6.

1313 Words
Gecenin burukluğu üzerlerini hala terk etmemişti sabah uyandıklarında. Aralarına şimdiye dek hiç girmemiş uzun sessizlikler boy veriyordu. Ne havadan sudan, ne de hiç konuşulmayan derin yaralardan bahis açtılar. Durgun geçen kahvaltı sonrası Murat arkadaşlarıyla buluşacağını söyleyip evden ayrıldığında yapacak bir şey bulamayan Ayşe kafası dağılsın diye mahallenin çocuk parkına inmeye karar verdi. Son zamanlarda en büyük keyfi parktaki çocukları seyretmek olan Ayşe, şanslıysa hamile birini bulur, gebeliği hakkında sohbet bile ederdi. Okumaya fırsat bulamayacağını bilse de çantasına bir kitap almayı ihmal etmedi. Yaz tatillinin son demleri sayesinde park yine cıvıl cıvıldı. Anneler getirdikleri örtülerin üzerine üçer beşerli gruplar halinde oturmuş, el işi yapıyordu. Tanıdıkların önünden geçerken selam vererek ilerledi Ayşe. Beraber oturma tekliflerini kibarca reddetti. Hedefindeki hamile yada minik bebekli birini bulma fikri içini heyecanlandırıyordu. Bir bebeği olsa emindi ki Murat’la bağları da çok daha güçlenirdi. Bebeğin gazı, bezi, maması derken eskileri düşünüp dertlenmeye vakit bile kalmazdı. Gayrı ihtiyari sanki gebeymiş gibi karnındaki hayali bebeği okşayarak etrafa bakınırken Metin amcanın balkonunda gördüğü kadını fark etti. Ne demişlerdi adını? Ayla mı.. yok yok Leyla. Ne de güzel kadındı. Göz altlarındaki derin halkalar bile yakışıyordu. Hiç farkında olmadan ufak ufak o tarafa yöneldiğinde kadının oğlu koşarak gelip bankta oturan annesinin kucağına sığındı. Ayşe yıllardır görmediği annesini hatırlayınca burnunun direği sızladı. Kendine yeni bir hayat kurmak demek evlatlarını geride böyle kolayca bırakma hakkını vermemeliydi ama elinden bir şey gelmiyordu. Ayşe bir gün anne olursa ne pahasına olursa olsun onu ailesiz bırakmayacaktı. Düşüne düşüne ta dibine kadar ulaştığı bankta oturan Leyla, bir kenara yaklaşarak yer verdi. “Buyurmaz mıydınız?” Bir an için afallayan Ayşe, teşekkür ederek bankın kenarına ilişti. Nedense burada olması yanlış gibi gelmişti. Kadın hakkında hiç de yadsınamayacak özel bilgilere sahip olmak suçlu hissettiriyordu. “Sizi mahallede daha önce görmemiştim, yeni mi taşındınız?” Gözlerini kaçırmasına rağmen, oğlu gider gitmez sohbet açmaya çalışa kadına mahcubiyetle baktı. “Çok yeni sayılmaz. Mahalledeki okula matematik öğretmeni olarak atandım. Dört yıl kadar oldu.” Matematik öğretmeni sözünü duyunca bir pırıltı geçti kadının yorgun gözlerinden. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra vazgeçti. Kadın öylece sustuğunda bu kez Ayşe sormak ihtiyacı hissetti. “Ben de sizi daha önce görmemiştim.” Leyla sohbetin uzamasından memnun gözüken bir iştahla cevap verdi. “Ben de yeni değilim, mahallede doğdum büyüdüm ama evliyken gelmek pek kısmet olmadı.” Ayşe başını sallayarak onayladı. Karşısındaki kadın pek çok soru için açık kapı bırakacak şekilde konuşmuştu ama Ayşe her istediğine istediğini sormazsın fikrine inanıyordu. Kadın vermediği cevap üzerine biraz sessiz kalarak tekrar konuştu. “Bundan sonra buralardayız, sık sık karşılaşırız sanırım. Oğlum da mahalledeki okula devam edecek gibi. İsmim ne demiştiniz?” “Ayşe ben, Ayşe Kolcu.” Leyla bir an tanımaya çalışır gibi baktı. Kolcu soy ismine sahip bir tek aile tanıyordu o da Murat’ın. Dur bir dakika yoksa.. “Ay sen yoksa benim Murat’ın karısı mısın?” Bütün resmiyet kalıplarını döke saça sorduğu soru Ayşe’yi tebessüm ettirdi. “Evet, eşim Murat. Siz de..?” Kadın heyecanla atıldı. “Leyla ben Leyla. Murat’ın ablası sayılırım. Hiç söz etmedi mi?” Ayşe kadının heyecanına buruk bir tebessümle mukabele etti. “Söz etmiştir muhakkak da benim aklımdan çıkmış olmalı.” Verdiği tereddütlü cevap kadının gülüşünden büyük bir parça götürdü. “Söz etmediyse de hakkı var. Manyak kocamın kıskançlığı yüzünden bir günden bir güne arayıp soramadım ki. Evlendiğini bile dün markette öğrendim." Ayşe bu kez teselli etmek ister gibi tebessüm etti. “Ziyanı yok, bundan sonra telafi edersiniz geçen zamanı.” Bu teklif genç kadını ziyadesiyle mutlu etmişti. “Ederiz tabi yaa, hiç ayrılmazdık eskiden. Benim abim kardeşim yok, babamdan izin almak için peşimden sürüklerdim çocuğu. Benim yüzümden az kısmeti kapanmadı.” Halkalanmış gözlerine inat tatlı bir kahkaha ile bitirdi sözlerini Leyla. Sanki o günlere gitmiş gibiydi. Geçmiş günlerden biraz daha söz edip muhabbeti koyulttuklarında Ayşe kadını kahveye davet etti. Kocası da manevi ablasını gördüğüne mutlu olurdu, dün akşamın kasvetinden kurtulurdu muhakkak. Marketteki karşılaşmalarından söz etmediğine göre küslüğü kendince sürdürüyor olmalıydı hem, bu bahane ile ona son vermek sevabı da Ayşe’ye kısmet olurdu. Güle oynaya evi bulduklarında Ayşe kahvenin yanına dünkü kurabiyelerden ikram etti. Oğulcan kurabiyeleri sevmediğini söyleyip eve dönmek için huysuzlandığında Ayşe kendi öğrencilerine verdiği dergilerden çıkardı. İlk okul bire başlayan çocuk bile bu dergilerle şıp diye çözüyordu dört işlemi. Leyla’nın bitip tükenmez sohbeti arasında bir gözü ile çocuğu kontrol eden Ayşe bir şeylerin yolunda gitmediğini açıkça anlamıştı. Gözleri ile Leyla’dan müsaade alıp oğlanın yanına çöktüğünde çocuğa bir kaç soru sordu. Aldığı cevaplar oldukça eğlenceli olsa gün gibi açıktı ki çocuğun disleksisi vardı. Özel bir ihtimam gösterilse deha seviyesine ulaşacak bu muhteşem çocuklar ne yazık ki bilinçsiz yetişkinlerin elinde ziyan oluyordu. Kafasındaki resim netleştiğinde hüzün ve endişenin harmanlandığı bakışlarını Leyla’ya çevirdi. Acaba durumun farkında mıydı? Daha ağzını bile açamamıştı ki Leyla buruk bir tebessüm takındı. “Endişe etmene gerek yok Ayşe, ben durumu biliyorum zaten. Bundan aylar önce okula başladığında ilk teşhisi kondu. Sicili bozulur diye babası tedaviye müsaade etmiyordu ama benim oğlum evcil hayvan değil, hak ettiği eğitimi muhakkak alacak.” Ayşe, çocuğun babasındaki aymazlığa hayret etti. “Sicili bozulur diye çocuğun geleceğini çalmak ne demek, nasıl bir cahillik Allah aşkına!” Keşke cahillikle açıklanabilseydi adamın karakteri. Leyla gülüp konuşup kaçmaya çalıştığı ne varsa omzuna binmiş başını eğdi. “Öyle işte.. bundan sonra oğlumla ben varım tek. Oğlum için ne gerekiyorsa yapacağım.” Evladına sahip çıkan anneler Ayşe’nin en büyük zaafıydı. Yanı başındaki kadının omzuna elini koyup gözlerinin içine bakarak tebessüm etti. “Beni de bir kardeşin kabul et bundan sonra. Yalnız olmayı da çıkar aklından. Murat da ben de hep senin yanında olacağız.” Leyla kendini fazlasıyla çaresiz hissettiği bu anda uzatılan ele minnetle tutundu. “Ne iyisin. Senin yerinde başkası olsa dul kadın diye evine bile alma..” Ayşe hızlıca sözünü kesti. “Rica ederim bir daha böyle konuşma.” Leyla iki günde kendi kendine yapıştırdığı yaftadan utanıverdi. “Haklısın ama işte.. annem beynimin etini yedi dul kadın şöyle olur, dul kadın böyle olur. Sanki dul doğurmuş beni.” Ayşe hüzünle tebessüm etti. Bu konuda tek kelime daha duymak istemiyordu. “Başkalarının ne düşündüğü önemli değil. Sen kendini kim olarak görüyorsan osun.” Tıpkı terapisti gibi konuştuğunda Leyla daha bir ısındı kadına. Zaten Murat gibi içli çocuğa da böylesi yakışırdı. “Sana da okuyor mu şiir?” Ayşe konunun baş döndürücü hızdaki değişimine kaşlarını kaldırarak tebessüm etti ama konu ne anlayamamıştı doğrusu. “Nasıl yani, kim?” “Murat diyorum ayol, çok güzel şiir okurdu. Hatta bana kaset bile doldurmuştu sevdiği şiirlerden.” Kocasından bir kez bile şiir dinlememiş olan kadının gülüşü buruk bir hal aldı. “Yok pek öyle şeyler yapmıyor artık. Spora verdi kendini, çoğunlukla beraber yapıyoruz.” Spor diyen kadını alıcı gözle baştan aşağı süzen Leyla beğeniyle konuştu. “Belli, belli. Taş gibisin maşallah. Murat da görmeyeli boylanıp poslanmş. İyi bakmışsın küçüğüme.” “Küçüğüm mü? Aranızda kaç yaş var ki sizin?” Leyla bir ufak kahkaha daha salıverdi ortaya. “Yaştan değil o. Yani bir yaştan az var da aramızda ama sene değiştiği için ben üst sınıftaydım. Küçüğüm işi başka.” Ayşe merak ver heyecanlı bir karışımla yerinde kıpırdadı. Oldum olası bayılıyordu kocasını başkalarından dinlemeye. Kadının hevesini gören Leyla dudaklarını şöyle bir nemlendirip anlatmaya başladı. "Yaşça ben büyüğüm, sınıfım da büyük ama oldum olası Murattan bir karış kısayım. Çocuk aklımla hırstan kuduruyorum tabi. İki lafımdan biri sen benden küçüksün.” Ayşe kocasının çocukluğunu hayal ettikçe daha bir keyiflendi. “İşte gel zaman git zaman büyüdük ikimizde, dal gibi ince uzun bir deli kanlı oldu. Okulda mahallede forsu o biçim. Kızlar peşinde pervane. Öbür oğlanlar da buna hasetlenmiş. Ben de küçük aşağı küçük yukarı geziyorum. Şeyi küçüğe çıkarmışlar adını.” Sözlerine kocaman bir kahkaha ile ara veren Leyla’ya bu kez hayretle baktı. Şimdi kocasının şeyinden mi konuşacaklar diye dehşet içinde kalmıştı. Kendi eğlencesinden karşısındaki kadının girdiği halleri zerre fark etmeyen Leyla kahkahasına ara vermeye çalışarak devam etti. “Canına tak demiş bir gün. Kolumdan tutup bir duvar kenarına çekti. Küçük de değiliz ha ben on beş, Murat on dört.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD