“yukarıda büyük bir oda var, karşısında da benim odam var” dedi ayaz, elindeki koca bavulumu yere bırakırken. “ne kadar süre burada kalacağım” diye sordum. Daha sonra gözlerim alex i aradı. Etrafa bakındım, duvarları kokluyordu. Tekrar ayaza döndüm.
“bilmiyorum ada ama uzunca bir süre beraberiz” derin bir nefes alıp tekrar konuştu “sen odana yerleşmeye başla bende yemek söyleyeyim” ona tamam anlamında kafamı sallayıp bavulumla beraber uzun merdivenlerden çıkmaya başladım. Ayazın bahsettiği odaya girip etrafıma bakındım. Odanın duvarları griydi, ve ayrıca tavanda bir cam vardı ve gökyüzüne bakıyordu. Mobilyalar bej rengindeydi, koca bir gardırop, bir masa, aynalı büyük bir komodin vardı. Odayı incelemekle fazla zaman kaybetmeden yerleşmeye başladım.
Ayrıyeten odanın içinde gayette geniş olan bir banyo vardı. Ayaz eve gelmeden önce diğer eşyalarımı daha sonra gelip alabileceğimizi söylemişti. Kısa süre sonra odaya iyice yerleştikten sonra aşağıya inmek üzere merdivenlere yürüdüm. Aşağıya baktığımda alexin üzerinde beyaz bir kedi çıkmış öylece yatıyordu. Alex ise sanki nefes dahi alsa küçük kedi rahatsız olacakmış gibi öylece etrafı izliyordu. Merdivenlerden indim, ayaz elindeki pizza paketlerini mutfağın önünde duran bar masasına koyuyordu. “neyli sevdiğini bilmediğim için karışık söylettim, artık sevmediklerini içinden çıkarırsın” dedi.
Zeytin ve biber sevmezdim.
“kedi besleyen bir tipe benzemiyorsun” diye mırıldandım. Bana bakıp “koca evde yalnız olmak güzel değil” dedi. Masanın önünde ki sandalyelerden birine oturdum. Ayazda yanıma oturdu. Önümde duran büyük boy pizzanın üstünde ki biber ve zeytinleri ayıklamaya başladım. Ayıklama işlemi bittikten sonra büyük bir iştahla yemeye başladım. Koca dilimi ısırırken bir yandan da konuşmaya başladım. “bana kendinden bahsetmiyorsun. Mesela ne iş yapıyorsun, kaç yaşındasın falan” elinde ki ayranını yudumladı, bana baktı. “istihbaratçıyım, 29 yaşındayım” dedi.
____________
Sabah uyandığımda soğuk bir duş aldım ve aşağıya, bahçeye indim. Odamdan çıkmadan önce aldığım sigaramı cebimden çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Çimlerin üstüne bağdaş kurarak oturup sigaramı içmeye başladım. Ne kadar süre bahçede kaldığımı bilmiyorum ama arkamda hissettiğim haraketlilikle o tarafa doğru döndüm. Ayaz arkamdaydı. Yanıma, çimlerin üstüne çömeldi. “sigarayı çok hızlı içiyorsun” dedi bana bakmadan. Ona döndüm “keyif için değil daha çabuk ölmek için” diye yanıtladım onu.
“niye? yani neden ölmek istiyorsun? Seni korumaya çalışmama rağmen” ayaz sözlerini bitirdikten sonra ona bakmayı kestim. Derin bir nefes aldım. “bitmeyen baş dönmeleri, bir boka yaramayan ilaçlar, sürekli olan panik ataklar, boşluk hissi, geçmişimin izlerini taşıyan kirli bedenim, majör depresyon. Daha saymamı ister misin?”
Bu saydıklarım ölmek için büyük bir sebep değildi ama sağlam bir bahaneydi. Ve ölmek her zaman en iyi kaçıştır. “benimle iken ölmene izin vermeyeceğimi bil ada” bana baktı ve konuşmaya devam etti. “ve ada her zaman senin arkanda senin için bekleyen bir gölge olarak duracağım” dedi.
Daha sonra “her neyse” diye mırıldanıp ayağa kalktım. Benim ayağa kalkmamla o da benimle birlikte ayağa kalktı. “nereye adacık” onun bu sözlerine karşılık arkamı dönerek yürüdüm ve ardından “susadım, mutfağa gidiyorum” dedim.
Ben mutfağa giderken ayaz da arkamdan geliyordu. Mutfağa gittiğimde arkamda duran ayaza dönüp “bardaklar?” diye sordum. Bunun karşısında bana adam gibi cevap vermek yerine, iyice bana yaklaştı. Aramızda az bir mesafe kalana kadar durmadı. Kolunu sağ tarafımdan arkamda duran dolaba uzattı. Arkamdan gelen sesten dolabı açtığını fark ettim. Bardakların birbirine değme sesi gelmişti ardından. Bunları yaparken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Ve sanki gözlerimin içinde, en derinlerinde bir şeyler arıyormuş gibiydi.
Kısa süre sonra derin bir nefes alıp geriye çekildi. Daha sonra bardağı bana uzatıp yanımdan ayrıldı.
Neyin nesiydi bu şimdi?
____________
Ertesi gün ayaz dışarıda işlerinin olduğunu söyleyip evden ayrılmıştı. Ve evden çıkmadan önce beni birçok defa dikkatli olmam konusunda uyarmış aynı zamanda evin güvenlik sistemini devreye sokmuştu. Evinin her yerinde teknoloji vardı. Teknolojiyi sevdiği belliydi ve aynı zamanda evde ki bu teknoloji beni korkutmuyor değildi. Buraya taşındığımdan beri fakültede ki derslerime girmemiştim. Ama sorun değildi, bir ara gidip ders notlarımı alırdım.
Salona geçip rastgele bir kanalı açtım. Uzun zamandır kahve içmiyordum. Ayazın kahveye alerjisi olduğu için doğal olarak eve kahve de sokmuyordu. İnternetten iki adet filtre kahve sipariş ettim. En azından ayaz yokken içebilirdim. Ve o gelmeden de evi havalandırırdım. Yani adam kahvenin kokusuna bile dayanamıyordu.
Garip herif.
Kahveyi sipariş ettikten gerçekten çok kısa bir süre sonra kapı çalmıştı. Salondan çıkıp, uzun koridordan geçip kapının yanına geçtim. Ve kapının hemen yanında duran görüntülü diyafondan baktım. Elinde poşet olan kurye kapıya bakıyordu. Kapının yanında ki düğmeye basıp kapıların kilitlerini devre dışı bırakıp kapıyı açtım. Kurye yüzünde ki anlayamadığım ifadeyle bana bakıp, elinde ki poşeti uzattı. Bende cüzdanımdan parayı çıkarıp, uzatmaya yeltendiğim sırada arkasından siyah giyimli dağ gibi adamların çıkması bir olmuştu. O anki korkumdan elimde ki cüzdanımı yere düşürdüm. Daha sonra tüm gücümle kapıyı itmeye çalıştım. Ama onlar benden hızlı davranıp, bunun olmasına izin vermediler. Bende hemen kapıyı bırakıp, uzun koridorda koşmaya başladım. Mutfağın önünden geçerken masanın üstünde duran telefonumu kaptığım gibi üst kata çıktım.
“yakalayın şu sürtüğü!”
Ayazın odasına girip kapıyı arkamdan kilitledim. Aşağıdan “yukarıyı iyice arayın” diye bağırıyorlardı. Titreyen parmaklarımı zapt etmeye çalışarak ayazın numarasını tuşladım. İkinci çalışta açınca, ilk konuşan ben oldum. Nefes nefese “ayaz eve girdiler, birileri eve girdi” dedim. Kısa bir sessizlik oldu. Ardından bir küfür mırıldanıp konuşmaya başladı. “on beş dakikaya ordayım ada, ama olurda benden önce davranırlarsa odanda dolabının içinde ki çekmeceden takip cihazını al ve bir yerine sakla” dedi. Ayaz cümlesini bitirdikten sonra gözlerimi ayazın odasında gezdirdim. Bir balkon vardı, oradan benim odama geçip bahsettiği takip cihazını alabilirdim. Balkon kapısına doğru yaklaşıp, kapıyı açtım. Oradan çok zor da olsa kendi odamın penceresine geçtim. Hızlı adımlarla odanın içinde dolanıp, masanın üzerinde olan chipi alıp iç çamaşırımın içine sakladım. Sadece çok az bir zaman sonra odamın kapısı zorlandı. Hızlı düşünmem gerekiyordu. Bana ne yapacakları hakkında bir fikrim yoktu. Tamda bu yüzden yatağa çıkıp, tavan camını açtım. Sıkıca tutunup kendimi yukarı doğru çektim. Çatıya ulaştığımda arkamda kalan camı kapattım. Tam o sırada odamın kapısı gürültülü bir şekilde açılmıştı. Cidden tam zamanında çıkmıştım çatıya. Çatıda dikkatlice yürüyüp odamın yanında olan balkona sakince atladım. Balkondan aşağıya baktığımda çok yüksek olmadığını fark ettim. Yani en fazla ayağım burkulurdu. Evin etrafına bakındım kimse yok gibiydi. Balkon demirlerine çıkıp, kendimi aşağıya doğru sarkıttım. Ve hemen sonra da aşağıya bıraktım kendimi. Aşağıya atladıktan sonra acıyan bileğim yüzünden biraz bağırmıştım. Benim bu bağırışımın ardından, “arkaya bakın hemen” diye kalın bir ses gelmişti.
Kahretsin.
Gerçekten hiç şansım yoktu değil mi?
Zorlukla ayağa kalkıp koşmaya başladım. Tabi sakat ayağımla koşmam çokta uzun sürmemişti. Arkamda ki adam, yani umarım tek kişidir. Saçımdan tuttuğu gibi beni sertçe kendine çekmişti. Beni yakaladığı için bir anlığına panikleyip, sağ ayağımla sertçe, arkamda kalan dizine vurdum. Adam bu hamlemle acıyla, inleyerek saçımı bırakmak zorunda kalmıştı. Tam kaçacağım sırada dört adam önümü kesmişti. Arkama baktığımda az önce dizine vurduğum adam bana bakıyordu. Adamlardan biri bana yaklaşınca ona sert bir yumruk geçirmek için elimi kaldırdığımda, bileğimi tutup kendine doğru bükmüştü. Kendimi bu hareketle geriye çektim. Önce arkamı sağlama almak için arkamda ki adama tekrar bir tekme geçirdim. Adam yere düştüğünde önüme dönmüştüm. Önümde ki adamlardan birine yaklaşıp sağ elimi kaldırıp, sanki sağ elimle yumruk atacağımı sandığı sırada sol elimde yumruk atıp, cinsel organına bir de dizimle vurmuştum.
Önümde kalan diğer adamlara baktığımda biri bana yaklaşıp saçımdan tutmuştu ve bir diğeri de gelip beni tutmaya yeltenmişti. Beni tutmaya yeltenen adamı tüm gücümle itip, saçımı tutan adama ise sırtımı dönmüştüm. Adamın saçımı tutan bileğini alıp geri çevirdiğimde adam acıyla geriye çekildi. Bundan sonra arkamda ki hareketlilikle, arkama döndüğümde dağ gibi bir herif bana atılıp, beni sırtına almıştı. Bundan sonra bir şey yapmama gerek kalmamıştı zaten. Yapsam bile işe yaramayacağı için öylece kalıp durumu kabullendim. Ne de olsa ayaz beni bulurdu.
Bulurdu değil mi?
Dört siyah arabayla arkalı önlü bilmediğim bir yere gidiyorduk. Tabi bu hatırladığım son şeydi çünkü arabaya bindikten kısa süre sonra gözlerimi siyah bir bezle kapatmışlardı. Ne kadar süre böyle, bu şekilde yolculuk yaptık bilmiyorum ama araba durduğunda geldiğimizi anlamıştım. Aniden gözümde ki bez çıkarılınca ürkmüştüm. Arabada yanımda oturan iri yarı adam beni omzumdan sertçe ittirerek, “in hadi” dedi.
Diğer arabalardan inen iki kişi yanıma gelip kollarımdan tutarak beni zorla yürütmeye başladılar. Beni hızlı hızlı yürüterek karşımızda duran yıkık, inşası hala bitmemiş binaya soktular.
Merdivenlerden çıktık.
En üst kata çıkmıştık.
Çıktığımız katta, en uçta duran sandalyeye oturtup bağlamaya çalıştılar beni. Tabi direndim ama direnmemim sonucu pek iyi olmamıştı. Adam belinden çıkardığı silahın ucuyla başıma vurdu. Ve en son hatırladığım şey tamamıyla buydu.
------------------
Ruh ağrısı..
Hissettiğim bu muydu? Kalbimi yaralayan, var olmam yeri sorgulatan, ruh ağrısını derinden hissetmem normal miydi? Kafamın içinde ki uğultuların yarattığı depremler, büyük bir heyelanın habercisi olan yorgun zihnim bazı şeyleri henüz ayrıştıramamıştı. Akşamın bir yarısında bir bilinmezliğin içinde kaybolmuştum. Gözlerimi kilitlediğim irisler ve bir bakışıyla beni dibe vuracak gibi bakan biri vardı. Gözlerimi açtığım yer, soğuk ve ıssız inşaattı. Kızgınlığımı hissettim. Sinirim sanki vücudumun her zerresinde gezinen buz parçalarıydı.
Etrafıma bakındım ve derin bir nefes aldım. En son neler olmuştu? Ne kadar zamandır buradaydım? Ayaz beni arıyor muydu? Kafamda onlarca soru vardı ama hiçbirinin cevabı bende değildi.
Şimdi ise zihnim allak bullaktı.