Mesut, gecenin karanlığında derin bir nefes aldı. Gökyüzü, yıldızlarla doluydu, ama o gece, yıldızların ışığı bile ona huzur vermiyordu. İçinde birikmiş olan bu huzursuzluk, artık dayanılmaz bir hal almıştı. Her şey, her şey onu tek bir noktaya sürüklüyordu. Kaçmalıydı. Yaser’i de alıp uzaklara gitmeliydi...
Yaser, bol kıyafetler giyerek karnını ve hamileliğini gizlemeye çalışıyordu, ama Mesut’un dikkatli gözlerinden bu durum kaçmıyordu. O Yaser’i, her haliyle, her bakışıyla sevmişti. Bu, bir anlık heves değildi. Yaser, sadece ona aitti, aynı zamanda ona kalbiyle de bağlanmıştı.
Bir akşam, Yaser, yine giydiği bol elbiseleriyle tarladan eve dönüyordu. Mesut, onun yüzündeki ifadenin farkındaydı. Yaser, her zamanki neşesinden uzak, kaygılı bir şekilde yürüyordu. İçindeki endişeyi görmemek mümkün değildi. Geceleri, yalnız kaldığında, karnındaki bebeği, dünyanın en değerli varlığı gibi korumaya çalışıyordu. Ama o kadar yalnızdı ki. Yaser, hamileliği sırasında herkesin gözünden kaçmaya çalışırken, aslında Mesut’a, onun yanına, her zamankinden daha yakın olmayı istiyordu.
Mesut, Yaser’in yanına yaklaşıp, yavaşça elini onun omzuna koydu. Yaser, başını çevirip Mesut’a baktı. Bir an için gözlerinde korku vardı ama sonra yavaşça sakinleşti. Mesut, derin bir nefes aldı. "Yaser," dedi, sesi kararlı ama aynı zamanda yumuşaktı, "Burada daha fazla kalmaya niyetim yok. Benimle gel. Sen ve bebeğimizle, her şeyden uzak, yeni bir hayat kuralım."
Yaser, Mesut’un bu sözlerine bakakaldı. Bir anlık bir şaşkınlık, ardından bir umut parıltısı gözlerinde belirdi. “Ama… Mesut, her şey bu kadar basit mi? Peşimize düşmezler mi? Seni de beni de yaşatmazlar. ” dedi Yaser, biraz çekingen, ama içindeki korkuyu bastıramıyordu. O an, Mesut’un yanında olmak, ona güvenmek, belki de bütün dünyadan kaçmak, Yaser için her şeyden önemliydi.
Mesut, Yaser’in gözlerine derin derin bakarak, “Kaçacağız, kimseye bir şey söylemeden, gözlerden uzak bir yere. Sadece ikimiz ve bebeğimiz olacak. Bizi kimse bulamayacak.”
Yaser’in gözlerinde kararsızlık vardı. İçindeki duygularla, bir çıkmazda kalmıştı. Mesut’un teklifini kabul etmek, bir anlamda her şeyi riske atmak demekti. Ama Mesut’un ona olan bağlılığı, sevgisi, hamileliğini üstlenmesini düşündüğü her an, Yaser’in içinde büyüyen bir fedakarlığı de beraberinde getiriyordu. Mesut’a ne kadar güvenebileceğini, onun ona nasıl iyi bir insan olduğunu düşündü. Bebeğiyle birlikte, yeni bir hayat kurmanın zamanı gelmişti. En azından bunu denemeliydi.
“Evet,” dedi Yaser, gözlerinde bir ışık parlayarak. “Evet, Mesut… Ben de seninle gitmek istiyorum. Birlikte kaçalım.
Ama nasıl?”
Mesut, bir an duraksadı ve Yaser’in elini avucunda hissetti. “Geceyi bekle,” dedi, “Çok geç olmadan her şeyi sana anlatacağım. Birkaç saat içinde her şey hazır olacak. Hadi, şimdi içeri gir. Eşyalarını hazırla. Sen ve bebeğimiz benim için her şeyden daha önemlisiniz.”
Yaser, Mesut’un kararlılığına bakarak gözleri dolmuştu. İçindeki endişe, onun güvenini gördükçe yerini umuda bırakıyordu. Mesut’la kaçmak, belki de hayatlarının en cesur hamlesi olacaktı. Ama hiçbir şey Yaser’in kararını değiştiremeyecekti. Mesut’u sevmiş, ona inanmıştı. Mesut ile birlikte, kendi yolunu çizecek, kendi hayatını kuracaktı.
Gece, yavaşça çökmeye başlamıştı. Yaser, daha önce hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu. Mesut’un yanında olmasının verdiği güven, içindeki korkuları silip süpürüyordu. İkisi de geceyi bekliyordu, birlikte bir hayat kurmalarının ilk adımlarını.
Gece yavaşça ilerlerken, ikisi de hazırlıklarını tamamladılar. İçlerinden bir huzur dolmuştu. Birbirlerine ve geleceğe olan güven, onları birbirine daha da yakınlaştırıyordu. Yaser, Mesut’un yanında, her şeyin iyi olacağına inanıyordu. Ne geçmiş ne de gelecekteki engeller önemliydi. Kaçacaklardı, ama kaçmak sadece bir yerden bir yere gitmek değildi; bu, bir yeni başlangıç, yeni bir hayat demekti. Ve Yaser, Mesut ile o yeni hayata başlmaktan başka hiçbir şey istemiyordu.