hâlâ kendine gelebilmiş değil. Annen başındaydı. Doktorlar sakinleştirici verdiler. Çok ağlamış...” Meryem başını yana çevirdi. İçinde tanımlayamadığı bir şey vardı. Bir yandan üzülüyordu, diğer yandan içinde hâlâ küllenmemiş bir öfke. Kırgınlık… terk edilmişliğin burukluğu. “Bazen kendimden utanıyorum,” dedi sessizce. “Onun acısını duyduğumda bile... kalbimde kıpırdamayan bir yer var. Belki de çok kırıldım. Belki de hâlâ affedemedim onları.” Sarvan eğilip onun yanağını okşadı. “İnsan kırıldığı yeri kolay kolay tamire yanaşmaz. Bu da kalbimizin kendini koruma şekli. Affetmek zorunda değilsin, sadece kendini tüketme yeter.” Meryem’in gözleri doldu. “Ben sadece... anne olmak istiyorum. Sevmek, korunmak, korunmak istemek... Bazen sırf bu yüzden kendimi suçluyorum. Sanki her şey benim yüzümden olmuş gibi.” Sarvan gözlerini kapattı, alnını Meryem’in alnına yasladı. “Sen hiçbir şeyin sorumlusu değilsin. Ne o kazanın, ne Asmin’in, ne de geçmişin. Şimdi bizim bir geleceğimiz var. İçinde büyüyen can, geçmişin acılarını silecek.” Meryem gözlerini kapattı, Sarvan’ın sıcak nefesini yüzünde hissederek derin bir nefes aldı. İçindeki yük biraz hafiflemişti. Sessizlik kısa bir süreliğine onlara huzur getirdi. Sarvan yavaşça yanına uzandı. Meryem, başını onun göğsüne koydu. Elleriyle karnını tuttu. Sarvan da elini onun elinin üzerine koydu. “Uyuyalım mı artık?” diye sordu Sarvan fısıltıyla. Meryem gözlerini kaparken mırıldandı: “Sen yanımdayken... her şey mümkün gibi.” Ve gecenin içinde iki yorgun ruh, birbirine sarılarak uykuya daldı. Dışarıda rüzgar esiyor, yapraklar hışırdıyor ama içeride yalnızca bebeğin ritmiyle atan iki kalp vardı… ve onları koruyan bir sevgi. Meryem derin bir uykuya daldığında, Sarvan onu dikkatle izledi. Yüzündeki yorgunluk yerini huzura bırakmıştı. Sarvan, usulca yanına yaklaştı, kollarını yavaşça Meryem’in etrafına sardı ve onu göğsüne çekti. O an dünya sadece ikisinin nefesiyle doluydu, dışarıdaki tüm karmaşa unutulmuştu. Sarvan, Meryem’in incecik sırtını hafifçe okşarken, diğer eliyle yavaşça onun karnına uzandı. Parmaklarını oraya koydu, hissedebildiği minik hareketleriyle minik varlığa dokunmaya çalıştı. “Merhaba küçük mucizem,” dedi usulca, sesi sevgi dolu ve kısıktı. “Daha iki aylıksın, küçücüğün. Ama sen, annene ve bana o kadar güç veriyorsun ki... Seninle birlikte daha da güçleniyoruz. Daha yolun çok uzun ama biz buradayız, seni koruyacağız. Ne olursa olsun, seni asla yalnız bırakmayacağız.” Bir an durdu, Meryem’in sakin nefesini dinledi. İçindeki bebeğin varlığı, Sarvan’ın dünyasında her şeyi anlamlı kılıyordu. “Seninle tanışmak için sabırsızlanıyoruz,” dedi, yumuşakça gülümseyerek. “Büyüdüğünde, her şeyi anlatacağız sana. Bu zorlukları, sevgimizi, mücadelemizi... Ama en önemlisi, senin bizim en büyük mutluluğumuz olduğunu.” Sarvan, Meryem’i nazikçe sarıp, uzun uzun sevdi. O gece, üçü de — anne, baba ve minicik bebek — sessizliğin ve sevginin içinde uykuya daldılar. ***** Hastanenin beyaz koridorlarında sessizlik hâkimdi. Oda kapısı hafifçe aralandı ve içeriye Süreyya Hanım usulca girdi. Yatakta oturan Asmin’in yüzü solgundu, gözleri yorgun ve hüzünlüydü. Elleri titrek, ama içinde büyük bir çaresizlik vardı. Süreyya Hanım yanına yaklaşıp nazikçe elini Asmin’in eline koydu. “Evladım, her şey yoluna girecek. Güçlü olmalısın,” dedi yumuşak bir sesle. Asmin başını kaldırıp annesine baktı. “Anne, içim yanıyor... Her şey çok ağır,” diye fısıldadı. O anda kapı birden açıldı. Azad, yüzü çökmüş, gözlerinde pişmanlık ve çaresizlikle içeri girdi. Adımları ağır, omuzları düşük, yüreğinde derin bir hüzün vardı. Asmin ona bakarken gözleri doldu. “Azad...” Azad yere çökmeden önce derin bir nefes aldı. “Asmin... Ben... Senin için yapabileceğim hiçbir şey yokmuş gibi hissediyorum,” dedi sesinde kırgınlık. “Azad... Ben de aynı acıyı yaşıyorum,” dedi Asmin, sesi kırık. “Ama sadece senin burada olman bile benim için önemli.” Azad başını eğdi, gözlerindeki pişmanlık daha da derinleşti. “Kardeşim... Meryem... benim yüzümden her şey alt üst oldu. Seninle birlikte olmak için onu feda ettim.. Şimdi ise yaptıklarımın cezasını çekiyorum" Asmin, “Biliyorum... Zor günler geçirdik. Ama artık geçmişe takılı kalmamalıyız. Ben bebeğimi kaybettim ne yaşadığımı bilemezsin. Meryem şuan abimle mutlu mesut yaşıyor onlarında çocuğu olacakmış ya ben benim ölen yavrum ne olacak" Azad Asmine baka kaldı. Meryeme olan öfkesine anlam veremedi"Asmin kendine gel bizim bebeğimiz öldü bunun suçlusu Meryem değil sende iyi biliyorsun" Süreyya hanımda araya girdi hemen. "Acını anlıyorum kızım. ama Meryem sana Bir şey yapmadı sırf sen ve Azad ölmesin diye o kız feda edildi şimdi yaşıyorsan yat kalk o kıza dua et. Bu kıvrımı acina vermiyorum ama kendine gel" dedi ve bir köşeye geçip oturdu. kızının acısını anlıyordu. ama Meryem buradaki en suçsuz insandı. Asminin kaza geçirip bebeğini dusuremsinin sebebi de Meryem değildi. zaten gelini kendi derdi ile uğraşıyordu. Zor bir hamilelik dönemindeydi. Ama Asminin Meryeme olan öfkesi devam ediyordu. Kaçmış ve kızın hayatını mahvetmişti ama hala onu suçlu görüyordu. Azadı affetmedi diye bebeğinin öldüğünü düşünüyordu. Mutlu mesut yaşıyorsun neden azadı affetmedin neden bebeğim öldü Asmin iyi değildi bebeğini kaybettiği için piskolojik anlamda çökmüştü o yüzden bütün siniri Meryemeydi Peki en masum olanda Meryem değilmiydi zaten
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD