5.

953 Words
İlk defa deneyimlediği kocasının hoyrat sevişlerinden sonra yarı baygın ‘bu neydi şimdi’ diye düşünen kadın çok geçmeden uykuya daldı. Öylesine yorulmuştu ki az zaman sonra yatakta tek başına kaldığını bile fark edemedi. Tekrar gözlerini araladığında elinde bir sepet incir, üzerinde uçuş uçuş beyaz bir elbise vardı. Yüzünde gamsız bir tebessümle kırlarda dolaşarak evinin kapısına gelmişti. Halbuki evleri cadde üzerindeydi ama bu zihnini meşgul etmedi. Kapı kendiliğinden açıldığında içeri adımladı, aklı sepetindeki incirleri yemekteydi. Normalde kolay kolay ağzına sürmediği meyveleri tüketmek için sabırsızlanıyordu. “Ayşe.” Sesin geldiği yöne baktı ama kimseyi göremedi. Zaten şimdi acelesi vardı hemen bir incir almak için sepetini yükseltti, en güzelini seçmek istiyordu. Hepsi bir birinden cazip geldiğinde en ortadakine uzandı. Bir çırpıda ağzına attığı incir başta lezzetli gelse de bir zaman sonra çürük tat bırakmıştı ağzında. Bir başkasını denemek için tekrar sepetine yöneldi. Az evvel ağzına kadar meyve dolu olan sepette kımıl kımıl yılanlar kaynıyordu. Can havliyle çığlık atarak evin düzüne fırlattığı sepetten dağılan yılanlar her tarafı kapladığında bir çığlık daha attı. “Ayşe.” O sesin sahibi belki kurtuluşu olabilirdi ama bir türlü kimseyi göremiyordu. Evin her yanını saran yılanlar üzerine üzerine gelmeye başladığında arkasını dönerek kaçmaya çalıştı ama evin çıkışı yoktu. Kapı pencere hiç bir şey yoktu. Kapkara yılanlar beyaz elbisesinin eteğine yapıştığında bu kez duvarlar da üzerine gelmeye başlamıştı. Öleceğini anladığı bu anda zihnindeki tek şey karnında doğmayı bekleyen bebeğiydi. En azından onu korumak için kollarını karnına sararak ufak bir top gibi kendini kapadı. Eteğinden tırmanan yılanlar boynunu sararak nefesini kestiğinde dudaklarından tek bir söz döküldü. “Yavrum.” Son nefesimi vereceğim diye beklerken birden yataktan fırladı. Eli yüzü ter içinde, sanki sudan çıkmış gibi nefes nefese kalmıştı. Kalbi deli gibi çırpınırken üst üste yutkundu. Sanki gerçekten yılanlar sarmıştı evini ocağını, üstelik onları kendi eliyle getirmişti. Bir bardak su içip rahatlamak için kendi gece lambasını açtığında yan tarafınki boşluğu ancak fark edebildi. İlk evlendiği zamanlar sık sık tek kalırdı bu yatakta. Kocası evliliğe alışamadı diye anlayış gösterirdi. Geçen zaman içinde yanılmadığını düşünmüştü çünkü bir müddet sonra bu kez kocası onsuz uyuyamaz olmuştu. Her halde ihtiyaç için kalktı diye düşünüp bir bardak su almak için kendisi de ayaklandı. Evin içine gece serinliği dolmuştu, açık cam unutmuş olduklarını tahmin ederek sabahlığına büründü. Odanın kapısından çıktığında balkondan gelen kısık sesli müzikle o tarafa yöneldi. Unutamadım adını, Bulamadım çare, Yüreğim pare pare, Sonumu bilmiyorum. Gecenin sessizliğinde kocasının kulaklığından taşan şarkıyı çözebilmek için bir müddet bekledi. Murat sevmezdi ki böyle duygusal şeyler, radyoda denk gelse frekansı değiştirirdi. Aşkından da kaçamadım, Savaştım başaramadım. Yiteceksen, gideceksen.. Daha fazla beklemek istemediği için kocasına adımladığında kocası şarkıyı kapayıp küfür eder gibi söylendi. “Niye girdin gönlüme be kadın.” O anda bir milim bile kıpırdamaya cesaret edemedi. Şu an kocasının yanında yeri yoktu, tıpkı gönlünde olmadığı gibi. Sitem etmeye hakkı da yoktu. Kocası “benim kimseye verilecek aşkım kalmadı ama sever sayar sadık kalırım” dediğinde kabul eden kendisiydi. Derinden bir iç çekip hiç gözükmeden uzaklaşmak için arkasını döndüğü anda tekrar kocasının sesi duyuldu. “Gelsene.” Bir an kime söylüyor diye tereddüt etti. Hem zaten bu mahrem anda yüzleşmek hiç istemiyordu. “Ayşe, neden bekliyorsun?” Artık kaçacak yeri yoktu. Yakalanmışlık hissi yanaklarını kızartırken ağır ağır önünü döndü, kocası oturduğu yerde diklenmiş yüzüne bakıyordu. “Şey... ben su içmeye kalkmıştım.” Murat karısına yakalandığını çok geç fark etmişti. Uyanacağını bilse o yataktan asla kalkmazdı ama olan olmuştu artık. Kendi lanetini bu dünya iyisi kadına bulaştırmaya ne hakkı vardı. Ağır ağır ayaklanarak karısına elini uzattı. “Gel, burada var su.” Kendisi için doldurmuştu bir bardak ama iç yangınına nafile olduğunu bildiğinden içmemişti. Karısının tereddütle uzattı eli tutup tekrar yerine oturdu. Aslında karısının çoktan kucağına kıvrılması gerekirdi ama belli ki duyduklarından çekimser kalıyordu. İçi rahatlasın diye mümkün olan en içten tebessümü takınıp bir hamlede kolları arasına çekti kadını. “Üşümüşsün.” Karısı içi alev alev yanarken dıştan buz kesmiş açık bağrına başını koyduğunda söylemişti. Duyduğuyla daha bir şevkli sarmaladı. “Isıtırsın sen şimdi.” Başka konuşmadan bir kedi gibi yanağını göğsüne gömen kadının saçlarında, sırtında, omuzlarında dolandırdı ellerini. Kim üşüyor kim ısınmaya muhtaç, roller karışmıştı ama Ayşe’yi ısıttıkça kendi yangını da söner gibiydi. Kucağındaki kadın fil dişi gibi pürüzsüz ince uzun parmaklarını kalbinin tam üstüne bastırdığında bir an irkildi, Ayşe’nin varlığını Leyla’nın yokluğuyla kirletmek istemiyordu. Telaşını belli etmeden kadının elini parmaklarının arasına alıp avuç içini öptü. “Çok mu acıyor?” Dokunuştan kaçmıştı ama duyduğu soru ile köşeye sıkıştığını hissetti. Acıyor dese kadına yazık, inkar etse yine yazıktı. “Sormasan olmaz mı?” Göğsüne inen bir damla suyun yakıcılığını o anda hissetti. Hiç bir suçu günahı olmayan kadını yok yere ağlatmıştı. “Yapma böyle yavrum, ne oldu da ağlıyorsun şimdi?” Ayşe ağlamayı hiç istemiyordu aslında ama kocası öyle şefkatle sarmalayınca kendini tutamamıştı. Yutkunarak sesini düzenlemeye çalıştı. “Ağlamıyorum.” Kocası başının üzerine dolu dolu bir öpücük koyup yanağını yasladı. “Hiç ağlama sen, hiç meyus olma. Hele benim için bir damla bile düşmesin gözlerinden ne olur. Seni de mutsuz edersem yaşama için amacım kalmaz.” Derin bir nefes alan kadın duydukları ile teselli bulmaktan çok uzaktı ama belli etmedi. Aşk dediğin dedir, üç beş yılda geçen hastalık. Önemli olan sevgi saygı diyerek evlenmişti. Aslında doğru karar verdiğine de emindi şu zamana kadar. Onu bir kez bile böyle depresif görmemişti. “Tamam, ama sen de içine kapanma olur mu, ne derdin varsa benimle paylaş. Uzak tutarsan daha çok üzülürüm.” Bu kez yakıcı bir nefes alan Murat oldu. Ne de kolay söylüyordu paylaş diye, ziyan aşkını bir kez bile dillendirmemiş adama. Bir tek annesi biliyordu ama o da zaten kendi çözmüştü. “Ben kapanırsam sen açıl yavrum, uzak kalırsam sen yaklaş. Beni bir hasta gibi gör, öyle kabul et.” Ayşe başıyla onayladı. Zaten tam da öyle kabul ediyor, elinden gelmeyeni kocasından beklemiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD