BÖLÜM 9

1399 Words
Göğsüne bastırdığı kıyafetle duvardan yayılan loş ışığın aydınlattığı koridorda ilerleyen kadının seri adımlarını uzun elbisesi izliyordu. Başının üzerinde topladığı dalgalı saçlarından firar eden birkaç tutam, açıkta kalan boynuna doğru salınmıştı. Solgun teninin yansıması, bir an için cam duvarları şekillendirdi. Ayakları sakin ve sessizdi. Tüm sesler elbisenin etekleri hışırdadığında kayboluyordu. Atamadığı heyecanla yutkundu. Rodos'un onlar için yaptıklarından sonra onu kardeşi bilmişti. Samimiyetlerine gölge düşüren rütbeler olmasaydı sadakatini daha iyi sunabilirdi belki. Ancak biliyordu ki komutan böyle bir adanmışlığı duymak istemeyecek ve eşine her daim yaptığı gibi konuşmasına izin vermeyecekti. Tüm bunlar Belma için sorun değildi. Elbet minnettarlıklarını gösterebilecekleri fırsatlar çıkacaktı. Şimdi olduğu gibi diye geçirdi zihninden. Sonunda komutana bir faydası olacaktı. Kadını, banularını merak ediyordu. Rodos'a yaraşır şekilde güçlü olmasını ve onu karşılıksız bırakmamasını istiyordu. Dakikalar önce Eren hazırlıklı ol demişti. Kadın seni şaşkına çevirecek. Kıskanmıştı. Kadın kimdi ki bir bilim insanını dahi hazırlıksız yakalayabiliyordu? Koridorun sonundaki asansörün sensörüne avuç içini okutarak yine camdan yapılmış kafese girdi. Bir yığın tuşun dizildiği panelin en üst kısmında yer alan altın sarısı tuşa dokundu ve öne çıkan panelin gözlerini taramasına izin verdi. Güvenlik önlemlerinin bu kadar sıkı olması, laboratuvarın varlığından çok ışınlanma kapsülünden kaynaklıydı. Zirvede yer alan kafesin kullanımı herkese açık değildi ve beklenmedik misafirlerin önüne geçmek için önlemlerin üst düzeyde olması gerekiyordu. Sonuçta burası Rodos şehrinin ana binasıydı. Yönetime ve askeriyeye dair her şey şehri ortalayan, piramitsel binanın omuzlarındaydı. Yeryüzü kadiminin yedi oğlu vardı. Yedi oğula yedi şehir gerekirdi. Ancak yeryüzünde altı şehir, bir kadim şehri bulunuyordu. Yeryüzü kadimi Anuş'un en büyük oğlu başkaldırı nedeniyle yağmur ormanlarına sürülmüştü. Yönetim hırsı, onun sonu olmuş ve görünmez parmaklıkların bir set gibi çevresini sarmasına neden olmuştu. Yıllardır gözetim altında tutulduğu toprakların dışına ayak basamamış, doğumla gelen kadim kanının ayrıcalığından yeterince faydalanamamıştı. Belma kadim oğlunun yaptıklarının ardından bu şekilde sakin ve sessiz bir yaşam süreceğine inanmamıştı hiç. Ancak adamın yıllardır devam eden sessizliği adeta varlığını unutturmuştu. Asansör dikey ilerleyişini bırakarak yatay düzlemde ilerlemeye başladığında derin bir nefes alarak omuzlarını dikleştirdi. Heyecanı, kalbinin göğüs kafesini bombardımana tutmasını sağlıyordu. Eren'le karşılaştıkları an dolmuştu zihnine. Nasılda mutlu olmuş, tamamlanmış hissetmişti. Komutanın da uzun yıllar süren arayışı sonunda noktalandığı için rahatlamıştı. Anuş'un en küçük oğlu olmasına rağmen şu an yönettiği topraklar bir zamanlar ilk kadim oğluna, en büyük abisine aitti. Belma'yı korkutan ve tedirgin eden bir diğer nokta da buydu. Adamın sessizliği, ne tür amaçlara hizmet ediyordu? Bilmeleri imkansızdı. Bu nedenle komutanın eşini bulması şehrin iyiliğine olmuştu. Eşini aradığı dönemler geride kalmıştı. Artık şehriyle daha iyi ilgilenebilir ve insanlarını koruyabilirdi. Asansörün kapısı aralandığında adımını dışarıya attı. Laboratuvarın kapısına dikilen keskin gözleri, ışıkların etkisiyle parlarken ilerlemeye başladı. Bir dakikalık mesafede olan kapıya ilerleyişini, olabildiğince yavaşlatmaya çalıştı. İkiliye zaman vermek istiyordu. Birazda kendisineydi bu duraklama. Onların zamanlarından olmayan bir insanı nasıl karşılaması gerekiyordu? En ufak bir fikri yoktu. Adımları, geciktirmeye çalıştığı zamanı tüketti ve Belma, gözlerini kapıya açan düğmeye çevirdi. Kapıyla arasında bir adımlık mesafe kalmıştı. Havaya kaldırdığı eliyle kapıyı tıklattığında çoktan başını eğmiş ve heyecanını hapsetmişti. Kapı kayarak açıldığında gözlerini kaldırarak onu karşılayan manzaraya baktı; karşısında duran komutanın gök mavi gözleri ve yerde uzanan kurdun iniltileri. Dudakları şaşkınca aralandığında unutmak üzere olduğu selamını belini kırarak ve başını öne eğerek verdi. "İçeri gir" diyen Rodos'u başıyla onayladı ve yanından geçerek laboratuvara süzüldü. Bu gözlerde neyin nesiydi böyle? "Neden buradasın?" Komutanın ses tonu her zaman olduğu gibi duygusuzdu. Belma yönünü sorunun sahibine çevirdiğinde söyleyeceği kelimeler, boğazına dizildi. Yuvalarında kocaman olan gözleriyle öksürmeye başladı ve elini dudaklarına kapatarak sakinleşmeye çalıştı. Kıskançlık. Evet şu an hissettiği tam olarak buydu. Komutanın elinde dolanan kızıl dalgalara dokunan gözleri, heyecanını dışarıya salıyordu. Eren ve onun bağlılıkları küçücük bir dövmeyle taçlandırılırken komutanın sahip olduklarında bir süre takılı kaldı. "Neden buradasın dedim!" diyerek kadının rahatsız edici tavırlarını sonlandırmaya çalışan Rodos, ellerini ardında kavuşturdu. Kadınına ait bağa takılan bakışlardan hoşlanmamıştı. "Yardım etmek için..." diyen Belma, omuzlarını dikleştirerek gözlerini ayaklarına indirdi. "Böyle bir şey istemedim" "Ama kurallarımız?.." Rodos rahatsızca kıpırdandı. Tek başına halledebilirdi. Ancak yapmaması gerektiğini biliyordu. Umutsuzca inlemeye devam eden yoldaşına bakarak zihnine fısıldadı. "Git biraz dinlen. Bizde yakında orada oluruz" Kıraç'ın ne kadar zor bir durumda olduğunu bilmiyordu henüz. Şimdilik önceliği eşiydi. Yıkılmış vaziyette doğrulan Kıraç, aralanan kapıdan çıkarak asansöre yöneldiğinde komutan da Belma'nın yanından geçerek eşine ilerledi. Ardına bakmadan "Gel" dedi. Kadının gergin omuzları rahatlayarak gevşedi. Komutanın peşine düşerek kapsüle ilerleyen Belma, hızlanan adımlarına güçlükle hakim oldu. Banunun kıyafetleri, neredeyse dünyanın doğumuna aitti. Gördüğü yuvarlak yüz ve kumral teni sarmalayan gece karası saçlar ise bir ölümsüz olmadığını göstermek ister gibi parlıyordu. Bu kadar farklı görünen bir ölümsüzle karşılaşmamıştı hiç. Bir an düşüncelerine sızan ölümlü kelimesini başını sağa sola sallayarak def etti. Mühür vurulduysa kadının ölümlü olması imkansızdı. Gözleri, komutanda olduğu gibi kadının ellerine dayandı. Mühür, istisnasız iki bedende de aynı noktaya işlenirdi. Ancak Belma'nın göz kenarları, aradığını bulamadığı için şüpheyle kısılmaya başlamıştı. Zira kadının açıkta kalan teninde mühre ait biriz yoktu. "Farklı değil mi?" diyen komutanın sesi, onu daldığı düşüncelerden çıkarırken sessiz kalarak başını salladı. Şimdiye dek karşılaştığı insanların arasında aykırı görüntüsüyle sivrilip çıkıyordu. Ölümlü kadınlar dahi bu kadar uzun bir boya, kaslı bir bedene veya böylesine güzel saçlara sahip değillerdi. "Onu temizlememiz gerek" diyerek göğsüne sıkıca bastırdığı yığını kapsülün yanındaki rafa bıraktı. Mührün varlığından emin olmak için kadının tenini detaylıca incelemesi gerekecekti. Bu da kadınla baş başa kalmanın bir yolunu bulmasını gerektiriyordu. Gözleri, kirli kıyafetlerden kurtulmak için makas ararken "Al" diyen komutana döndü. Aradığı şeyi ona uzatıyordu. Makası alarak Rodos'un gözlerine baktığından kaşları çatılan adama "Arkanızı dönün" dedi. Cevap vermeden keskin gözlerini eşinin üzerinde dolaştıran komutan, sessizce ardına döndü. Onun dönüşüyle rahatlayan Belma, makası parmaklarıyla kavrayarak kadının bedenini kapatmayan kürk ve deri karışımı parçaları kesmeye başladı. Sonrasında kestiği parçaları, kadının bedenini hafifçe kaldırarak çekip aldı ve sandaletlerini çıkararak komutanın önüne geçti. "Bunlardan kurtulmalıyız" Başını sallayarak kadının uzattığı yığını alan Rodos, yönünü kapıya çevirdi. Eşinin başka bir zamana ait olduğunu gösterebilecek bir iz kalmamalıydı. Düşmanlarına koz bırakamaz, eşi olmadan hayatta kalamazdı. Bir eli sol göğsünü kavrarken kıyafetleri tutan parmaklarını sıkılaştırdı. Dudaklarının kıvrılışıyla hızlanan kalbini huzurla karşıladı. Tek dileği gerçekleşmişti. Bu acımasız hayattan başka ne isteyebilirdi? Belki de artık bunu düşünme zamanı gelmişti. Komutanın odadan çıkışıyla kadının iri bedenini kucaklayarak kaldıran Belma, eşinin ürettiği makinelerden biri olan temizleyiciye ilerledi. Kadının bedenini kaplayan tüylerden ve pislikten kurtulmanın en kolay yolu buydu. Makinenin düğmesine alnıyla dokundu. Kollarında kadın varken elini kullanabilecek durumda değildi. Ölümsüz olarak ölümlülerden güçlü bir yapıya sahiplerdi. Bu nedenle kadını kollarında rahatça taşıyabiliyordu. Öne doğru çıkan ince ve uzun bölmeye kadını yerleştirdi ve gözleriyle kumral teni taradı. Kadının bedeninde dolaşan gözleri artık korkuyla bakıyordu. Bacaklarını kaldırarak baldırlarını kontrol ettikten sonra sırtını sert zeminden kaldırarak saçlarını eliyle bir kenara topladı. Ancak korkusunu dizginleyebilecek bir ize rastlamadı. Kadını tekrar yatırarak geri çekildiğinde ne yapacağını şaşıran düşünceleri, mum alevi gibi oldukları yerde titriyordu. Sakinleşmeye çalışarak makinenin düğmesine tekrar bastı. Bölmenin içeri girmesiyle kapanan kapağın ardından beden temizliği için gereken programı bir dizi tuşa basarak ayarladı. Makine aynı zamanda birçok hastalığın tedavisi içinde kullanılabiliyordu. Ancak gerekli olmadıkça kullandıkları söylenemezdi. Kadimler, böyle bir alete sahip olduklarını ve ölümlüleri tedavi ettiklerini bilselerdi eğer muhakkak ki bu, onların sonu olurdu. Cam kapağın ardından kadının üzerinde gezinen kızıl ışınları izlemeye başladı. Komutan bir mühre sahipken bu kadın neden mührü taşımıyordu? Belki de taşıyordu... ancak kadın gözlerini açana dek bundan emin olamazdı. Mühür gözlerine dokunduysa eğer... ki bu, mavi gözleri ve kadının komutandan güçlü bir ruha sahip olduğunu kanıtlardı. Belma'nın gittikçe irileşen gözleri, minyon yüzünü yarılarken laboratuvarın kapısı açıldı. Onun şaşkın halini yakalayan komutan, neredeyse koşar adımlarla yanına geldiğinde bedeniyle cam kapağın önünü kapadı. Endişeli bir halde "Sorun ne?" diyen Rodos, bedenini çekmek için uzandığında ellerini kaldırarak "Sorun yok " dedi. Gök mavi gözlere birikmeye başlayan öfkeyle "Sadece mührü göremediğim için endişelendim" diye ekledi. Ardından suçunu kabullenerek başını önüne eğdi. Rodos'u yok yere endişelendirmişti. Bir kadına bir makineye bakan Rodos, gerilen bedenini rahatlatarak başını salladı. Belma'nın endişesini haklı bulmuştu. Sonuçta kadının neler olduğuna dair ufacık bir fikri yoktu. Bu iyiydi. Ne kadar az insan bilirse eşi o kadar güvende olurdu. Makineden gelen sesle yüzünü kapıya dönen Rodos "Hızlı ol" diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu. Hızlı adımlarla kapsülün yanındaki rafa yerleştirdiği kıyafetlere giden Belma, elbisesinin eteğini eliyle toplayarak hareket ediyordu. Kadın için getirdiği kıyafetleri, yine göğsüne bastırarak koşturdu. Makineye ulaşır ulaşmaz düğmeye basarak kadının makineden çıkmasını sağladı. Ardından kadının tüylerden temizlenerek parlaklığına kavuşmuş bedenini, seri hareketlerle giydirdi. "Tamam efendim" dediğinde bedeni terlemiş, nefesleri düzensizleşmişti. Onlara dönen komutan, donuk yüzüyle kadını kucaklayarak kaldırdı. Başını eğerek ikiliyi selamladı. Nedense kadına karşı daha sıcak olmasını beklemişti. Kadın kendinde olmasa dahi... Neredeyse bir asırdır beklediği bir insanı, nasıl bu kadar soğuk bir yüzle karşılayabilirdi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD