19-ilk öpücük

1377 Words
Naz Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Poyraz’ın gözlerinde öyle bir bakış vardı ki… hem özlem hem de öfke, ikisi birden. Bir adım daha yaklaşsa nefesim kesilecekti. “Ne konuşabiliriz ki, Poyraz?” dedim zorla. Dudaklarım titriyordu. Göz kapaklarını sıkıca kapadı, sonra aniden açtı. Parmak uçları saçlarımın arasına daldı ama hızla geri çekti. Sanki bana dokunmaya hakkı yokmuş gibi. “Burada olmaz, benim eve gideceğiz. Orada konuşacağız.” dedi kararlı bir sesle. “Poyraz saçmalama, herkes içeride. Bir yere gidemeyiz. Ne konuşacaksak burada konuşalım.” dedim öfkeyle. Hem de bizim konuşacak neyimiz vardı ki? Bir an gözleri seyirdi, sonra öfkeyle yüzümü iri ellerinin arasına alıp kendine çekti. Allah’ım… ona bu kadar yakın olmak, kokusunu bu kadar yakından solumak başımı döndürüyordu. Sadece gözlerimin içine bakarak, kısık sesle: “Yok mu Yeşilim?” diye sordu. “Yeşilim” kelimesi öyle bir tondaydı ki… sevgi dolu, sahiplenici, sanki ona aitmişim gibi. Dudaklarımı oynattım ama cevap veremedim. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Bu adamın üzerimdeki etkisi korkunçtu. Ve bunun farkındaymış gibi dudaklarının kenarı kıvrıldı. “Anlaştığımıza göre ben ne dersem tamam deyip bana uyacaksın. Buradan çıkıp eve gideceğiz. Konuşmakta geç kaldığımız her şeyi konuşacağız, tamam mı güzelim?” Başımı yavaşça salladım. O an eğildi, önce alnıma bir öpücük kondurdu. Sonra alnını benimkine dayayıp derin bir nefes aldı. Sanki devam edebilmek için buna ihtiyacı vardı. Poyraz Onun gözleri… Yeşil’in gözleri… Bana bakarken hem öfke hem kırgınlık vardı. Elini tutmak, yüzünü avuçlamak istedim ama yapamadım. Hakkım yoktu. “Hayır,” dedim içimden. “Vazgeçmeyeceğim.” Söylediğim her cümlede sesim titredi. Uzak kalmayı ben seçmiştim ama her yanına gelişimde ruhum daha da parçalanıyordu. Onu Emre’nin yanında gülerken gördüğümde içimde kıyamet kopuyordu. “Eve gidip konuşacağız.” dediğimde önce itiraz etti. O küçük fındık burnunu havaya dikip kırgın kırgın baktı bana. Haklıydı, hem de sonuna kadar. Ama bu geceyi onunla konuşmadan bitirmeyeceğimi de biliyordu. Yüzü avuçlarımdaydı. Kontrolümü kaybetmemek için insanüstü bir çaba harcıyordum. O kırmızı dudaklarına kapanıp onu tüketene kadar öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Ona arzum her geçen gün büyüyordu. “Ne söylersem bana uyacaksın ve eve gidip konuşacağız.” dediğimde usul usul başını salladı. Onayını alır almaz alnından öptüm, alınlarımızı birbirine dayadım. Soluklanmaya ihtiyacım vardı. Telefonumu çıkarıp Tunç’u aradım. Birkaç çaldıktan sonra açtı. “Efendim abi?” “Tunç, ben Naz’la çıkıyorum. Durumu idare et.” dedim ve kapattım. Tunç’un her şeyin farkında olduğunu biliyordum. İmalı bakışları, arada laf çaktırmaları hep kendini ele veriyordu. Naz bana şaşkınlıkla baktı. “Bakma öyle güzelim, Tunç’u tanımıyor musun? Ortam idaresinde üstüne yoktur.” dedim gülerek. Elini tutup kimseye görünmeden arka kapıdan çıktık. Hızla arabaya binip motoru çalıştırdım. Yüzündeki şaşkınlıkla bile öyle tatlıydı ki… Yolda giderken aynı anda telefonlarımız çaldı. “Efendim Selim?” “Abi neredesiniz? Naz iyi mi? Hemen konum at, geliyorum!” Tunç ne söyledi acaba diye düşünürken mesaj bildirimini gördüm. Hızla açıp okudum: ‘Abi Naz’ın tansiyonu düştü ve senin onu hastaneye götürdüğünü söyledim.’ “Piç…” diye mırıldandım. Selim’in sesi hâlâ telaşlıydı. “Selim, telaş yapma. Sadece tansiyonu düştü, ben hallediyorum.” dedim ve uzun uğraşlar sonunda onu ikna ettim. Naz da o sırada Emre’yle konuşuyordu. “İyiyim, merak etme.” diyordu. O puşt Emre’yi ikna etmeye çalışıyordu. Sonra telefonu kapatıp birini aradı gözlerimle sürekli onu kontrol ediyordum mahcup bir sesle abi ben iyiyim merak etme poyraz biraz abarttı sıkıntı yok dedi. Sonunda telefonu kapattı, derin bir nefes çekti ve bana döndü. “Tunç ortalığı fena karıştırmış.” “Evet, farkındayım.” “Öyle mi? Ne güzel… Konuşmak için bu kadar ısrar etmeseydin, yalan söylemek zorunda kalmazdık.” dedi sinirle. Bu kızın her hali tatlıydı. Öfkesi bile hoşuma gidiyordu. İster istemez gülümsedim. Daha da sinirlendi. “Komik mi bu?” diye çıkıştı. Kaşlarını daha da çattı. Elimi uzatıp çatık kaşlarını düzelttim. “Çatma kaşlarını, erken kırışacaksın.” dedim. Naz’ın şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Bu gece onu sürekli bir duygudan diğerine sürüklüyordum. Yol boyunca sessizce yan yana oturduk.yüzüme bakmadan sürekli dışarıyı izledi. Rezidansın otoparkına girip arabayı park ettim. Elini tutarak asansöre bindik. 20. kata bastım. Naz cam asansörden dışarıyı izliyordu. “Evin burada mı?” dedi. “Evet. İlk defa biri evime geliyor.” dedim gözlerine bakarak. “Ciddi misin?” diye sordu inanamayan gözlerle. “Evet. Neden şaşırdın ki?” Omuz silkti, cevap vermedi. Kapıya geldiğimizde elini yine tuttum. Ne zaman dokunsam, ellerimize şaşkın şaşkın bakıyordu. Onun kafasını ne kadar karıştırdığımın farkındaydım. Ama bu gece tüm sorularına cevap verecektim. Eve girdik. Bir süre etrafı inceledi. Ben de kapıya yaslanıp onu izledim. Sonra bana dönüp o yeşil gözleriyle: “Evin sana benziyor.” dedi. Yanına yürüyüp karşına geçtim. “Nasıl bana benziyor?” dedim. Nefes alış verişleri hızlanmıştı. Asker olmanın verdiği tecrübeyle insanların davranışlarından duygularını kolayca anlardım. Heyecanlıydı. “Senin gibi işte… siyah, beyaz, gizemli.” dedi. “Ben gizemli miyim? Naz, beni yıllardır tanıyorsun.” “Bana gösterdiğin Poyraz’ı tanıyorum sadece.” dedi buruk bir tebessümle. Nazla evde yalnızdık ve ben nasıl davranacağımı bilemiyordum.lisedeki hallerime döndürmüştü bu kız beni. “Oturmak ister misin?” “Olur.” dedi ve üçlü koltuğa geçti. “Bir şey içer misin?” “Poyraz, buraya konuşmak için geldiğimizi sanıyordum.” “Evet, konuşacağız.” “O zaman başlasan mı artık? Tunç’un söylediği yalan yüzünden herkes huzursuz oldu. Konuşup eve dönmek istiyorum. Zaten yeterince telaşlandırdık insanları.” Tam konuşmaya başlayacaktım ki telefonum yine çaldı. “Siktir!” dedim öfkeyle. Bu defa arayan Selin’di. Yeterince kızgındı bana, ama artık kimseyi düşünecek durumda değildim. Naz, imalı bir gülümsemeyle: “Sevgilin mi? Aç istersen.” dedi. “Selin benim sevgilim değil.” dedim sert bir sesle. Nereden başlayacağımı bilemiyordum. Kıskançlık ve öfkeyle hareket etmiştim ama şimdi karşımda o orman yeşili gözlerini bana dikmiş konuşmamı bekliyordu. Yanına oturdum. “Emre’yle aranda ne var?” Yüzüme öfkeyle baktı. “Bunu sormak için mi bu kadar ortalığı karıştırdın? Kulüpte de sorabilirdin.” “Emre’yle aranda ne var?” “Arkadaşım.” dedi uzatarak. “Bitmiyor bir türlü arkadaşların.” “Bu normal değil mi?” “Değil!” dedim sinirle. “Arkadaşım dediğin bütün piçler sana aşık. Bu da onların senin arkadaşın olmadığı anlamına geliyor.” “Daha önce de konuştuk, Can ve Taner’e karşı bir şey hissetmiyorum. Onlara söyledim. Sadece Arkadaş olarak hayatımda kalabileceklerini biliyorlar.” “Emre’ye karşı aynı duygulara sahip değilsin yani.” dedim dişlerimin arasından. “Emre de arkadaşım. Ama onun yanında iyi hissediyorum. Eğlenceli, komik, ilgili… Zevklerimiz yakın. Artı yakışıklı biri.” Öfkeyle solumaya başladım. “Sen ne dediğinin farkında mısın? Ondan etkileniyor musun?” Naz Poyraz sayesinde kafam iyice allak bullak olmuştu. Baş başa konuşabilmek için saçma bir oyuna girişmişti ve şimdi onun evinde aynı koltukta oturuyordum. Her sorusu öfkeyle doluydu, ben cevap verdikçe daha da deliriyordu. “Poyraz, ben 21 yaşında genç bir kızım. Sevgilim ya da sevdiğim birinin olması çok normal değil mi? Tıpkı senin gibi…” “Benim sevgilim yok.” dedi. “Aaa pardon! Gecelerini yanında geçirdiğin, elini tuttuğun, ailenle tanıştırdığın Selin kim o zaman?” “Düşündüğün gibi değil.” “Nasıl peki?” “Bizim bir ilişkimiz yok. Arada görüşüyoruz sadece.” Ayağa fırladım. “Ne kadar modern bir ilişki! Belki ben de böyle bir ilişki tercih etsem… Gayet normalmiş sonuçta.” “Naz, ağzından çıkan kelimelere dikkat et. Beni delirtme.” “Neden deliriyorsun Poyraz? Neden? Benim ne yaşadığım, kimin yanımda olduğu seni neden bu kadar ilgilendiriyor? Mantıklı bir şey söyle bana!” Sesi yükseldi, benimki de öyle. Yorulmuştum artık bu gelgitlerinden. Elleriyle saçını geriye attı, arkasını dönüp pencereden dışarıya baktı. Birkaç dakika sustu. “Tamam Poyraz. Bu konuşma burada bitti sanırım. Çünkü senin söyleyeceğin hiçbir şey yok.” dedim. Çantamı alıp kapıya doğru yürüdüm. Poyraz Arkamı döndüğümde Naz kapıya yönelmişti. Büyük adımlarla yanına yetiştim. Kapının kolunu tutmuştu ki onu kendime çevirip dudaklarına kapandım. Onu öpmeye başladım. Bu asla planladığım bir şey değildi. Aman Allah’ım… dudaklarının tadı harikaydı. Geçmişteki hiçbir öpüşmeme benzemiyordu. Uzun bir süre karşılık vermedi, şaşkındı. Sonra o da dudaklarımı öpmeye başladı. Şu an dünyada bizden daha önemli hiçbir şey yoktu. Dudaklarını deli gibi sömürüyordum, kendimi durduramıyordum. Tadı aklımı başımdan almıştı. Tecrübesizce verdiği karşılıklar beni daha da baştan çıkartıyordu. Ne kadar öptüğümü bilmiyorum. Bir an nefeslenmek için dudaklarından uzaklaştım ama saniyeler içerisinde dudaklarına tekrar kapandım.Bir süre sonra dudaklarını hafifçe ısırıp emmeye başladım. Onu öyle arzuluyordum ki… sertleşmiştim. Lanet olsun, eğer şimdi durmazsam her şey dönülmez bir noktaya gidecekti. Dudaklarından ayrıldım. Titreyen bedenini kendime yasladım, sıkıca sarıldım. Saçlarına gömülüp soluklandım. Hiçbir şey düşünmeden…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD