Özür Dilerim...

1950 Words
Harun'dan.... Hayatımda belli tarihler var benim. Her yıl üstlerinden tekrar geçerken yıkıldığım, yaşadığım kayıpların altında ezildiğim ve yenildiğim. 11 Ekim 2010 Babamın öldüğü gün, 24 Haziran 2019 Serhat'ın yanı başımda can verdiği, benim de yarım kaldığım gün. Ama şimdi hayatımda öyle bir tarih var ki; onun hayatıma girdiği ve çekinmeden yüzüme bakıp bana meydan okuduğu tarih, yani 12 Ekim 2021. Yıkıntılar arasından çıkarıldığım, adeta gerçekliğe uyandığım gün. Zehra'nın hayatıma dokunduğu gün... Karşıma geçip de alacağı tepkileri, benim hırçınlığımı umursamadan, habersizce gözünden akan yaşlara aldırmadan gerçekleri tek tek yüzüme çarptığı gün. işte o gün kazadan önceki Harun'a döndüm ruhen. Bedenen dönmem şimdilik mümkün gözükmüyor ama artık içimde çabalamak için dolup taşan bir istek var. Öyle belliydi ki bir yabancının karşısında ilk kez dağıldığı, her kese yaptığım gibi onu da tersleyip göndermek istesem de baştan, kendimi frenledim. Çünkü içimden bir his onun bu dağılmaya ihtiyacının olduğunu haykırıyordu. Hele arkasını dönüp masamın üstündeki herhangi bir kağıda, ki bu kağıt; Aylarca üzerinde çalıştığım bir okul projesi iken, aldırmadan boş gördüğü her hangi bir yere tükenmez kalemle numarasını yazması ve beni istediğin zaman arayabilirsin demesi şaşkınlığımı daha da arttırmıştı. Evet aslında annemin bile haberi olmadan, mahlas bir isimle arada yarışmalara katılıyor ve dereceler almaya devam ediyordum. Bu sayede banka hesabımda oldukça iyi bir meblağ birikmişim vardı. Bu parayı nerde kullanacağımı henüz bilmiyordum ama şimdi nedense o paranın bir gün epeyce işime yarayacağını düşünüyorum. Zehra'nın o çıkışı bana, benim hayatta annem haricinde bir nefese ihtiyacım olduğunu hatırlattı. Ve nedense bu nefesin Zehra olması konusunda garip bir istek var içimde. Bunu ona kabul ettirebilir miyim, Onu hayatıma dahil edebilir miyim henüz bilmiyorum. Ama bunun için çabalayacağımdan eminim. ..... Bu hafta genel cerrahi derslerimiz yoğunlukta olduğu için ekstra dikkatli ve özenliyiz. Geç kalmamak, göze batmamak için çabalıyoruz. Yine hızlıca hazırlanıp, basit bir sandviçle sabahı atlatmayı göze aldık. Ayak üstü, birer bardak meyve suyuyla kayıntımızı yaptıktan sonra, serin Ekim gününe itafen birer yağmurluk giyiverdik. Ceyda havanın yağmurlu olacağına emindi çünkü meteorolojiyi dikkatle takip eder, hava şartlarına göre saçlarını fönlerdi. Eğer yağmur yağacaksa hiç uğraşmaya gerek görmezdi. Benim de ona güvenip tedbir almaktan başka çarem yoktu. Nitekim dışarı çıktığımız an yüzümüze çarpan yağmur damlalarıyla bu hamlenin ne kadar doğru olduğunu anlamış olduk. Otobüsü kaçırmamak için koşar adım ilerliyorduk ki önümüzde aniden bir araba durdu ve içinden Erhan denen kıl kuyruk çıktı. " Hadi kızlar hızlanacağa benziyor, ıslanmayın. Nasıl olsa aynı yere gidiyoruz." " Senin burada ne işin var?" " Bir alt sokakta oturuyorum güzellik, burası yolumun üstü. Sizi görünce durdum ben de." " Gerek yok otobüs şimdi gelmek üzere. Sen yoluna bak." " Niye inatlaşıyorsun Zehra? Kötü bir şey yok ki bunda. Boşuna beklemeyin, geç kalacaksınız." Ben tekrar itiraz etme fırsatı bulamadan Ceyda şuursuzu geçip arka koltuğa oturdu ve bana 'abartıyorsun' bakışı da atmayı ihmal etmedi. Benim çekincemi anlamaması canımı sıktı. Buraya yeni taşınmıştık ve bir gencin arabasına bindiğimizi gördüklerinde yanlış anlayabilirlerdi. Peki ya Harun görmüş müydü? Aklıma gelen şeyle birden başımı kaldırıp onun balkonuna baktığımda, bana bakan kararmış bakışlarını gördüm ve Ceyda'ya lanetler okuyarak ön koltuğa bindim. Benim de arkaya binmemin etik dışı bir davranıl olduğunu bilecek olgunluktayım çok şükür. Bunun hesabını Ceyda'ya çok pis soracaktım. İlk önceliğim Erhan denen ukalanın bu durumdan vazife çıkarmasını engellemek olacaktı. Bu mecburi kabullenişi istediği yerlere çekmesi hiç işime gelmezdi. Bir de korktuğum başıma gelmiş ve Harun bizi görmüştü. Neden Harun'un görmesinden bu kadar endişelisin? diye sorabilirsiniz. Neticede o da bir erkek ve hemcinslerinin niyetini en iyi o bilir. Ve böyle emrivakilere uyum sağlayan kızlara da pek iyi gözle bakmazlar. Kadın erkek ilişkilerinde acemi olabilirim ama çevremde bir çok ilişkiye şahitlik etmiş biriyim. Çok geçmeden fakülteye geldiğimizde yağmur da şiddetini iyice arttırmıştı. Erhan arabadan çıkıp tam ağzını açmıştı ki, konuşmasına izin vermeden teşekkür edip iyi dersler diledim ve Ceyda'yı da arkamda bırakarak koşar adım fakülteye girdim. Bu hareketimden ona ne kadar kızdığımı anlamasını bekliyordum. Eğer anlamamakta ısrar ederse bizi çok ciddi bir tartışma bekliyordu. Ama Ceyda beni tanıyor olmanın verdiği olgunlukla hatasını anlamış ve gün boyu benden özür dileyip, bir daha yapmayacağına söz vermişti. Erhan bugün aynı serviste olduğumuz için sürekli karşımıza çıktı ve yılışık hareketlerine devam etti. Tek ümidim bir yerden sonra bu ısrarından vaz geçmesi yolundaydı. Bu bekleyiş ne kadar sabrımı zorlayacak olsa da asla vazgeçmeyecek ve kararımdan kati suretle dönmeyecektim. Eve dönüş yolunda gün ortasında içime çöken sıkıntı giderek dozunu arttırmıştı. Yaklaştıkça içimin sıkıntısı yüzüme yansımış olacak ki, Ceyda hemen neyimin olduğunu sordu? " Zehra yine miden mi ağrıyor canım? Ne bu suratının hali?" " Midem değil de Ceyda. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi içimde bir sıkıntı var." " Allah hayra çıkarsın canım, ne olabilir ki? İçini ferah tut. Hadi inelim, durağa geldik." Otobüsten inip apartmana doğru yürürken bir daha konuşmadık. Tam ikinci kata Ayşe teyzelerin evinin önüne gelmiştik ki, içerden Ayşe teyzenin bağrışlarını ve yalvaran sesini duyduk. 'Oğlum yapma gözünü seveyim, bana daha fazla eza çektirme. İzin ver bakayım, sarayım şu elini.' Harun'a ne olmuştu ki? İçimdeki sıkıntının sebebi bu muydu? Hemen Ceyda'ya bakıp ona eve çıkmasını benim de ne olduğuna bakıp geleceğimi söyledim. Ne kadar itiraz etse de yine de baskın çıkıp dediğimi yaptırdım. Biraz da o eve girmeye cesareti olmadığı için kabul etti ama benim oraya yalnız girmemden korktuğu da gözlerinden anlaşılıyordu. Endişelenecek bir şey olmadığını söyleyip güç bela onu eve gönderdikten sonra cesaretimi toplayıp zili çaldım, Bir kere, iki kere ama açan olmadı. Tuhaf bir sessizlik çökmüştü içeriye. Annesine zarar vermiş olabilir miydi? Bu düşünce bile kanımın dondurmak için yeterliydi. Tam bir kez daha zile uzanmıştım ki, yorgun yüzüyle Ayşe teyze açtı kapıyı. " Allah gönderdi seni kızım. Harun büyük bir sinir krizi geçirdi. Dağıttı yıktı ortalığı. Aynaya yumruk atmış, eli kesilmiş bakmama da izin vermiyor. Belki sen konuşursan geçen ki gibi." " Sakin ol Ayşe teyze. Elimden geleni yaparım merak etme. Nerde şimdi, odasında mı?" " Odasında kızım, çok kanaması var. Dinlemiyor beni." " Tamam sen bana ilk yardım malzemelerini getir ve gerisini bana bırak." " Dikkat et kızım çok sinirli." Dikkat etmem gerekiyordu evet. Huyunu suyunu tam olarak bilmediğim, daha yeni tanıdığım bir adamın sinir krizine müdahale etmeye çalışacaktım. Sıradan biri değil, bir hekim adayıydım ben. Meslek hayatım boyunca bunun gibi bir çok insanla karşılaşacaktım. Ama şimdi özellikle Harun'a müdahale edecekken onun tarafından kırılıp incinmemeyi delicesine istiyordum. Cesaretimi topladıktan sonra açık olan odanın kapısında bir süre bekledim. Yönünü cama dönmüş, yaralı elini de aşağı sarkıtmış, sanki özellikle kan kaybından ölmeyi bekliyor gibi bir hali vardı. Onu bu hale ne getirmişti bilmiyorum ama bir an önce müdahale etmeliydim. Orda olduğumu belli etmek adına yalancı bir öksürük çıktı boğazımdan. Bir süre ses vermedi ama sonrasında başını kaldırıp cama vuran yansımama bakmaya başladı. " Neden geldin, daha önemli işlerin yok mu?" " Şimdilik yok." " Bana ayıracak biraz vaktin var demek. Nasıl değerlendirsek ki bunu? Ya da hiç uğraşmasak mı? Defolup gitsen mi?" Öyle bir ürperdim ki sesindeki soğukluktan, bir süre ne söyleyeceğimi bilemedim. " Bana evini açan Ayşe teyze, o yüzden o kovmadan bir yere gitmem." " İnadını hiç çekemeyeceğim." " O zaman sesini kes de eline bakmama izin ver." " Ne o, bugün okulda öğrendiklerini beni üzerimde mi tatbik edeceksin?" " Öyle bir niyetim olsaydı dalağını almak zorunda kalırdım. Bu gün sadece plastik cerrahi öğretilerini uygulayacağım." Bana cevap vermemesini yardımımı kabul ettiği yönünde algıladım ve çalışma masasının sandalyesini, dağınık odanın ortasında ilerleterek yanı başına götürdüm. Sessizlik bir onaydı benim için. Yaralı elini tutup kaldırmak istediğimde çekmeye çalıştı ama izin vermedim. Hala kanamaya devam eden elini açık renk kot pantolonum olmasına rağmen dizlerime koyduğumda, yüzüme şaşkın şaşkın baktı. Ama odağımı kaybetmemek adına bu bakışa aldırmadım. Yeteri kadar ışığım olmadığı için telefonumu çıkarıp ışığını yaktım ve sağlam olan eline verip, yarasına tutmasını istedim. Dediğimi ikiletmeden yapması beni şaşırtmıştı. İlk yardım çantasındaki cımbızla elinde kalan birkaç parça camı çıkardıktan sonra iyice dezenfekte edip, yaralarının üzerine antibiyotikli kremden sürdüm ve dikişe gerek olmadığını gördüğüm için, dikkatlice sardım. Sonra da elini kaldırıp kucağına koyduğum yastığın üzerine yerleştirdim. Hareketlerimi dikkatlice izliyordu. Bakışları sırtımdayken odadan çıkıp ilk yardım çantasını Ayşe teyzeye verip ellerimi yıkadım ve bir faraşla süpürge istedim. Tekerlekli sandalyesi rahat hareket etsin diye odasında halı yoktu ve bir faraş ve süpürge cam kırıklarını toplamam için yeterli olacaktı. Üzgün ve yorgun olduğu her halinden belli olan kadının itirazlarını savuşturup odaya geri döndüm ve yine konuşmadan camları toplamaya başladım. Yerle işim bittiğinde odanın diğer dağılan yerlerini de elimden geldiğince topladım. Üzerim hep Harun'un kanı olmuştu ama buna pek aldıracak durumda değildim. Her şeyi toparlayıp sandalyeyi bu kez karşısına çektim ve göz teması kurmaya çalışarak oturdum. Anladığım kadarıyla benim konuşmamı bekliyordu ve benim de lafı dolandırmaya hiç niyetim yoktu? " Ne oldu? Ne oldu da bu hale geldin?" " Hiçbir şey." Attığım gülüşün histerik bir gülüş olduğunu fark etmiş olacak ki birden oturuşunu düzeltti ve konuşmasına devam etti. " Seni neden bu kadar ilgilendiriyor bana ne olduğu?" " Biliyor musun aslında beni hiç ilgilendirmiyor. Kendime sürekli bunu söylüyorum ama seni ne zaman dağılmış görsem kendimi burada buluyorum. Sen söyle neden?" " Bilmem, gizem avcısı falan mısın? Eğer öyleyse yanlış yerdesin, ben dümdüz bir adamım." " Yanılıyorsun, sen düz bir adam değil, aksine karşılaştığım en karmaşık adamsın. Seni tanıdığım günden beri bir anın bir anına uymuyor." " Tanıdığın diğer adamlara benzemediğim için ilginç geldim demek." " Haddini aşıyorsun." " Neden? Sabah seni almaya gelen adam şimdi burada benim dizimin dibinde olduğunu bilse ne hisseder, düşündün mü? Yoksa senin için fark etmez mi?" Söyledikleri beni öyle yaralamıştı ki, yüzüme kondurduğum zoraki gülümseme bana dünyanın en zor işiymiş gibi geldi. Ama bu sözlerin altında kalamazdım. Söyleyecek söz bulamamam onu tokatlamayacağım anlamına gelmezdi. Ve bütün gücümü toplayıp o aşağılık yüzüne bir tokat savurdum. Arkamdan Ayşe teyzenin 'hii' diye çıkardığı sesi duydum fakat aldırmadım. Apar topar kalkıp koridora çıktım. Aldığım yada almaya çalıştığım nefesler bir türlü ciğerime ulaşmıyor aksine soluk borumu yaktığı ile kalıyordu. Ayşe teyze sürekli bir şeyler söylüyor fakat onu duymuyordum. En sonunda nefesimi toplamayı başardığımda konuşmaya çalıştım. " Ayşe teyze ben çok üzgünüm, kendime engel olamadım. Ama söyledikleri çok ağırdı inan. Sabah arabasına bindiğimiz kişi bizim fakülteden bir arkadaşımızdı. Yağmur yağdığı için ıslanmayalım diye beraber gitmeyi teklif etti, sadece bu kadar. Biz yanlış bir şey yapmadık Ayşe teyze." " Ah kızım asıl sen kusura bakma. Korktuğum başıma geldi, seni de üzdü. Ne oldu birden bire hiç anlamadım inan." " Neyse Ayşe teyze benim artık gitmem lazım, Ceyda merak eder. İyi akşamlar." Koridorda konuşulan her şeyi duyduğuna eminim ama bana söylediği sözlerden pişmanlık duymuş mudur ondan emin olamıyorum. Emin olduğum bir şey var ki; bu adam kesinlikle benim iyi niyetimi hak etmiyor. Ve bundan sonra benden hak ettiği muameleyi görecek. Eve geldiğimde Ceyda endişeyle beni süzdü ve üzerimdeki kanı görünce ani bir paniğe kapılıp bana bir şey olduğunu sandı. Harun'un bana söylediklerini es geçip, sinir krizi geçirip kendini yaraladığını ve benim de müdahale ettiğimi söyleyip kendimi banyoya attım. Dakikalardır akmayı bekleyen göz yaşlarım duş başlığından akan suya karıştı. Ne kadar içerde kaldım, ne kadar ağladım bilmiyorum ama sonunda duştan çıkmaya karar verip odama gittiğimde telefonumun yanıp sönen ışığını gördüm. Kardeşimden, sınıf gurubumuzdan ve ondan mesaj vardı. Her ne kadar kumadan silmek istesem de merakıma engel olamadım ve mesajı açtım. " Sabah o arabaya bindiğinde sana hiç ulaşamayacağımı düşünüp çıldırdım. Sana söylediklerim kesinlikle gerçek düşüncelerim değildi, Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim." ben mesajı görüp okuduklarıma anlam vermeye çalışırken ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama ekranda aniden yazıyor ibaresi belirince kendime geldim. " Mesajı okudun, çevrim içi olduğun halde yazmıyorsun. Sağlık olsun. Geceni mahvettim güzel göz, umarım beni affedebilirsin." Affedebilir miydim bilmiyorum ama okuduklarımı sindirmek duyduklarımı sindirmekten daha zor geldi bir an. Beklediği gibi cevap vermedim ve onun mesaj penceresinden çıkıp kardeşimin mesajını açtım. Yemek sofrasında ailemizi çekip göndermiş, beni özlediğini yazmıştı. Ben onların yüzünü kara çıkarmamak için azami dikkat sarf ederken, beni zerre tanımayan birinin hakkımda yaptığı ithamlar bir kez daha yaktı canımı ve hem özlemime hem de hak etmediklerime tekrar göz yaşı dökmeye başladım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD