KAÇIŞ/ Tanıdık Ses-devam

747 Words
Açılan bagaja adımımı attığım zaman, kulaklarımın arkasında uğuldayan garip bir ses duyuyordum. Rüzgar sakindi oysa. İçerisinde bulunduğumuz ormanda uysal olmayan tek şey bizim yaşadıklarımız olmalıydı. Her şey yerli yerinde iken yerinde durmayıp sürekli konum değiştiren bizden başka hiçbir yabancı yoktu buralarda. İçimden, bir an yanımda yürüyen ihtiyar yalnızlığımı ve küçük Naomi' yi nasıl iki kişinin zorlukla binebileceği bagaja sığdıracağımı geçirmeden edemiyordum. Beynim yaşadığımız her şeyle o kadar doluydu ki neredeyse onların benimle beraber yaşamaya başlayan birer sanrıdan ibaret olduklarını unutmak üzereydim. Çarşafımın eteklerini toplayıp dikkatlice bagajın sağ köşesinde geçtim. Tavan oturduğumda kafama çarpacak kadar alçak değildi. Küçük bir kasanın bulunduğu ufak bir arabada değildik ve araba seçiminin de bize özel yapıldığı çok belli oluyordu. Oturunca birkaç karış yukarımda kalan tavan, şu an için içimi rahatlatan tek şeydi. Çünkü bütün yol boyunca kafamı eğerek oturmak, istediğim bir şey değildi. Ben geçtikten hemen sonra Ammar da hiç zorlanmadan, küçük bir manevrayla sol tarafa oturdu. Aramızda sadece ufak santimler vardı ve bu, bütün bir yolculuğun benim için ne kadar kasvetli geçeceğinin en açık işaretlerinden birisiydi. Ammar oturduktan hemen sonra iki yana doğru açılan kapının kendi tarafında duran kapağını hızla çekti. Kapak tok bir sesle kapanmıştı. Sıra benimkine geldiğinde ise benim hiçbir şey yapmama gerek bırakmadan kendi kapısını kapattıktan hemen sonra ben orada yokmuşum gibi hızla benimkine doğru uzandı. Bir an eli, kapının kapak kısmına yetişmek için kısa kaldığında oturduğu yerden doğrulup kapıya doğru iyice yükseldi. Bu esnada üzerine sinen sigara kokusu o kadar ağırdı ki, istemsizce suratımı buruşturulmuştum. Ama hemen arkasından gelen koku, ona tamamen ait olan o garip kokuluk o kadar farklı bir rahiyaya sahipti ki eğer o koku burnuna daha baskın bir şekilde gelseydi hiç uyanmamak üzere uyuya kalmayı dinleyebilirim... Unuttuğum ve çok güzel olduğunu hissettiğim bir şey hatırlatıyordu bana arkadan gelen o silik koku. Neyse ki kapıya yetişip kendine doğru çekmeyi başardıktan sonra kapının ikinci tok sesi bizden başka hiçbir insanın olmadığı ormana yayıldı ve kapı kapandıktan hemen sonra oturduğu yere yeniden sırtını yasladı. Ammar benim yanımda sessize gömülü ve suskunluk yemini ile mevzi aldığı zaman, ben filmli camın hemen arkasındaki karanlığı izlemekle meşgul olmaya başladım. Öyle ki hiçbir şey görülmemesine rağmen birçok şeyi görüyormuş gibi muhattabım sadece benimle beraber gelen karanlıktı. Ben iyi hikayelerin kızı değilim. Hiçbir zaman Sorunsuz yürüyen ilişkilerin, serüvenlerin, günlerin aranan insanı olamamıştım. Muhakkak bir yerde benimle beraber karanlığım da ortaya çıkıyordu ve o karanlık gün yüzüne çıktığı an iyiliğim de kalmıyordu, iyi anılarım da. Ben bu adama belki de en çok bu yüzden sorgulama hissi aşılıyordum. Çünkü onunla günler devirsem bile benden efil efil yükselen karanlık dört bir yanımdaydı ve bunu en iyi görebilecek adam kesinlikle oydu. Yalnızca karanlığın içerisinde yaşamaya alışkın birisi başkasının karanlığını hızlıca fark edebilirdi ve o, içimde gizlenen karanlık Naomi'yi çok iyi görüyordu. Müslüman olmadan önce beni tanıyan herkes gördükleri ilk yerde babama benzetirlerdi. Duruşum, bakışım veya hareketlerimden kaynaklı değildi bu benzetme. Tamamen hissi, karakteristik ve yaşayış tarzı alakalı bir şeydi. Joseph Levy hiçbir zaman İstediğini elde etmeden rahat edebilen birisi değildi. O kadar kuvvetli, o kadar istikrarlıydı ki yer yarılsa, dünya ikiye bölünse bile muhakkak dediği olurdu. İnat ve elde etme arzusu onun iki adıydı. Ben ise öfkelendiği an babasının küçük kopyası olan küçük kızıydım daima. İslamiyet belki de benim için ulaşılması güç bir noktada durduğu için o kadar dikkatimi çekmişti. Sanırım insanoğlunun fıtratından kaynaklı garip sahip olma isteği, en çok ulaşamadıklarımız üzerinden şekilleniyordu. Ne zaman bir şeye ulaşmamız zor olsa onu elde etmek için o kadar çok çabalar, o kadar çok emek harcarız. Ne zamanki gözlerimizin önünde öylece dursa kılımızı bile hareket ettiresimiz gelmez. İşte benim hikayem babama en çok benzediğim yerde, beni onun en çok nefret ettiği şey ile buluşturmuştu. Ben sahip olma arzusunu köklerine kadar babamdan almıştım. İnadım onunki kadar diri, onunki kadar güçlüydü. Bir anda bana en çok uzak olan din, bana en çok yakın olan şeye dönüşünce babamdan aldığım o damar sıkı sıkıya bulduğum ipe yapışmama neden olmuştu. Hiçbir şeye aşık olmadığım kadar, herkesin beni bir anda vazgeçirmek için çaba sarf ettiği o dine aşık olmuştum. Herkes ne kadar vazgeçirmeye çalışsa, ben o kadar düğüm atıyordum bulduğum hazineye. İslamiyet'in hayatıma girme sebebi ilk önce tattırdığı umut hissiydi. Tek başıma ve binlerce düşmanın arasındayken bile kurtuluşa erebileceğime olan inancım en çok dinimden kaynaklanıyordu. Ama ipi bırakmamanın, sıkı sıkı asılmasın, ne olursa olsun ben bu davadan dönmem dememin sebebi babamın köküme kazıdığı sahiplenme isteğindendi. Herkesten, her şeyden daha çok bendendi o his. ** Teknik bir sorun nedeniyle taslak bölümünün tamamı yüklenmiyor. Birkaç saate devamını yüklemeye gayret edeceğim. * Selamun aleykum. Selam Ve Dua İle...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD