Eda- Oysa bir umuttu (⁠。⁠♡⁠‿⁠♡⁠。⁠)

3668 Words
Türkân, Furkan'ın yarasına bakıp pansuman yaparken ağlamamaya çalışıyordu. "Abla, sıkma kendini?" "Dayanamıyorum Furkan, benim yüzümden bu haldesin." "Sen hâlâ orada mısın yaa?" "Ben yaptım Furkan, seni hasta yatağından kaldırdım, Cansu onu söyleyince güldüm, sana şaka yapıyor inanma demeyi akıl edemedim, benim yüzümden." "Öncesi?" "Öncesinde bir şey yok canım benim, o yaşta bi çocuk, aşkı ne bilsin?" Erkan: "Neden bilmesin, bal gibide bilir vallaa, aaahhh aaahhh." Türkân: "O ne biçim iç çekmek öyle köpek? Aşık mı oldun yoksa?" Erkan: "Aşık olunmaz abla, aşık doğulur... O senin alnında yazıyordur doğru zamanı bekliyordur, ecel gibi... Ya özlersin ya kaçarsın... Ama bir gün mukakkak yakalanırsın." Türkân ile Furkan, gözlerinin yanı sıra ağızları da açık dinlemişti Erkan'ı, Furkan masadan kalem alıp, Hakan'ın boşalan koltuğuna oturan Erkan'a atarken, "Derdimi unuttum burada ş.refsiz..." dedi Erkan, "Ben sizin kadar kötü değilim abi merak etme, emin adımlarla ilerliyorum... Ne tamamen bırakıp arkasından korkuyorum, ne tutup sabırsızlaştırıyorum... Rakiplerimi kendime yakın tutup ondan uzaklaştırmak biraz zor oluyor ama o kadar da olsun." deyince Türkân Furkan'ın yarasına bastırıp Erkan'a kızdı. "Şu deliye bak hele, aşkı çözmüş, olası sorunları da ortadan kaldırıyor, siz ne ara bu kadar büyüdünüz yaaa?!" "Aaahhh! Ablaa! Cansu o çakıyı saplarken senin kadar acıtmadı." "Sus aptal. Konuşacağım dedin, kızı perişan etmişsin." "Nasıldı?" "Kanını öpüyordu paşam, oldu mu? Hoşuna gitti mi?" "Ablaa, bittik ama?" "Dur hele, hemen karalar bağlama, ben bitti demeden bitmez... Aklım Ela da olmasa daha iyi şeyler düşünürdüm ama..." "Meriç abiyi arayacaktın?" "Aradım, akşam orada olurum dedi ama Ela gözüyle bakıyorum Furkan, benim kız arkadaşıma bile güvenmiyormuş, Meriç abiye nasıl güvensin... Bak... Ablacım... Beni dinle... Engin abi gidiyormuş, sen de onunla gitsen?.." "Cansu ne olacak, belli ki bir şeyden korkuyor." "Evet gördüm, abim söylemesine izin vermedi ama ben çocukluk arkadaşımın gözlerinden anlarım, bir şey var... Ve ben artık buradayım canım... Birlik olup çözeceğiz, güven bize olur mu?" "İyi de ayrıldılar diyelim, biz nasıl olacağız?" "Paşam, işiniz zordu, daha da zorlanacak... Merak etme, iş düğüne kadar gitmesin yeter... En kötüsü, Cansu otuzuna gelince evlenebilirsiniz?" "Otuz değil altmış da olsa razıyım ablaa!" "Engin abiyle gideceksin değil mi?" "Tamam... Bir kere daha Cansu'yu göreyim haa? Sarılayım ona." "Tamam tamam yalvarma, bir yolunu bulacağım." ~~~~•~~~~• Hakan, babam gelene kadar yanımda kalmış benim masayı tamamen boşaltıp kendine proje masası yapmıştı. Bende, Hakan'ın karşısında eksik ilaçları yazıyordum... Babam, "Selamün aleyküm." diyerek içeri girdiğinde Hakan basılmış gibi ayağa kalktı. "Aleykümselam baba." derken Hakan'ın hâline bakıyordum... Silah alacak diye korkuyor olamazdı herhalde... İyi de bu panik nedendi? "Aleykümselam Yılmaz amca." "Otur otur... Rahatsız olma." "Estağfurullah Yılmaz amca gel, otur." "Oğlum orada otursam ne yapayım, belli ki çalışıyorsun devam et." deyip Hakan'a gülen gözlerle bakan babam...Benim babammm! bana dönüp, "Kalk sen de bana çay getir." diyerek karşı sandalyeme oturdu. İçimden, "Bu eve damat olmak varmış, ooohhh bee, şuna bak, formaliteye böyleyse gerçeğe nasıl olur." diyerek mutfağa gittim. Üç çay alıp tekrar geldiğimde, babam sol kolunu benim masaya koymuş, çenesini de koluna dayamış çocuk gibi Hakan'ın çizimlerine bakıyordu... "Burası ne oluyor?" "Havalandırma boşluğu." "Buraya cam mı açılıyor." "Evet." "Oda karanlık olmaz mı?" "Bu odalar mecburen öyle olacak." "Burası banyo olsaydı yaa?" "Bende ilk olarak öyle düşündüm ama Engin bey beğenmedi, burası banyo olursa, buradaki oda küçük olurmuş, yan tarafı büyük oda olacağı için su sesi vs duyulur, rahatsızlık verir diye bu şekilde olsun dedi." "Banyo büyük olsun işte, ooohhh ne güzel, koy kocaman küveti de gir içine ferah ferah, şimdikiler ne öyle küçücük, iki kişi zor sığıyor." "Haaağ'," Allah'ım, babamın yaşının elli olmasına rağmen azalmayan libidosunu Hakan da öğrenmişti. Babamın, topu buradan nasıl kurtacağını umursamadan, utanarak diğer tarafa gidip onları dinlemeye başladım. "Yani, hani... Seher teyzen, çocukları yıkarken zorlanıyordu, leğeni odaya getiriyordu, 'keşke banyo geniş olsaydı' deyip bana kızıyordu da o yüzden dedim." ***Heee baba heee, bizde yedik... "Haklısın Yılmaz amca, bence de konfor alanlarının daha geniş olması lazım, günümüzde nüfus çoğaldığı için bizde kıstıkça kısıyoruz maalesef." "Engin gidiyormuş?" ***Çevir kazı yanmasın babaaamm!.. "Evet, bu projeyi teslim edecek, bir tane daha varmış, onun görüşmesini yapıp gelecek, bakalım... Hayırlısı..." "Yavuz beyin hastaneye ne oldu?" ***Madem lafı değiştirecen neden alakasız yere gidiyon be babaaa, sorsana başka bir şey, Yavuz abi ne alâka?.. "O da benden çıktı, Engin'le Furkan ilgileniyor." "İyi iyii... Ne zaman çıkıyoruz?" "Nereye?" "Eve gitmek için canım." "Haaa! Bilmem, Cansu hazırlansın çıkarız." ***Sen daldan dala zıplarsan çocukta anlamaz tabiii... Oooyyyhhh benim canım babam oooyyyhhh, seni hep annem şımarttı ben biliyorum... Hocanın, "Koyun sırtı da olsa kocaya 'he' deyin" lafı yüzünden kadının başı ağrıyamadı bee... Aaaa! Yoksa, yoksa beni o yüzden mi iki de bir Hakan'lara gönderiyorlardı? İnanmıyorum yaa, adiler, hain domdomlar... Yazın, boşu boşuna yanan sobalara ne demeli?.. "Süt kaynatıyorum kızım içer misin?" diyen annem geldi gözüme, şimdi olsa, "Babama ne kaynattın?" derdim... Babamın bizim uyuduğumuzu kontrol etmesi aklıma gelince de, alnıma bir şaplak vurdum... "Saf Cansu, saf..." "Canım babam, yorgun argın demiyor, bizi alnımızdan öpüyor" diye düşündüğüm günler... Ooofff, Kim bilir belki de içinden, "Zıbarın artık sıpalar" diyordu?.. "Cansu!" "EFENDİM!" diyerek içeri geldiğimde babama aşırı derecede sinirlenmiştim... Hakan'ın çaktırmadan göz kırpması da bu sinirimin yüzümden de belli olduğunu gösteriyordu. "Baban, 'çıkalım mı' demek için çağırdı?" "Neden, acelesi neymiş? Evde işin mi var baba?!" "Benim değil de senin var." "Benim mi? Benim annemle ne işim olacak?!" "Tövbe estağfurullah, Hakan... Arabanın oradayım çıkın gelin." Babam, ceketini alıp çıkarken arkasından baktım, o ceketi bu akşam da annemin üzerine atacak mıydı...Bir anda feministliğim tuttu ve "Bu akşam annemle uyuyacağım." diyerek sinsice baktım. "Hhhoooww, dünyadan Cansu'ya?" "Nee?" "Çıkalım hadi." "Engin gidiyormuş?" "Sen bizi mi dinledin?" "Bizi mi dinledin dediğin yer neresi Hakan Allah aşkına, 'tıs' desen duyuluyor." "Neden bu kadar sinirlisin?" "İçerisi karanlıktı ama bana bir aydınlanma geldi." "Hadi o aydınlanman kararmadan yola koyulalım hadi, babana da bir daha sesini yükseltme, hele de benim yanımda." "Çok mu bağırdım?" "Haddimi aşıp seni uyaracağım kadar." "Hakan?" "Efendim." "Teşekkür ederim." "Kendine kızına teşekkür edeni de ilk defa görüyorum." .... Eski günlerdeki gibi, Hakan önde ben arkada yürüyorduk. Hakan, Furkan'ı arayıp, "siz benim arabayı alıp gidin," demiş bizim arabanın sürücüsü de kendisi olmuştu. "Akşamları gözlerimin önüne perde iniyor gibi oluyorum... Işıklar gözümü alıyor, yolu göremiyorum." diyen babama bu sefer üzülerek cevap verdim. "Baba?.. Bu ne zamandır var?" "Yazın başladı." Hakan: "Yılmaz amca, ihmal etme bi görün." "Düşünüyorum da, şu aralar gidemiyorum." "Baba, ben anlamam, en kısa zamanda gidiyoruz." "Gideriz gideriz, bi sipariş bekliyorum gelsin de, gideriz." Hakan'ın dikiz aynasından bana baktığını görünce, aynı şeyi düşündüğümüzü anladım... ~~~~•~~~~• Ertesi sabah Afife teyzenin dışarı çıktığını görünce, "Afife teyze Nalan nerede?" dedim kaç gündür yüzünü görmediğim için. "Evde kızım, biraz rahatsız." deyince bakmak için yanına gittim... ~~~~•~~~~• Furkan, "Abla, ben bi Enes'e bakıp geliyorum. Beni bekle." diyerek Ali beylere doğru yürüdü... ~~~~•~~~~• Kapıya vurup içeri girdiğimde Nalan, kanepede oturmuş kapalı televizyona bakıyordu. "Nalan?!" dedim ne yaptığını anlamaya çalışarak. "Cansu, gel... Dalmışım duymadım." "İyi misin?" "İyiyim, üzerimde mental bir yorgunluk var, Enes iyileştikçe rahatlama geliyor ya, biz de hastalığımızı hissediyoruz." "Nalan, bana kızgın mısın?" "Neden?" "Sana söylemediğim için." "Neden kızayım kii, bilmesi gerekene söylediysen-" "Nalaaann.. yapma lütfen ani gelişti. Gerçekten..." "Farkındayım, çünkü elbisen iğrençti, o şal onun üzerine olmuş muydu hiç?" "Canım arkadaşım, söz... Nişan elbisesini birlikte alacağız...Daha güzelini." deyip boynuna sarıldığımda, "Daha ileriye de gideceksin haa? Neden?" dedi "Nalan, bilmiyorum öyle olması gerekiyordu." "Söylemeyeceğini biliyordum." Enes, evde benim volkırımla yürüyebiliyor ama merdivenleri çıkamıyordu. Odanın kapısına gelip, "Abla, abimin odasından şarj aletini getirebilir misin?" derken yüzünden mahcupluk akıyordu. Başıma geldiği için ne hissettiğini biliyordum, Nalan'a, "Dur ben getiririm." deyip ayağa kalktım... Enes'in yanına gelip, "Bu günler geçince sende ona yaparsın ödeşirsiniz." dediğimde, "Senin Hakan abiye yaptığın gibi mi? Ya da Furkan'a yapmadığın gibi?" dedi. Cevap vermeden arkamı dönüp yavaş yavaş merdivenleri çıktım. Arkamdan Nalan'ın Enes'e kızdığını duyuyordum. Yıllardır Engin'in odasına girmemiştim ve ilk defa camının önünden kendi camıma bakma fırsatı bulmuştum... Benim odam, balkondaki masa, o kadar net görünüyordu ki, kaçamak bakışlarımı görmemesi imkansızdı... Yatağın yanındaki komodinin üzerinden şarj aletini alınca, altında Engin'in kara kalem resimlerini gördüm... Biraz kurcalarken, atlarda kendi resimlerimi farkettim, Şevval'in dediği gibi, her hâlimi çizmişti... Balkonda ders çalıştığımdan tut da bahçede yemek yerken ki halime kadar... En güzeli de Furkan kucağımda yatarken saçlarını okşadığım resimdi... Resimde, Furkan on iki yaşlarında olmalıydı, yani benim gitmeme yakın, Furkan'a bakışımı gördüm ve ağlamaya başladım, bu bakışımla bile bana aşık olabilirdi, o kadar içten, o kadar içten ve sevgiyle bakıyordum kii; gören, onun ablası yada annesi benim zannederdi... "Benim ona saçlarını uzat dememe gerek yokmuş ki, bu bakmaya herkes aşık olurmuş." diye düşünürken Engin içeri girdi. "Ne yapıyorsun burada?" "Hiç... Enes'e şarjı götürecektim... Bunları görünce bakmak istedim." "İzin aldın mı?" "Sen çizerken izin aldın mı?" "Ben, bana güzel gelen bütün manzaraları çizerim, her yerden izin alacak olsaydım..." "Hiç değilse kişilerden izin al." "Sen benim fotoğraflarımı çekip sosyal medyada paylaşınca, ben de sakınca görmedim." "Bunlar benden önce ama?" "Tarihi mi var, ne biliyorsun?" "Bunu alabilir miyim?" "Neden sadece o?" "Bu daha güzel, daha profesyonelce çizilmiş... O yüzden." "Ondan sonrakiler daha iyi ama?" "Benim hoşuma bu gitti!" "Tamam, kızma... Alamazsın..." "Geri zekalı." diyerek dosyayı kapatıp yerine koyarak odadan çıktım... Şarjı Enes'e verip dışarı çıkarken, Engin peşimden gelip kolumdan yakalayarak kendine çevirdi. Bahçe kapısına sırtımı dayayıp, çıkmama izin vermediği gibi, parmağımda ki yüzüğü çıkartmaya çalışarak canımı acıtıyordu. "Ne yapıyorsun?" "Şimdiye kadar çoktan yapmam gerekeni yapıyorum." "Engin... Bırak... Canım acıyor." "Evet, görüyorum, bu yüzük sana göre değil." "Ney bana göreymiş söyler misin? Senin yüzüğün mü?" "İsteseydin eğer evet! Sana bir söz verdim, tutmak için tüfek alıp arkadaşımı tehdit ettim... O gitti, şimdi de ben gidiyorum ama sen...Arkadaşımı bırakmanı istiyorum, duydun mu beni, bırak onu..." "Bırakmazsam ne olur?" Engin, sol elini başımın hizasına gelecek şekilde duvara dayayıp, "Göstereyim mi?" diyerek bana yaklaşınca, benim solumda kalan kapı açıldı ve Furkan kas katı kesilmiş bir şekilde bize bakmaya başladı... Ben ağzımı açamazken, Engin elini indirip, "Furkan?!" dedi. "Annem peynir mayası istedi." "Geç içeri, Nalan versin." "Ahırdan geliyorum, bu ayaklarla oraya gitmesem iyi olur." "Tamam..." Engin suratını asıp giderken Furkan bana iğrenir gibi bakıyordu... "Söyler misin, seni daha kaç kişiden ayıracağım ben." Bardağı taşıran son damla bu olmamalıydı ama olmuştu, iki hafta önce yaptığının üzerine tuz biber olan bu sözünü cezasız bırakmadım ve yüzüne var gücümle vurup eve doğru koştum... Hem ağlıyor hem bağırıyordum... "Aptal... APTAL... APTAL..." ~~~~• Engin, mayayı getirdiğinde Cansu gitmişti, "Nerede?" "Gitti?" ***"Salak" Furkan: "Bir şeye kızdı herhalde." "Başka bir şey var mı?" "Evet, sen ne zaman gidiyorsun?" "Bileti yarın alacağım." "Ben hâlâ toparlanamadım, Ankara'ya kadar benim arabayla gitsek, Meriç abi benim evde, birlikte dönseniz?" "Olur da, Meriç neden senin evde?" "Gidince öğrenirsin, ben bi Enes'e bakayım." Engin, Furkan'ın ayağına baktığında temiz olduğunu görüp, "Sen yine ne karıştırıyorsun?" dedi sesli düşünerek. .... Furkan, içeri girip selam verince Enes, "Aleykümselam." diyerek yanağına baktı. Nalan da yanına gelip, "Boşuna dayak yedin deli, onu o hâle kendini de bu hâle sokacak bir şey yoktu... Biz izliyorduk." dedi. "Nalan abla, neden sence?" "Vaaayy, bana abla dedin." "Ablamsın da ondan." "Bilmiyorum Furkan, Cansu çok değişmiş, hastalıktan olabilir, aha yüzü burada, Enes'te çok acayip şeyler yaptı... Ameliyata hazırlanırken krize girdi bırakın beni ameliyat olmak istemiyorum diye... Onların psikolojisini anlamak imkansız, bir de Meriç abiyle konuş, Son yıllarda Cansu'yla en çok zaman geçiren o, bilmiyor olsa bile tahmini vardır." "Gidiyorum bakalım, soracağım." Enes: "Ne oldu, evde sığır gibi dolaşabiliyor musun?" Furkan: "Yok yaa nerde? Geceleri uykum yok, Sabaha karşı biraz dalıyorum, çığlık kıyamet, yalvar babam susturabilirsen, tek kulağı yüzde otuz duyuyor ya, sesimi duyurana kadar iflahım kesiliyor... Bir kaç defa ev sahibi duyup geldi, okuyarak sakinleştirdi, ikidir de Zafer'i arıyorum, orada bi komutana anlatmış, oda sağolsun, 'sen gizli yapıyormuş gibi ara" demiş... Senin anlayacağın girdimiz yok, çıkdığımız yok... Tam çıktı kurtuldum dedim, askere aldılar..." "Salaksın Furkan, burada annen var, annem var, Seher teyze var... İnatlaştın getirmedin." "Ablam da öyle söyledi ama okul dedik, dersleri iyiydi, doktorda yeni yeni rapor vermeye başladı." "Ablam olmasa bir şey söyleyecektim ama... Ablama dua et, okul sağlıktan daha mı önemli, diplomalı deli..." Nalan: "Ne oluyor yaa, konuşmanızdan bir şey anlamıyorum?" Furkan: "Geçen sene başımıza kötü bir şey geldi de bana sorma, ablam söylesin olur mu?" "Olur." ~~~~•~~~~• Şirwan, havaalanına gelip adamlarını beklerken, kapıdan amcasının oğlunun da geldiğini görünce, "Sen neden geldin lan?" diye sordu. "Abi, gel dedin geldim." "Sana demedim ki? Hem hangi dağda kurt öldü de gerdekten çıktın?" "Sorma abi yaa, doktor yasakladı." "Neden?" "Düşük tehlikesi varmış?" "Sende dinledin haa! Maşaallah sana." "İlk zamanlar dinlemedim ama annem dedi ki, düşük yaparsa Pervin daha kötü olur, bir yıl toparlayamaz, diğer türlü kırk günde iyileşirmiş." "Ş.refsize bak, bende ciddi ciddi dinliyorum, bir ara dedim büyüdü adam oldu, baba olacağı için sorumluluk sahibi olmuş, tam bir hayal kırıklığısın oğlum... Karın öyleyken neden geldin o zaman?" "Abii, gideyim abime yardım edeyim bana ihtiyacı olabilir dedim." Şirwan, yanındaki sağ koluna bakarak, "İshak, doğru mu lan?" dedi kuzenine inanmayarak, İshak, "Doğru abi?" dedi, aynı anda kaşını kaldırarak... "Eee Pervin nasıl?" "İyii, aşeriyor, yiyor, içiyor, kusuyor, uyuyamıyor, uyutmuyor." "Kaçtın değil mi lan? İtiraf et! Yoksa geldiğin gibi gönderirim seni." "Abiii, gözünü seveyim gönderme, ne istersen yaparım... Gönderme." "Ş.refsizz, bin hadi bin... Ben senin kanını biliyorum hayvan." Arabaya bindikten sonra da konuşmaya devam ettiler, "Abi, ne bu inadın Allah aşkına, sevsen diyeceğim ki sonuna kadar git..." "Oğlum, her şey sevgi mi? Kafa yapısı bana uygun mu değil mi ona bakarım. Ayrıca, Maymunun karısı maymun olur, horozun karısı tavuk olur, Aslanın karısı da aslan olur... E aşiret ağasının karısı nasıl olmalı peki, Cansu gibi... Sana canlı kanlı örnek, Neçirvan... Baktı ki analığı Civannaz'ı eziyor, aldı Amerika'ya gitti... İlmek ilmek işledi onu, silah kullanmayı bile öğretti, kadınlıktan önce hanım ağa olmayı öğretti... Ben onun kadar sabırlı değilim oğlum, bende dedim 'madem hazırı var neden uğraşayım'. Yeri geldiğinde beni bile korkutacak biri lazım bana, ben dış işlerin idaresi ile uğraşırken, bir de evde yengem karımı yıldırıyor, canından bezdiriyor mu acaba diye mi düşüneyim... Senin gibi odaya da kapatamam ki... Ben de bu kriterlere sahip kızı bulduktan sonra sevmişim sevmemişim bakmadım... Babam da anamı severek almıştı ne oldu, gördü bir güzel, dişi aslan, önce gönlünü sonra canını verdi... Ben o gün kendime bir söz verdim, ben evleneceğim kişiyi asla kendimden çok sevmeyeceğim. Ama Cansu başka, dediğin gibi şuan tamamen inatlık, ben bileti almış geliyordum, bana oyun oynadığını gördüm onu bozup öyle gideceğim... Cansu benim için tamamen bitti... Biraz da bana attığı tekmenin cezasını çektireceğim ona." "Hadi bakalım abi, hayırlısı olsun... Ne yapıyoruz?" "Çok değil iki hafta Cansu'ya huzursuzluk verip gideceğiz hepsi bu." "O ben de abiii? Hatta istersen sen git ben yapıp geleyim." "Ben bir daha sana güvenir miyim? Korkutun dedim siz gidip adamı boşu boşuna vurmuşsunuz?" "Abii, o başka, evet bi yanlışlık oldu ama o da kurşunların önüne atlamış çocuklar ne yapsın?" "Tamam sus... Benden habersiz iş yapma yeter bana." ~~~~•~~~~• Balkona çıkıp, Furkan'ın etrafta olup olmadığına baktım. Bugün onunla bir kere daha karşılaşmak istemiyordum yoksa kalbini kırıp bütün yaşadıklarımın intikamını alacak sözler söylerdim... En azından kendimi biliyordum. .... Furkan, ablasını alıp çarşıya giderken, morali bozuktu... "Ne oldu, suratın sirke satıyor?" "Meriç abi aradı, dünden beri yemek yememiş odasından çıkmamış." "Ne yapacaksın peki?" "Ne ima ettiğini anlayabiliyorum abla, bu akşam gidiyorum merak etme, yarın da Zafer'in yanına götüreceğim." "Nasıl görüşecekler?" "Aradım, Zafer bugün komutanla ayarlayacak, ben otelde kalacağım onlar misafirhanede kalacak." "Ev sahibin gelmemiş mi?" "Gelmiş ama Ela kapıyı açmamış, mayrayı almış kendini odaya kilitlemiş." "Sen Ela'yı arasaydın?!" "Aradım. Açmadı." "Oooofff! Bir şey yapmaz değil mi?" "Bilmiyorum... Zafer, önce onu sonra kendini öldürmekle tehdit ettiği günden beri denememişti ama inşallah yapmaz." "Emin bile olamıyorsun çok kötü." "İlaçlarını ihmal etmese, doktoru dinlese yol kat edecek ama son zamanlar da alkol almaya da başladı..." "Furkan, acaba bir süre kliniğe mi yatsa?" "O yatarsa Zafer kafayı yer. Ooooffff, hayatımda en büyük pişmanlığımdan biri Cansu'ya abimi söylememek, bir diğeri de şüphelerimin peşinden gitmemem, biraz daha dikkat etseydim eğer-" 'Furkan, yapma böyle." "Anladım abla anladım, sürekli saçmalıyordu, 'benim böyle sevgilim olsa, ne okurum ne okuturum dediği gün bitirmeliydim onu, Zafer'i uyarmalıydım, ama ben Ela yanlış anlar diye korktum, Zafer yanlış anlar diye korktum." "Nereden bilebilirdin ki?" "Evet, bu kadar ileri gideceğini bilemezdim ama hiç değilse kız arkadaşını bizim yanımıza getirme diyebilirdim." "Ailesi ne diyor?" "Babası hâlâ bilmiyor, annesi de Zafer'den sonra duydu ama 'Allah razı olsun' demekten baksa bir şey yapmıyor. 'Başımda bir babam olsaydı ikinciye evlenmezdim, kızımda bu durumlara düşmezdi' diyor. Boşandıktan sonra Ela'yı yedi sene hiç görememiş, babası göstermemiş... Evlendikten sonra polis zoruyla babasından almış, Ela, annesinin yanında büyümüş ama o zamanlar abileri de küçükmüş, lisede Ela kendi isteği ile yurda yatmış. Zafer'le de lisede tanışmışlar." "Yazık, kızın çocukluğu bile kötü geçmiş." "Kendi de böyle söyledi ama en kötüsü bu diyor, bir dönem annesiz kaldım bir dönem babasız kaldım, hep bir parçam eksikti, o parçayı zafer doldurmuştu, onun yokluğuyla yüzleşince anladım ki herkessiz yaşarmışım ama Zafer'siz asla." "Zafer'in ailesinden kimse yok mu?" "Destek olacaksa var ama yanına olacak kimse yok. Babası malülen emekli olduktan sonra annesi çalışmaya başlamış iki kız kardeşi var. Anlayacağın onlarda Zafer'in eline bakıyor." "Ah yavrum, daha yirmi yaşında başına gelenlere bak." "Aynen, hem okuyup hem çalışıyordu. Bir insanın başına gelecek en güzel şey iyi bir kardeşten sonra böyle bir arkadaş... Sen nereye gideceksin şimdi?" "İlk olarak buradaki hastaneye gideceğim, bakalım ebe eksiği varsa hemen başlamayı düşünüyorum, yoksa sağlık ocağına gideceğim." "Hadi bakalım hayırlısı, bana bak, doğurtacağının ailesine bak, seni doğurtana diye sövülecek çocuk yetiştirecek tipleri varsa sen doğurtma, ben ablama sövdürtmem." "Ben bunu yaparsam o zaman seni doğurana deyip sövmezler mi?" "Senin ebenden banane." "Benim ebem babaannem ama!" "ooo eyvah, yandık o zaman, abla sende haa, başka meslek mi yoktu allah aşkına?" "Benim meslekte bir şey yok canım kardeşim, o ağzı bozuk insanlar her şeye küfrettikleri için... Yoksa asıl kutsal meslek bu bence, düşünsene, bir insan ilk nefesini senin elinde alıp veriyor, erkek yada kız farketmez dediğin yer orası, benim doğurttuğum insan bir nesil olacak. O çocuk ileride ne olacak bilmiyorum ama iyi bir insan olması için besmele çekerek alıyorum annesinden, anneme söz verdiğim için de bu güne kadar bir defa bile abdestsiz doğuma girmedim." "Ne diyeyim abla, sana ciyaklayan kadınlarla mutluluklar." "Sus be deli, senin doğduğun gün dün gibi aklımda, annem ölüyordu neredeyse." "Abla, seni burada indireyim mi?" "Doğru söyleyeni?" "Şaka şaka, bekle ben şuradan bi benzin alayım da gece bir daha buraya uğramaya gerek kalmasın." "Al al... Bana da su alır mısın canım?" "Başka bir şey ister misin?" "Yok canım sağ ol, su kafi." .... Şirwan, iki adamının isteği üzerine benzinliğe çekip, kuzeniyle onların tuvaletten gelmelerini bekliyordu. Furkan'ın, arabayı park edip aşağı indiğini gören Şirwan, "Hıyar, vurdurduğun adamı tanıdın mı lan?!" diye sordu Cihan, Furkan'a bakıp, "Abi, ben görmedim ki bu muymuş?" dedi "Daha vurdurduğun adamdan haberin yok, bir de aşiret ağası olacaksın." "Aman abi, gözünün yağını yiyeyim ben Pervin'in üzerinde hakimiyet kurayım, onun ağası olayım başka bir şey istemem." "Benden önce oğlun olursa öyle olacak kaçarın yok." "Aaabiii, öyle deme, inşallah kız olur yaa?" "Hayırlısı olsun diye dua et deli." "Oğlan olursa sana vereyim abi, benim oğlum senin de oğlundur." "Bazen seninle aynı can, aynı kan olduğuma şaşırıyorum yemin ediyorum." "Şaşırma abi, senin de benden bi farkın yok." Adamlar gelip arabayı sürmeye hazırlanırken, Şirwan, "Şşşhhh!.. Bakın buraya, takip edilecek kişilerden biri bu." diyerek Furkan'ı gösterdi. .... Furkan, hastanenin önüne gelince Türkân inip hastaneye doğru yürüdü, içeri girince çantasını arabada unuttuğunu anlayıp Furkan'a telefon etti... ...Türkân, kapıda beklerken bir arabanın Furkan'ı takip ettiğini gördü. Furkan, çantayı alıp getirirken, arabadaki kişilerin onlara baktığını görünce daha da emin oldu ama Furkan'a belli etmedi. "Abla, inşaallah anne karnında bebeği unutmazsın." deyince gülerek Furkan'a sarıldı. Türkân, yüzüne dokunup, "Şapşal, seni döverim bak." deyip yanağından öptü. .... Arabada ikiliyi izleyen Şirwan, "Lan ben mi yanlış görüyorum bunlar öpüşüyor mu?" diye sordu. Cihan, "Abi, buradan bana da öyle geliyor." dedi. Şirwan, şoförün omuzuna vurup, "Sen bu şıp sevdiyi takip et, Cihan sizde inin bakayım." dedi. Furkan, ablasına sarılıp öptükten sonra arabaya binip giderken, Türkân aynı arabanın tekrar Furkan'ın peşinden gittiğini gördü. Arabadan inen üç kişi kendi aralarında konuşurken Türkân yanlarına doğru yürüdü. .... Şirwan, Cihan'a bakarak, "Bir dakika, bir dakikaa, ulaaann, çözdüm lan ben bunu, bu yalancı kahraman Cansu'yu bu kızla aldattı, Cansu da intikam almak için abisiyle nişanlandı..." dedikten sonra, "Taaabiiii yaaa!" deyip arkasına dönerken yerden bir taşa şut çekti ve yerden kalkan taş kendilerine yaklaşan Türkan'ın kafasına vurdu... Türkân: "Aaaahhhh!" Şirwan: "Siktir!" Türkân, başını kaldırmadan konuşuyordu. "Hem taş atıp kafamı yarıyorsun, hem de küfür mü ediyorsun?" Şirwan: "Yanlışlıkla oldu, b.ben görmedim." Türkân: "Sen duran taşa vur, canıma kasdet, sonra da yanlışlıkla oldu de." Şirwan: "Sende ne sessiz sessiz geliyorsun?" Türkân: "Kusura bakma yaa, bundan sonra bando davuluyla gezerim." Şirwan: "Bir şey var mı?" Türkân: "Başta söylemen gerekeni sonda söylüyorsun!" Şirwan: "Heeeyy, bak bi var mı bir şey?" Türkân, başını kaldırıp türbanının altında kalan yaradan iki parmağını çekince, Şirwan sendeleyerek bir adım geriye gitti, Cihan, "Abi?" derken yanında ki adam, "Ağam?" diyerek koluna girdi... Şirwan, gözlerini kanda kaçırıp, kırpıştırdı... Türkân, karşısındaki kişinin kanı görünce irkildiğini görerek, "Bak seeenn, demek hemofobin var haa?" dedi Ş: "Ne alâka?" T: "Hemofobi ne demedin?" Ş: "Demedim diye öyle mi oluyorum." Türkân, parmaklarında ki kanı daha çok Şirwan'a uzatarak, "Ne oldu aaağğğaaamm korktun mu?" dedi. Şirwan, midesi bulanıyor gibi bakarken, Türkân devam etti, "Biraz önce kan basıncın ve kalp atışın hızla yükseldi, şimdi de aniden düştü ve bayılmak üzeresin." Bargiran: "Sen doktor musun?" Türkân: "Sanane lan!" Cihan: "Yanlış anladın yenge?" Türkân: "Kes lan, ne yengesi... Siz her önünüze gelene yenge mi diyorsunuz, bu ne yokluktur böyle?" Ş: "Beyin kanaması geçirmeden girsene sen?" T: "Bana bak, sen Neçirvan mısın?" Şirwan, Türkân'ın yüzüne bakmadan, "Bu Neçirvan'ı da tanımayan kız yok haa!.. Maşaallah!" deyince Türkân bir adım daha atarak, "Bana bak, neden bizi takip ediyorsun?" diye sordu. ~~~~•~~~~• Furkan'la karşılaşmadan, babama da yakalanmadan kasabaya giderken, hastanenin orada Türkân ile Şirwan'ı gördüm... "Allah seni kahretmesin geri zekalı, ne istiyorsun?" diyerek arabayı durdurup, koşar adım yanlarına yürüdüm... ***Şirwan: "Başın kanıyor. Gitsene?" ***Türkân: "Cevap verdikten sonra gideceğim?" ...Türkân'ı kolundan çevirince, sol kaşına aşağı inen kanı gördüm. "Ne olduuu?" diye sorduğumda Türkân, "Bir şey yok Cansu, ayrıl da gel ayrıl da gel." deyip içeri girdi... Şirwan'a dönüp, "Ne yapmaya çalıştığını biliyorum pislik, vazgeç... Yoksa seni bu sefer gerçekten gebertirim." diyerek oradan ayrıldım... *** Şirwan, Cansu gittikten sonra kuzeniyle Bargiran'a bakıp, "Ne oluyor laaann, ben yine bilmeden ne yapmışım?!. Bargiran, sen git şu çok bilmiş kızı bi araştır bakalım kimmiş?" deyip kendisi de kuzeniyle hastanenin bahçesinden ayrıldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD