Günler, haftalar, aylar geçmişti. Şöhret, Murat’tan hiçbir haber alamıyordu. Ne bir mektup, ne bir selam, ne de köyden gelen bir haber… Sanki onun varlığı bir anda yok olmuştu. Önce umutla bekledi, her gün posta kutusuna baktı. Fakat zaman geçtikçe bekleyiş yerini acı bir kabullenişe bıraktı: *Murat artık yoktu.* Kafasındaki en ağır düşünce, onun o çatışmada hayatını kaybetmiş olma ihtimaliydi. Bu düşünce Şöhret’i adeta bir kördüğüm gibi sıkıyordu. Geceleri yatağına uzandığında, onun sıcak, güven veren sarılışını hatırlıyor, gözyaşları yastığını ıslatıyordu. Ama hayat, Şöhret’in yasını beklemiyordu. Kardeşleri vardı, bir geleceği olmalıydı. Hayatında ilk kez bir şeyi kesin olarak anlamıştı: Artık güçlü olmak zorundaydı. --- Şöhret, zorlu geçen ayların ardından tüm acılarına rağmen o

