İhtiyacım olan tabii ki de olmuyor. Zaten ne zaman şansım yaver gitti ki?
Ne ben uyuyabiliyorum ne de sabahın doğumu gecenin kirine gizlenebiliyor. Benim uykusuz geçen saatlerime ve yorgunluğuma inat gün her zamanki gibi doğuyor ve dünya yeniden aydınlanıyor. Ama bunu umursamıyorum. Yeni bir günün başlangıcı yerimden kalkmak zorunda olduğum anlamına gelmiyor!
Bugün o lanet okula gitmeyeceğim! O lanet kızı görmeyeceğim!
Nasıl böylesine yanılmış olabilir?
Aslında yanılmaktan öte bir aptallık bu! Nasıl o kızı tanıdığımı düşünebildim?
O kara gözlerin masum olduğunu nasıl düşünebildim ki?
Oysa onun da diğerlerinden farkı olmadığını anlamalıydım!
Yatakta yavaşça doğrulup yerimden kalkıyorum. İçimde bugüne dair büyük bir kasvet var, ben galiba ilk defa bu işi yapmak istemiyorum.
Eskiden bana eğlenceli gelen bu işi şu an zerre miktar istemiyorum. Telefonu bitkin bir hâlde elime alıyorum. Bunu yaptığıma bile inanamıyorum. Sahiden vazgeçmek istiyor olabilir miyim? Ama istiyorum. Bu işi bırakıp kaçmak ve bir süre herkesten, her şeyden olabildiğince uzaklaşmak istiyorum.
Tereddütle ekrana baktığım saniyelerin ardından hiç sevmediğim o ismi rehberimde bulup arıyorum. Günüm yeterince kötü değilmiş gibi bir de kendime şu herifin sesini duyarak eziyet ettiğime inanamasam da sahiden de bu işi bırakmak istediğimden eminim.
''Evet?''
Ahmet'in sesi kulağıma soğuk ve şaşkın geliyor. Onu bu saatte aramama mı yoksa direkt olarak aradığıma mı şaşırdığını tahmin etmek zor.
''Ahmet, ben bu işi istemiyorum,'' diyorum ciddi ve net bir sesle. Lafı uzatmanın, hâl hatır sormanın lüzumu yok.
''Neden?''
Belli ki ses tonum onunkine de yansıyor. Düşünceli ama ciddi bir sesle konuştuğunu hissediyorum.
Nasıl cevap vereceğimi bilmediğim bir soru sorması da pek yardımcı olmuyor. Derin bir nefes alıyorum.
Artık bu işi yapmak istemiyorum çünkü Gece de herkes gibiymiş?
Gece’yi görmek canımı sıkıyor?
Gece masum değilmiş?
Ne söylersem söyleyeyim kulağa ahmakça geleceğini fark etmek sinirlerimi bozuyor. Bunların hiçbirini söyleyemem! Mümkün değil!
''Sadece istemiyorum. Gerçekten! Başka bir şey isteyin, yapayım. Ama bunu yapmak istemiyorum.''
''Senin isteklerin değil, patronun istekleri uygulanıyor. Onca zamanın ardından bunu biliyor olman gerek, değil mi?''
Ahmet'in sesinden eğlendiğini hemen fark ediyorum. Belli ki sunamadığım gerekçem ona oldukça komik geliyor. Belki de sesimde bir çaresizlik sezmiş ve durumdan hoşlanmış bile olabilir.
Lanet olsun! Bu adamın eline koz verdiğime inanamıyorum. Ufacık bir kız için mi bütün bu kasvet?
Birden ruh hâlimin değişmeye başladığını ve içimin tanıdık öfke hissiyle dolduğunu hissediyorum. Ahmet’in benimle alay etmesine izin verdiğime inanamıyorum.
O kıza bunu ödeteceğim, kesinlikle! Ağladığı dakika da çekip gideceğim!
''Evet.''
Telefonu suratına kapatıp sertçe yatağın kenarına atıyorum.
Bu ben miyim sahi? Neyim var böyle? Bu iş başladığından beri kendimi tanıyamıyor, tepkilerimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Ben… Normal şartlarda asla pes etmem. Ne olursa olsun pes etmek bana yakışmaz ki!
Kararımı vermenin rahatlığıyla tekrar yatağıma uzanıyorum. Bugün dinlenmem gerek ama yarın farklı bir gün olacak.
***
Kapı sesiyle kafamı kaldırıyorum. Uyumaya çalışıyoruz, değil mi? Ne oluyor?
Nedense içimden bir ses kapıyı açmamam konusunda fazlasıyla ısrar ediyor. Yastıkla kulaklarımı tıkayıp yorganın altına giriyorum.
Kendimi tekrar uykuya teslim edeceğim sırada zil yeniden çalmaya başlıyor. Kapının yumruklandığı da ayrı bir gerçek olsa gerek! Anlaşılan birisi beni uyandırmayı fena hâlde kafaya takmış.
Sinirle yerimden kalkıyorum. Kapının ardındakine içimden küfürler ederek yürüdükten sonra kontrol etme gereği duymadan kapıyı açıyorum. ''Ne var?''
Gece tüm kusursuzluğunu ve güzelliğini masumiyet maskesiyle süslemiş karşımda duruyor. Onu görmek her zaman olduğu gibi bir an dengemi bozsa da anında kendimi toparlıyorum.
''Girebilir miyim Çağan?''
''Uykum var, sonra gelirsin!''
Tam kapıyı kapatırken kolunu uzatıyor. ''Lütfen...''
Bir süre öfkeyle gözlerine bakıyorum. Anladığım kadarıyla biricik sevgilisi, ikiyüzlü güzelliği üzmüş! Gözleri kızarmış. Ağlamış olmalı. Ancak elbette bu hâlinden etkilenmiş değilim. Ben o gözlerin daha da kızarmasına sebep olacak kadar Gece’ye acı çektirecek olan kişiyim.
''Geç!'' diye tıslıyorum öfkeyle. Sinirlerimi kontrol etmem gerektiğinin farkındayım. Ama o, bu öfkeyi fazlasıyla hak ediyor!
''Dün için özür dilerim Çağan.''
Beraber salona geçiyoruz. Gece huzursuz bir hâlde koltuğa oturuyor. Kafasını hafifçe eğip parmaklarıyla oynamaya başlıyor.
Öfkemin bedenime yaptığı isyanı yok sayarak gülümsüyorum. ''Pardon?''
''Ben... Dün için... Özür dilerim.''
''Dün ne oldu Gece?''
Şükürler olsun ki sesim gerektiğinden daha umursamaz çıkıyor. İçimde fokurdayan öfkeyi anlamasına lüzum yok.
''Sen beni... Ufuk'la gördün...''
''Ufuk?''
Tüm öfkemin geçtiğini düşünüyorum. Bu kız masumiyetle uzaktan yakından alakası olmayacak kadar yalancı biri sanırım!
Bu an eğlenceli gelmeye başlıyor nedense bana. Kendi aptallığımın beni bu kadar eğlendirebileceğini hiç tahmin etmezdim.
''Dün bizim evdeki misafir...''
Bir kahkaha atıyorum. ''Gece pardon ama senin evine getirdiğin insanlardan bana ne?''
Kafasını hızla kaldırıyor. ''Rahatsız olduğunu düşünmüştüm.''
Dudaklarının titrediğini fark edince beynime tekrar şüpheler akın ediyor. Yanıldım mı yoksa yanılmadım mı?
Ama hayır! Bunu tekrar yapamam! Bu kez acımayacağım ona, asla!
Gece Akyol sadece bir an önce bitirmek istediğim bir iş! Başka bir şey düşünmeme izin yok.
''Neden rahatsız olayım ki?''
''O... Benim...''
''Sevgilin olmasından doğal ne olabilir ki? Benim de sevgilim var. Bunları aş artık arkadaşım.''
Hem gülüşüm hem de iki kelimeyi vurgulayışım üstüne irkildiğini fark ediyorum. Ben öfkelenmesini beklerken sesi daha da duyulmaz çıkıyor. ''O benim sevgilim değil.''
''Sevgilin olmayan biriyle öpüşmen gerçekten basitçe ama dudak senin dudağın sonuçta, beni ilgilendirmez.''
Elimi alaycı bir şekilde havada sallıyorum. Acımasız sesimin ve ağır sözlerimin ardından bir süredir tuttuğunu tahmin ettiğim gözyaşları hızla akmaya başlıyor.
Lanet olsun Çağan, sakın yumuşama!
''Ben onu öpmedim!'' diyor yerinden kalkarak.
''Her neyse... Ba-na-ne!''
Ellerini yüzüne bastırıp gözlerini siliyor. ''O zaman dün neden gittin? Okula neden gelmedin?''
''Sevgilin ya da her neyse, onunla aranda geçenleri umursamıyorum. Sadece arkadaşımsın. Dün sizi öyle görünce gittim çünkü yalnız kalmanız gerektiğini hissettim. Bugün okula gelmedim çünkü kendimi çok halsiz hissediyorum.'' Hızlı hızlı konuştuğum için derin bir nefes alıyorum. ''Yeterli mi?''
Birden aramızdaki kısacık mesafeyi kapatıyor. Endişeli bir şekilde buruşan yüzüne şüpheyle bakıyorum. ''Hasta mısın?'' Elini alnıma bastırıp gözlerini kısıyor. ''Ateşin mi var Çağan?''
''Of! Gece abartma lütfen...''
Dudaklarını büküp kafasını sallıyor. ''Ben gideyim artık, rahatsız ettiğim için özür dilerim.''
Derin bir nefes alıyorum. Bu kızlar nasıl bu kadar anormal olabiliyor?
Şimdi 'Evet, git, rahatsız ettin!' desem telafisi zor olacak. Burada olmasını istemesem de onu kendime bağlamam gerektiğini unutmuş değilim.
Bu yüzden hiç istemesem de uzanıp kolunu tutuyorum. ''Rahatsız ettiğin falan yok... Sahi sen neden gelmiştin? Bunun için mi?''
Değişen ifademi fark edince rahat bir nefes alıyor ve bana bakarken yüzü kızarmaya başlıyor. ''Seni merak ettim.''
''Neden? O çocuk yüzünden mi?''
''Ben... Şey...''
''Sevgilin iyi birine benziyor. Aranızda ne geçti bilmiyorum ama sana tutkuyla bakıyordu.''
Dudaklarını ısırıyor. Yüzünün daha da kızardığını fark ediyorum. ''O beni terk etmişti. Onu sevmiyorum ben...''
Mutfağa doğru yürüyorum. Gece de arkamdan geliyor. Kendime bir bardak su doldurup yüzüne bakıyorum. ''Dün hiç öyle hissetmedim. Sevmek güzel şey, neden hislerinden utanıyorsun ki?''
''Sevsem utanmazdım. Ben onu sevmiyorum, birlikteyken de sevmiyordum!''
''Çocuk gibisin Gece.'' Alayla gülümseyip suyu kafama dikiyorum. Bardağı tezgâha koyarken tekrar yüzüne bakıyorum. ''Bir şey içer misin?''
''Olur... Soğuk bir şey olsun lütfen.''
Kafamı sallayıp dolabı açıyorum. ''Dolapta bir tek kola var.''
''O da olur.''
Gülümsemesi üstüne içimin rahatladığını hissediyorum.
Yine mi acıdım bu kıza? Kahretsin!
Kolayı çıkarıp bardağa dolduruyorum. Eline tutuşturup salona yöneltiyorum adımlarımı. Ben koltuğa otururken Gece karşımda duruyor. ''Biz arkadaşız, değil mi Çağan?''
Gözlerimi kısıp gülümsüyorum. Bu oldukça yapmacık bir gülümseme olsa da fark ediyor mu emin değilim. ''Evime gelebildiğine göre?''
''Tamam, arkadaşız.''
Ondan uzaklaşmak için tekli koltuğa oturmama rağmen tüm yüzsüzlüğünü sergilemek adına koltuğun başına oturuyor. Sabrımı mı sınıyor?
Burnuma dolan kokusuyla bir an kaskatı kesiliyorum. Derin bir nefes alıp kokusunu içime dolduruyorum.
Gözlerimi kapattığımı sonradan fark ediyorum nedense.
''Çağan?''
Kolumu dürtmesiyle gözlerimi açıyorum. ''Ne?''
''Daldın da...''
Gözlerimi yüzüne dikiyorum soru dolu bakışlarla.
''Bir şey anlatacağım!''
Sesindeki sabırsızlığı hemen fark ediyorum. ''Dinliyorum.''
Demek arkadaşıyla dertleşmek istiyor Gece Hanım…
Kendime gelmek adına elindeki kolayı alıyorum. Bir dikişte bitirip sehpaya koyuyorum. ''Sana yenisi koyabilirim,'' diyorum yüzüne bakmadan.
Şaşkın şaşkın bir bana bir de boş kalan eline baktıktan sonra gülümsüyor. ''Gerek yok, afiyet olsun.''
Güldüğünü fark edince sinirle yüzüne bakıyorum. ''Anlat Gece.''
Gözlerimin içine bakarak konuşmaya başlıyor. Lanet olsun, bu kızdan nefret ediyorum! Bu kadar güzel olmak zorunda mı? Bu kadar masum durmak zorunda mı?
''Ben Ufuk'u sevmiyorum. Onunla iki sene sevgiliydik. Sonra yurt dışına gitti, ben de onu unuttum. Şimdi geri döndü ve gidişini telafi etmek istiyor.''
''Niye gitti?''
''Aslında hiçbir zaman tam olarak nedenini sormak istemedim. Dedim ya, sevmiyordum onu. Aileler yüzünden birlikteydik zaten. Mezuniyetimden sonra nişan yapılacaktı sonra eğitim için falan gitti.''
Gülümsüyorum. ''Bahane oldu sana da?''
''Bir nevi...''
''Eee, benimle ne alakası var meselenin?''
Saçlarını kulağının arkasına atıp bir süre düşünüyor. ''Onu sevmediğimi neredeyse milyon kez söyledim ama anlamıyor. 'Beni seviyorsun, bunu sana göstereceğim!' diyor da başka bir şey demiyor.''
''İyi, hoş da bundan bana ne?'' diyorum son bir sabır kırıntısıyla nefes alırken.
''Bana yardım etmelisin Çağan.''
Kaşlarımı alayla kaldırıyorum.
Gece sahte masumiyetiyle dudaklarını büküp koluma dokunuyor. ''Lütfen Çağan...''
Omuz umursamazca silkiyorum. ''Masum rolü sana hiç yakışmıyor.''
Ona acımasız gözükmek aslında hoşuma gidiyor ama bana böyle bakmasından da nefret ediyorum!
''Hiç de bile!''
Aklıma gelen ilk fikirle gülmeye başlıyorum. ''Bak güzelim... Çocuğa ne yap biliyor musun?''
''Ne?''
Heyecanla yerinde doğruluyor.
Alayla gülümsüyorum. ''Başkasının varlığına inandır onu!''
''Ama başkasıyla birlikte değilim!'' diyor dudak bükerek. Gözlerindeki heyecan yerini hayal kırıklığına bırakıyor.
''Hadi ya?'' Bu kez gülmemek için kendimi tutmak zorunda hissetmiyorum nedense. Bir kahkaha patlatıyorum. ''Bazen fazla saflaşabiliyorsun.''
''Hiç de bile!'' Dudaklarını ısırıyor sonra. Gözlerim birkaç saniye bu harekete takıldığı için yumruğumu sıkıyorum.
Nefret ediyorum bu kızdan!
''Yalan mı söyleyeyim?''
''Aynen,'' diyorum gözlerimi ayıramadığım dudaklarından bakışlarımı hızla çekerek.
''Ama inanmaz ki!''
Of! Bu kız neden bu kadar saf?
''O zaman ispatla Gece!''
''Ama nasıl?''
Şimdi çıldıracağım!
Gözlerimi öfkeyle yüzüne dikiyorum. ''Birini bul ve sevgili rolü yapın!'' Tekrar alayla gülümsememe engel olamıyorum. ''Nasıl olsa sevgilin olmayan kişilerle öpüşebiliyorsun, böyle bir şey görürse inanır merak etme.''
Gece hayretle bağırıyor. ''Ne?''
Şaşkın ve öfkeli ifadesine karşı alayla omzumu silkiyorum, o da koluma sertçe vuruyor. ''Çağan, ciddi olmadığını söyle!''
Yalan söyleme alışkanlığımdan ödün vermeden gülümsüyorum. ''Ciddi olsam bu evde olmazdın.''
Bir an duraksayıp ardından sakince başını sallıyor. Sonra derin bir nefes alıp kafasını kaşımaya başlıyor.
Bana asır gibi gelen dakikaların ardından gülümsüyor. ''Öyleyse dediğini yapacağım.”
“İyi, bu sorunu da hallettik desene?”
Gece gülümseyerek bana tuhaf bir şekilde bakıyor. “Evet. O hâlde sevgilim olur musun?''
''Ha?!''
Biri beni öldürebilir mi? Hemen şurada mesela?
''Saçmalama Gece!''
Öfkeyle ayağa kalkıyorum. Av olan o, ben değilim! Lanet olsun!
''Ne olur Çağan... Senden başka kime güvenebilirim? Hem Ufuk'u herkesin bilmesini de istemiyorum ben!''
''Bundan bana ne?''
Sahi bana ne ki bundan? Git Ufuk'la ne halt ediyorsan et!
''Beni zorla götürmesini ister misin?''
Ani bir refleksle ''Hayır!'' diye bağırıyorum.
Gülümseyerek önümde duruyor. ''O zaman kabul et teklifimi... Lütfen.''
Aklıma gelen bir fikirle sırıtıyorum. ''Benim sevgilim olmak kolay değildir.''
Bileklerini tutup yüzüne eğiliyorum. Aslında ilk kez fiziksel bir temasın peşinde olmadan bir kadına yaklaşıyorum. İsteğim yalnızca tepkisini görmek.
''Ama oyun bu...'' diyor güçsüz bir sesle.
''Oyun oynamayı sevmem.''
Bileklerini sertçe bırakıyorum. Tabii bu da bir yalan. Hayatım baştan sona oyunken oynamayı nasıl sevmem ki?
''Gerçekten sevgili olmamızı mı istiyorsun?''
Bir an gözleri parlar gibi oluyor. Yüzümü dikkatle inceliyor. O ışığa inanmıyorum, gece karanlıktır!
''Ne gerçek ne numara... Hiçbir şey istemiyorum, desem?''
Sesi çok sert çıkıyor. ''Nedenmiş?''
''Seninle sevgili olmak zorunda mıyım?''
Onun öfkesi nedense bana inanılmaz bir sertlik katıyor. Kaşlarımı alayla kaldırıp gözlerinin içine bakıyorum.
Öfkesi anında hüzünle yer değiştiriyor. Az önce kabaran göğsü yavaşça iniyor. ''Hayır.''
Güzel ses o an tonu huzursuz bir melodiyi çağrıştırıyor.
Zoraki bir şekilde gülümsüyor. ''Ben geç kaldım. Gideyim artık. Kendime başka birini bulabilirim sanırım.''
Yavaş adımlarla odadan çıkıyor. Birkaç saniye sonra kapının arkasından kapandığını duyuyorum.
Onun gittiğini fark edene kadar olduğum yerde öylece kıpırdaman kapıya bakıyorum. Kapının çarpma sesiyle kendime geldiğimdeyse yaptığım ahmaklığa hayret etmemek imkânsız.
Harika! Ayağıma kadar gelen fırsatı resmen elimin tersiyle ittim! Neden böyle bir şey yaptım ki?