Yusuf Sinan akşam geldi. Yine aynı rutin. Kapıdan girerken yüzündeki yorgunluk, günün ağırlığını anlatıyordu. Üstünü değiştirip elini yüzünü yıkadı, sonra sofraya oturduk. Sessiz bir akşam yemeğiydi yine. Ben anlatmasam konuşmayacaktı belki. Yine aynı soruları sordu. “Günün nasıl geçti? Nöbette bir şey oldu mu?” Ama bu kez bir fark vardı. Durumu ciddi olan bir hastamdan bahsedince, ilgisi daha derinleşti. Gözleri hafifçe daraldı, “Tedavi protokolü neydi? Durumu stabil mi?” diye sordu. Ben anlatırken, gerçekten dinliyordu. Sadece görev bilinciyle değil, bir doktor eşini anlamaya çalışan bir asker gibi. O an içim biraz ısındı. Sonra yine aynı şey oldu. Sofrayı toplarken yardım etti, bulaşıkları yerleştirdi. Yine o düzen, o sessizlik. Ardından televizyonu açtı, sekiz haberlerini izledi. He

