Barış'ın karşısında korkudan tir tir titrerken oynayabileceğim tek kozu oynamaya karar vermiştim. Sevimliliğimi kullanacaktım mecburen. "Barış arkadaşlarım bir anda değiştiler artık okula da gelmiyorlar, görüşemiyoruz da o kadar çok üzülüyorum ki."
"Üniversite böyledir Hazal ilk günlerdeki arkadaş grubu mutlaka bir gün dağılır. Üzme kendini boşa," dediğinde sessiz kalmayı tercih ettim. Bir an önce ondan kurtulmak istiyordum.
Elini birden belime attı. "Neden mesajlarıma dönmedin?"
Derin bir nefes aldım. Yoğun olduğumu söylesem inanmaz, sinirlenirdi. "Kafam karışıktı çünkü yani ne hissettiğim konusunda ve netleşmeden seni oyalamak istemedim."
Hayatımda en iyi rol yaptığım anlardan biri olabilirdi. O da inanmıştı. Çenemi okşadı. "Üzülme acele etmene gerek yok. Zanabdab bol neyimiz var ki?"
Ben hafif tebessüm ederken bana göz kırptı ve hep beraber gittiler. Dolan gözlerim artık rahatça boşalabilirdi. Aslı, elimi tuttu. "Tuğkan hoca haklıydı onları kaybettik Hazal."
"Hem de sonsuza dek," diye mırıldandım. Aklıma Tuğkan gelince panikle ona döndüm. "Tuğkan'a anlatmam lazım haydi gidelim."
Görüşmek için mesaj attığımda Tuğkan bizi almaya durağa gelmişti. Şehrin daha uzak bir yerine gidecektik çünkü Barış'ın gözüne batmak istemiyordum.
Şirin bir kafeye geldiğimizde hep beraber arkalara geçtik. Olan biteni onlara anlattıktan sonra Tuğkan çok sinirlenmişti. "Sana uzak dur demiştim."
"Onlar benim arkadaşlarım ve kardeşim gibiler Tuğkan," dediğimde öfkeyle ayağa kalktı. "Sana neden uzak durman gerektiğini hepsini anlattım. Sana her şeyimi anlattım Hazal!"
"Sadece son bir kez şansımı denemek istedim," dediğimde Tuğkan soğuk bir ifadeyle bana baktı. "Kendi başına iş çevirmen üstüne Barış'a rol icab mı artık bilemem ama yakınlık kurmanın benim gözümde aldatmaktan bir farkı yok."
Ona hayretle baktım. "Aldatmak mı?"
Bir şey demeden arabanın anahtarını Tuğberk'e uzattı ve kafeden gitti. Donakalmış halde arkasından bakarken gözlerim de dolmuştu. Resmen beni bırakıp gitmişti. Son zamanlardaki büyük korkum başıma gelmişti. Aslı bana sarıldı. "İyi misin?"
"Bir daha sakın Tuğkan'ın adını anmayın," dedim göz yaşımı silip. Tuğberk de kızgındı ama tamamen benim halt yemem olduğu için Aslı'ya kızmamıştı. "Hazal, ağabeyimle konuşurum ben merak etme."
"Hayır istese o da beni dinleyebilirdi ama gördüğünüz gibi gitmeyi seçti. Artık gerçekten onun adını duymak istemiyorum."
Masada oturup bir şeyler içtikten sonra Tuğberk bizi yurda bırakmıştı. Veda edip içeriye geçtim ve onları baş başa bıraktım. Odaya girdiğimde üzüntüyle bakındım. Derdimi anlatıp dalga geçtiğim arkadaşlarım da bugün silmişlerdi beni. Kalbimi delirten adam da silmişti. Yatağa uzanıp ağlamayı planlarken birden telefonum titremişti. Sınıftan arkadaşım Atakan yazmıştı. 101 oynamak için dördün kişiyi arıyorlardı. Güzel bir değişiklik olacağını düşünerek hemen kabul ettim.
Ben tekrardan yurttan çıkarken Aslı ve Tuğberk'in hala sohbet ettiğini görmüştüm. Gidip selam verdim. "Ben Atakanlar ile 101'e gidiyorum. Yurt kapanmadan geliriz."
Tuğberk bana kuşkuyla bakarken ben kapının önüne gelen Atakan'ın yanına gittim. "Selam."
"Selam, gelmezsin sanıyordum ama," dediğinde güldüm. "Ben de istiyordum aslında. Güzel denk geldi."
Yurdun aşağısındaki kafeye gittiğimizde onun arkadaşlarının da orada beklediğini görmüştüm. Hep beraber tanışıp masaya oturduktan sonra Atakan ve ben eş olmuştuk. Oyun başladıktan sonra hem oyun hem de onların muhabbetini dinlemek kafamı dağıtmamı sağlamıştı. Hatta çok eğlenmiştim. Gerçekten de ihtiyacım vardı. Oyun arasında lavabo için kalktığımda arka masalardaki Tuğberk ile göz göze gelince kaşlarımı çattım. Burada ne işi vardı ki? O da bana sertçe baktığında hızlı adımlarla lavaboya gittim.
Enseme ve alnıma biraz su tutup rahatladıktan sonra lavabodan çıktığımda Tuğberk'in de peşimden geldiğini ve beni beklediğini fark ettim. "Senin ne işin var burada?"
"Oyun oynamaya geldik, ya sen?" dediğimde konuşmadan önce burnuna dokuntu. Bu, yalan söyleme belirtisiydi. "Ağabeyimin bir işi için geldim, görüşme yapıyorum."
"Ne hoş," dedim gözlerimi devirerek. Tam gidecekken beni durdurdu. "Hazal buradan gitsen iyi olur. Bu gece burada ölenler olacak."
"Ne diyorsun sen?" dedim korkuyla. "Tuğkan'ı çağırabilirim istersen."
"İstemem, ben gidiyorum," dedim sinirle. Masaya döndüğümde diğerlerinin yemek yemesini fırsat bilerek kalkacağımı söyledim. "Durun önce fotoğraf çekelim."
Atakan toplu fotoğrafımızı çekip bana attığında gülümseyerek tebessüm ettim. Gideceğim sırada onları burada bırakmaya içim el vermedi ve geri döndüm. "Burada işletme sahibi kavga etmiş, erken kapatacakmış, siz de kalkın."
Artık yalan söyleme konusunda uzmanlaşmıştım ve bu çok trajikomikti. "Tamam, biz de birazdan kalkarız."
İçim rahatlayarak kafeden çıktım ve uzaklaşmaya başladım. Ama bu sefer de aklım içerideki Tuğberk'te kalmıştı. O neden çıkmıyordu? Hızlıca ona mesaj attım. "Neden çıkmıyorsun?"
Anında cevap gelmişti. "Arkadaşlarımı gönderip ben de kaçacağım."
Ferahlayarak oradan uzaklaştım. Yurt yakın olduğu için korkmuyordum ama yine de önlem amaçlı hızlı adımlarla yürüyordum.
Odama girdiğimde dolabımı açıp bir şeyler yedikten sonra hemen kendimi yatağa attım. Yorgunluktan hemen uykuya dalmıştım.
Sabah gözlerimi araladığımda hemen saate bakmak için telefonumu açtım. Tuğkan'dan gelen aram sayısını görünce panikle yerimden sıçradım. Yetmiş iki kere beni aramıştı ve bir sürü mesaj atmıştı. "Hazal, dün çatışma olmuş senin arkadaşlarınla gittiğin yerde iyi misin?"
"Bilgi alamıyorum şu anda sadece iyi olduğunu söyle bana Hazal." Normalde beni umursamayan insanın böyle bir durumda umursaması benim için anlamsızdı. O yüzden mesajlarını cevapsız bıraktım. Bugün de onunla dersimiz vardı ama ben gitmeyecektim. Bugün yalnızca kendimle baş başa kalıp yemyeşil bir gün geçirmek istiyordum.
Aslı'yı uyandırıp hazırlanmasını ve benim gitmeyeceğimi söyledim. O ise benim için fazlasıyla endişelenmişti. "Sen derse git, çıkışta da Tuğberk ile bir şeyler yapın beni merak etme biraz dinleneceğim."
O gittikten sonra yatağımı ve ortalığı toplamaya başladım. Eşyalarımı düzenlemek bana iyi gelecekti biliyordum. Dolabımı, masamı, yatağımın altını silip düzenledikten sonra giymediğim kıyafetlerimi poşetledim ve yurt memuruna bıraktım. Eşyalarımı azaltmak beni hep ferahlatıyordu ve başkalarıyla paylaşmak beni mutlu ediyordu.
Elimi yüzümü yıkayıp hijyenik bir cilt bakımı yaptıktan sonra hayvanlara yemek vermek için bahçeye çıktım. Kedileri ve köpekleri beslerken kapının dışındaki Atakan ve arkadaşlarını görmüştüm. Hararetle dün geceki çatışmayı konuşuyorlardı. "Selam."
"Hazal bizden sonra çatışma olmuş biliyor musun? İyi ki senden sonra çıkmışız. Helal olsun kız sana," dediklerinde güldüm. "Şükürler olsun biz iyiyiz ama ya ölenler?"
"Çeteler arası bir çatışmaymış bu, bunlar düzenli olarak birbirlerini öldürüyorlar," dedi Atakan, çok normal bir şey söylüyormuş gibi. Tam cevap vereceğim sırada Tuğkan'ın sesini duydum. "Hazal."
Yanına gidip ona sorarcasına baktım. "Neden buradasın? Senin derste olman gerekmiyor mu?"
"Umurumda bile değil. Sen iyisin, değil mi?" Sessiz kalıp ona baktığımda birden beni kendisine çekti ve sıkıca sarıldı. Ona sarılmayı çok sevsem de ona sarılmak için her şeyi vermek istesem de bana son yaptığından sonra buna izin veremezdim. Onu hızlıca ittim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Kendine gel. O masayı terk ettiğin an benim için bittin. Artık bana dokunamazsın."