Ben salonu bilmem kaçıncı tur bir daha viledayla geçerken; Cenk abi Sevda teyzenin bizim için diktirdiği perdeleri takıyordu. Vallahi kadının zevkine hayran kaldım. Ben seçsem ancak böyle sade ve şık şeyler seçerdim. Biz üç kadın bir koldan evi temizlerken, Ayşe teyzenin bulduğu hamallar ve Ceyda'nın abisi ile babası eşyaları eve taşıdılar. Evin zaten derli toplu olması bizi çok uğraştırmamıştı. Odalarımıza mobilyalarımız da kurulunca geriye sadece dolap içlerini yerleştirmek kaldı. Onu da yarına bıraktık.
Eve ilk geldiğimizde Harun denilen huysuzun itici bakışlarıyla karşılaştık demiştim ya. Bütün gün Ayşe teyzeye yanımızda rahat vermedi. Kadıncağız bir işin ucundan tutayım, yardım edeyim istedi ama sürekli telefonla arayıp bir şeyler istedi. Kadın mahcup olunca ister istemez onun adına üzüldüm. Anlayışsız, huysuz ne olacak.
Ayşe teyzenin eski diye bahsettiği eşyalar var ya, onlar evimizi resmen saray yavrusuna çevirdi. Sevda sultanın duaları havada uçuşurken iki kadın ebedi dostluğun temellerini bu sayede attı sayılır. Bu tabloda gözlerim anacığımı aramadı desem yalan olur. Aslında kendimi biraz da mahzun ve kimsesiz hissetmiş olabilirim. Ayşe teyze de o melül bakışlarımdan anlamış olacak ki; gelip gidip kanatlarının altına aldı beni. Onu öyle gördükçe oğlunun o huysuzluklarını asla hak etmediğini düşünüp gittikçe bilendim o Harun denen herife.
Cenk abinin kendince samimi ama benim tarafımdan fazla gevşek bulunan davranışlarını, buzlar kraliçesi maskemle bir kaç saatin sonunda savuşturmuştum. Aynı gevşekliği benden göremeyince kendi haline dönen adam, bir an önce işini bitirip gitme derdindeydi artık. Sevda teyzeler de ertesi gün çok yakın komşularının kızlarının nişanına katılacakları için kalamadılar. El birliği ile evin yüzünü gözünü düzeltip Bursa'ya doğru çıktılar.
Öyle yorgun hissediyorduk ki, konuşacak kadar bile halimiz yoktu. Ama yine de oda oda gezip, artık evimizde olduğumuzun inancına varmadan odalarımıza çekilmedik. Ceyda'nın başka bir öğrenci evinden gelmesine rağmen yaşadığı huzur gözlerinden taşıyordu. Bir de beni düşünün.
Sabah gözümü açtığımda hayatımda belki de ilk kez saat 11'e kadar uyuduğumu fark ettim. Daha önce de bu şekilde bir çok kez yorulmuştum, Annemin bayram temizliklerinin bir taşınmaya eş değer olduğunu bilmiyorsunuz tabi. Ama yine de bu kadar derin uyumamıştım sonrasında. Bu evin havasından mı suyundan mı bilmem resmen yüz yıllık uyku ihtiyacımı karşılamış gibi dinç uyandım. Ayaklanıp elimi yüzümü yıkadım, günlük kıyafetlerimi giyip, Ceyda'ya bakmak için odasına yöneldim. Bizim yer cücesi fosur fosur uyuyordu. Dün kendinden beklemediğim bir performans gösterip her işe elini atmış, epeyce yorulmuştu. Ben kendimi daha dinç hissettiğim için kahvaltıyı tek başıma hazırlayıp Ceydoşumu da daha sonra uyandırmaya karar verdim. Dün biz ev temizliği ile debelenirken Orhan amca gidip mutfak alışverişimizi yapmıştı sağ olsun. Dolabımızda bize birkaç hafta yetecek erzak vardı. Daha da yetmemiş Sevda teyze Bursa'dan kavanoz kavanoz reçel, salça, kahvaltılık sos falan getirmişti. Biz onları bitirene kadar okul da biterdi. Çay suyunu koyup yeşillikleri yıkamıştım ki kapımız çaldı. Evet bizim evimizin kapısı, ilk misafirimiz. Açtığımda Ayşe teyzeyi zoraki bir gülüş ve elinde bir tabakla karşımda buldum. Bize poğaça yapmış, sıcak sıcak da getirmiş.
" Niye zahmet ettin Ayşe teyze? Gelsene içeri ben de yeni çay koymuştum. Dün çok yorulmuşuz ancak uyanabildik."
" Ne zahmeti kızım, size afiyet olsun. Ben geçmeyeyim şimdi, daha sonra uğrarım bir kahvenizi içmeye. Şimdi eve gitmem lazım."
" Ayşe teyze iyi misin? Canını sıkan bir şey mi oldu?"
" Yeni bir şey yok kızım. Bu gün eşimin ölüm yıl dönümü. Tam 11 yıl oldu bu gün. Harun da biraz hırçın bu ara. Öyle işite kızım sen bana bakma. Güzelce dinlenin bugün, yarın okulunuz var."
" Tekrar başınız sağ olsun Ayşe teyze. Ne zaman istersen kapımız açık sana unutma."
" Allah razı olsun kızım, benim kapım da her zaman açık size. Hadi ben gideyim artık."
Kapıyı kapattığımda tarifsiz bir hüzün çöktü içime. Ne çok acı çekmişti bu kadın ve hala çekmekteydi. Tek başına evlat yetiştirmiş, okutmuş ama onun da başına böyle kötü bir olay gelmiş. Kapı ağzında yine bir hayat muhasebesine dalmıştım ki; Ceyda'nın evi inleten 'günaydınnnnn' narasını işittim.
"Kızım bu ses senin nerenden çıkıyor Allah aşkına? Az volüm düşür, apartmandakiler ilk günden tefe koyacak bizi."
" Aferin Zehra sabah neşemi boğazıma dizdin, bravo. Mutlu uyandık kızım suç mu? Hayırdır ne bu suratın, tersinden mi kalktın yoksa?"
" Yok ya, aslında çok güzel uyanmıştım. Ayşe teyze geldi, bize poğaça yapmış ama yüzü asıktı. Neyin var dedim; eşinin ölüm yıl dönümüymüş. Ona modum düştü biraz. Kadın başına ne güçlükler yaşamış."
" Yapma ya, Allah rahmet eylesin. Öyle valla kadın tek başına nelerle mücadele etmiş, bravo. Keşke biz de onun için bir şeyler yapabilsek."
" Aslında tek istediği oğlunun hayata karışması. Mimarmış biliyor musun? Sakatlandığı kazada yakın arkadaşını kaybetmiş. İçine kapanmış haliyle. Keşke bir arkadaş edinse de biraz olsun yüzü gülse istiyor."
" Biz ne yapabiliriz ki, zorla arkadaş olamayız ya?"
Ceyda'nın sorusundan sonra susmak zorunda kaldım. Zorla kimseyle arkadaş olamazdık. Hele ilk tanışmaları bizimkisi gibi falsolu ve gergin başlayan bir ikili için oldukça zordu bu eylem. Üstelik ben de pek arkadaş canlısı sayılmazdım. Keza Ceyda sabırsız biridir, Tahammülsüz insanlarla asla yapamaz. Sonra bu düşünceyi kovdum kafamdan. Ayşe teyze için ne kadar üzülsem de kimsenin hayatına burnumu sokacak değildim.
Yayıla yayıla yaptığımız kahvaltının sonunda bulaşıkları toplayıp, odalarımızı yerleştirmek üzere dağıldık. Her ayrıntısına kendi elimin değdiği odamı yerleştirmek tam tamına üç saatimi almıştı. Camdan dışarı baktığımda havanın bulutlu ve yağmaya hazır olduğunu gördüm. odamın balkonuna bir kaç çamaşır sermiştim ve onların ıslanması en son isteyeceğim şeydi. Balkona çıktığımda alt kattan gelen bir takım bağrışmalar duydum. Daha çok Harun'un sesi çıkıyor, ekseriyetle 'istemiyorum, rahat bırak beni' diye bağırıyordu. O melek kadını bu kadar hırpalaması artık gittikçe canımı sıkmaya başladı. Odaya girip üzerime çekidüzen verdim ve Ceyda'ya seslenmeden anahtarımı alıp aşağıya indim. Kapıyı çalıp çalmamak konusunda biraz tereddüt etsem de sonradan cesaretimi toplayıp zile dokundum. Bir süre sonra üzgün ve dağılmış bir halde Ayşe teyze açtı kapıyı.
" Buyur kızım, bir şey mi lazımdı."
" Yok Ayşe teyze ben aslında Harun ile konuşmak için geldim, müsaaden var mı?"
" İyi de kızım şimdi çok sinirli, sana ters bir şey söyler, kalbini kırar."
" Önemli değil Ayşe teyze, sen sıkıntı etme."
Önemli değil dedim ama ne cesaretle o delinin karşısına çıkma ve ağzının payını verme kararı aldım Allah bilir. Bu dakikadan sonra geri dönüş yok kızım, cesaretli ol. Odasının kapısına geldim ve genç bir erkeğin odasına girmek üzere olduğum bilinciyle kapısını çaldım. İçerdeki resmen böğürdü 'anne rahat bırak beni' diye. 'müsait misin, ben Zehra' dedim, bir süre bir sessizlik oldu ve sonunda konuştu beyimiz. 'ne istiyorsun?' Ne mi istiyorum? Ah ne istediğimi bir bilsem. Şimdiden üç buçuk atıyorum, aklıma tüküreyim. 'sadece konuşmak istiyorum.' Ha gayret iyi başladın kızım. ' Benimle konuşacak neyin olabilir senin kiracı?' Sağol ya o nasıl eziklemeydi üstad? 'içeri davet edersen anlayacaksın, kapı ağzından mı konuşayım?' Yürek mi yedin kahvaltıda Zehra? 'iyi gel, fazla vaktim yok' Kapının dışında ağzını eğip onu taklit etmek kolay, sıkıysa yanında yap.
İçeri girdiğimde beni ilk karşılayan, yoğun bir kasvet oldu. Siyah perdeler, koyu gri duvarlar, siyah yatak örtüsü.. Resmen 'benden adam olmaz, boşuna uğraşma' diye bağırıyordu. Gözlerimin odaya alışması için bir kaç saniye bekledim. Ayşe teyze koridorda olası bir taşkınlığa müdahale etmek için bekliyordu. 2'ye karşı 1 Harun efendi, ne sandın? Yüzüme 'hadi ne konuşacaksan konuş' bakışını attığı için Bismillah deyip, bodoslama lafa girdim.
" Senin derdin ne? "
" Anlamadım? Benim bir derdimin olup olmaması seni ne ilgilendiriyor ayrıca?"
" Anneni bu kadar zorlamana artık dayanamıyorum. Onu üzmeye hakkın yok!" Höh Zehra, şimdi sana ne diyecek.
" Pardon da sen kimsin? Annemle aramdaki ilişki seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"
Belertme o çakır gözlerini asi çocuk. Alırım façanı aşağı. Diyemedim tabi, onun yerine;
" Annene karşı sesini haddinden fazla yükseltiyorsun ve bizim kattan duyuluyor bağrışların. Üstelik senin için canını dişine takan, senin için tek istediği şey iyiliğin olan birine böyle davranamazsın. Annen değil, kim olursa olsun bu kural değişmez."
" Kuralları sen mi koyuyorsun kiracı? İlk günden sesimden rahatsız mı oldun? Çıkıp gidebilirsin seni tutan yok."
" Ben sana onu mu demek istedim? Çok beklersin, hiçbir yere gitmiyorum. Buraya sadece biraz ılımlı ol, anneni üzme demeye geldim."
" Ben de sana ne dedim, konu kapandı. Söyleyecek başka bir şeyin yoksa kapının yerini biliyorsun. Bir daha da kimsenin aile işlerine burnunu sokma."
" Neden bu kadar direniyorsun? Neden insanların senin için çabaladığını görmüyorsun? Koskoca dünyada kayıp yaşayan, sağlığı bozulan tek insan sen misin? Her gece acilde kaç çocuk annesiz, babasız kalıyor, kaç aile evladını kaybediyor, günde kaç kişinin uzuvları kesiliyor biliyor musun? Ben senin karşında ahkam kesiyor gibi durabilirim ama benim nasıl bir kayıp yaşayıp yaşamadığımı bilemezsin. Neden doktor olmaya karar verdim peki biliyor musun? Ben 10 yaşımdayken 3 yaşında kardeşim lösemiye yakalanıp bir ay içerisinde öldü benim. Küçücük mezarın başında ne yeminler ettim o yaşta biliyor musun? Benim kardeşim geri gelmez ama sen ayağı kalkıp annenin acılarını dindirebilirsin. Bunu yapmıyor ve üstüne hayatı insanlara zindan ediyorsan sadece bencil herifin tekisin."
Dudaklarımı ıslatmak için yaladığımda dilime gelen tuzlu suyla ağladığımı fark ettim. Ben yıllardır ağlamıyordum ki. Bulanık görüşümün arkasında ise ağzını hayretle açmış, ne diyeceğini bilemeyen bir Harun görmek ise beklediğim bir şey değildi açıkçası. Yüzüme karşı bir şey söylemeden bön bön bakmaya devam edince çalışma masasına ilerleyip bir kağıt kalem aldım elime.
" Buraya telefon numaramı yazıyorum. Eğer olur da bir sıkıntın olur, ya da havadan sudan konuşmak istersen arayabilirsin. Ayşe teyzeyi daha fazla üzme yeter."
Tek kelime söylemesine fırsat vermeden odadan çıktım. Koridorda göz yaşlarını silen Ayşe teyze ile karşılaştığımda gözlerimin yeniden dolduğunu hissettim ama yeniden ağlamaya gücüm yoktu. O yüzden kısacık sarılıp evden koşar adım çıktım. Bu şekilde eve gidemezdim. Ceyda'ya mesaj atıp bir iki eksiğim olduğunu ve markete gittiğimi söyledim. Ve geçmişte yaşadığım o kahredici zamanları, evde yükselen feryatları unutmaya çalışarak, yağmak üzere olan havada epeyce yürüdüm. Eve dönerken de telefon kılıfımın arkasına sıkıştırdığım parayla markete uğrayıp, ped, iki ekmek ve biraz abur cubur aldım. Eve geldiğimde Ceyda çoktan yemeği hazırlamış, bilgisayarından dizi izliyordu. Her zaman yaptığım gibi umursamaz Zehra maskesini takıp ona ayak uydurdum. Sofrayı birlikte hazırladık, sessizlik içinde yemeğimizi yiyip, biraz sosyal medyada takıldık. İkimiz de bu hafta sonu kitap yüzü açmayacağımıza söz vermiştik. Önümüzdeki haftadan itibaren ise bizi yoğun bir tempo bekliyordu. Dünün yorgunluğu sanki yeni çıkıyormuş gibi erkenden uyku bastırınca odalarımıza dağıldık. Şarja bıraktığım telefonunun bildirim ışığının yanıp söndüğünü görünce merak edip açtım. Bilmediğim numaradan bir mesaj vardı.
"Kardeşin için üzgünüm. Eğer arkanı dönüp aniden gitmeseydin bunu yüzüne söyleyecektim. İyi geceler kiracı..."