Dert Sokağına mı Düştük?

1253 Words
" Diyorum ya kızım kadın şeker, ev de çiçek gibi. Nerdeyse bal dök yala kıvamında. Temizlik bile çok vaktimizi almayacak. Yarım günlük işi var. Sizinkiler eşyaları getirene kadar bitirmiş oluruz." " İyi diyorsun, güzel diyorsun da sence de fazla kolay olmamış mı? Kızım bu devirde kim öğrenciye bu kadar kolay ev veriyor? Bak bizim evi ararken ne kadar zorlandığımızı sen biliyorsun. Bu kadar pürüzsüz ilerlemesinde var bir iş ben sana söyleyeyim." " Ya sen niye her işin altında bir sıkıntı arıyorsun ki? Şansımız yaver gitti güzel bir eve denk geldik işte. Yarın sabah vizitinden sonra atlayıp gidelim bir de sen gör evi. Bak gör nasıl kaybolacak bütün endişelerin." " İyi tamam, öyle yapalım madem. Evi görünce haber veririm bizimkilere o zaman." Bu kız iyi hoş da bu pimpirikli halleri beni öldürüyor. Yahu ne olur biraz da işleri olacağına bıraksan? İşi kaydı benim de içime kurt düşürmek. Hem ne olabilir ki en fazla? Olsa olsa bir iki tane huysuz komşu çıkar, onlarla uğraşırız. Günlerdir içime çöreklenen sıkıntı, yurtta giderek tırmanan gerilim ve bu gün yaşadığım yorgunluk bitirmiş beni. Yemeğe güç bela yetişmiştim zaten, şansım yaver giderse bir de duş alırım demiştim ama maalesef bütün duşlar dolmuştu geldiğimde. En çok da bu hijyenik olmayan banyo faslından kurtulacağım için mutluyum inanın. Yurdun eski oluşu, banyoların hamam tarzı olması ve sıcak suyun belli saatlerde verilmesi resmen işkence. Neyse gözlerim kapanıyor benim. Hadi Zehra, kaldır totonu da fırçala dişlerini. Sonra da yat zıbar annem. Yarın artist Osman'ın vaka toplantısı var. Dinç ol, diri ol, akıllı ol... Sabah yine her zamanki gibi gün doğmadan uyandım. Ne kadar geç yatarsam yatayım, ne kadar yorgun olursam olayım uyanma saatim asla şaşmıyor. Sanki saatlerce uyumuş gibi dinç kalkıyorum. Bu da yüce Rabbimin armağanlarından biri bana. Bir diğerinin de mükemmel vücut ölçülerim olduğunu söylemiş miydim? Neyse bu kadar megalomanlık benim için de fazla. Artık gerçek dünyaya dönüp içinde rahat edeceğim esvapları seçmem gerekiyor. Kibrit kutusu kadar olan demir dolaba sığdırdığım kıyafetlere bakıyorum, bakıyorum, sadece bakıyorum. Allah'ım ne zor iş şu ne giysem faslı. Biz yine de rahatlıktan ödün vermeyelim kızım. Buz mavisi boyfriend jean, beyaz tişört, deri ceketim ve olmazsa olmaz spor ayakkabılarım ve de ben güne hazırız efendim. Saçlarımla uğraşma havamda değilim ama şöyle yandan bol örgü yapsam hiç fena durmayacak. Elime yapışmaz ya iki dakikalık iş. Bir de vazgeçemediğim makyaj alışkanlıklarım var benim. İki elim kanda olsa o dumanlı gösteren kalemi gözlerime sürmeden adım atmam dışarı. Onu da hallettiğimize göre yallah okula Zehra hanım. Şansın yaver giderse vakadan önce içersin bir fincan kahve. Artist Osman'ın vaka toplantısı hepimizin içinden geçti desem yeridir. Hastanın yanından çıktığımızda hepimiz 'ulan biz neyin içine düştük böyle' modundaydık. Adamın diyaframında, kalbe bası yapan tenis topu büyüklüğünde bir kitle varmış. Hangi yaklaşımı uygularsan uygula hastanın hayati riski oldukça fazla. Mesleğimizin en zor yanı da hastanın yanında ne kadar yaşama şansı olduğunu kumar masasına yatırıyor oluşumuz. Vakanın ağırlığı hala üstümdeyken kendimi serin çimlere atmış, yaklaşık 20 dakika önce 5 dakikaya yanındayım diyen Ceyda'yı beklemeye koyulmuştum.. O değil üşütücem şimdi çocuğum olmayacak. Bu kızdaki gevşeklik öldürecek beni. " Hey yine beklettim di mi?" " Her zamanki gibi şekerim. Hadi işin bittiyse bir dahaki derse kadar gidip aşk yuvamızı görelim." " Ne kadar iğrenç söylemler bunlar. Hem sen bilmiyor musun benim aklım da gönlüm de asistanım civanım Yunus'ta." " Kızım o balık ağızlıdan ben daha yakışıklıyım be." " Ya bi yürü git kızım. Hadi taksiyle gidelim de vakit kaybetmeyelim." " Ulan bir karar ver. Demin yürü git diyordun, şimdi taksiyle gidelim diyorsun." " Zehra gözünü seveyim iğrençleşme. Beni seninle aynı eve çıkacağıma pişman etme." " Ulan ben çoktan pişman oldum be" " Taksiii!" İşte bizim anlaşamamazlık süremiz maksimum bu kadar. Siz bakmayın dışardan uyumlu insanlar gibi göründüğümüze. İkimiz de armudun sapı, üzümün çöpü derken canım meyvelerin mevsimlerini kaçıran insanlarız. Ama bu uyumsuzluğun içinde yakaladığımız uyum, dostluğumuzu ayakta tutuyor. Bu arada fakülte ile yeni evimizin arasının taksi ile 6 dakika olduğunu görünce Ceyda'nın bütün negatifliği kayboldu. Taksi apartmanın önünde durduğunda inip heyecanla dairemizin camlarına baktık. Ceyda'nın yüzüne baktığımda benim içime sinen huzurun onun da kapısını çaldığını gördüm. Yüzündeki aydınlanma apartmanın merdivenlerini tırmanırken de sürdü. Ayşe teyzenin kapısını çaldığımızda heyecan la ellerini birbirine sürdüğünü gördüm. İkimizin de yüzündeki tebessüm güler yüzlü kadının kapısını açmasıyla daha da büyüdü. " Hoş geldiniz Zehra kızım, hanım kız ev arkadaşın mı?" " Evet Ayşe teyze. Evi Ceyda ile birlikte tutacağız. Eğer uygunsa bir de Ceyda ile gezsek evi." " Ah tabi kızım. Hatta anahtarı ben size vereyim. Dün elektrikçi geldi senden sonra. Eksiğe gediğe baktı. Hatta isterseniz kilidi de değiştirin, bak Hikmet amcanın dükkanının arkasında bir pasaj var. Orda anahtarcılar var sıra sıra. Hikmet amcana uğrarsanız o yardımcı olur size. Hadi çıkın bakın evinize. Ben şimdi size eşlik edemiyorum. Harun'un fizyoterapisti geldi, yardım ediyorum ben de çocukcağıza. Hadi yavrum gönlünüzce dolaşın evi. Soracağınız bir şey olunca da kapıyı çalmaya çekinmeyin." " Sağol Ayşe teyze, sana kolay gelsin. Biz de evi bir dolaşıp, okula geri döneceğiz zaten. Cumartesi sabahtan gelip temizliği hallederiz. Öğleden sonra da Ceyda'nın ailesi eşyaları getirecek." " Tamam yavrum. Ben iki tane hamal ayarladım Cumartesi sabahına. Eşyaları çıkaracaklar sizin için. Artık eşya eve girince sağa sola çekerek siliverirsiniz." " O sıkıntı değil Ayşe teyze. Tekrar teşekkür ederiz. Neyse biz sizi daha fazla tutmayalım. Cumartesi görüşürüz inşallah." Kendi dairemizin katına çıkarken Ceyda adeta dut yemiş bülbül gibi susuyordu. Ayşe teyzeyi ona anlattığımda, bir insanın yeni tanıdığı birine böyle içten ve samimi davranacağına inanamamıştı. Sanırım Ayşe teyzenin gözlerinde gördüğü samimiyet onun ne kadar yanıldığını anlamasına yetti de arttı bile. Kapıyı açıp içeri girer girmez kendimizi evimizde hissettik ikimizde. Bomboş bir ev insanda böylesine hisler uyandırabilir mi? Odaları, mutfağı, banyosu, her yeri son derece bakımlı ve temiz. Öyle bir yenilemiş ki Ayşe teyze evi, 40 yıllık beton yığınının içinde bir köşeye çiçekler açtırmış adeta. Ceyda'nın dilini yuttuğunu düşünmeye başladım artık. " Bir şey söylemeyecek misin sevdiceğim?" " Vallahi inanır mısın hayatımda ilk kez söyleyecek söz bulamadım. Kızım şansımızın bu kadar güzel dönmesi mümkün mü? Her şey anlattığından da iyi inan." " Aynen öyle tatlım ya. Bizimkiler de bayılacak bu eve. İçlerine oldukça sinecek eminim." " Ya sinmez mi hiç? Şu eve baksana kızım. Çarşının ortası, durak hemen dibimizde, Taksi durağı desen şurası. Ne geç kaldık ne de aç kaldık derdi olur. İstediğimiz zaman her şeye ulaşırız. Zehra o kadar heyecanlıyım ki, bir an önce hafta sonu gelse de yerleşsek." " Az kaldı Ceyda'm. Önümüzdeki hafta artık buradan gidip geleceğiz okula. Hadi biraz daha vaktimiz varken gidip şu anahtar işini halledelim." İçimiz bir kelebek bahçesi gibi gıdık gıdık olurken indik merdivenleri. Ayşe teyzenin kapısına gelince kapı aniden açıldı ve 30'lu yaşların başında oldukça atletik ama bir o kadar da suratsız bir genç çıktı dışarı. Ayşe teyzeyi de görünce Allah'a ısmarladık demeden gitmek istemedik ama ikisinin de yüzü sirke sattığı için konuşmaya cesaret edemedik bir türlü. Hepi topu 20 dakika içinde ne oldu ki bu evde? Biz merak içinde beklerken suratsız adam konuşmaya başladı. " Ayşe hanım sizi de anlıyorum ama ben bu şartlar altında fizik tedaviye devam edemem. Harun çok agresif. Ettiği hakaretin yenilir yutulur hali yok. Anlayın artık, potansiyeli olmasına rağmen iyileşmek istemiyor. Size tavsiyem; tam teşekkülü bir rehabilitasyon merkezi ile anlaşmanız. Üzgünüm, benden bu kadar." " Ama oğlum, biraz daha sabretsen olmaz mı?" " Maalesef Ayşe hanım. Takdir edersiniz ki ben de sabrımın sonuna geldim. Size iyi günler. Allah kolaylık versin." Kadın öyle üzgündü ki, ikimizin de merdiven başında olduğumuzu görmeden kapatıverdi kapıyı. İki gündür bana uğramayan hüzün gelip oturdu yüreğime. O kadar güler yüzlü, sevecen kadının yüzü nasıl da solmuştu öyle. Neden potansiyeli olduğu halde iyileşmek istemiyordu ki bu adam? Ne derdi vardı bu ailenin?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD