Korkular

1709 Words
Aslı Demir Bulunduğum karanlıktan gözlerimi usul usul açarak kurtuldum. Tavandaki beyaz ışıkla gözlerimi azıcık kırpıştırdım, kendimi daha iyi hissediyordum ama başım feci derecede dönüyordu. En son ne olduğu hafızama tek tek dönülürken bir an panikle sağa sola baktım. Emir Bey karşıda koltukta oturmuş, ellerini göğsünde birleştirmişti. Bakışları bendeydi. Uyandığımı anlayınca ellerini çözüp ayağa kalktı. Gözlerindeki bakış farklıydı, bana hiç böyle bakmamıştı. Kaşları çatık, nefesi ağırdı. Öğrendi mi? Kınayacak mı beni? işten çıkarabilir. İşten çıkarsam ne yaparım? Böyle ücret veren başka bir staj bulmam zor. Bebeğime nasıl bakacağım? "İyi misin, kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu Emir Bey. Sesindeki tonda farklılık vardı, sanki kırılmış gibiydi. Başını yana eğmişti, gözleri dalgın bakıyordu. Ama bana neden kırılsın ki? Olsa olsa kınamıştır. "İ…iyim Emir Bey." dedim mahcup bir sesle, gözlerimi kaçırarak. Başını öne eğdi. "Doktor bazı vitaminler yazdı. Kendine dikkat etmek gerekiyormuş ama bunu biliyordun zaten değil mi? Neden kendini bu kadar yıprattın ki? Hem neden gizledin hamile olduğunu?" Öğrenmiş işte… “Şey… Emir Bey ben… Yani…” Sıkıntıyla nefesimi verip gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. "Neyse… Saklamak zorunda kaldım. Özür dilerim. İsterseniz hemen çıkabilirim işten." dedim. Bunu söylerken üzerimdeki çarşafı toplayıp yataktan kalktım. Ama ani kalkmayla başım yine döndü, sendeledim. Emir Bey beni hızla tutarken yatağa geri oturttu. "Dikkat et, hızlı kalkma. Daha yeni kendine geldin." dedi. Sonra konuşmaya başladı. "İşten ayrılmana gerektirecek bir durum yok." Kafamı kaldırıp mahcupça yüzüne baktım. Gözlerim dolmuştu, dudaklarım titriyordu. Kısa bir an o da bana baktı, ardından kendini toparlayıp boğazını temizledi. "Şey… Bebeğin babasını çağırmak istiyorsan ara. Haberi olmalı. Belki sana ulaşamamıştır, merak etmiştir." dedi. Gözleri benden başka her yerde gezerken. Bebeğimi babasız büyüteceğimi bilmiyordu. Bizi terk etti, bana bir pislikmişim gibi davrandı… Diyemedim, utandım. "Gerek yok, iyiyim ben." dedim tekrar ayaklanırken. Bir şey demedi, usulca yanımda yürüdü. "Gel, seni eve bırakacağım." dedi. Usulca başımı salladım. O kadar çok utandım ki anlatmak mümkün değildi. Yüzündeki ifade zaten utanmam için yeterliydi. Arabada hiç konuşmadık. Yol boyunca camdan dışarıyı izledim, hiç dönüp o tarafa bakmadım. Ellerim dizlerimdeydi, dizlerim hafif titriyordu. Eve gelince ona döndüm. Geçen gün beni evden almıştı, evimi biliyordu zaten. "Teşekkür ederim Emir Bey, her şey için." dedim. Gözlerinden hariç bakışlarımı yüzünün her yerinde gezdirerek. Kapıyı açıp indim. Ardından Emir Bey de inince şaşkınca dönüp baktım. "Başın dönüyor hala, yukarıya çıkayım seni." "Yok, gerek yok Emir Bey, iyiyim ben." dedim sesimin titremesini kontrol altına almaya çalışarak. Cevap vermedi, yanımda yavaşça yürüdü. Bir şey diyemedim. Evin kapısına gelince kapıyı açıp içeri girdim. Emir Bey hala kapıdaydı. "Şey… İçeri girmek ister misiniz? Size bir kahve yapabilirim." "Yok, ben gideyim." dedi. "Sana iyi günler. Eğer kendini iyi hissetmezsen yarın işe gelme." "Teşekkür ederim." dedim. Bir şey demeden gitti. Sesindeki mesafe anlaşılıyordu. Normalde de mesafeliydi ama bu daha büyüktü. Nasıl bir insan olduğumu düşünüyor acaba diye düşündüm. İçeri geçtim, koltuğa oturup ayaklarımı uzattım. Ellerimle karnımı sararken gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Orta sehpanın üzerinde bir biblo vardı, kuş şeklinde cam. Onu Mert almıştı bana hediye, bebeğimin babası. Nasıl da inanmıştım ona… Uzandım, aldım, karşıdaki duvara çarpıp kırdım. Parçaları etrafa saçılırken yalnızlığıma ağladım. Nazlı da yoktu, keşke yanımda olsaydı. Böyle düşünürken annem aradı. Sesimi düzenlemeye çalışıp telefonu açtım. "Efendim anne." "Aslı kızım, ne yapıyorsun, nasılsın?" "İyiyim anne, siz nasılsınız, babam nasıl?" "Biz de iyiyiz kızım. Sana bir haberim var. Yarın akşam oraya geleceğiz babanla. Seni özledik. Baban işlerini ayarladı, bir hafta kalacağız yanında." dedi neşeli sesiyle. Gözlerim büyüdü, bir an kendi tükürüğüm boğazıma kaçtı, bir süre öksürdüm. "Aslı, ne oldu kızım, iyi misin?" dedi annem. "İyiyim anne, iyiyim." dedim. Ellerim titriyordu, alnım terlemişti. Ya öğrenirlerse? Midem çok kötü, sürekli kusuyorum. Hamileliğin bütün belirtilerini sonuna kadar yaşıyorum; bulantı, kusma, baş dönmesi, iştah… "Gelme" desem daha kötü olacaktı. Babam öğrenirse öldürür beni. "Namus" der, "temizledim" der. Yapacak bir şey yoktu. "Tamam anne." dedim, ağlamayı bastırmaya çalışıyordum. "Ben seni sonra ararım anne." dedim. "Tamam kızım." deyip kapattı. Telefon kapanır kapanmaz sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. Kapının çalmasıyla kendime geldim. Kimdi bu? Gözlerimi silip kapıyı açtım. Karşımda Emir Bey şaşkınca bana bakıyordu, ben de aynı şaşkınlıkla ona. "Aslı, ne oldu? Niye ağladın? Bu kadar az önce iyiydin." Tabii ağladığıma şaşırmış olmalı. Gözlerimi yere diktim, sesim titreyerek: "Yok bir şey Emir Bey… Siz neden geldiniz? Gene… bir şey mi oldu?" "Çizimleri verecektin ya bana, onu alacaktım." dedi. "Ben hemen getireyim." dedim, içeri yönelmiştim ki kolumu tuttu. "Aslı, ne oluyor? Bir şey olmuş." Git artık Emir, git! Daha fazla utandırma, daha fazla zor durumda bırakma. Benim hayatım bitmek üzere… daha ne olsun? "Bir şey yok dedim ya Emir Bey!" diyerek içeri girdim. Ama o da peşimden girmişti. Şaşkınca kırılmış bibloya bakıyordu. "Şey… elimden düştü de. Ben toparlarım hemen. Siz durun, getireyim çizimleri de." dedim. Hızla çömelip toplamaya başladım. Ellerim titriyordu, gözlerim dolmuştu. "Dur, dur Aslı, dur! Kesersin bir yerini. Ben toplarım." diye o da çöktü yanıma. "Siz karışmayın lütfen, hallediyorum hemen." dedim. Emir Bey ise ısrarla: "Dur, parmağını keseceksin." diyordu ki… kestim. Dünyadaki tüm klişeleri bu adamla yaşıyordum. Parmağımdan ince bir kan akarken. "Sana söylemiştim." diye sitem etti. Ben ise bu duruma daha fazla dayanamıyordum. Zaten ağlamak istiyordum. Git diyorum, gitmiyorsun! Ben hamileyim… nasıl tutayım kendimi ki? Parmağıma bakarken çocuk gibi dudaklarımı büzerek ağlamaya başladım. Emir Bey önce şaşırdı, sonra yumuşak bir sesle: "Tamam, ağlama… bir şey yok." diyerek peçeteyle parmağımdaki kanı siliyordu. "Küçük bir kesik için mi ağlıyorsun Aslı?" diye sordu. Sorunca ağlamam giderek şiddetlenmeye başladı. Ben ona Gidin.demiştim. Ne yapayım yani, tutamıyordum kendimi. Emir Bey ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Biri dışarıdan baksa bu halimize gülebilirdi bile. Emir Bey en sonunda ne yapacağına karar vermiş olacak ki… bir anda sarıldı bana. Bunu ben de beklemiyordum. Bir an ne yapacağımı şaşırsam da güvenli bir alana ihtiyacım vardı. Ben ona sarılmadım, kollarım kendi göğsümde birleşmişti. İkimiz de yerde otururken o beni göğsüne basmıştı. O kadar kaslı ve iri bir adamdı ki küçücük kalmıştım kollarında. Ama göğsünden aldığım o sıcaklık, o kokuyla gözlerim anında kapandı. Sanki dünyanın en huzurlu yeriymiş gibi, en huzurlu kokusuymuş gibi… Tüm derdim, tasam bir anda gitmişti. Az önce ağladığım sorun küçücük kalmıştı. Sanki ben buradayken bütün sorunlar yok olacakmış gibi. Ne kadar kaldım bilmiyorum; Emir bana sıkıca sarılırken arada saçlarımı okşuyordu. Parmak uçları saç tellerimde geziniyor, nefesim yavaşlıyordu. Hiç bitmesin istiyordum. Bir süre sonra, "Daha iyi misin?" dedi Emir Bey’in sesiyle. Bir anda gözlerimi açtım, derin bir uykudan uyanır gibiydim. Ben Emir Bey’in kollarındaydım. Bir anda geri çekildim, şokla ona bakarken ardından hızla ayağa kalktım. "Emir… yani Emir Bey… şey ben… iyiyim. Parmağım bir anda… şey olunca ben de şey oldum yani… kusura bakmayın, benim canım biraz tatlıdır da…" Ne dediğime dair hiçbir fikrim yoktu. Emir Bey de ayağa kalktı. "Tamam, sıkıntı değil. Eminim parmağın için ağlamışsındır." dedi. Sesinde bana inanmadığını belli eden bir ton vardı. "Gel." dedi, kolumdan tutup oturttu. "Süpürge nerede?" Elimle işaret ettim. Ne oluyordu, en ufak bir bilgim yoktu. Bu durumu düşündükçe kafam karışıyordu. Gidip getirdi, camları süpürdü. Ardından yanıma geldi. "Aslı, eğer bir sıkıntın varsa bana anlatabilirsin." dedi. Sesinde güven vardı. Başımı iki yana salladım. Zaten öğrense de bana bir faydası olmazdı ki. Mert’i bulup sahip çık çocuğuna mı diyecekti? İçine zorla merhamet mi koyacaktı? Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Hem Emir Bey eminim ki Savaş Bey’in sözüyle beni takibe almıştı. Nazlı, "Güvenme." demişti. Onu bu defa dinleyecektim. Nazlı için bana yaklaşıyordu, o yüzden bu kadar iyi görünüyordu. Belki de hepsi bir oyundu. Mert’ten sonra bir erkeğe güvenmek zaten aptallık olurdu. "Peki, ben gidiyorum." dedi. Masanın üzerinde istediği dosyayı gördü, eline aldı. "İstediğin zaman arayabilirsin." Bir şey söylemedim, yolcu bile edemedim. Öylece kalmıştım. Kapının sesini duyunca kendime geldim. Az önce dünyanın en huzurlu yerindeydim, en güvenli limanındaydım. Şimdi ise koskoca dünyada yapayalnız kalmış, üşümüştüm. Gerçekler yüzüme tokat gibi çarpmaya devam ediyordu. Babamgil geldiğinde anlarsalar beni öldüreceklerdi. Minicik bebeğim… daha bir kere ultrasonda gördüğüm yavrum… karnımda ölecekti. Ellerim karnıma gitti, yine ağlamaya başladım. Nazlı Yılmaz Akşama kadar hastalıktan kırılıyordum. Bütün kemiklerim sızlıyor, başımda çatlıyordu. İlaçlarımı almış, çorbamı içmiştim. Melek Hanım ısrarla çorba içirmiş, ilaçlarımı da vermişti. Bir anne edasıyla benimle ilgilenmişti. Akşam üzeri bir duşa girdim, çıkıp üzerimi değiştirdim. Hâlâ kötüydüm; biraz başım dönüyor, kendimi halsiz hissediyordum. Ama sabaha göre daha iyiydim. Saçlarımı taradım. O sırada kapı pat diye açıldı. Başımı kaldırıp bakmama gerek yoktu; Savaş Ayısından başka kimse böyle girmezdi içeri. Uzun süre bir ses gelmeyince başımı kaldırıp baktım. Bana bakıyordu, ters ters. "Ne var?" dedim. "İyice hasta olmaya mı çalışıyorsun kızım? Kurutsana saçını." dedi ters bir şekilde. Gözlerimi devirdim. "Kurutacağım zaten." "İyi." dedi. "Saçını kurut. Akşam yemeği hazır olur birazdan." Bu adamı anlamak zordu. Beni burada zorla tuttuğunu hatırlatmam mı lazımdı? Hayatımdan zorla kopardığı gibi okula bile gidemez olmuştum. Kapıyı çarpıp çıktı. Sinirle saçlarımı yolarcasına tekrar taradım. Tüm öfkemi saçlarımdan çıkarır gibi… Manyağın tekiydi. Bir dakika görmem tüm sinirlerimi bozuyordu. Telefonun çalmasıyla kendime geldim. Ekranda "Babam" yazısını görünce sinirlerim iyice gerildi. "Efendim baba." diye cevapladım. Sesimdeki sitem her halinden belliydi. "Nazlı kızım, nasılsın?" dedi. "İyi değilim baba! Esirim! Okula gidemiyorum, evden çıkamıyorum. Tanımadığım bir adamın evinde esirim senin yüzünden!" diye cırladım. "Yapma böyle Nazlı. Az kaldı. Şu dosyayı al, sonra oradan hemen çıkaracağım seni." Kaşlarım çatıldı. "Nasıl hemen?" "Dosyayı bulduğun an alacağım seni kızım. Yanımda olacaksın artık." Bir an öfkeden kalbim kaburgalarımı yumrukladı adeta. "Baba, hani senin şerefin, itibarın? Bu evlilik birkaç ay sürmeli diyordun. Ne oldu baba? Bu yüzden Savaş’ı tehdit etmiştin ya hani!" "Nazlı kızım, orada bırakmak istemiyorum seni. O adam sana bir şey yapsın istemiyorum. Dosyayı bul, alacağım seni." Histerik bir gülümseme sundum ona. "Baba, adam bana bir şey yapacak olsa hemen de yapar ya! Hani ben dosyayı bulana kadar da yapabilir. Hatta dosyayı bulurken yakalanırsam daha çok yapar. Ya sen hiç mi düşünmüyorsun beni?" Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. "Nazlım, korkma kızım. Az kaldı bak…" Daha fazla dinleyemedim. Yüzüne kapattım. Ben babamı tanıdığımdan emin değilim artık. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ne yapacağımı düşünüyordum. Dosyayı almalı mıyım? Alırken yakalanırsam Savaş beni öldürür. Zaten bahane arıyor, onu da ona vermiş olurum. Peki ya Savaş haklıysa? Ya babam gerçekten kötü biriyse? Öz kızını kullanmaya çalışıyorsa? Sonuçta derin bir "off" çektim, düşüncelerden sıyrılmaya çalıştım. Ayağa kalktım, saçımı kurutup aşağı inecektim. Bir de Savaş’ı dinlemek istemiyordum. Tam ayağa kalkmıştım ki evde yankılanan silah sesleriyle korku ve panikle kalakaldım. Silah sesleri artarken bağırış sesleri de yükseliyordu. Korkuyla yatağın yanına yere çöktüm, ellerimle başımı koruyarak öylece oturdum. Çok korkuyordum. Benim hayatım nasıl birden bu kadar değişti? Silah sesleri yakınlaştıkça nefes almakta zorlanmaya başlamıştım. Şimdi ne olacaktı? Düşmanımın evinde düşmanıma savaş açmışlardı… ve ben ortada kalmıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD