Sabahın ilk ışıklarına kadar oturduk arka bahçede. Artık gün aydınlanmaya başlayınca Gökhan: “Hadi, artık ben gideyim sen de eve gir” dedi ve ayaklandı. Ben de onunla birlikte ayağa kalktım. Gökhan yerde duran erimiş mumları temizledi ayağıyla. Sonra elimden tuttu ve sessizce ön bahçeye yürüdük. Balkonun önüne gelince ablam aklıma geldi. Onca saat sesi çıkmamıştı hiç. “Ablamı unuttuk” deyince yüzünde ‘Eyvah!’ ifadesi oluştu. “Ne yaptı acaba, odasında mı çıktı ki?” diye sorarken tepemizden “Odama falan çıkmadım, hala buradayım” diyen ablam yüzünden neredeyse çığlık atacaktım. “Abla ödümü kopardın ya!” deyince yüzünde bir sinir belirdi. “Küçük hanıma bak sen, ben burada onun nöbetini tutayım, kendi gelsin bir de afra tafra yapsın” diye söylenince Gökhan girdi araya “Kusura bakma İdil

