6. Bölüm

1450 Words
Peyton'dan Sabaha kadar huzursuz uyumuştum, neyse ki bir akrep tarafından ısırılmamıştım. Sabah odanın her yerini aramıştım ancak benim başımı belaya sokan akrep efendi ortalarda yoktu. Aslında odadan çıkmamak için bahaneler arıyordum ama sabah kahvaltısını servis etmeye çıkmak zorundaydım. Banyoya giderek rutin işlerimi yaptıktan sonra ayaklarım beni geriye çekse de merdivenleri tek tek çıktım. Şimdi nasıl yüz yüze gelecektik? Gece yaşananlar an be an aklıma dolarken onunla aynı ortamda olmak benim için çok zor olacaktı. Yemek salonuna girerken düşüncelerim karmaşıktı. Bana ceza vermek için mi dokunmuştu? Yoksa bir şekilde benden etkilenmiş miydi? Ona kırgın olan kalbim aynı zamanda onu seviyordu, belki bu yüzden yanlış bir fikre kapılmıştım bilmiyorum. Yemek salonundan mutfağa geçip kahve ve tabağını elime aldım. Tekrar yemek salonuna döndüm. Önce kahveyi koydum, kahvaltı tabağını koyarken izlenildiğimi hissedip tabağı koyarken ufak bir sakarlık yaptım. Titreyen nefesimi içime hapsedip geri çekildim. Bay Nolan masaya gelip hiç bir şey söylemeden sandalyesine oturdu. Ben yere bakarken hareketlerini takip ediyordum. Önce kahvesinden yudum aldı, sonra yemeye başladı. Odada sadece onun çıkardığı sesler vardı. Ben ise mecbur kalmadıkça nefes bile almıyordum. Kahvaltısı bitince ayağa kalktı. Sandalyenin önünden çıkıp yürümeye başladı. "Beni takip et" derken sesi eskisi gibi soğuktu. Emrine itaat ederek peşinden yürümeye başladım. O merdivenleri çıkarken onu takip ettim. Beni kendi odasına götürdüğünü zannederken yürümeye etti. Cebinden bir anahtar çıkarıp kilitli olan kapıyı açıp kenara geçti. Eliyle önden girmemi işaret edince kaşlarım çatıldı. Acaba benimle ne yapmayı planlıyordu? Ürkek adımlarla yürüyerek karanlık odaya girdim. Onun girdiğini hissedince kalbim şahlanarak en hızlı ritime ulaştı. Ben kendimi sakinleştirmeye çalışırken bir anda ışığı yaktı. Bakışlarımı yukarı çevirip odaya bakarken başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bu oda nasıl bir odaydı? Yatağın kırmızı saten kumaş örtüsü yerde, yatağın üzerinde ki her şey darmadağınıktı. Yatak başlığına bağlı kemer ve kelepçeleri görünce daha fazla korkum ve hayal kırıklığım büyüdü. Yan duvarda asılı ipler, maske ve kırbaç çeşitleriyle gözlerim büyürken "Bu odayı temizlemek bundan sonra görevlerin arasında. Her yeri güzelce temizle akşam kontrol edeceğim" dedi. Dün gece hiç bir şey olmamış gibi davranarak bana kadınlarla seviştiği odayı temizletecekti. Belki onun için hiç bir anlam ifade etmiyordu ama benim ilkleri mi, hemde benim iznim olmadan almıştı. Şimdi hiç bir şey olmamış gibi davranması benim için hayal kırıklığı olmuştu. Gerçekten üzülmüştüm. "Bu odanın sır olduğunu söylememe gerek yok sanırım öyle değil mi?" benim arkam ona dönüktü. "Öyle değil mi?" diye sordu tekrar ama sesi sinirli çıkmıştı. Dolu gözlerle başımı olumlu anlamda salladım ama içimde kopan fırtına dan haberi yoktu. Boğazıma bir yumru oturmuştu, hayatında kadınlar olduğunu biliyordum ama bu odaya girip seviştiği kadınların ardını toplamak bana ağır gelmişti. "İyi başla o zaman" dedi ve ardında adım seslerini bırakıp odadan ayrıldı. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken kamera olma ihtimaline karşı yatağa yaklaştım ve yastık kılıflarını çıkardım. Çarşafta olan ıslaklık hem midemi bulandırıp hem kalbimi kırmıştı. Dün gece o kadınla seviştikten sonra mı bana dokunmuştu? Bu nasıl bir saçmalıktı? Aklım almıyordu nasıl bu kadar kalpsiz olabilirdi? Çarşafı Alez ile çıkarıp yere attım sert şekilde. Şu an sinirimden gücüm maksimum seviyedeydi. Sinirden ellerim titriyordu. Yatağa odada bulunan gardroptan siyah bir takım serip kirlileri top yapıp kapının dibine koydum. Diğer hizmetçiler onları alacaktı. Tekrar içeriye döndüğüm zaman temiz bir bezle kullanılan eşyaları temizleyip uygun yerlere koydum. Odayı temizledikten sonra banyo kapısının önüne geldim. Burda göreceğim şeyler için kendimi hazır hissetmiyordum ama elimden bir şey gelmezdi. Banyonun kapısını açtım, içerisi fazla dağınık değildi, buna bile şükredecek hale gelmiştim. Banyoda ki havluları, bornozları toplayıp odanın dışına attım. Banyoyu temizledikten sonra odadan çıktım. Biraz daha orda kalırsam kusacak gibi hissediyordum. İkinci durağım onun odası oldu. Seks odasının kapısının kilidini komodinin çekmecesine koyup onun odasını da toparladım. Anlaşılan iki odayı aynı anda kullanıyordu ruhsuz herif. Pislik, aşağılık domuz. Onu en iyi bu tanımlardı sanırım. Midesiz pislik. Madem sürtüklerin var masum bir hizmetçinin hisleriyle neden oynuyorsun? Şerefsiz. Ona saydırarak işlerimi daha hızlı bir şekilde bitirmiştim. Kendi katıma inince ilk işim banyoya girip uzun bir duş almak ve üzerimde ki her şeyi yıkamak olmuştu. Kendi bedenimden bile iğrenmiştim. Gecenin görüntüleri ve sabah yaşadıklarım aklıma geldikçe kalbim büyük bir sarsıntı ile sarsılıyordu. Neden bu kadar yoğun duygular hissediyordum? Hissetmemeliyim, hissetmemeliyim diye kendime telkinler verirken elimin tersiyle akan gözyaşları mı siliyordum. Bir süre yatağın kenarında akıttığım gözyaşlarım dan sonra rahatlamış hissederek ayağa kalktım. Odanın duvarları üzerime gelirken saçımı toplayıp topuz yaptıktan sonra odamdan çıktım. Merdivenleri hızlı bir şekilde çıktıktan sonra malikaneyi temizleyen hizmetçilere görünmeden kapıdan bahçeye çıktım. Kameraların görmediği bir noktaya geçip derin bir kaç nefes aldıktan sonra yere çömeldim. Oturdum, ilerde olan korumaların hareketlerini izledim bir süre. Tam donanımlı, yapılı, sert yüz ifadeleri ile harika bir uyum içindeydiler. Hepsinin işinde iyi olduğuna emindim. Bu malikane de disiplin en üst seviyedeydi. Kafamı kurcalayacak şeyler ararken saçmalamaya başlamıştım. Derin bir nefes alıp önüme döndüm. Uykusuzdum, yorgundum, kırgındım, en çokta sinirliydim. Hem kendime hem ona kızgındım. Gece ne olursa olsun ona izin vermemeliydim, bana dokunmasına müsaade etmemeliydim. Beni yavaş yavaş zayıflatıp direncimi kırmıştı, zayıflık göstermemeliydim. Keşke bacak arasına tekme atsaydım. O zaman kesin kovulurdum. Kovulsam bile kendimi küçük düşürmekten iyiydi. Benim gibi gece gündüz çalışan biri için her yerde iş vardı. İşsiz kalmazdım yani. Belki bu kadar para almazdım ama hayatımı idame ettirecek kadar kazansam yeterdi. Evlenme gibi bir ihtimalim var mıydı bilmiyorum. Beni iki engelli abi ve yaşlı bir babaanne ile kim kabul ederdi? Zengin bir koca bulsam onlara yardım eder hayatıma bakardım ama hangi zengin beni alacaktı. Tek hünerim temizlik, temizlik ve yine temizlikti. "Hey" diyen sesle irkildim. Başımı korkuyla yukarıya kaldırdım. Dışarıda kaldığım gece bana ceketini veren korumaydı. "Üzgün görünüyorsun?" "Biraz yorgunum" dedim. Bu adam neden yanıma gelmişti şimdi? "Kendini diğerlerine ezdirme Peyton, yoksa bu döngünün sonu gelmez" kendimi derin bir nefes alırken buldum. Koruma yere çömelirken kendimi geri çektim. Yüz ifadesi değişti. "Benden korkma, sana zarar vermem" dedi şefkatli yüz ifadesi ile. Uzatmak istemediğim için başımı olumlu anlamda salladım. "Teşekkür ederim" dedim. İnsanlar bana sana zarar vermeyeceğim dediği zaman bile minnet duyuyordum artık. Adam bana güzel gülümsemesini sundu. 30a yakın yaşı vardı ve orta halli bir yakışıklılığı vardı. "Fazla masumsun" diyerek konuyu uzatmaya başladı. İçimden konuşmak gelmiyordu ama git başımdan diyemiyordum çünkü o gece onun sayesinde soğuktan korunmuştum. "Masum değilim" dedim itiraz ederek. Yüzünde ki gülüş büyüdü. "İç güdülerim beni yanıltmaz" dedi kendinden emin bir şekilde. Sakin ifademi hiç bozmadan yüzüne baktım. "Burda hiç arkadaşın yok değil mi?" kaşlarım çatıldı. "Arkadaşın yoksa seninle arkadaşlık kurabilirim" dedi bir anda. Şaşırmıştım. Tepkisiz kalamayarak "Benimle arkadaş mı olmak istiyorsun?" Başını yukarı aşağı salladı. "Şey ben bilemedim" dedim samimi davranarak. "Yalnızlık düşündüğün kadar masum bir durum değildir Peyton. Yalnızlık sana konuşmayı bile unutturur, unutmasan bile kekelersin diyolog kuramazsın karşındakiyle" dedi. Bende hepsi mevcuttu, biri benimle konuşurken çekiniyordum, kekeleme de oluyordu bazen. Kullandığım bir kaç ana kelime vardı onun dışında çok konuşmuyordum gerçekten. "Tamam" dedim. Adını bilmediğim korumaya. "İsmim Sam, bana bu şekilde hitap edebilirsin" dedi sanki içimi okumuştu. "Tamam Sam" dedim. Bana tebessüm ederek ayağa kalktı. "İşimin başına dönmeliyim, kendine dikkat et" "Sende" dedim ve şaşkın bir şekilde gidişini izledim. Neden benimle konuşmuştu? Benimle konuşması aklımı dağıtmıştı gerçekten, daha iyi hissediyordum sanki. Karnım açlık sinyalleri verince bu saate kadar bir şey yemediğimi hatırlayıp bıkkın bir nefes verip mutfağa yöneldim. Mutfakta neyse ki kimse yoktu. Bir şeyler atıştırıp odama geçtim. *** Akşam geç bir saatte gelmişti. Yaver yemek yiyeceğini söyleyip beni mutfağa gönderdi. Onun için hazırlanan tabağı elime alıp yemek salonuna geçince sandalyesinde oturmuş masaya bakıyordu. Yanına gelerek yemeğini ondan uzak durmaya çalışarak masaya koydum. Önünde ki boş bardağa bakıp "Başka emriniz?" "Şarap doldur, kırmızı" dedi. Masanın üzerinde olan şişelere baktım. Üç şişe vardı biri beyaz diğer ikisinin rengi kırmızı tonlarındaydı. Hangisi olduğunu bilmediğim için birini elime aldım. "Diğeri" derken sabırsızdı. Elimdekini yerine koyup diğerini elime aldım. Bardak tam önünde olunca ona baya yaklaştım. Şişenin kapağını açıp bardağa koyarken gergindim. Ona yaklaşmak artık beni heyecanlandırmaktan çok tiksindiriyordu. Bana yapılanı kabul edemiyordum. Haksızlıktı. "İşini yaparken dikkatini ver" dedi. Elim titredi, şişeyi bardağa çarptım. Sert nefesi kulağıma doldu. "Ü-üzgünüm" diyerek şişeyi geriye çektim. Şişeyi masaya bırakıp bir kaç adım geriye çekildim. Karışık duygular içindeyken tepkilerimi kontrol edemiyordum. Neyse böyle olması belki de daha iyiydi. Belki beni eski işime gönderirdi. Bu şekilde devam edebileceğimi hiç zannetmiyordum. Çatal bıçak sesleri odada yankılandı bir süre. Sonra ayağa kalkıp ayrıldı yanımdan. Tuttuğum nefesi içimden atmak için sert bir soluk bıraktım. Onun gidişiyle bende kendimi odama attım. İlk işim odada akrep aramak oldu, sonra üzerimi hiç değiştirmeden kendimi yatağa attım. Geceliği mi yırtıp atmıştı ve başka geceliğim yoktu. Bir kaç gün sonra ailemin yanına giderken paranın bir kısmıyla bir şeyler alacaktım kendime. Ailemde olsa sadece başkaları için yaşamam doğru değildi. Birazda kendim için bir şeyler almanın zamanı gelmişti. Çok şükür önceden aldığımız borçlar bitmişti, yani aylık kendime de bir bütçe ayırabilirdim. Aylık iznimi kullanacaktım maaşımı alınca, özlemiştim abilerimi ve babaannemi. Sanırım manevi olarak doyurulmaya ihtiyacım vardı. Onların yanına giderek bu açlığı bastırmam gerekti. Onlardan başka kimsem yoktu çünkü...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD