Komutanın Arayışı...

1052 Words
Komutan Alparslan yani Hakan için o akşam, her şey sıradan başlamıştı. Ve olaylar rastlantı eseri ilerlemişti. Oysa hayatta hiçbir şey gerçekten rastlantı eseri gerçekleşmezdi; bazı geceler kader, alışıldık rutinlerin arasına sızar, hiç hesapta olmayanları insanın önüne çıkarırdı. Tıpkı o akşam Komutan Alparslan için olduğu gibi… ... Hakan o akşam evinde dışarı çıkmak için hazırlanıyordu. Aynada kendine son kez baktı. Koyu kahverengi saçlarını elinin tersiyle geriye doğru taradı, her sabah titizlikle tıraş etmesine rağmen çenesinde beliren kirli sakalını yokladı. Her zamanki gibi çekici görünse de bakışları bugün buğulu ve dağınıktı. Yeşil gözlerinde yıllardır yer etmiş askeri disiplinin yerini belli belirsiz bir arzu ve karmaşa almıştı. Aynadaki yansımasına bakarken kendi kendine mırıldandı: “Bir kadın... İhtiyacın olan tek şey yeni bir kadın... Sonra herşey yoluna girecek. Ve bu saçma sapan şeyler bitecek.” Üzerine tam oturan beyaz keten gömleğini ilikledi. Koyu renk kot pantolonu, bileğine taktığı eski, markalı ve şık saatiyle tamamladı. Odunsu ve erkeksi parfümünden de birkaç kere sıktıktan sonra hazırdı... Dağlarda dolaşıp, sınır boylarında iz süren bir adam için fazla şehirli bir görünümdü belki ama bu gece öyle olmak zorundaydı. Kadın erkek ilişkilerinin de kendine göre dinamikleri vardı ve bu gece birini bulmak istiyorsa bunlara uymak zorundaydı. Evden çıkmadan önce bir an gözlerini kapattı. Zihninin arka planında, aklından çıkarmaya çalıştığı, o genç kadının görüntüsü aklında bir kez daha bir yıldırım gibi düşerken öfkeyle başını salladı. Duru Serveroğlu. İsmi bile zihninde yankı yapıyordu. Oysa henüz yüz yüze bile gelmemişlerdi. Halbuki bir kadının, onun zihnine bu derece yer etmesi için ya ciddi bir ilişki yaşaması ya da sert ve şehvetli birkaç gece geçirmesi gerekirdi... Ama her nasılsa Duru Serveroğlu hiçbir şey yapmadan onun zihninde yer etmişti. Ve Hakan bundan hiç hoşlanmıyordu. Bunu ve bununla ilgili tüm duyguları bastırmak istiyordu. Bu gece dışarı çıkmasının sebebi de buydu. Uzun süredir kadınsızdı. Belki de bu sefer biraz fazla uzun bir süre diye düşündü. Bedeninin bir kadına ihtiyaç duyduğu, bir tenin şehvetli sıcaklığını aradığını hissediyordu. Bu yüzden bu genç kadın yani Duru aklında bu kadar yer ediyor olmalıydı. Evden bu kararlılıkla hırsla çıktı. “Bu gece birini bulacaksın. Bulduğun kadınla sabaha kadar sevişip Duru denen o hemşireyi aklından çıkaracaksın...” Adımlarını hızlandırarak sokak lambaları altında yürümeye başladı. İstanbul’un serin yaz akşamlarından biriydi. Şehir yine kalabalıktı, canlıydı, hareketliydi. Ama onun içindeki bu tuhaf çekim tüm kalabalığa rağmen derin bir şekilde yanlız hissetmesine neden oluyordu. Beyoğlu’na doğru yöneldi. Elit ama fazla kasıntı olmayan bir mekân arıyordu. Kalabalık barlardan, gürültülü müziklerden hoşlanmazdı. Tercihi her zaman loş, sakin, kaliteli yerlerden yanaydı. Köşedeki taş cepheli, eski ama restore edilmiş binada yer alan bir lounge dikkatini çekti. Kapıda bekleyen görevliye başıyla selam verip içeri girdi. Mekân tam aradığı gibiydi. İçeride caz tınıları eşliğinde insanlar sohbet ediyor, garsonlar sessizce servis yapıyordu. Bar kısmına yöneldi, köşedeki yüksek taburelerden birine oturdu. Barmen yanına geldiğinde kısa ama kendinden emin bir şekilde siparişini verdi: “Bourbon. Temiz. Buzsuz.” Barmen başını sallayıp uzaklaştı. Hakan ise askerî bir alışķanlıkla mekanı taramaya başladı. Etraf, sakin ve huzurluydu. Masalardaki insanlar sessizce sohbet ediyor, içkilerini yudumlayıp yemeklerini yiyordu. O sırada mekanın gerisindeki masalardan birinde oturan iki kadın dikkatini çekti. Bakışları bir süre onlara takılı kaldı. Kadınlardan biri arkası dönük olmasına rağmen son derece çekici görünüyordu. İçindeki o tehlikeli, avcı hislerin yeniden harekete geçtiğini hissetti. Görebildiği kadarıyla bu iki kadına kimse eşlik etmiyordu. Neden olmasın diye düşündü. O sırada barmen, içkisini doldurup ona uzattı. Sessizce kadehini eline alıp yudumladı. Bourbon'un keskin tadı boğazını yakarken gözlerini kıstı. Sertti. Ama iyi gelmişti. Bir anlığına gözlerinin önüne o yüz geldi yine. Revirin kapısında, beyaz önlüğüyle sessizce duran, ama sanki onu kendine çeken o genç, çekici kadın... İşte bu his… Bu his rahatsız ediciydi. Çünkü bu kadının onun ya da herhangi birinin dikkatini çekmek için yaptığı özel bir şey yoktu. Ama Hakan, ona çekildiğini hissediyordu. Hem de tehlikeli bir şekilde... Hayatında daha önce yaşamadığı kadar güçlü ve tehlikeli bir çekim... O sırada barda yanındaki koltuk birden çekildi. İnce yapılı, uzun boylu, sarışın bir kadın yanına oturdu. Hakan onu kısa bir bakışla göz ucuyla süzdü. Kırmızı ruju, göğüs dekoltesi ve üzerindeki siyah elbiseyle kendine güvenen ve istediğini alan bir havası vardı. “Yalnız mısınız?” diye sordu kadın ince ama kendine güvenen bir sesle. Hakan başını eğdi. Yeşil gözleri kısıldı. “Evet,” dedi kısa ve net. Kadın bir an sustu, sonra dudağının kenarına hafif bir gülümseme yerleştirdi. Belli ki ondan hoşlanmıştı. “Ben de yanlızım. Belki bu gece bana eşlik edersiniz?” Hakan, bu tip yaklaşımlara alışıktı. Vücudu, sesi, duruşu – hepsi fazlasıyla erkeksi ve dikkat çekiciydi. Bu yüzden kadınlar ona karşı çoğu zaman ilk adımı atmaktan çekinmezdi. Ama o gece -muhtemelen aklında o genç hemşire olduğundan- bir şeyler doğru hissettirmiyordu. “Aslında tek başıma kafa dinlemeyi tercih ederim” dedi sadece, ardından kadehini eline alıp bir yudum daha aldı. Kadının ilgisini kırmak istemiyordu ama içinde bu kadına dair hiçbir istek ya da merak yoktu. Kadın bir süre daha oturup Hakan ile sohbet etmeye çalışsa da Hakan kısa cevaplar vererek onu geçiştirdi. Nihayet kadın başka bir erkeğin yanına geçip onunla sohbet etmeye başlayınca Hakan yalnız kaldı. Kendi kendine sinirlendi. Buraya birini bulmaya gelmişti ama kimseyi bulmak istemiyor gibi davranıyordu. Çünkü diye düşündü. Aklındaki başka biri vardı. “Daha tanışmadığın, tek kelime dahi etmediğin bir kadını bu kadar düşünmek de ne oluyor? Tenine değen, seni sevip, seninle deliler gibi sevişen onlarca kadın oldu. Bir kadın yüzünden bu hale gelmek de neyin nesi?” Ama ne derse desin, içindeki o huzursuz his onu rahatsız etmeye devam ediyordu. Sorun da bu diye düşündü. Duru, diğer kadınlara benzemiyordu. Ne göz teması kurmak için kendini zorluyordu ne de dikkat çekmek için ekstra bir çaba sarf ediyordu. O sadece oradaydı. Ve bu “sade varoluş”, Hakan gibi sınırda yürümeyi hayat edinmiş bir adamın ilgisini çekiyordu. Saat gece yarısına yaklaşırken 3. kadehini de bitirdi, bahşişini bıraktı ve ayağa kalktı. Adımlarını dış kapıya yönlendirirken dışarıdaki serin hava yüzüne çarpınca biraz olsun kendine geldi. Ceketinin yakasını kaldırdı. Gökyüzüne baktı. Yıldızlar parlıyordu. O sırada içeride dikkatini çeken kadının biraz ilerisinde siyah saçlı arkadaşıyla yan yana yürüdüğünü fark etti. İçgüdüsel bir şekilde peşlerine takıldı. Amacı kimseyi rahatsız etmek ya da asılmak değildi. Zaten karakteri de buna asla izin vermezdi. Sadece arkadan gördüğü o kumralın yüzünü merak ediyordu. Belki de o kadın, askeriyedeki o hemşireyi unutturacak biri olabilirdi. Şansını denemekten zarar gelmezdi. Zaten yapacak daha iyi bir işi yoktu. Böylece uzaktan uzağa, kadınlara sezdirmeden onları takip etmeye başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD