10-Teklif

1419 Words
Poyrazın arkasından bakarken bir anda sessizliğin içinde kaldım. Esinle göz göze geldik ama hiçbirimiz konuşmadı. Boğazımda bir şey düğümlendi. Tam olarak neye sinirlendiğini biliyordum ama bu kadarı fazla değil miydi? Canla olan randevuma mı takılmıştı yoksa yine kendi kafasında senaryolar mı yazıyordu? Artık bu belirsizlik yorucu olmaya başlamıştı. Neye, niçin tepki verdiğini bir türlü çözemiyordum. "Abimdeki değişimi sen de fark ettin mi?" diye sordu Esin. "Evet, tuhaf davranıyor," dedim. "Bu Selin denen kız ona hiç iyi gelmedi. Sevemedim onu," diye söylendi Esin. Ona bir şey diyemedim. Belki de haklıydı… Bir süre zaman geçirdikten sonra kafamdaki sorularla eve döndüm. Günlük işlerimi halledip okul için son hazırlıklarımı yaptım. Haftaya okul açılıyordu ve tıp fakültesi gerçekten zordu. Derslere adapte olabilmek için en kısa sürede kafamı toparlamalıydım. Bu düşüncelerle uykuya daldım. Sabah uyandığımda, kendimi son birkaç günün ağırlığından silkelenmeye çalışırken buldum. Poyraz’ın dün yaptığı çıkış… O bakış… Yüzüme eğilip söylediği o cümleler… Beni bir yere çekiyordu ama o yerin neresi olduğunu bilmiyordum. Ve bu kafa karışıklığı beni delirtiyordu. Saat 13:12. Randevuma 45 dakika vardı. Üzerimi değiştirdim, güzelce hazırlandım. Aynaya baktığımda karşıma çıkan kadın hoşuma gitti. Güçlü, kararlı ve kendinden emin görünüyordum. Kendime aynadan bakıp, “Can’a adil davran ve bu işi bugün sonlandır. O da bir an önce benden umudunu kesip kendi yolunu çizsin,” diyerek kendimi motive ettim. Anneme çıktığımı haber verip kapıya doğru yürüdüm. Arabam bakımdaydı; bu yüzden taksiyle gidecektim. Eve yakın durağa yürümeye başladığımda, yolun kenarında Poyraz’ı arabasına yaslanmış, sigara içerken gördüm. Tam selam verip yanından geçecekken kolumdan tuttu. "Ben bırakırım seni, gideceğin yere," dedi. "Gerek yok, duraktan taksiyle giderim ben," dedim. "Naz, yorma beni. Bin şu arabaya." "Çok gerginsin, farkında mısın?" "Evet, gerginim Yeşil. Ve çok geçerli sebeplerim var," dedi, kızgın bir ses tonuyla. Onunla tartışmak istemediğim için arabaya bindim. "Kemerini tak." "Gideceğimiz yer çok yakın. Kemer takmaktan hoşlanmıyorum." "Yeşil, o kemeri hemen takıyorsun. Ayrıca sadece bugün değil, araba kullandığın her zaman takıyorsun. Yoksa Murat Amcayla kısa bir konuşma yaparım." "Beni tehdit ediyorsun?" "Evet. Tam olarak bunu yapıyorum." Suratımı cama çevirip gideceğimiz yeri söyledim. "Çok güzel görünüyorsun," dedi. "Her zamanki ben," dedim gülümseyerek. "Heyecanlı mısın randevuna?" diye sordu, dişlerini sıkarak. "Hayır, değilim. Can benim arkadaşım. Heyecanlanacağım bir durum yok. Benim için özel biri değil." "O zaman bunu ona da belli et istersen. Çünkü sana karşı ciddi şeyler hissediyor. Senin de fark ettiğin üzere. Onun umuda kapılmasına izin verirsen çok üzülür." "Biliyorum. Ona asla ümit vermedim. Siz görevdeyken bile beni aradığında her zaman ölçülüydüm. Bir arkadaş gibi konuştum. Umutlanmasın diye. Ama gönül, kimi seçeceğine kendi karar veriyor. Aklı dinlemiyorum," dedim, tek nefeste. Elleri direksiyonu sıkıca kavramıştı. "Evet, ne yazık ki öyle Yeşil," dedi. Kafasını çevirip yüzüme baktı. "Ne kadar değiştin son birkaç yılda. Güzelleştin… Olgun, aklı başında bir kadına dönüştün. Bu değişimi görmek beni heyecanlandırıyor." Yine zaman yavaşladı. Yanındayken her şeyine hayran olmak zorunda mıydım ben? Her şeyi beni ona çekiyordu. Üzerimdeki etkisi… Kontrol edilemezdi. Gideceğimiz kafeye yaklaşırken telefonu çalmaya başladı. Meşgule aldı. Tekrar tekrar çaldı. Telefondaki isme çaktırmadan gözüm kaydı: Selin. "Aç istersen. Merak etmesin sevgili arkadaşın," dedim imalı bir sesle. Ters ters bakıp telefonu açtı. "Efendim Selin? Araba kullanıyorum, uygun değilim. Önemli değilse daha sonra konuşalım." Karşı tarafın ne söylediğini duyamıyordum ama Poyrazın gerildiğini hissettim. "Tamam, bir saate yanındayım," dedi ve telefonu kapattı. Yolun geri kalanında tek kelime etmedim. Kafeye vardığımızda arabadan inmeden önce ona döndüm. Canın senin için önemini biliyorum onu belki bugün üzücem ama ilerde böyle bir karar verdiğim için mutlu olacak dedim ona konuşma fırsatı vermeden teşekkür edip arabadan hızlıca indim. Kafeye girdiğimde Can, cam kenarındaki masada beni bekliyordu. Her zamanki gibi güler yüzlüydü. Ayağa kalktı, sandalyemi çekti. Oturmam için bekledi. Nezaket, kibarlık, sakinlik… Hepsi vardı onda. Ama gözlerinin içinde kaybolmuyordum. Sadece bakıyordum. Göz göze gelince içim ürpermiyordu. Belki de aşk dediğin biraz dengesizlikti. Kararsızlık, çarpıntı… Bazen nefes alamamak. "Naz, hoş geldin. Harika görünüyorsun. Seni her gördüğümde büyüleniyorum," dedi. "Hoş bulduk Can. Teşekkür ederim ama beni utandırıyorsun." "İnan, söylediklerimden daha fazlasısın benim için." Ne içersin bak burası harika tramisu yapıyor tatlıyı çok sevdiğini biliyorum denemek ister misin? Olur dedim. Siparişlerimizi verdik. Bir süre sessizce beni izledi. Kahvelerimiz geldikten sonra konuşmaya başladı. "Çok heyecanlıyım. Liseli çocuklar gibiyim," dedi. Tebessüm ettim. "Nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama en başından anlatmak istiyorum sana..." Seni fark ettiğimde 17 yaşındaydın ve şuanki kadar güzeldin o zamanlarda ilk başta kızdım kendime çok küçük dedim ama gönül ferman dinlemiyormuş seni rahatsız etmeden sevmeye devam ettim her hareketin beni büyülüyordu gülümsemen ara ara şımarıklıkların bazen yaşından büyük olgun davranışların her şeyinle gözümdeki ve kalbimdeki yerin her geçen gün büyüdü 18 .inci yaş günün de sana sırılsıklam aşık olduğumu bir daha anladım seninle her konuşmak istediğimde bir bahaneyle geçiştirdiğinin farkındaydım acaba dedim hayatında biri mi var korktum inan bunun olmasından çok korktum ama sonradan öğrendim hayatında kimse olmadığını ve zamana ihtiyacın olduğunu bir ilişkiye hazır olmadığını düşündüm ve sonra sende biliyorsun göreve gitmemiz gerekti. Ve senden uzak geçirdiğim yıllarda duygularımdan tekrar tekrar emin oldum seni seviyorum naz ve bu duygularım inan çok güçlü bütün bunları nefes almadan söylemişti cümlesini sonlandırıp beklentiyle yüzüme baktı Ben bu bakışı tanıyordum çünkü bende poyraza çoğu zaman böyle bakıyordum. Kendimi öyle bir çıkmazın içinde buldum ki kafam çok karışıktı. Cana onu incitmeden, umutlandırmadan bu işin olmayacağını anlatmalıydım. Poyraz olmasaydı bütün kalbim ruhum onla dolu olmasaydı cana seve seve bir şans verirdim ama şimdi bu imkansız böyle bir kötülüğü ona yapamam onu üzmek en son istediğim şey poyrazla biz imkansızdık evet ama o kalbimde yaşadığı sürece hayatıma kimseyi almayacaktım.ve daha fazla canı beklentiye sokmadan konuşmaya başladım. Can teşekkür ederim benim hakkımdaki bütün güzel düşüncelerin için bunlar benim için çok kıymetli sende benim için çok değerlisin ama bir arkadaş olarak senle ilgili hiç farklı bir şey düşünmedim sana hiç farklı duygular beslemedim özür dilerim belki şuan bu duydukların seni üzecek ama ilerde daha mutlu olacaksın seni gerçekten seven ve senin sevgine gerçekten layık bir kızla birlikte olduğun zaman dedim bende onun gibi soluksuz konuşarak. Canın yüzünde tebbessüm soldu gözündeki parıltılar bir anda silindi bu cevabı beklemiyordu anladığım kadarıyla. tamam acele etmeyelim hemen karar verme zamana bırakalım bu arada birbirimiz daha iyi tanırız bekli seninde duyguların değişir dedi umutla sonra birden elimi tuttu ve dudaklarına götürdü seni kazanmadan kaybetmek istemiyorum dedi. Elimi yavaşça sıcak avuçlarından çektim üzgünüm can bu benim açımdan zamanla olabilecek bir şey değil duygularım değişmeyecek şartlar farklı olsaydı senle denemeyi çok istedim ama bu şartlarda mümkün değil seni umutlandırıp bekletmek istemiyorum "Hayatında biri mi var?" diye sordu. "Hayır. Ama kimseyi de hayatıma almayı düşünmüyorum," dedim. Bu sadece benle ilgili seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim Sustum. O da sustu. Sonra tekrar konuştu Sen bir şey yapmadın dedi kırgın bir sesle ben sevdim seni ben hayaller kurdum senle ilgili senin sucun yok bunu için sana kızamam sana kırılamam Canda bir an kendimi gördüm bende poyrazı kendim sevip hayaller kurmuştum o ne de bana umut vermişti nede kalbinin kapılarını açmıştı bende bundan sebep ona ne kızıyordum nede ona kırılıyordum. Canın şuanki hali içimi parçaladı bana bu kadar bağlandığını hiç tahmin etmemiştim.tam bunları düşünürken camdan bir silüet gözüme çarptı ve şok olmuş bir şekilde o silüete odaklandım Poyraz. Kafenin karşısında durmuş, bizi izliyordu. Elinde telefon vardı ama bakmıyordu bile. Gözlerini dikmişti. Kırılmış gibiydi. Öfkeli değil de… Kırık. Bu hali, neydi böyle neden ordaydı neden bizi izliyordu en son telefonda selinin yanına gideceğini söylemişti ama şimdi karşımda ne zamandır orda olduğunu bilmeden bizi izlediğini fark ettim ama neden onunla ilgili kafam az karışmış gibi daha da karıştırıyordu kafamı . Gözümü açıp kapadığıma poyraz orda yoktu bir hayalet gibi birden kaybolmuştu Yüzüm değişince Can, “Bir şey mi oldu?” diye sordu “Elin yüzün değişti.” “Hayır,” dedim hemen. “Sadece biraz başım ağrıyor.” İyisin yani sorun yok değil mi dedi Evet sorun yok merak etme dedim . can sonra sanki cümlelerini kafasında toparlamak ister gibi bir süre bekledi ve sonra konuşmaya başladı "Seni zorlamak istemem ama senden de vazgeçmiyorum. Bir gün beni istersen, bir adım uzağında olacağım. O zamana kadar sessizce seni bekleyeceğim. Ama arkadaşlığını kaybetmek istemem." Ona gülümsedim. "Daima arkadaşımsın," dedim. Kahvelerimizi içtik. Günlük, sıradan şeylerden konuştuk. Onunla sohbet etmek güzeldi. Ama kalbim yine yerli yerindeydi. Kalkmaya karar verdik. Can, “Seni evine bırakayım,” Olur yol boyunca hiç konuşmadık Can beni eve bıraktı. Her şey için ona teşekkür edip vedalaştım. Kendimi şimdi huzurlu ve iyi hissediyordum.Eve doğru yürürken telefonum çaldı. Esin. "Selam canım, nasılsın? Nasıl geçti randevu? Her şey yolunda mı?" Soruları arka arkaya sıraladı. "Esin, bir sakin olur musun?" "Kuzum çok merak ediyorum. Anlat hadi!" "Çok yorgunum. Yarın konuşalım. Öpüyorum," deyip telefonu kapattım. Çünkü şu an düşünmem gereken çok daha önemli biri vardı poyraz…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD