(6.bölüm) Yapamayacağın bir şey için kendini yorma ve kimseye de yaparım diye söz verme. yoksa sonunda kaybeden sen olursun

1691 Words
Aklım Furkan'da kalarak biraz muhabbetten sonra saate bakarak kalktım, izin isteyip oradan ayrıldım. Yolda Furkan'a, "Konuşmamız lazım." diye mesaj attım. Harmanlarının çıkışında mesaja karşılık gelir düşüncesi ile yavaş yavaş yürüyordum. Furkan, mesajı almış ama okumamıştı. Bir an önce buluşup konuşmak istediğim için aradım. Uzun uzun çalıp meşgule düşünce sinirlendim. Hızlı adımlarla yürümeye başladım. O kadar kızmıştım ki yolu uzattığımı anlamadım. Gözümü telefondan ayırmadan giderken, çocukluk arkadaşımla sözlüsü arabayla önümü kesti. Nişan yapacaklarını söyleyip davetiyelerini verdiler. Ayaküstü sohbetin ardından eve doğru yürüdüm. Sinirime kaldığım yerden devam ederek, "Aptalım ben aptal, geri zekalısın Cansu. Mal!.. Mal mal konuşup sonra açmıyor gıcık." deyip hem kendime söyleniyor hem Furkan'a kızıyordum. Yarım saat geçmesine rağmen, hâlâ haber gelmeyince, yazdığım mesajı herkesten sil yaparak, Furkan'ın numarasını engelledim. İçimden de, "Oh! İyi yaptım." diyordum. Komşumuzun: dışarıda dolaşan tavuk ve civcivlerini, sokağı dönene kadar izledim. Civcivlerin hepsi diğer kardeşleriyle yarış hâlindeydi. Annesinin yaptığına en yakın hareketi yapıp, tavuk yada horoz olma yolunda en önemli kriter olan bağımsız beslenmeyi öğreniyorlardı... Arada düşmemek için önüme bakmayı da ihmal etmiyordum... Nalân'larla aramızdaki sokaktan yukarıya döndüğümde; Furkan'ı, sırtında odun çuvalı ile bize girerken gördüm. Olduğum yere çevilenmiştim. Telefonunu açmıyor diye sinirlendiğim çocuk, kendi evimin hamallığını yapıyordu. Furkan'ın içeri girmesinden sonra babam dışarı çıktı. Beni öyle görünce şaşkınlık içinde, "Kızım gelsene, ne dikiliyorsun orada!" dedi. Mahcup bir şekilde başımı öne eğip eve doğru yürüdüm. Üç adım atmıştım ki, Furkan, son iki çuvaldan birini almak için dışarı çıktı. Birden göz göze gelince tebessüm ederek göz kırptı, sonra çuvalı alıp içeriye girdi... Bende derin bir yutkunmayla, peşinden girince babam, "Kızım annen ayran çırpmıştı sana zahmet getiririver?" dedi. Tekrar yutkunduktan sonra, ellerim ve bacaklarımın titremesi sesime yansımış bir ses tonuyla, "T.Tamam baba!" diyerek yavaş adımlarla yukarı çıktım. Bir sürahide ayran diğer sürahide, Furkan'ın ellerini yıkaması için su hazırlamış, kapıya getiren annemle evin girişinde karşılaştık... Babam "getir" demese direk eve girip yatağa gömülürdüm ama el mecbur tepsiyi alıp aşağıya indim. Çardaktaki masaya bırakırken Furkan da son çuvalı yere bıraktı. Babam, Furkan'ın omuzuna dokunup, "Oğlum, sen ellerini yıkayıver, ayranını içmeye başla, ben de şu üzerimi değiştirip geliyorum." dedi. Furkan, başını da aşağı yukarı sallayarak, "Tamam!" dedi. Babam içeriye gidince, sürahilerden birini alıp Furkan'ın yanına geldim. Yüzüne bakmadan Furkan'ı beklemeye başladım. Bahçedeki ağacın dibine yaklaştı, bacaklarını katlayıp avcunu açınca, bende tırsmış it gibi titreye titreye yanına yürüdüm. Belimi eğip bacaklarımı bükerek sürahiyi eğdim, sürahideki ayran Furkan'ın avcuna dökülünce; Furkan, eliyle sürahiyi yukarıya doğru kaldırıp, "Bu değil galiba!" diyerek avucuna dökülen ayranı ağzına götürdü... Hemen elini tutup, "Ne yapıyorsun sen, içme" diyerek daha fazla içmesine mâni olduktan sonra doğru sürahiyi almaya gittim. Furkan, dudağının kenarına bulaşan ayranı elinin tersiyle silerek, arkamdan, "Bu sunumda fena değilmiş, beğendim" dedi. Su olan sürahiyi alıp geldiğimde titremem de bir üst seviyeye çıkmış ve ayakta duramayacak hâle gelmiştim. Bende, Furkan gibi bacaklarımı katlayarak çömeldim. Elimin titrediği sürahiden akan sudan belli oluyordu. Furkan gözüyle kapıya bakıp birinin gelip gelmediğini kontrol ettikten sonra, "Ne söyleyecektin?" dedi "A.Anlamadımm?" dedim kekeleyerek. "Aradığın da elimde çuval vardı, bakamadım." "B.Benim aradığımı nereden biliyorsun?" dedim medyum musun der gibi Furkan, "bu da soru mu" der gibi bakınca, "Anladım, zil sesim ayrı değil mi?" dedim dudak büzüp göz devirerek. "Evet, ne söyleyecektin?" deyip kaldığı yerden devam etti "Senin hırkanı verecektim de ne zaman müsait olursun diye soracaktım." dedim tam olarak böyle olmasa da ânı kurtarmak için... "Aaa hâlâ sende mi? Ben çöpe atmışsındır diye düşünmüştüm. Madem atmadın sende kalsın, zamanı gelince seninle birlikte onu da alırım!" dediğinde elimdeki suyu başından aşağı dökmemek için kendime sabır diledim, sinirimi belli etmeden, gayet sakin, arkadaşça, "Furkan yapma lütfen, sen çocuktun, ben toydum. Böyle olacağını bilmiyordum. Özür dilerim." deyince birden o sempatik suratı gidip yerine istemediği bir şeyi duyup yanlış anlamış olmayı umar gibi bir ses tonuyla, "Ne demek istiyorsun?" diye sordu. "Olmayacak duaya amin deme!" "Neden olmasın ki?! Sen dua et ben amin diyeyim olduracak olana bırakalım." derken "çıkmadık candan ümit kesilmez" der gibiydi. "Furkan yapamam, senin annen beni kızı gibi görüyor, bu değeri ayaklar altına alamam. Saçma bir konuşma için gözlerinden düşemem!" derken olmayacak en büyük sebebimi de neredeyse ağlayacak çocuk gibi söyledim. Furkan, birden ayağa kalktı. Duyulacağından korkmadan yüksek sesle, "Saçma bir konuşma mı?" deyince bağırmasına engel olarak, "Bağırma lütfen" dedim aileme rezil olmaya daha var der gibi... Furkan, ilk çıkışı gibi olmasa da yine yüksek sesle, "Ama ben, o saçma dediğin konuşma için sekiz yılımı verdim. Sen şimdi bana bu sekiz yılın saçmalık olduğunu mu söylüyorsun. Benden çaldığın sekiz yılın karşılığında sekiz yılını vermeden benden kurtulamazsın. Bunu da böyle bil. Verdiğin sözü tutma vakti geldiğinde kaçamazsın Cansu hanım kusura bakma." deyip bir adım geriye gittikten sonra arkasını dönüp dışarıya doğru yürüdü. Kapıya yaklaşınca tekrar dönüp, "Babama da bir şeyler söylersin." deyip hızlı adımlarla çıkıp gitti. Arkasından iç çektim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bu durumdan nasıl kurtulacaktım? Gözlerim Furkan'ın arkasından boşluğa bakarken, kapıda Nalân belirdi. Furkan'ın gittiğini görmüş gibi işaret ederek yanıma geldi, yüzü asıktı. Birlikte tahtadan yapılmış koltuğa oturduk. Bir süre konuşmadan önümüze bakarak oturduk. Sessizliği ilk bozan Nalân oldu. "Ne yapacaksın?" "Bilmiyorum. Sende ne var?" dedim belki bana oyun oynuyordur ümidiyle "Sekiz yıl, sekiz yıl sadece seni sevmiş beklemiş bir çocuk var." "Evet biliyorum, bana da öyle söyledi." "Ne dedi?" "Sana verdiğim yıllarımın karşılığını vermeden seni bırakmayacağım" dedi." "Ne yapacaksın peki?" Derin bir iç çekip, "Dedim ya bilmiyorum. Yaz tatili bitene kadar buradayım, bir yolunu bulamazsam, bir bahane bulup İstanbul'a geri dönerim herhalde." dedim çaresizce "Abisi ile konuşsan?!" "Ne diyeyim ki, kardeşin çocukken söylediğim bir şaka yüzünden bana aşık olmuş mu diyeyim? Belki de istediğini aldıktan sonra hevesi geçecek. Ne diyeyim, sen söyle?!" "Haklısın çok zor bir durum, şu an düşünüyorum da acaba ben de birilerine söz vermiş miydim? Geçmişte yani, bir iki yıl sonra biri de benim karşıma çıkıp ille de sözünü tutacaksın der mi acaba?" "Sus, sus, İnşallah öyle bir şey yoktur. Çok zor bir durum, inşallah kimsenin başına gelmez. "Ne yapıyoruz peki, planımız ne?" "Zamana bırakacağım Nalân, dediğin gibi Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler." ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~• Köye geleli bir hafta olmuştu. Kasabada veteriner hekimin yanında staja başlamıştım. öğle arasında arkadaşlamın nişanı için alışverişe çıktım. Bir haftadır sürekli Furkan'dan kaçtığım için hiç karşılaşmamıştık. Öğle arasında calıştığım yere yakın giyim mağazasına geldim. Biraz bakındıktan sonra iki elbise alıp kabine girdim. Elbisenin birini giyip kabinin kapısını açtığımda; Furkan'ı, elinde elbise ile karşımda beklerken gördüm, irkilerek bir adım geriye gittim... Furkan, yanıma yaklaşıp, giydiğim elbiseye dudaklarını yamultarak, "Bu daha güzel olur, bunu dene?" dedikten sonra kendi beğendiği elbiseyi uzattı. Korkuyu attıktan sonra, sinirli bir şekilde elbiseyi alıp kabine girdim. Kabinin kapısını kapattıktan sonra sinirden parmaklarımı dişleyip içime içime bağırdım... Furkan'ın verdiği elbiseyi askılığa asıp üzerimdekini yırtarcasına çıkartmaya çalıştım. Fermuarı bir parmak aşağı indirdiğimde saçlarımın köklerinden çekildiğini hissettim. O kadar dikkat etmeme rağmen ense saçlarım fermuarın tokasına takılmıştı. Canımın acısıyla "Aaahh"layınca Furkan kapıya vurup, "Ne oldu?" diye sordu. Kapıyı açıp, "Kasanın oraya baksana Nezahat yenge gelmiş mi?" diye sordum. Furkan bakmadan, "Mehmet amca Nezahat yenge nerede ben göremedim" diyerek kasa tarafına seslendi. "Eve kadar gitti yarım saate gelir" cevabı üzerine, "Ne oldu bana söyle" dedi. Saçlarımı gösterip "Sıkışmış" dedim. Furkan, bana doğru elini uzatınca geriye çekildim. "Gel düzelteyim" "İstemez!" "Nezahat yengeyi mi bekleyeceksin, yoksa Mehmet amca mı düzeltsin. Dur sesleniyim" deyince kolundan tutup engel oldum, suratımı asıp homurdanarak arkamı döndüm. Furkan, ilk olarak nerede neyin sıkıştığına bakındıktan sonra, "Allah'ımmm ömrüm boyunca böyle yapmayı nasip et inşaaallaaahhh!" diyerek fermuarı aşağı indirdi. Saçlarımın kurtulduğunu hisseder hissetmez geriye dönüp, "Gerisini ben yaparım!" deyince Furkan yüzüme eğilip, "Amin, amiiinn" dedi... Kabine girip kapıyı kapatınca da, "Bir şey değil canım, ne demek. Elbise de üzerine tam oturmuş, çıkaramazsan onda da yardımcı olurum." dedi İşaret parmağımın boğumuyla kapıyı tıklatarak, "Kessene sesini" dedim. Kabinde; Furkan'ın verdiği ile aynı elbisenin bir küçük bedeni duruyordu. Bende iki elbise arasında kararsız kalmıştım. Furkan'ın verdiğini değilde kendi aldığımı giyip Furkan'ın verdiğiymiş gibi dışarıya çıktım. Furkan, elbisenin üzerime tam oturduğunu görünce sinirli bir şekilde, elbisenin etiketine bakarak, "Neden küçüğünü giyindin kii? Bu bütün hatlarını belli etmiş, ben sana kırkını vermiştim!" deyince şaşırdım Furkan, bedenime kadar biliyordu. "Git diğerini giy!" kabine girdim, sinirim yine iki katına çıkmasına rağmen bu sefer fermuarı dikkatli açmaya çalıştım. Bir yandan da içimden hamurdanıyordum. Furkan, kabine yaslanıp, "Hom hom hom, söylenme boşuna, kaldı yedi yıl on bir ay üç hafta merak etme göz açıp kapatıncaya kadar geçiyor. Gerçi bana geçmedi biliyor musun? sekiz yılım seksen yıl gibi geçti. Bazen iyi de olduğunu düşünüyorum. Sayende erken büyüdüm!" Hızlıca elbiseyi giydim. Bu işkence bir an önce bitsin istiyordum, kapıyı açtım. "Evet bu şaklabanlığı burada bitirebilir miyim artık!" dedim Furkan, aşağıdan yukarıya süzdükten sonra dudaklarını yamultarak, "çiççhçhkç! Yok ya bu da olmadı, ilk giydiğin elbise daha güzeldi, onu al." deyip çıktı. Sinirden gözüm seğiriyordu, Furkan'ın aksine o elbiseyi almaya karar verdim. Çünkü istediğinin tersini yapmak istiyordum. Kasaya çekinerek geldim, Furkan'ın elbisenin parasını verdiğinden korkuyordum. "Bu elbiseyi alacaktım!" deyince Mehmet amca, "Tâbii kızım hemen!" deyip barkodunu okuttu. Furkan, parayı vermeden gitmişti, sevindim. Parayı verdim, elbiseyi alıp çıktım. Hafta sonu olmuş, nişan yerine doğru konvoy yapıp gidiyorduk. Kız arkadaşımın nişanında nedimelerden biriydim. Konvoy salona doğru giderken telefonum çaldı. Arayan gelindi, ağlayarak, "Cansu, acil durum yardım et" dedi. Arabayı durdurtmasını söyleyerek telefonu kapattım. Konvoy yol kenarında durunca arabadan indim. Gelin arabasına doğru yürüyüp başımı camdan içeriye doğru eğdim. Arkadaşım ağlıyordu. Damat ve sürücü dışarıya çıkmışlardı... Geline, "Ne oldu Meryem?" dedim meraklı gözlerle bakarak "Cansu, ben çok kötüyüm.Günüm geldi hazırlıksızım!" deyip çaresizce ağlamaya devam etti "Şüphelenmedin mi?!" derken insan kendini bilmez mi ya, demek istemiştim. "Hayır, kaç haftadır sürekli karın ağrım vardı zaten, stresten oldu kesin. Günüme daha vardı." "Tamam anladım. Panik yapma, halledeceğim." deyip damada baktım. Aynı çaresiz bakışı bende damada atmıştım. Geriye döndüğümde Furkan'ın da konvoyda olduğunu gördüm. Kafamdaki planı yapmak için Furkan'ın arabasına doğru yürüyünce Furkan arabadan inip, "Bir şey mi oldu." dedi panikle Anlatacağım der gibi, "Önemli bir şey yok!" deyip camdan eğildim, "Enes, sen benim arabayı al, gelin arabasının arkasından gelin." dedikten sonra Furkan'a, dönüp, "Ben hızlanınca, siz yan yana gelerek yavaşlayıp konvoyu yavaşlatın. Kavşakta ben düz gideceğim. Siz konvoyu düğün salonuna götürün.Tamam mı?" dedim Furkan'la, Enes, "Tamam!" dedikten sonra Furkan, arabasını gelin arabasının arkasına getirdi, Enes'te benim arabaya geçti. Arkadaşımın yanına gelip, "Enişte hadi bin." deyip şoföre de, "Senin şoförlük buraya kadar, sana zahmet şu arkadaki arabaya geç!" deyip Furkan'ın arabaya yönlendirdim Bende gelin arabasına binip, korna çalarak ilerlemeye başladım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD