~~~~~~•~~~~~~
Enes alel acele hazırlanıp kasabaya gitmek için evden çıktı.
Derya kapının önünde kardeşi Derin ile top oynuyordu.
Enes, arabaya döndüğü anda yüzüne gelen topla neye uğradığını şaşırdı.
Bir süre afalladıktan sonra topun kızlardan geldiğini gördü.
Derya, harfleri yaya yaya, "Afedersin Enes aaabiii. yanlışlıkla oldu." diyerek elini uzatıp topu atmasını işaret etti.
Enes, önce iki adım atıp topu göndermek istedi ama Derya'nın, "Aaabiii"sine sinir olup, topu yakar top oynar gibi Derya'ya geri attı
Top Derya'nın bacaklarına geldiğinde Derya, o kadar sert olacağını tahmin etmediği için boş bulunup bowling labutu gibi yere düştü.
Enes yanına geldi, elinden tutup kaldırdı. Çocuğa sarılır gibi sarılıp saçlarını okşarken, Derya'dan daha fazla harfleri yaya yaya, "Afedeeerrsiiiinnn Derya'cııımmm yanlışlıkla olduuu." deyip başını öptükten sonra arabaya bindiği gibi oradan uzaklaştı.
Yolda topun yaktığı yüzün acısından daha çok Derya'nın tavırlarını düşünüyordu. Bu ailenin kızları hep böyleydi herhalde, kendine küçükken aşık edip hiç bir şey olmamış gibi davranıyorlardı.
Ya sabır çeke çeke giderken: Dikiz aynasından, yanından geçtiği tarlada çalışan Nazlı'nın el ettiğini gördü. Yavaşlayıp durunca Nazlı koşarak arabanın yanına geldi. Nefes nefese,
"Merhaba Enes, nasılsın." dedi.
"İyidir Nazlı sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim deee hayırdır, geçiyorsun bir selâm sabah yookk!"
"Dalmışım yaa kusura bakma, aynada gördüm. Haktan nasıl iyi mi?"
"İyii, oynuyo buralarda..." dedikten sonra Enes'in yüzüne bakıp toz siliyor gibi yaparak, "Eneeesss buraya ne olduu?" deyince Enes yanan yüzünün acısıyla kendini çekti.
"Yaramaz çocuklar işte, topları vurdu."
"Hıııımm kötü olmuş, evden buz getireyim mi, yüzüne sür..." derken gitmek üzere hamle yapınca Enes kolundan tutup, "Yok yok zahmet etme acelem var, dükkânda sürerim." diyerek selâm verip yanından ayrıldı.
Arkadan bakan Nazlı'ya hitaben, "Ulan birinin yaktığını diğeri iyi etmeye çalışıyor, bu nedir arkadaş." diye söylene söylene yola devam etti... ~~~~~~•~~~~~~
...Ben içeri girip döner koltuğa oturunca Furkan'da peşimden gelip karşımdaki koltuğa oturdu. Elimdeki telefona mesaj yazıyor gibi dursamda sinsi sinsi bakışı ve gülüşünü hissedebiliyordum.
Benim niyetim onları Enver amcayla bırakıp ortadan kaybolmaktı ama şuan bütün benliğimle kanlı canlı yanında oturuyordum. Biraz önceki yaşadıklarımızdan sonra ne konuşacağımızı da bilmeden telefondan gözümü ayıramıyordum.
Ben bu dalgınlıkla telefona odaklandığımı düşünürken, Telefonum çalmış ve birden irkilmiştim. Neredeyse telefonu düşürecek gibi olunca, Furkan'a bir malzeme daha vermiş oldum.
"Aaayyy bu titreşime de bi türlü alışamadım." diyerek suçu titreşimin şiddetine yıkmaya çalışsam da, bunu da avantaja götürüp, "Ben alıştırırım merak etme!" diyerek, "Yine ne diyo bu" diye düşünmeme sebep olmuştu.
Her sözünü, bakışını ve hareketini fantaziye yormam benden mi kaynaklanıyordu diye merak ediyordum...
Sabah ki yiyip içtiğim sıvıların ve Furkan'ın varlığının yan etkisini: Mesanemin yaptığı baskıya dayanamayan uretram çekiyordu.
Naz'o ile konuştuktan sonra tuvalette ve banyoda fazla zaman kaybetmiyor, Furkan'ın o mesajını hatırlıyordum.
O günden sonra banyoda neremi yıkasam bunu yapmayı mı istiyordu acaba diye düşünüyor yarım bırakıyordum.
Vücudum kir tutmaya başlamış o yüzdende uyuz gibi kaşınıyordum.
Şimdi O buradayken hayatta tuvalete gidemezdim... Arkamdan ne düşünecekti kim bilir...
O son bardağı içmeseydim ve evden çıkarken tuvalete gitseydim şimdi elektrik çarpmış gibi titremezdim diye düşünürken telefonum çaldı bende meşgule attım.
Aramasını meşgule aldığım kişiye açamama sebebimi yazarken masanın altından bacaklarımı oynatıyordum.
"Meriç şuan müsait değilim. Klinikte bi köpekle ilgileniyorum."
"Müsait olunca dön bekliyorum."
"Önemli bir şeyse yaz."
"Sen olmayınca her şey önemini yitirdiği için ne kadar önemli bilmiyorum."
"Sen yaz ben önemlilik derecesine göre ararım."
"Ne zamana kadar böyle devam edeceksin bi bilsem..."
"Nasıl?"
"Böyle işte Cansu. Soğuk, vurdumduymaz."
"Yine ne yaptım yaa?"
"Neyse boşver gelince ne yaptığını göstercem nasılsa. Arabayı almışsın neden?"
"Annen söylemedi mi?"
"Annemden duymadım."
"Haaa, tamam. Bi alıcı vardı ona göstercektim."
"Ne oldu peki."
"Adamın bugün işi çıktı yarına kaldı."
"Tamamdır, hayırlısı olsun."
"Görüşürüz."
"Görüşüceeezzz görüşüceeezzz..."
Telefonu masaya koyup, "az kaldı az, evet görüşeceğiz ve bu işkence sona erecek." diye düşünürken, Furkan merakla, "Sen kiminle mesajlaşıyorsun." diye sordu.
Hesap soruyor diye algılayıp, "Sanane Furkan." dediğimde, "Sen kim diye sorunca ben sanane dememiştim." dedi..."Ayrıca kim olduğunu merak edişim de telefona nefret eder gibi baktığın içindi. O nefret ettiğin her kimse yerinde olmak istemezdim." deyip ayağa kalktı.
"Bana karşı ön yargılarını bi kenara bırakınca ararsın gelirim." dedikten sonra seke seke dışarı yürüdü.
"Nereye gidiyorsun." diye bağırdım. Arkasına bakmadan, "Sanane Cansuuu?.." desede, "İyii, çok oyalanma çabuk gel..." dedim ama o duymamış gibi yürümeye devam etti.
" Heeeyyy kime söylüyorum..."
Furkan cevap vermeden gitmişti. Değişmedim desede karşımda artık eski Furkan yoktu.
Bu çocuğun büyüdüğüne kendimi alıştıramadığımı farkettiğim gibi bu haline de kayıtsız kalmayıp özlediğimi farkettim. Küçüklüğünü de özlüyordum ama nedense bu hali daha çekici geliyordu. Özellikle de malum yerlerime.
Klitorisimin zonklamasıyla uretram tekrar sızlamaya başladı ve yerimden fırlayarak kapıyı kapatıp tuvaletin yolunu tuttum.
Bu adam: benim yıllardır varlığını hissetmediğim yerlerimi, hakimiyeti altına almaya başlamıştı bile. Buna da her halükarda ona yürüyen ayaklarımdan başlamıştı...
~~~~~~•~~~~~~
Enes, kasabaya gelmiş Furkan'ı dışarı çağırmıştı. Furkan arabaya binince Enes moralsizliğini görüp, "Lan deli gönül diyo al bu oğlanı da git bu yerden. Elbet biri gelir yaranı üfler."
Furkan, yine modu düşük dışarıyı izlerken, "Birinin açtığı yarayı başkasına tedavi ettirmek adamlık mı lann." deyince Enes dayanamadı, isyan eder gibi, "Onların yarayı açıp açıp kanatmasına ne demeli?" dedi direksiyona vurarak
Furkan, Derya ile alâkalı olduğunu anlayıp, "Ne oldu lan sabah sabah, ne bu tripler!" diye sordu
"Boşver abi yaa, anlatmaya değmez, ne yapıyoruz, bu zıkkımı başımıza bela ettin. Yapalım bir an önce de kurtulalım." diyerek arkadaki çantayı gösterdi.
İsyan sırası Furkan'a geçmiş gibi bağırarak, "Lan sen bunu verip kurtulacaksın ya ben ne yapayım. Bunu veren başıma bela oldu." deyince Enes, Gözleri yuvadan fırlayacak gibi bakmaya başladı. Duyduklarına inanamıyordu.
"Ne diyosuuunn, Meleeek mii? Şakaa?"
"Şaka yaa, şakaa. Kuzeni senin abine oda bana." diyerek asıl acınacak kendileriymiş gibi sızlandı
Enes, "Abim kurtuldu sende kurtulursun inşaallah." diyerek arkadaşını teselli etmek istedi. "Cansu abla o yüzden mi getirdi seni."
"Aynen, 'köyde kalıp laptop mu tamir etmek istiyorsun' dedi."
"Cansu abla nereden biliyo peki?"
"Dün Meryem geldi isim vermeden 'kendinden küçük birine aşık' dedi gitti. Sabahta küt Melek bununla kapıda." deyip arkayı gösterdi.
"E bu senin için güzel bi gelişme. Bak Cansu abla bir yerden başlamış bile."
"Onu diyorum işte, onun açtığı yarayı neden başkasına iyi ettirmekle uğraşayım."
"Sen bakma bana abi, ben kendi adıma konuştum. Seni de öyle moralsiz gördüm o yüzden söyledim."
"Moralsizim ama bu Cansu yüzünden değil benim yüzümden. Kendini uzak tutması o gece uyanık olduğu için olabilir. Arabada imalı imalı bir şeyler söyledi. Eğer öyleyse ben onun yüzüne bakamam Enes."
"Hemen kötü düşünme yaa, uyanıksa ve bu haldeyse yine iyii, seni gerçekten seviyor demektir. Yada zamanla unutturmuştur, seni affetmiştir. Olamaz mı? Sende bırak fazla kurcalama."
"Ben kendimi affedemezken o nasıl etsin."
"Saçma sapan konuşma oğlum yaa, görende tecavüz ettin zanneder."
"Farkı var mı sence."
"Ne bileyim oğlum vardır herhalde, kim tecavüzcüsünün ayağına batan çiviye üzülür, onu başkasından kıskanır?"
"Kıskanma mı? Harbi mi laann kıskanıyor mudur sence?" derken gözleri ışıl ışıl olmuştu, bunu düşünmek bile moralini düzeltmeye yetmişti. Bu heyecanı Enes'in unuttuğu bir şeyi hatırlatmasıyla son buldu.
"Yaşayıp göreceğiz abi, hele bi Serap'ta gelsin."
"Aaayyy bi de o vardı değil mi? Ben onu hepten unutmuştum. Ben gitmeden taşınmasalar bari. Melek böyle zararsız ama Serap fena biliyorsun."
"Bilmez miyim? o yüzden dedim yaa..." dedi arkadaşına ne kadar üzüldüğünü belli eden bir
bakışla beraber.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Tuvaletten sonra hemen el işimin başına oturdum. Furkan gelmeden ne kadar yaparsam o kadar iyiydi.
ilk üç ilmekte yine karıştırdım ve sinir olmuş bir şekilde tekrar videosunu izlemeye başladım. Gerçekten ne zor bi örnekti bu böyle Allah'ım, bir ilmek yanlışsa bütün bir sıra bozuluyordu.
Furkan geç gelirse yarısına kadar örmüş olacaktım ve bu benim için büyük bir gelişme olacaktı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Yılmaz bey çarşıda dolanırken arkadan seslenen Orhan beyi duyup o tarafa doğru yürüdü. Yanına gelince, "Yılmaz senin kızın arabaya alacaklı buldum, bi görüşün diye çağırdım." deyince Yılmaz bey hemen Cansu'yu aradı...
Cansu, arabanın bakımı için yanında getirdiğini, dükkanın arka sokağında olduğunu söyledi. Yılmaz bey ve üç kişi onlarla arabaya doğru yürüdü...
Arabaya gelince içlerinden biri Yılmaz beye, bu senin kızının arabası mı diye sordu. Yılmaz bey, "Evet, İstanbul'dan yeni geldi. Burada da fazla kullanmadı, dükkana makine alacak o yüzden satıyor." diye anlatırken Cansu anahtarla yanlarına geldi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
...Adamlar arabaya bakıp düşünmek için yanımızdan ayrıldığında: Orhan amca, benim isteksizliğimi görüp, "Kızım bu alacaklı güvenilir biridir. Yanındaki kaynıydı, Rasim'in bacanağı." deyince o an başımdan aşağı buz dolu bir kova boşaltılmış gibi oldum.
"NEEEYY, KİİİMM NEEEYY?" dedim şaşkınlıkla.
Babam, "Türkân'ın eniştesi!" demeseydi Furkan'ın eniştesi mi diyecektim. Neyse ki babam yine beni utandırmadan söylemişti.
"Canım babam bir bilsen şuan senden değil o adamdan utanıyorum." dedim içimden.
"N.Neyse... h.hayırlısı olsun." diyerek dükkana doğru yürüdüm. Babamların görüş alanından çıkar çıkmaz Furkan'ı aradım.
"Ne oldu Cansu bir saat geçmeden özlüyorsun herhalde?" diye açmasına sinir olsamda durum acildi.
"Bırak şimdi özlemeyi falan? Enişteni gördüm." dedim
"Seni tanımaz merak etme dedim değil mi?"
dedi sıfır panik ve endişe ile.
"Furkan! Eniştenle konuştum ve beni biliyor."
dediğimde verdiği tepkiden ayağa firladığını düşünmüştüm.
"Ne, nerde, nasıl. Dükkana mı geldi?"
"Hayır ben onun ayağına gittim, tıpış tıpış hemde. Kardeşi evli mi onun?"
"Hangi kardeşi, onlar beş kardeş." dedi ne alaka der gibi
"Orhan amca kardeşinin kocası dedi araba bakıyorlarmış"
"Hadi yaa, desene köşe kapmaca başladı."
diyerek beni de korkutmayı başarmıştı.
"Yaa ben ne yapacağım şimdi."
derken nereye kaçacağımı bilmiyordum...
"Sana ne oluyo kii, adamdan ben kaçacağım. Oda ondan korktuğum için değil çekindiğim için." deyince biraz düşündüm ve bunun sebebini açıklamasını bekledim.
"Merak etmeee, Diğer eniştem olsa daha iyiydi bütün köy duyar daha çabuk evlenirdik ama bu eniştem öyle değil. Kimseye bir şey söylemez."
"Bana da fazla bakmamaya çalıştı ama ben mizacı o zannettim."
"Mizacı o zaten. Kimseyi utandırmaz."
"Oooff Furkan yaa, nerdesin seenn?" dedim, ne hikmetse varlığının daha iyi hissettireceğini düşünüyordum.
"Sanane Cansu!" dediğinde ağzına fırıncı küreği ile vurasım gelmişti, kızarak "Furkan beni delirtme, nerdesin?" derkende beni duyan var mı diye etrafıma bakındım
"Ben dağ gibiyim Cansu, bana nasıl konuşursan onu duyarsın." diyerek gergin konuşmalarımızın fitilini ateşlemişti.
"Öyle mi?"
"Öylee!.."
"Ben Enver amcanın dükkana gidiyorum..."
"Bende Enes'lerin marketteyim..."
"Tamirci mario!.."
"Efendim Prenses Peach?.."
"Benim dükkanda iki saatlik işim var..."
"Benim de iki saatlik işim var..."
"Enes'e selam söyle iki saat sabretsin kurtarcam onu..."
"Laptopu tamir edip sahibine götürecektik ama!.."
"Bi deneyin bakalım ne oluyor, köyün girişindeki havuzda boğarım sizi... Annen benim yanımda biliyo, emanetsin ne olur ne olmaz ben götürürüm... o yüzden..."
"Hıııııı belli bellii..."