İKİ HAFTA SONRA
Gülçin
Kızların taktiklerini ve desteklerini arkama alarak Alp’i yaptığına öyle bir pişman etmiştim ki, aklı başına gerçekten gelmiş gibi görünüyordu.
Mesaj ya da aramalarla sıkboğaz etmedim hiç. Bir yere giderken haber vermenin dışında mesaj göndermiyordum bile. Ama o sürekli arıyordu, her fırsatta da mesaj atıyordu. Aramalarının bazılarını açmıyor, çoğunu da geç cevaplıyordum. O bu tavrıma delirirken ben karşısında rahat ve soğukkanlı duruyordum. Bu onu daha da çileden çıkarıyordu.
Kızlarla yaptığımız plana sadık kalarak İstanbul’un altını üstüne getirdik. Gündüzleri tarihi yerleri gezerek, boğaz turu yaparak, havuza giderek ve sürekli farklı yerlerde bir şeyler içerek geçirdik. Her gittiğimiz yeri sosyal paylaşım sitelerinde yazıp resimler de ekledik. Geceleri de farklı mekânlara gidip deli gibi eğlendik. Gündüzleri Sinemis bize fazla katılmasa da akşamları Ali de o da bizimle oluyordu. Alp’in yanımda olmaması beni üzüyordu ama bunu o kesinlikle bilmiyordu. Her akşam sadece
“Biz dışarı çıkıyoruz hayatım” yazan bir mesaj gönderip onu deli ediyordum. Başlarda beni yalnız bıraktığı için eğlenmeme ses çıkarmıyordu ama bir gece sonunda patladı. Ona attığım mesaja alev saçan bir yanıt verdi
“Gülçin bu nedir böyle her akşam dışarı çıkıyorsun? Anladım ben olmadığım için sıkılıyorsun ama yeter, kaç gecedir evinde durduğun yok. Bu gece çıkmanı istemiyorum”
Gelen mesaja kahkaha attım. İstediğim olmaya başlamıştı. Kızlara okuyunca onlar da güldüler Alp’in haline. Cevabı birlikte kararlaştırıp öyle yazdım.
“Eğlenmeye gidiyoruz Alp, yabancı insanlarla beraber değilim ki. Evden çoktan çıktım, geri dönemem canım kusura bakma. Ben müsait olunca seni ararım, görüşürüz” yazıp gönderdim. Gelecek cevabı çok merak ediyordum
“Öyle olsun Gülçin, iyi eğlenmeler size!” yazmıştı. Kızmıştı beyimiz ama bu daha başlangıçtı. Beni buraya getirip sonra da basıp gitmenin cezası öyle hafif olmayacaktı. Cevap vermedim mesajına ve verdiği tepkilere mutlu olarak deli gibi eğlendim.
Eve geldiğimde telefonumu çantamdan çıkarıp bakınca otuz altı kez aradığını gördüm. Gördüğüm manzaraya gülmeden edemedim. Aramaların yanında yedi tane de mesaj vardı
“Gülçin beni hemen arar mısın lütfen?”
“Nerelerdesin sen de aramalarımı duymuyorsun?”
“Gülçin o Allah’ın cezası telefonunu aç artık”
“Tamam, açma Gülçin. Eğlen sen, ben burada seni düşünürken sen orada telefonu duymadan eğlenmene bak hayatım!”
“Amacın eğer beni delirtmekse başardın, bilmeni istedim”
“Lanet olsun Gülçin, lanet olsun! Nerede ne yapıyorsun da beni aklından bu kadar uzun zaman çıkardın? Telefonuna bakmayacak kadar ne yapıyorsun bilmiyorum ama beni delirttiğini bil!”
“Beni hemen ara! Çağrılarımı gördüğün anda beni ara Gülçin!”
Mesajları öfke kusuyordu, tereddüt ettim ama daha fazla delirtmeden aradım onu. İlk çalışında açtı
“Neredesin sen?” derken beni sesiyle dövüyordu resmen. Bozuntuya vermemeye çalışarak
“Buradayım hayatım, ne oldu ki?” dedim.
“Ne mi oldu? Baktın mı kaç kez aramışım seni?”
“Otuz altı kez”
“Evet, tam otuz altı kez aradım ve sen hiçbirini duymadın! Ne yapıyordun onca saat sen? Neden açmadın telefonunu?”
“Bülent abinin yerindeydik, sohbet edip müzik dinlerken unutmuşum telefonu çantamda”
“Nasıl unutabilirsin ya? Saatlerdir o telefonu çantada nasıl bırakırsın? Aklına hiç mi getirmedin beni?”
“Olur mu öyle şey? Tabii ki getirdim”
“Neden tek bir mesaj bile atmadın o zaman?”
“Sen tatildesin, eğleniyorsundur diye düşündüm ben” dedim masum bir ses tonuyla. İçten içe kahkaha atıyordum
“Tatilde olabilirim ama gördüğün gibi telefonumu elimden düşürmüyorum”
“Tamam, af edersin hayatım. Ben de artık elimden bırakmam telefonumu”
“Şu rahatlığa bakın ya, şimdi sen bir daha yapmam deyince konu kapandı yani öyle mi?”
“Ne yapmamı istiyorsun Alp? Zamanı geri mi alayım?” dedim sinirlenerek. Fazla olmaya başlamıştı
“Bir şey yapma, tamam. Artık ben gelmeden dışarı çıkmak falan yok. Ben gelince istediğin kadar gezeriz. Kesinlikle geceleri dışarı çıkmıyorsun”
“Olmaz, plan yaptık biz”
“Başlatma beni planından! Çıkmayacaksın dedim!”
“Sen bana ne zamandan beri emir veriyorsun Alp? Ve benim emirlerini yerine getirdiğimi ne zaman gördün?”
“Emir vermiyorum Gülçin, çıkmanı istemiyorum” derken biraz yavaşlamıştı hiddeti.
“Neden?” diye sordum ben de daha sakin.
“Çünkü yanında ben yokum”
“İyi de sen de tatildesin ve yanında ben yokum ama” dedim. Kapak böyle yapılırdı işte
“Ben annemleyim”
“Ben de arkadaşlarımlayım”
“Gülçin, ben gelene kadar dışarı çıkmanı istemiyorum”
“Kusura bakma Alp. Arkadaşlarım ben sıkılmayayım diye bir sürü şey yaparken benim içim, sırf sen kapris yapıyorsun diye onlara ‘gelemem’ diyemem”
“Kapris mi? Ne kaprisi ya? Kapris falan yapmıyorum ben!”
“Baya kapris yapıyorsun işte. Nedir zorun anlamadım ki? Yanımda Ali var, Timur var, Çınar var, Beril var, Efsun var, Sinemis var. Bunda takılacak ne var anlamıyorum”
“Ben kimle olduğuna takılmıyorum, ben yokum ona takılıyorum”
“Yapabilecek bir şeyim var mı şuanda?”
“Evet, gitmeyebilirsin”
“Üzgünüm, bütün akşam evde oturup duramam. Sen gelene kadar tek başıma kalamam. Arkadaşlarımla eğleniyorum ve bunda da hiçbir sorun olduğunu düşünmüyorum. Senin gelmene daha iki haftadan fazla var ve ben bu kadar zaman evde oturursam arıza çıkartırım”
“Ben gelene kadar her akşam dışarıda mı olacaksın yani?”
“Evet”
“neredeyse iki haftadır ne gece ne gündüz kıçının üzerine oturmadın. Doymadın mı gezmeye Allah aşkına?”
“bu konu çok uzadı. Bence tartışmayalım, çünkü benim uykum geldi. Ayrıca şimdiden söyleyeyim yarın akşam Ozan ve gurubunu dinlemeye gideceğiz. Hafta sonu da Ağva ya da Şile’ye gideceğiz hep beraber. Pazara kadar kalmayı planlıyoruz. Şimdiden söylüyorum sonra sorun çıkarma”
“Allah’ım bana sabır ver!” derken sinirden sesi boğuk çıkmıştı
“Şimdi izninle duş alıp yatacağım. Yarın sabah kahvaltıya gideceğiz erken kalkacağım”
“Ne istiyorsan onu yap Gülçin, iyi geceler!” dedi ve kapadı telefonu. Önce abarttım mı diye düşündüm ama sonra kesinlikle bunu hak ettiğine karar verip vicdanımın sesini susturdum. Hızla duşa girdim ve sonra da yattım. Gerçekten bu gezme olayını abartmıştım ve yorulmuştum ciddi anlamda. O yüzden de başımı yastığa koyar koymaz uyudum.
Sabah uyandığımda bir mesaj vardı telefonda Alp’ten. Sadece “Günaydın” yazmıştı. Ben de cevap olarak aynı şeyi yazdım ve kalkıp hazırlandım. Evden çıkıp Sinemis’e gittim ve birlikte yola çıktık.
Kızlarla kahvaltı için buluştuğumuz mekâna gelince onlara olan biteni anlattım. Alp’in ruh hali bizi epey güldürmüştü
“İyi oldu ona, daha dur bak nasıl delirecek” diyen Beril’e
“Senin sayende, teşekkür ederim” dedim gülümseyerek
“Canım benim, senin mutluluğun için her şeyi yaparım ben. Öyle seni buraya getirip de sonra anneciğiyle tatillere gitmenin bedelini ödeyecek bir şekilde”
“Vallahi çıldırdı ya, Alp gibi bir adamı delirtmeyi de başardım yani”
“Herkesin hassas bir noktası vardır” dedi Sinemis gülerek.
“Sende durumlar nasıl? Çiğdem’in şirkette olmasına katlanabiliyor musun?” diye sordu Efsun Sinemis’e. Sinemis biraz gerildi bu soruya.
“Aslında başka şartlarda olsa o gün kovdururdum onu ama ihtiyacı var buna. Başlarına gelen şeyler hiç güzel değil ve düşene de tekme atılmaz. Geçen Ali’nin annesi geldi bana, onunla da konuştuk. Çiğdem çalışmaya başlayınca kendini toparlamış, depresyonunu da atlatmaya başlamış. Yani kayınvalidemin samimiyetine fazla güvenemesem de duyduklarıma memnun oldum” diye açıklama yaptı bize.
“Senin kayınvaliden benimkinin yanında melek kalır” dedim dayanamayarak
“Melek falan değil, sadece fırsat bulamıyor o. Eğer Ali annesine karşı biraz yumuşak olsaydı var ya biz belki de şuanda ayrıydık. Çiğdem’in ailesiyle tanıştığım o geceyi ölsem unutmam” dedi içini çekerek
“Onca şeyden sonra Hikmet amcaların tavırlarındaki değişikliğe ve Çiğdem’le ailesinin geldiği hale bak” dedi Beril.
“Evet, sonradan görme halleriyle bu hallerinden daha zavallıydılar. En çok da annemle babamın olmayışını yüzüme vurmalarını unutmadım. Bir o gece yokluklarını o kadar derin hissettim, bir de düğünümde. Ama geçti işte” derken gözleri daldı.
“Senin gibi öksüz ve iyi kalpli birini üzdükleri için böyle cezalandırıldılar” dedim elini tutup.
“Evlilik nasıl peki? Hiç anlatmıyorsun kızım ya” diyen Efsun bu konuda çok meraklı duruyordu
“Evlilik güzel gidiyor. Biraz da tuhaf… Alışmaya çalışıyorum hala, evde bir adamla yaşıyorum, onunla yemek yiyorum, onunla uyuyorum. Çamaşırlarını yıkayıp ütülüyorum. Şey gibi, sanki ikimizin de hayatına son verip bize aynı hayatı vermişler gibi. Ondan ayrı düşünemiyorum, her adımımı ona göre planlıyorum. Ali de öyle yapıyor, sürekli birbirimizle fikir alışverişi yapıyoruz, her şeyi konuşuyoruz, alışverişleri bile birbirimize sorarak yapıyoruz. Birinin akşamüzeri arayıp da ‘Bir şey lazım mı?’ demesi çok garip ama bir o kadar da güzel”
“Ben de evlenmek istiyorum ya” diye isyan eden Efsun bizi güldürdü.
Kafede sohbetimiz koyu bir halde devam etti ve sonunda kalktık. Akşam için hazırlanmaya evlerimize dağıldık. Ozanlar bizi çaldıkları yere davet etmişlerdi, hep beraber oraya gidecektik. Kafede otururken hiç çalmayan telefonumu elime alıp Alp’i aradım taksiye binince.
“Efendim?” diye açtı buzdolabı gibi. Ayrıca geç de açmıştı.
“Ne yapıyorsun?”
“Güneşleniyorum”
“Anladım, bakayım dedim öyle. Sen güneşlen konuşuruz yine”
“Dur bir dakika, bir şey soracağım”
“Efendim?”
“Kesin gidiyor musun bu gece?”
“Evet, söyledim ya!”
“Tamam, görüşürüz” dedi ve telefonu kapadı. Üzüyordu bu tavırları ama kendimi bırakmıyordum, kararlıydım çünkü.
Eve geçip duş aldım, biraz evi topladım, sonra da hazırlandım. Akşam olmuştu artık. Ben her şeyi bitirip beklerken Sinemis geldi ve üçümüz çıktık. Ozan ve grubunun olduğu yere gelince her zamanki gibi bize ayrılan masaya oturduk. Bizden kısa bir süre sonra diğerleri de geldi ve grup tamamlandı. Telefonum bu defa masanın üzerindeydi ve sürekli ona bakıyordum. Durumumu fark eden Beril
“Hayırdır, aramasını mı bekliyorsun?” dedi.
“Bugün çok soğuk konuştu benimle, daha da kızmasın diye gözümün önünde tutuyorum telefonumu”
“Anladım canım. Ama bak ne kadar kızarsa kızsın geri adım yok. Sana söylüyorum, o tatili kısa kesip en fazla üç dört gün içinde İstanbul’a dönmezse ben de hiçbir şey bilmiyorum”
“Döner mi sence?”
“Dönecek, göreceksin” dedi ve bana göz kırptı. Dönmesini deli gibi istiyordum, çünkü onu çok özlemiştim.
Ozanların çaldığı şarkılara eşlik edip eğleniyorduk. Alp aramıyordu, belki de benim aramamı bekliyordu ama ben de aramamaya kararlıydım. Bazı şeyleri anlaması için bunu yapmam şarttı.
Hareketli şarkılardan sonra sakin ve yavaş tonda şarkılara geçti grup. Ben de içimdeki karmaşa yüzünden şarkıların etkisine kapılıp sessizleştim. Alp’e olan özlemim ve ona olan kızgınlığım kalbimde kavga ediyorlardı. İkisi de güçlüydü ve bu savaş beni yaralıyordu fazlaca.
Söyledikleri şarkı bitince kısa bir süre sessizlik oldu. Sonra tanıdık bir şarkıyı çalmaya başladılar. Alp’in de benim de çok sevdiğimiz bir şarkıydı ‘Levent Yüksel- Med Cezir’
Şarkı beni alıp götürüyordu ki masanın üzerinde duran elimi birinin tuttuğunu fark ettim. Şaşkınlıkla başımı kaldırıp baktığımda gözlerime inanamadım. Alp karşımdaydı
“Alp?” dediğimde
“Dans edelim mi?” deyip beni masadan kaldırdı ve boş alana sürükledi. Herkes benim gibi şaşkındı. Beril’in tahmininden daha kısa sürede gelmişti Alp, dönmüştü
“Ne zaman geldin sen?” diye sordum hala geçmeyen şaşkınlığımla
“Biraz önce” dedi. Tavırlıydı bana karşı
“Neden haber vermedin?”
“Sürpriz olsun istedim”
“Ama daha vardı tatilinin bitmesine?”
“Bunları konuşacağız sonra, şimdi kendini bana ve müziğe bırak. Bu anın tadını çıkaralım çünkü seni çok özledim” dedi ve beni kendine daha da yaklaştırıp müziğin ritminde dansa devam etti.
Masaya döndüğümüzde Beril bana ‘ben demiştim! Bakışını atarak göz kırptı. Herkes şaşkındı Alp’in dönüşüne
“Biz seni iki hafta sonra bekliyorduk oğlum, hayırdır?” diye ilk soruyu Timur sordu
“Aşkından ayrı kalmaya dayanamamıştır” diyen Çınar da onun sorusunu cevapladı
“Daha fazla kalamadım, zaten annem kırılmasın diye gitmiştim. Bu kadarı kâfi dedim ve geldim” diye açıklama yapan Alp gözleriyle bana mesajları yolluyordu hiç de olumlu olmayan.
“Doğru olanı yapmışsın” diyen Ali tavrını belli etmişti Alp’e ve Alp de bu durumdan hoşnut olmamıştı.
Zaten gecenin sonuna yaklaşmıştık, biraz daha kalıp hep beraber kalktık. Dışarı çıkınca Alp bana
“Seni ben bırakırım” dedi ve ben Sinemis’le Ali’nin bakışları arasında Alp’in arabasına doğru yürüdüm
“Geç kalma” diye hatırlatmasını yapan Sinemis’e Alp’in bir şeyler söylediğini gördüm. Ali de yanlarındaydı ve yüzleri gerilmişti. Alp de gelince arabaya bindik ve diğerlerini beklemeden yola çıktık. Birkaç dakika sessiz kalabildikten sonra ilk sorumu sordum
“Sinemis’le ne konuşuyordunuz öyle gergin?”
“Her şeye karışmasını sinir oluyorum da onu söyledim”
“Nasıl yani?”
“Yani şu, sana çocuk muamelesi yapmasından hoşlanmıyorum. Kendileri evlendi diye ebeveynin olmadılar. Sinemis de Ali’yle istediği saatte istediği gibi buluşuyordu, kimse de bir şey demiyordu. Sana da karışmasınlar”
“Sakin ol biraz”
“Ben senin için söylüyorum”
“Biliyorum hayatım ama bunu çözmenin yolu ayaküstü gerginlik yaratmak değil”
“Öyle olsun” dedi ve arabayı hızlandırdı. Diğerleri çok geride kalmıştı muhtemelen, biz onlardan daha önce geldik eve. Alp apartmanın önünde durmadı ve otoparka doğru sürdü
“Gelecek misin benimle?” deyince çok tuhaf bir şey demişim gibi baktı
“Gelmeyeyim mi?”
“Öyle demek istemediğimi biliyorsun, şaşırdım”
“Geliyorum, konuşmamız gerekiyor”
“Tamam” dedim ve indim arabadan. Onu da bekledim ve beraber yukarı çıktık. Eve girince salona geçtik beraber. O benden önce oturdu ve yanına oturmamı istedi
“Gel bakalım benim yaramaz sevgilim, otur da konuşalım” deyince yanına oturdum
“Şimdi söyleyeceklerimi kesmeden, sonuna kadar dinlemeni istiyorum tamam mı?”
“Tamam”
“Beni delirtmeyi başardığını bilmeni istiyorum” dediğinde ağzımı açmaya yeltendim ama beni susturdu hemen
“Sonuna kadar dinle lütfen. Sana tatil olayını haber vermediğim için bana kızdığını biliyorum, aslında haklısın da bunun için. Anneme olan yumuşaklığımı, ona hayır diyemeyişimi çok yanlış bulduğunu da biliyorum. Bütün bu gündüz gezmelerini, gece eğlencelerini sırf beni çileden çıkarmak için yaptığını, bunu arkadaşlarınla, özellikle Beril’le planladığını, aramayışlarının, mesaj atmayışlarının sebebinin de beni orada huzursuz edip tatili burnumdan getirmek olduğunu biliyorum” dediğinde şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. O ise konuşmaya devam etti.
“Bu şeytanlıkları sen tek başına da düşünebilirsin ama uygulamazsın. Bana ne kadar kızarsan kız, benim huzurumu kaçırmazsın. Seni çok iyi tanıyorum ben. Benim bildiğim ve âşık olduğum Gülçin, ne kadar kızarsa kızsın böyle cezalandırmalara başvurmaz. Kızar, kudurur ama bekler ve yeri geldiğinde taşı yapıştırır kafama. Bunlar için sana kızmadım, öyle düşünme sakın. Aksine, seni bu hale getirdiğim için kendime kızdım. Sen haklısın, yaptığım çok yanlış ve saygısızcaydı. Bu tatil konusu senin gelişinden önce de konuşuluyordu ama ben bir yol bulup gitmem diye umut ediyordum. Yani annemle gitmemek için sürekli planlar yapıp sürekli bahaneler aradım ama olmadı. Sen o arada da biletini falan almıştın zaten. Tek bir şeyi sen geldikten sonra öğrendim, o da tatilin bir ay olduğuydu. Her neyse bir şekilde de yırttım zaten”
“Nasıl ikna ettin anneni?”
“İkna etmedim. Gidiyorum dedim ve geldim”
“Kızmadı mı?”
“Kızdı ama seni çok özlediğimi ve biraz daha kalırsam seni kaybedeceğimi söyledim”
“Ne dedi”
“Duydukların seni gaza getirmesin bak”
“Getirmez, anlat sen”
“Seni kaybedersem hiçbir şey kaybetmemiş olacağımı, çok daha iyilerini bulabileceğimi söyledi. Biraz ağzını arayıp az numara yapınca aslında senden hoşlanmadığını öğrendim. Yani sen haklıydın. Neyse bunlar geride kaldı, annem onları söylememiş olsa da ben zaten gelmeye karar vermiştim”
“Annen beni neden sevmiyor Alp”
“Olay seninle alakalı değil aslında aşkım. Annem bana çok düşkün, beni babamla bile paylaşamaz o. Sen değil de bir başkası olsaydı da aynı şey olacaktı. Sadece onun bulacağı, saf ve yönetilmeye hazır bir kız olacak; aynı zamanda jet sosyeteye mensup olacak ki annem mutlu olsun ve bana layık görsün. Ama bunlara takılmanı istemiyorum. Ben geldim, artık yanındayım”
“Hoş geldin o zaman” dedim gülümseyerek.
“Hoş buldum aşkım, çok hoş buldum”
“Gitmene çok üzülsem de gelişine ondan daha fazla sevindim”
“Gitmeyi ben de istemedim aslında ama anneme hayır dememeye çalışıyorum. Sana anlatmadım ben, annem altı yedi yıl kadar önce bir rahatsızlık geçirdi. Bazı sorunlar olmuştu o dönem ve annem çok kötü etkilenmişti. Uzun süre tedavi gördü ve zor toparladı. Doktorun kesin talimatı var, üzülmeyecek, sıkıntı yapmayacak, sinirlenmeyecek falan diye. Ben de çok istedi diye kıramadım onu. Bir de insanın annesi olunca karşısındaki bir şey diyemiyor. Açıkçası sen annemden çok daha anlayışlısın ve seni ikna etmenin daha kolay olacağını düşündüm. Gerçi sen ondan da beter canıma okudun ama neyse”
“Bunları konuşmayalım artık”
“Peki, konuşmayalım. Sen gel şöyle dizime bir yat da saçlarına dokunup yorgunluğumu atayım” deyince biraz kayıp başımı dizlerine yasladım. Ellerini saçlarımda gezdirmeye başlayınca kedi gibi mayıştım öyle. İkimiz de konuşmuyorduk, muhtemelen o da benim gibi ilk şiddetli kavgamızı ve olanları düşünüyordu. Ama her şeye rağmen barışmak ve yan yana olmak çok güzeldi…
Sinemis
“Sinir oldum, çok sinir oldum!” diye söylenirken Ali bir bana bir yola bakıp ikimizi de kontrol etmeye çalışıyordu
“Hayatım Allah aşkına bir sakin ol, tamam artık ya!”
“Olamam Ali, duymadın mı ne dediğini ya!”
“Duydum ama bunu şimdi konuşmayalım bak yola odaklanamıyorum. Kaza yapacağız” deyince
“Tamam, ben sustum sen dikkatli ol” deyip arkama yaslandım. Alp’in yaptığı şey hiç hoş değildi. Bana resmen Gülçin’e karışma demişti. “Gülçin artık çocuk değil, kendi kendini yönetebilir. Ona annesiymiş gibi davranıp her şeyine karışma rica ediyorum” deyip arkasını dönüp gitti. Sinirden daha en az beş saat konuşabilirdim ama Ali’nin dikkati dağılmasın diye sustum.
Eve gelince Gülçin’e uğramayı düşünmüştüm ama Alp’in arabası otoparktaydı ve onunla karşılaşmamak için direkt eve geçtim.
Eve girer girmez söylenmeye devam ettim.
“Adama bakar mısın, benim çocukluk arkadaşımı benden koruyor”
“yetmedi mi kendini yediğin” diyen Ali öfkemden rahatsız olmuş gibiydi
“Sen kızmadın anlaşılan”
“Kızmadım, evet”
“Nasıl yani?”
“Ya aşkım, Alp haklı. Sen son zamanlarda Gülçin’e çok müdahale ediyorsun. Eskiden böyle değildin”
“Ediyorum çünkü aynı evde yaşamıyoruz ve ben onu merak ediyorum. Ayrıca o bana emanet”
“Emanet derken? Anlayamadım”
“Babasının emaneti”
“Turgut amca sana böyle bir şey mi söyledi?”
“Söylemesine gerek var mı? Bizi hep birbirimize emanet eder o”
“Ama Gülçin sana karışmıyor”
“Çünkü yanımda sen varsın”
“Onun yanında da Alp var”
“Gördük ne kadar yanında olduğunu”
“E kalktı geldi adam bak düzelttiler aralarını”
“Ya sen niye Alp’i savunuyorsun?” dedim sinirle
“Savunmuyorum Sinemis”
“Baya savunuyorsun! Onu haklı buluyorsun değil mi?”
“Sinemis sesinin tonuna dikkat eder misin?” derken o da gerilmişti. Ses tonumu düşürdüm biraz
“Alp Gülçin’le benim arama giremez. Ayrıca öyle arkadaşıma da istediği gibi davranamaz”
“onlar birbirlerini seviyorlar, ne yaşarlarsa yaşasınlar sana ne? Bırak ya, Gülçin istemiyorsa kendi söyler”
“Ne demek sana ne ya?”
“Kocaman kız ya, bebek mi o?”
Seslerimiz git gide yükseliyordu
“Sırf Alp senin arkadaşın diye onu savunuyorsun değil mi?”
“Ya Alp’in savunulmaya ihtiyacı yok ki”
“O zaman savunma Ali!”
“Savunmuyorum dedim neden anlamıyorsun?”
“İnandırıcı değilsin çünkü! O Alp Gülçin’i burada tek başına bırakıp gitti, kız iki haftadır ne halde biliyor musun?”
“Ama geri geldi işte! Önemli olan da bu değil mi?”
“Değil!”
“Kendinle çelişiyorsun şuanda”
“O nereden çıktı şimdi?”
“Ben de gitmiştim, seni bırakıp gitmiştim. Ayrıca biz onlarınkinden çok ama çok kötü bir ilişki sürecinden geçtik. Gülçin bana gelip de senin yaptığını yapmadı. Yaptığındaysa konu bu kadar basit değildi”
“Bu konu da basit değil Ali Bey”
“Ali Bey? La Havle! Ali Bey olduk şimdi de!”
“Konuyu çarpıtma, Gülçin benim kardeşim ve onu üzen kim olursa olsun ben karşısında olurum!”
“Ya ne kardeşlikmiş seni böyle delirtti ya”
“Sen anlamazsın!”
“Efendim?”
“Anlamazsın işte! Çünkü senin kardeşin yok!” dediğimde Ali öylece kaldı. Ağzını bile açmadan gözlerimin içine baktı. Gözleri alev topundan kara bir nehre dönüşüyordu. Öfkesi yerini derin bir hüzne bırakıyordu ve ben bunu an be an görüyordum.
Söylediğim an pişman oldum ama laf ağzımdan çıkmıştı bir kere. Ona doğru adım atıp dokunmak istedim ama geri çekildi. Yerimde kaldım öylece. Sessizce vereceği tepkiyi beklerken ağzından beni yerin dibine sokan cümleler döküldü:
“Haklısın, kardeşim yok, ama bunu söylemene ihtiyacım da yoktu. Böyle bir kavganın ortasında bu lafı senden duyacağımı ölsem düşünmezdim. Benim karım karşıma dikilip, elimde olmayan eksiklerimi yüzüme vurmazdı. Seni tanıyamıyorum, artık gerçekten kimsin, nasıl birisin çözemiyorum. Uğruna kavga edip yeri göğü inlettiğin kardeşine gidip bir bak, bakalım onlar da senin için böyle kavga etmişler mi? Bak bakalım Gülçin Alp’e, sana söylediği sözler yüzünden kızıp eksiklerini yüzüne vurup kalbini kırmış mı? Hiç sanmıyorum. Şimdi birbirlerine sarılmış aşklarını yaşıyorlardır. Ama bize bak, ne hale geldik. Sorun bizim olsaydı daha az yanardı canım ama bizim olmayan bir dert yüzünden yaptığımız kavgaya ve bana ettiğin laflara bak… Neyse” dedi ve arkasını dönüp balkona çıktı. Peşinden bir adım atmıştım ki buz gibi sesini duydum:
“Yalnız kalmak istiyorum, gelme!”
Durdum, sadece baktım ona. Haklıydı, ne dese haklıydı. Pişmanlıktan ölmek üzereydim. Ağzımdan o laf nasıl çıkmıştı, nasıl ona o sözü etmiştim ben de anlamamıştım.
Bir saatten fazla oturduğum koltuktan kalkıp odaya geçtim. Ali’yi yatağa yatıp beklemeye karar vermiştim. Belki benim yattığımı görürse içeri gelirdi. Üzerimi değiştirip yatağa yattım ve beklemeye başladım. Neredeyse bir saat daha yatağın içinde bekledikten sonra balkon kapısının kapandığını duydum, geliyordu. Sessizce bekledim ve Ali odaya girdi. Dolabı açtı, takım elbisesini askısıyla beraber aldı ve odadan çıktı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken yine odaya geldi ve yorganların olduğu gömme dolabı açıp pike, yastık ve çarşaf aldı. Çekmeceden de pijamalarını alıp kapıya yöneldi.
“Nereye?” diye sordum ağlamaklı bir ses tonuyla.
“Salonda yatacağım” dedi. Onun da sesi kırıktı.
“Ali lütfen” desem de dinlemeden çıktı odadan. Ben de yaptığıma bin pişman kendimi yastığa gömüp hem ağladım hem de ona kendimi affettirmek için bir çare aradım.
Saatlerce düşündükten sonra yataktan kalkıp odadan çıktım. Kapıyı açtım ve salona geçtim. Kanepeye yatmış uyuyordu, ya da numara yapıyordu tam anlayamamıştım. Yanına gidip pikeyi kaldırdım ve zor da olsa yanına uzandım.
“Ne yapıyorsun?” dediğinde uyumadığını anladım. O da benim gibi uykusuzları oynamıştı.
“Yatmaya çalışıyorum” deyince kıpırdandı
“Sığmayız ikimiz”
“Sığarız”
“Sığmayız”
“Sığarız”
“Hay Allah’ım” dedi ve iyice kenara kaydı. Ama gerçekten de pek sığmış sayılmazdık.
“Şu kolunu uzat şuraya” deyip kolunu aldım ve başımı üzerine koydum.
“Yan dön, iyice yan dön” deyince huysuz huysuz dediğimi yaptı. Sırtımı göğsüne yasladım ve diğer elini alıp belime doladım
“Beni tutmazsan düşerim” dedim en masum sesimle.
“Korkma, düşmene izin vermem” derken kolunu belime iyice doladı ve sıkıca sarıldı bana. Bir süre sessizce kaldık, sadece nefes alışlarımız duyuluyordu. Sonra dayanamadım
“Özür dilerim” dedim usulca.
“Şşşt… Sessiz kal” deyince
“Ama…” diye konuşmaya çalıştım, yine susturdu beni
“Sessiz kal, varlığının huzurunu hissetmek istiyorum sadece. Konuşursan büyü bozulur” deyince sustum. Başımın altında duran eline yüzümü çevirip avcunu öptüm. Karnımın üzerindeki elini tutup gözlerimi kapadım. O beni anlamıştı, hissetmişti. Ben de onun varlığının huzurunda uykuya bıraktım kendimi.