Giden günler geri gelmedikçe, son pişmanlık ne işe yarar?

3437 Words
Eve gelip elimi yüzümü yıkadıktan sonra annemin tülbentleri arasından fuşya rengi elbiseme uygun birini seçerek internetten şekilli türban videoları ile başımı yapıp aşağıya indim. Beni böyle görünce babamın gözlerinin parladığını gördüm. Furkan'ın bana yakıştırdığı için takıyor olmaktan ziyade babama da sözümü tutuyordum... Akşam erkekler köy evinden gelmeden kadınlar olarak toplanmıştık. Erkekler gelince kısa bir oturma krizi yaşanmıştı. Hakan, Meriç, Enes neyse de Furkan bile sanki padişah, kral oturtuyormuş gibi Engin'e ihtimam gösteriyorlardı. Onları izlerken kinim daha da artmıştı. Nihayetinde Furkan ve Enes önünde dururken Meriç, Hakan ve Engin yan yana oturmuştu. Şimdi ki oturma planımız, sağımda en büyüğü Türkân olan gençlerin karışık oturduğu topluluk, solumda Nalan ve annelerimizin oturduğu topluluk, karşımızda ise en küçüğü Engin olan erkekler topluluğu vardı. Türkân'a eğilip, "Beş yıl İstanbul'da kaldım böyle karşılanmadım bee!" diyerek sitem edince, Furkan ablasıyla konuşuyor gibi bana cevap vermişti. "Bir araba dolusu adamla yarım saat eskortluk yapmadım mı sana aşk olsun Cansu'm." Türkân, dirseğiyle koluna vurup susturduktan sonra Furkan, yanında oturan Enes'le konuşmaya devam etti... Türkân, kulağıma eğilip soruma cevap olarak kendisi de şaşırmış gibi, "Bence başka bir şey var... Engin abi iyi değil Cansu, ben anlarım... Erkekler bunun farkında yada ne olduğunu biliyor. Abim'le Meriç'te askere gitti geldi hangisine böyle yaptılar." deyince, "Ben o ikisinin askerliğini de terhisini de bilmediğim için askere özgü bir karşılanma zannetmiştim." dedim. "Hayır hayır, bence farklı bir şey. Nalan'ın bilmeyip Enes'in bildiği bir şey, düşün?" deyince, çokta kasmıyor gibi, aramızda iki duvar ve bir sokak var, sebebini illaki öğrenirim diye düşündüm. Köyde en geniş avlusu olan bu eve on beş kişi yani üç buçuk aile oturmuştuk. Meriç'in ailesi Meryem'in düğün davetiyesini dağıtmak için akrabalarına gitmişti. Ali amcanın bizlere bakıp kahve istemesiyle ayağa kalktık. Gelirken aldığım kahveyi yaparken Derya'yı sehpaları koyması bahanesiyle dışarı yollayıp kızlara, "Babamın, Engin'in, Enes'in ve Furkan'ın kahvelerini ben vermek istiyorum." dedim. Onlar da, "Tamam" demişlerdi. Derya'ya suları verip dört kız dışarı çıktık. Yerleşim sırasına göre kahveleri alacakları için babamın kahvesini önden sağa, Furkan'ın fincanı da sağdan arkaya koymuştum. Tahmin ettiğim ve biraz da ben yönlendirdiğim için babam hemen isteğimi almıştı. Engin'de yüzüme bakmadan teşekkür ederek kahvesini aldı. Beş yıl sonra onların evinde ona bir şey veriyordum ve hiç hoşnut değildim... Sıra Furkan ve Enes'e gelince Furkan'la göz göze gelmemeye çalıştım, isteme gecesiymiş gibi ellerim titresin istemiyordum... Önlerine gelince Enes'le aynı zamanda sağdaki fincana uzandılar. Furkan yine bir centilmenlik yaparak elini geri çekince bende tepsiyi geri çektim. Enes'in eli havada kalınca, tepsiyi tekrar sol fincanı yaklaştıracak şekilde uzatıp kısa bir gıcık öksürmesiyle Enes'e yön verdim... Bu hareketimden kahvelerde bir değişik olduğunu anlamışlardı. Enes kahveyi alıp sıra Furkan'a gelince yutkundum ve artık elimin titremeye başladığını hissettim... Fincandan hafif bir tıkırtı gelince Furkan hemen fincana uzanıp işkenceme son verdi... Beni utandıracak hiç bir şey yapmamaya çalışıyordu ama ben öyle daha çok utanıyordum ve o an içimden ona karşı bir şeyler yapmak istiyordum... Keşke büyümeseydik, şuan yanına oturduğum da sarılabilirdim kimse de yadırgamazdı. İçimden Furkan'a sarılmayı isteye isteye yanına oturdum... Kahvedeki değişikliği merak etmiş olacak ki hemen bir yudum içti. Bir yudum daha bir yudum daha... Bir yudum daha alıp kahveyi koklamaya başlayınca, "Yapma! Düzgün iç!" dedim "Bu kahve neyli?" "Ne demek neyli, normal kahve işte." "Hayır değil?" "Neyi varmış?" "Çok güzel bir kokusu var, tadı dilimde çok hoş bir tat bırakıyor. Teşekkür ederim." "Çok kasma ya! O kahveden birinde daha var." "S.ktir Cansu, bundan Engin'e de yaptım deme?" "Doğru konuş aptal, duyacaklar." "Duyacaklar mı? Sen artık realiteye rahatsız olmayıp duyulmasından mı korkuyorsun?" "Furkan, önüne dön artık." Meriç'in dik dik bakmasından rahatsız olmuştum... Furkan'a iğrenerek bakıyordu. Furkan'da farkındaymış gibi fincanı bırakıp alma bahanesiyle sol bacağını sağ dizime değdiriyordu. "Bu kız geçmişte de benimdi bundan sonra da benim kalacak." diyor gibiydi. Meriç'in Engin'le konuşup konuşmadığını merak ediyordum. Konuşmuş olmasını çok isterdim çünkü işimi kolaylaştırmak onun Engin'e anlatmasına bağlıydı. Babam bir kaç yudum içtikten sonra bana start vermiş ve Cansu oyununa başlamıştı. "Kızım, bu kahvede mi İstanbul'dan!" "Evet babacığım. İstanbul'daki handan." "Bu neyli peki?" "Aşk olsun baba, gurmeliğine ne oldu." "Diğeri sakızlıydı onu hemen anladım da bunu çıkartamadım." "Şaka yapıyorum babacığım. Kahven kavunluydu, bu sefer aceleye geldi galiba güzel yapamamış olabilirim." Ali amca kendi kahvesinden yudumlayarak, "Eee hani bana kavun tadı gelmiyor." deyince gülerek, "Ali amca kahve yetmemişti, nasip iki kişiyeymiş maalesef." dedim üzülmüş gibi bakarak. Enes'in, "Diğer kişi kim peki?" demesi üzerine Meriç imalı imalı bakıp, "Kim olacak, yıllardır kardeşlerinden ayırmadığı Furkan'dır." dedi. Meriç'in bu hareketi suda boğulmak üzere olan birinin son çırpınışları gibiydi... Ben umursamazken Furkan hesabını soracağım der gibi bakıyordu... Bu gıcıklığı işimize yaramıştı... Bunu Furkan'a da göstermek için fincanını alıp onun içtiği yerden içerek tadına bakıp Meriç'e cevap verdim. "Hıııığmm eveett, Furkan'a denk gelmiş, nasipli çocuk işte." Meriç'in yüzündeki kızarıklık git gide mora çalmaya başlamıştı... Furkan'da aynı nispetle tebessüm ederek fincanı alıp benim içtiğim yerden içti. Fincanı yerine bırakıp dudaklarını yalarken ki bana bakışlarını gören kesinlikle anlardı. Gözleri ile dudakları aynı orantıda gülerken, benim içim gıdıklanıyordu. Furkan, Enes'in, "Dur bende bakayım nasıl?" sözü ile bakışlarını benden çekmek zorunda kaldı. Yanlış anlamadıysam Enes bunu bilerek yapmıştı... Çünkü arkadaşının seksi bakışlarını benden alarak ikimizi de kurtarmıştı. Tonundan "Seni gebertirim" diyen Furkan "Bırakır mısın kardeşim!" dedi dişlerini sıkarak. Enes tadına bakıp, "Abla bunu nereden aldın?" diye sorunca gülümseyerek anlatmaya başladım. "Eminönü Tahtakale de önceden Hasırcılar han olarak bilinirmiş, şimdi beta yeni han olarak geçiyor. Acayip bir mekan. Kesinlikle görülmesi lazım." Nalan'ın, meraklı gözlerine, "Yerleri camdan, yerden yukarıya camdan raflar koymuşlar onlara da envai çeşit cam bardak çaydanlık vs koymuşlar." deyince Türkân Hakan'a bakıp, "Abi biz gitmiştik galiba değil mi?" diyerek tasdik istedi. Hakan, benden gelecek bombadan habersiz, "Evet, bizde Engin'le gitmiştik." dedi. "Çok güzel yer değil mi? ama ben son gidişimde orayla ilgili sinir bozucu bir durum oldu." Bu sefer neredeyse on beş kişi merak etmiş gibi bakıyordu. Derin bir nefes alarak büyük bir zevkle anlatmaya başladım. En son oraya üç kız arkadaş gittik. Arkadaşım 'lavaboya gidelim' deyince bende ellerimi yıkamak için onunla gittim... O içerideyken içeriye bi kız girdi... Koluna çanta adı altında mini bir cüzdan almış, bi afra bi tafra makyaj tazeleyip aynadan kendine baktı... Sağına bi allık sürdü, on dakika baktı, soluna bi allık sürdü yine aynı şekilde, rujunu sürüp portföyüne koyarken, "Aaayyy çok güzelim!" deyince bi durup yüzüne baktım, sıfır kaş ama kap kalın boya... Dolgulu dudaklar, kalkık burun, küçültülmüş elmacık kemikler... 'Kusura bakmayın ama oto sanayiden çıkmış arabam bile sizin kadar işlem görmemiştir' diyesim geldi ama terbiyem müsade etmedi... O çıktıktan sonra arkadaşım yanıma gelip elini yıkarken, 'ne saçmalıyorsun Cano' yaa ayna ile konuşmaya mı başladın' dedi. Bende dedim yok bee, salak kendini beğenmiş ay çok güzelim çok tatliyim falan deyip durdu... Arkadaşım şaşırmış gibi, 'Ay bende o fare sesini sen çıkartıp bana gıcıklık yapıyorsun zannettim. Allah iyiliğini versin emi' dedi. Düşünün yani görmediği halde ona nasıl geldi... Arkadaşta elini yıkayıp saçlarını düzelttikten sonra tuvaletten çıktık... Bi baktık bizim masada bi kalabalık, garsonlar gelmiş arkadaşımı sakinleştiriyor, hemen koşup yanına geldik... Kız ağlamaktan konuşamıyor... Elimiz ayağımız boşandı, ne oldu diye sorduk... Meğer bizden sonra bu kız sevgilisi ile gelmiş oturmuş, kız tuvalete gelince sevgilisi masada tek kalmış... Benim arkadaşta çantasından bir şey alırken bir şeyini yere düşürmüş... Onu almak için sandalyeyi kaydırmasıyla bu denyonun sandalyesine çarpmış... O geri zekalı mal, arkadaşıma yardım ederek düşen şeyi alıp verirken kız gelmiş onları öyle görünce öz güven arşı alâ da, 'sen ne yapıyorsun benim erkek arkadaşıma mı yavşıyorsun' falan, bi argolar bi küfürler." Nalan: "Adam söylememiş mi?" "Ayyy yok... Dedim ya denyo, bilmem neyin salağı olmuş herhalde, terbiyemi de bozdum kusura bakmayın... Bak yine elim ayağım titriyor... 'Hadi canım, hadi hayatım' kızı götürmeye çalışıyormuş... Arkadaşım da saflık, ben olsam o kızın saçını başını yolardım, o yanında gezdirdiği süs köpeğine de sende adam mısın lan derdim." "Belli ki kız ağır başlıymış." "Evet Afife teyze öyledir. İşte bizim zorumuza giden de o. Öyle sakin mülayim kendi hâlinde bir kızı o hâle getirmeleri... Kız garsonlara yemin ediyordu. 'Gerçekten bilerek yapmadım diye." dedikten sonra ilk defa Engin'in gözlerine bakarak her kelimemin üstüne basa basa konuştum, "O kızda suç yok ki, o kızı sevgili diye koluna takan dingilde kabahat. Yemin olsun, ileride bir gün beni isteyen kişi öyle bir kızla sevgili olupta, bana gelmişse eğer asla kabul etmem." Engin'in yüzünde Meriç'ten daha kötü bir ifade olunca, "Varan bir!" dedim içimden ve biliyordum ki bu cevapla kapıma elinde çiçek çikolata ile gelmeye cesaret edemeyecekti... ...Cansu konuşurken herkes pür dikkat onu dinliyordu. Engin, daha en başta kızın taklitiyle başlayınca kimden bahsettiğini anlamıştı... Sonunu merakla dinlerken Hakan yüzüne baktı... Cansu'nun ne yapmaya çalıştığını bildiği için kısık sesle kulağına "Çıkalım?" deyince, Engin sonunu merak ediyormuş gibi Cansu'yu izleyerek konuştu. "Hayır, kalacağım.." "Engin... devamını getirecek. Cansu eski Cansu değil gidelim." "Meriç doğru mu söylüyor?" "Ne söyledi?" "Seni kendine aşık edecek dedi" "Aptal bu ya, of Engin yaptığınız pisliğin kokusunu beş yıl sonra alıyorsunuz anladın mı?" "Hakan, ne zaman oldu ne oldu hatırlamıyorum bile, ben Cansu'ya farklıydım bilmiyor musun?" "Bunu bana değil ona söyleyeceksin kardeşim, özür dilerim ile başlarsan daha etkili olur." "Ne yaptığımı bilmeden neden özür dileyecek mişim?" "Sen ve Meriç bilmiyorsunuz ama o biliyor. Kim bilir hangi dalganızı öğrendi." Engin, geçmişi düşünürken kendine süs köpeği ve dingil denmesinden daha çok yıllardır Cansu'nun kendinden nefret etmesine üzüldü... ... Enes ve Furkan arada bir, bir birine bakıp yüz ifadeleri ile Cansu'nun ne yapmaya çalıştığını konuşuyor gibiydi. Enes kulağına eğilip, "Seni buraya sadece kahve içirmeye çağırmamış sanki kardeşim. Seni uyarıp göz dağı veriyor gibi." deyince Furkan da yüzü asılmış bir şekilde, "Yemin ederim bana da öyle geliyor da bozuntuya vermiyorum." dedi. "Furkan, bir daha düşün oğlum. Cansu abla bunu duyarsa kelleni uçurur. Demedi deme?" "Mecburum Enes biliyorsun?" "Furkan, Cansu abla o kızı duyarsa bitersin." "Biraz daha bağırırsan duyacak merak etme. Kes sesini de kahveni iç, sonra konuşuruz." Kahvesinden bir yudum almak için fincanı eline aldığında Enes'e Nazlı'dan mesaj geldi. Fincanı bırakıp telefona uzanırken Derya bir hamle yaptı ve bardaktaki sular telefonun üzerine döküldü. "Aaayyy Enes aaabiii pardon yanlışlıkla oldu." diyerek telefonu alıp silkelemeye başladı. E: "Derya, su bozmadıysa bu sallamandan bozulacak, ver şu telefonu." "Kızım ne yapıyorsun dikkat etsene biraz." diyen Seher hanıma cevabı Enes verdi. "Önemli değil, cana geleceğine mala gelsin... Deee artık şu telefonumu bi versen diyorum. Haa?" "Merak etme Enes abi, bu yıl biriktirdiğim harçlıklarımla sana telefon alırım." Enes, sinirini belli etmemeye çalışarak, "Önemli değil dedim ya Derya, uzatma canın sağolsun." deyip telefonu alarak eve girdi... .... Öldürücü yumruğumu vurmuş, büyüklerimin 'kınama, seversin, başına gelir, karşı koyamazsın, gibi nasihatlerini de dinledikten sonra normal gündeme dönmüştük ki Derya Enes'in telefonunu bozdu... Normalde pür dikkat bu kız da anormal hareketler seziyordum. Annemin, "Ben sana evde sorarım" bakışına denk gelmemek için yüzüne bakmıyor gibiydi. Mahcup bir şekilde vedalaşıp eve gitmek üzere oradan ayrıldık. Aslında bizlik birşey olmamasına rağmen, asıl mahcup olması gereken olmadığı için biz iki kat efor sarf ediyorduk. Furkan'ların ev gibi bu evde zaman olarak bereketsizdi. Saat gece yarısını geçmiş ama hiç birimizin uykusu gelmemişti. Bunda benim yaptığım kahvenin de etkisi büyüktü. Engin'in suratının aldığı şekilden aldığım mutluluğu Nazo' ile paylaşamamak canımı sıkıyorken telefonuma gelen mesajla daha çok sinirlenmiştim. "Cansu, konuşabilir miyiz? Her zamanki yerde bekliyorum." Geri zekalı, daha ne kadar ezileceksin acaba diye acıyarak baktığım telefondan harflere bastıra bastıra cevap verdim. "Çok önemli değilse, uykum var." "Çok önemli, bu yaştan sonra balkonlara çıkartma beni?" "Tamam tamam, sen dur durduğun yerde geliyorum." Sinirimden nasibini şarji azalan telefonum, prize sokmaya çalıştığım şarj aleti ve kablo almıştı. Tülbentimi başıma alarak dışarı çıkıp ilk sağdan, bahçe duvarımızın yarısı dışarıda olan duvarının yanına geldim. "Evet. Ne söyleyeceksin?" "Oturabilir misin lütfen." "Böyle iyiyim, söyle." "Saçların yine uzamış çok güü-" "Sakın o kelimeyi tamamlama Engin, giderim yoksa!" "Otur lütfen." "Beş dakika? Çabuk ol. Burada oturunca karnım ağrıyor." "Beş yılı beş dakikaya nasıl sığdıracaksın?" "Konuşmak isteyen sensin." "Konuşmak isteyen sensin... Bu akşamki kininden anlaşılan ooo." "Yok kin falan, dangalak birinin saçma salak aşk hikayesini anlattım sadece." "Neden Cansu, söyle yoksa Yılmaz amcanın karşısına çıkıp soracağım." "Yerinde olsam öyle bir hata yapmazdım, beş yıl benden ayrı kalmalarının acısını ağır ödetir demedi deme?" "Anlat o zaman, ne oldu, ne yaptım da gittin. Ben sana bu akşamki bakışları iğneleyici hakaretleri hâk edecek ne yaptım anlat. Anlat ki kendimi savunabileyim yada suçumu bilip susayım." "Bi tahminin var mı?" "Olsaydı onu sorardım, bu sebepten mi diye?" "Meriç'in bu huyunu seviyorum işte, hiç olmazsa o biliyor." "Anlatırsan bende öğrenirim." "Yıllar önce saf salak bir kız vardı hatırlıyor musun?" "Kimden bahsettiğin hakkında bi tahminim yok, çünkü bizim köyde öyle bir kız yoktu." "Adı Cansu'ydu." "Sana salak olduğunu düşündüren ne?" "Seenn." "Zekana hayran kalıp, bir şey olduğunda bunu sen daha iyi yapan olamazdı zaten dediğimden dolayı bunu düşünmüş olamazsın." "Bu söylediklerini yüzüme söylerken arkamdan konuştukların yüzünden düşündüm zaten." "Mesela?" "Sekiz yıl önce... Şuan sevdiğim birine bir söz vermiş ve onu unutmanın cezasını çekmek üzereydim... Bir düğünde teyzem bana ters balık sırtı yapmıştı..." Ağlamamak için kendime söz verdiğim hâlde tutamamıştım. "Nalan, Türkan, ben yan yana oturmuştuk... Hakan'la sen geldin..." Her cümle arasında yutkunup burnumu çekiyordum. "Sen... benim yanıma oturdun... Hakan, Nalan'ın...Sen bana dönüp başıma uzun uzun baktın, ilk defa o gün birinden utandığımı hissetmiştim... Parmaklarını örüklerimin arasında dolaştırıp nasıl olduğunu merak etmiştin... Kolunu sandalyemden uzatıp diğer örgümün ucunu parmaklarına dolayıp oynayarak Hakan'la konuşuyordun..." Son yaşımı da akıtıp gözlerimi silerek devam ettim. "Ben dahil diğerleri de senin parmaklarına bakıyordu ama sen sanki normal bir şeymiş gibi oynuyordun. O gün saçlarımın son uzun günüymüş bilemedim." Engin'e bakıp, "Sana aşık olan bi kız vardı hani, süzme salak." deyip tekrar önüme döndüm. Engin, yaramazlık yapan çocuklar gibi bakışını yerdeki bir noktaya dikmiş beni dinliyordu. Alaycı bir şekilde gülerek, "Seninde şansına mı ne? Hep salaklar denk geliyor." deyip devam ettim. "Senin o gün saçlarımla oynamanın cezasını, ben ertesi günü okulda enseme yapıştırılan sakızla ödedim. Eve geldiğimde saçımın her tarafına bulaşmıştı. Annem önce sadece sakızın yapıştığı yeri kesmeye çalıştı ama en az iki sakız kes kes bitmedi. Annem de bu böyle olmayacak deyip beni kuaföre götürdü. Saçlarımın kesilmesini ağlaya ağlaya izledim... İlk okuldan sonra ilk defa saçıma makas değiyordu... Sakız yapışmayan yeri yetmiş santimdi düşün... Ertesi günü okula bu şekilde gittim... Saçlarımı gizleyerek... Senin yüzünden kesildiğini bilmeden yine teselliyi sende aramıştım... Yanına gelince dayanamayıp ağlamaya başladım, sen saçlarımı açıp 'Bu da çok yakışmış ağlama' diyerek teselli etmiştin... Ben o kişinin kim olduğunu öğrendim ve bir şey yaptım... bir kaç tane fake hesap açtım. Biri senin adına biri benim diğerleri de Nalan'la Türkân'ın adınaydı... Kendimde bi resim paylaşıp senin adına kendime yorum yapıp sonra da diğer kızların sayfasına girip beğeniyordum. Bir kaçının altına da Nalan'ın bana yenge demesini falan yazmıştım... Bir ay sonra ona istek attım. Geldi resimleri yazıları gördü falan, sonra çıkarttım ve kimseye söyleme ben seni o sayfama yanlışlıkla aldim deyip yalvardım... Sizin bildiğiniz hesap içinde arada bir poz yakalayıp selfie çekiyordum... Buna da inandı... Bir gün Nalan gördü, ona anlattım... Oda bana uydu, seninde hatırlayacağın üzere o kıza nispet yapmaya başladık... Planım tıkır tıkır işliyordu... Okula gidemeyeyim diye servise o bugün gelemiyor hasta demiş, seni görmiym diye... O günde tesadüf sen uyanamamışsın... Ali amcayla giderken beni de almıştınız... Gel zaman git zaman bir şey oldu, şuan oralara girmiym çok uzun belki bir gün anlatırım... Sizin bahçede ders çalışıyordum. Meriç'le sen kahkaha atarak içeri girdiniz... Önce dedim ki kalkıp yanlarına gideyim. Sonra dedim 'sen burada ne yapıyorsun' derlerse ne diyeceğim, 'Don, çorap nöbeti tutuyorum' diyemezdim ya." "Ne nöbeti?" "Boşver oralara takılma şimdi... Dedim ya çok uzun... Sonra olduğum yerde bacaklarımı sağa çevirip oturmaya devam ettim... Meriç iğrenç bir şekilde goril taklidi yapıyordu... İlk anlarda komik geldi güldüm ama bu taklitin ben olduğumu görünce neye uğradığımı şaşırmıştım... 'Ne o, senin goril ortalarda yok?'... Bekledim Engin, 'Ne gorili Meriç saçmalama' demeni bekledim. Hadi onu geçtim, 'Nereden benim oluyormuş' demeni bekledim ama sen onu demek yerine, 'Ne bileyim fok balığı evdedir herhalde." dedin. 'Salak seni görünce nasıl bayık bayık bakıyor' deyince insanın sevdiğine, sevgiyle bakması ne zamandan beri bayık bayık bakmak oldu diye düşündüm... Gözyaşlarım o kitabın sayfalarını ıslatmıştı... Bağırmamak için kolumu ısırdım, belli ki benim ağlamalarım birilerine goril bağırması gibi geliyordu... Biliyor musun? Biz eğitimlerde goril ve fok doğumlarına katıltık. Bir gorile ve foka adımı vermeleri için ricada bulundum... Gorile olmaz dediler ama fokun ismini Cansu koydular... Onlar bile benden goril olmayacağını anladı ama seeenn... Neden Engin?.. Meryem de kiloluydu, Zümrüt abla da kiloluydu, senin sınıf arkadaşında kiloluydu, neden fok bendim... Nalan'la aramızda on kilo olması mı beni fok yapmıştı..." Soruma cevap vermeyip gözlerinden akan yaşlarla yetinince bende ağlayarak devam ettim. "Ben... (Yutkundum) Ben Meriç'ten nefret ediyorum Engin, bi arkadaşıma kadife gibi gelen sesi bana bozuk egzoz borusu gibi geliyor... Elbisemi gördüğünde 'çok iyi zevki varmış' diyen arkadaşıma iğrenerek bakıp, 'palyaço elbisesi bile bundan daha güzel' dedim... Bana: 'senden sonra bana ayarla kız, çok yakışıklı' diyen arkadaşıma 'Allah'tan belanı mı arıyorsun, neresi yakışıklı, bu olsa olsa maymunun evrimleşmişi olur' dedim... O beni bir zamanlar goril görüyordu, şimdi ben onu maymun gibi görüyorum... Ama... ama ona rağmen sen benim için bir hiçsin, sıfırın bile gözümde bir yeri var ama sen... Kocaman bir boşluksun... Hiç yokmuşsun gibi... Nefret bile bir duyguymuş ama ben senden nefret bile edemiyorum. Sen beni hayâl kırıklığına uğrattın Engin... Ben bu kadar aptal olamazdım, her şeyi, herkesi yanlış anlayabilirim... Bu normal derim ama senin bana karşı olan davranışlarını yanlış anlamış olamazdım... Bu kadar saf salak olamazdım... Sen beni öyle büyük bir hayal kırıklığına uğrattın ki, benim ne aşka ne arkadaşlığa, hiç bir şeye inancımı bırakmadın... Ben Meriç'ten intikamımı onu kendime aşık ederek aldım, seni de kendime aşık edeceğimi düşündü ama ben seninle ilgili hiç bir şey istemiyor ve düşünmüyorum... Sadece bir şey istiyorum. Eğer geçmişte sana zerrenin zerresi iyiliğim dokunduysa onun hatrına Meriç'i benden uzak tut. Senden sadece bunu istiyorum..." Konuşacak her şey bitmiş, son yüzleşmemi de yapmıştım. Benim için bir "hiç" olan bu kişiye iyi dileklerde bulunmak gibi bir niyetim olmadan ayağa kalktım. Arkamı dönüp giderken, elimi tutmaya çalışmış ama serçe parmağımdan yakalaya bilmişti. "Doğru anlamışsın... Salakta safta değilsin..." Bu itiraf ve göz yaşlarının benim için hiç bir değeri yoktu. Beş yılım onun bu itirafını duymanın geleceği günü bekleyerek geçmişti ama şuan bunun benim için hiç bir önemi yoktu. "O tuttuğun parmağın tırnağı bile sana haram. Bırak." diyerek elimi çekip eve gittim. Ilıktan daha soğuk olan suyun altına girdim. Akan sularla birlikte, gözlerimden akan yaşlarla Engin'e olan nefretimi de akıttım... •~~~~~~• Cansu gittikten sonra Hakan oturduğu yerden kalkıp Cansu'nun boşalttığı yere oturdu. İkisi de konuşmadan yere bakıyor, Hakan üzüntüden dudaklarını sıkarken Engin ağlıyordu. E: "Lise iki de Meriç bi kıza aşık olmuştu... Ben onun bi mektubunu yakalayıp içinde yazanlarla dalga geçtim. Meriç o kadar alındı ki, o günden sonra şiir yazmayı da o kızı sevmeyi de bıraktı... Ben Cansu'ya aşık olunca sıra ona gelmişti... İlgimi fark edip alay edecek bende öyle olacağım diye numara yaptım... Yemin ederim hiç birini içimden geldiği için söylemedim... Niyetim Meriç anlamasın diyeydi... Geçen sene Meriç, Cansu'yla birlikteyiz diyene kadar aşkım devam etti, o kızla da öylesine takılıyorduk." "Ne yapacaksın şimdi?" "Benden son arzusunu yerine getireceğim ve buralardan gideceğim." ~~~~~~•~~~~~~• Ertesi günü şiş gözlerle görünmemek için erkenden evden çıktım. "Uyuyordum, görmemişim" der ümidiyle Furkan'a, "Buluşalım mı?" yazdım. Eli telefonda mesajımı bekliyor gibi, "Nerede?" yazmıştı. Adres vermek yerine, "Sen bu saatte neden uyandın?" yazdım. "Banyomu ne kadar erken yaparsam o kadar az rezil oluyorum." deyince gülümsedim. Sabah sabah yüzümü güldürecek birini nasip ettiği için Allah'a şükrederek buluşma yerine doğru yürüdüm... Buluşma yerimiz günün her saati esiyordu ama sabah ve ikindiden sonra aşırı soğuk oluyordu. Dağın tepesinde manzaraya bakarken eteğim uçuşuyor neredeyse düşecek gibi sarsılıyordum. Furkan, arkamdan belime sarılıp boynuma fısıldadı. "Uçacaksın kız, azıcık kilo al." "Olmaz, foka benzerim sonra." "Fok mu? O kadar şirin olursan seni yerim amaa." "Şirin mi? Fok şirin mi?" "Şirin tâbi, yüzü de çok güzel, tatlı, sevecen, neşeli..." Furkan konuştukça içim bi tuhaf oluyordu. Acaba Engin'de beni böyle mi görüyordu... Furkan, başını kulağıma dayayıp, "Çok esiyor, kulağın ağrıyacak." dedi. "Sabah sabah banyo yapan sensin canım, ağrırsa senin ki ağrır bi keree, hem benim örtüm beni korur." deyip başımızı ayırıp Furkan'a döndüm. Bir eliyle belimden sarılıp diger eliyle tülbentimin ucunu tutup koklayarak öptükten sonra, "Artık çıkartmayacaksın değil mi?" diye sordu. "Hayır, annen kapalı ablan kapalı, tekrar açılırsam beni gelin olarak almazlar." dedim göz kırparak. "Sen açık ol, olma annem seni her türlü ister de alır da." Bu kadar güzel bir an gerçek olamazdı, Furkan'ın beni kendine çekmesi ve öpmesi kesinlikle yine rüyaydı eminim, gözlerimi açıp Furkan'ın alnına bir fiske vurdum. "Aaaah! Ne oldu?" dedi kızaran yeri ovalarken "Rüya mısın diye bakmak istedim?" "Bana vurarak bakmayacaksın akıllım... Bak sana göstereyim." deyip neredeyse dudaklarımızı kanatacak kadar bastırınca kendimi geriye çekip, "İnandım inandım rüya değilmiş." deyip arkamı döndüm. Ufak bir kayanın üzerine çıkıp, kollarımı yana doğru açıp gözlerimi kapattım. Furkan tutmasa düşerdim ama ben ona çok güveniyordum... Titanic duruşu bile bizimkinin yanında basit kalırdı çünkü burada ki rüzgar orada yoktu ve Furkan koca bir dağ gibi arkamda ve bana sarılıyordu. "Furkan, her gün buraya gelsek biz sussak bu rüzgar konuşsa." deyip ağırlığımı biraz daha ona verdim... Bu aşk ile bu yükü de taşımak zorundaydı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD