Koku.

1935 Words
Dün bölümü sabah attım diye bayramınızı kutlamayı unuttum. Nice mutlu mesut bayramlara, günlere arkadaşlar. Kurban bayramımız mübarek olsun. Keyifli Okumalar... Zelal ekranda gören isme pek takılmadı. Kocasının büyük şirketleri vardı ve elbette onu iş yaptığı, çalışanı olan kadınlar arayabilirdi. Elbette adam aramayı cevaplayıp yatak odasından çıkana, hatta yatak odasının kapısını kapatana kadar. “Söyle Şenay.” Kapı kapanır kapanmaz makyaj masasının kenarlarını sıkan genç kadın gözlerini kapattı. Revşen`in kendisine ihanet etmeyeceğini biliyordu ama o kendisi gibi hiç beklemediği zamanda evlenmek zorunda kalmıştı. Belki de arayan kadın onun sevdiğiydi. “Böyle olsa bile ona hesap soramazsın Zelal.” dedi kendi kendine. Kendi durumu ondan daha beterdi. O aile yapısını bile bile Furkan ile birlikte olmuştu. Bir kere olmuş olsa da olmuştu ve geri dönüşü yoktu. Revşen`in kendisinden o yüzden de uzak durduğunu düşünüyordu. Titrek nefes alarak makyaj masasından uzaklaştı ve yorgun bedenini yatağa bıraktı. Bakışları istemsizce kapalı kapıya kaydı. Adam kapıyı kapatarak ona sınır çizmişti. Yalnız kalmak istiyordu. Birkaç dakika sonra oturmaktan yorulan kadın yatağa yattı ve gözlerini kapattı. Kapının açılıp kapanma sesini duyunca gözlerini araladı. Odaya giren kocasını görünce doğruldu. Uyuya kalmıştı. Revşen ona bakmadan üstünü çıkarmaya başlayınca yataktan indi ve odadan çıkmaya yeltendi. Kapıdan çıkacakken adamın sesini duydu. “Zelal.” Arkasına döndü. “Buyur Ağam.” dedi sakin sesle. Adam gömleğinin düğmelerini çözerken genç kadın ona bakmamaya çalışıyordu. Fakat gözleri ondan bağımsız adamın açığa çıkan sırtına ve sırtında hareket eden sert kaslara kayıyordu. İyi ki sırtı kendisine dönüktü de onu izlediğinden habersizdi. “Küveti hazırla.” dedi sakin sesle. Gömleğini üzerinden çıkardığında panikle bakışlarını kaçırdı. Kaçırdığı bakışları boy aynasından adamın bakışları ile birleşince olduğu yere saplanmıştı. Adam ona ifadesiz siyahlarla bakıyordu. Bir şey olmuştu. onu kendisinden daha uzaklaştıracak, sanki mümkünmüş gibi daha da soğumasına neden olacak bir şey. Ürperdi. “Hazırlıyorum Ağam.” dedikten sonra durdu ve ona baktı. “Su nasıl olsun?” diye sordu. Adam ona kısa bakış attıktan sonra pantolonunun kemerine uzandı. Onun tamamen soyunacağını görüyordu ama kaçamıyordu. Kalbi deli gibi atmaya başladı. “Çok sıcak olmasın.” “Tamam.” Odadan çıktı ve banyoya girdi. Küvete banyo jelini koyduktan sonra üzerine suyun dolması için musluğu açtı. Suyu da ayarladıktan sonra küvetin dolmasını bekledi. Arada elini suya sokuyor hafifçe suyla oynuyordu. Ne düşüneceğini bilemez bir şekilde bomboş zihinle, mekanik hareketlerle işini yapıyordu. Küvet dolduktan sonra üzerinde muazzam köpük bulutları oluşmuştu. Uzanarak köpüklere dokundu. Zelal, suyun köpükleri arasında kendini kaybetmişken, bir anda kocasının banyoya girdiğini fark edememişti. Revşen’in sesiyle irkildiğinde, kalbi hızla atmaya başladı. Küvetin kenarından düşmek üzereyken, güçlü bir el kolunu yakaladı ve düşmesini engelledi. Kocasının dokunuşu, cildinde anında bir elektriklenme hissetmesine neden oldu. Zelal, yüzünü Revşen'den çevirmeye çalışarak, "Küvet hazır. Ben çıkayım." dedi. Gözlerini başka bir yere dikmişti, ama bu çabası, Revşen’in bedenine bakmaktan kaçınmak içindi. Fakat adam onu durdurduğunda, göz göze geldiler. Bu bakışma, içinde tarif edemediği bir gerginlik yarattı. Revşen, onun bu bakışlarındaki çekingenliği fark edip içten içe gülümsedi. Zelal’in kendisine, özellikle çıplak bedenine bakmama çabası, ona küçük bir kız çocuğunun utanmasını anımsatıyordu. Ve o an acaba normal evlilikleri olsaydı onun nasıl davranacağını bilmek istediğini fark etti. Bu düşünce bir anda canını sıkmıştı. Onların asla normal evlilikleri olmayacaktı. Bu koca odada iki oda arkadaşı gibi yaşayıp gideceklerdi. Durumu daha fazla uzatmak istemedi. "Banyodan çıktıktan sonra konuşacağız Zelal." dedi, sesi buz gibi soğuktu. Zelal'in başıyla onayladığını görünce, adamın bir kaşı hafifçe kalktı. Kadın hemen, "Tamam Ağam." diyerek, hızlıca banyodan çıkmak üzere hareketlendi. Revşen'in güçlü eli, bir anlığına Zelal'in kolunu bırakmadı. Bu temas, kadının teninde anında bir yanma hissi yarattı. Elleri adeta onun tenini yakıyordu. Adam, kadının yüzündeki kararsızlığı ve ürkekliği izlerken, onun bu tepkisinden hoşlandığını fark etti. Bu durumu biraz daha uzatmak istediğini hissetse de, sonunda kolunu bıraktı. Zelal, ok gibi fırlayarak banyodan çıkarken, ardında kafasını iki yana sallayan Revşen kaldı. Banyodan çıkar çıkmaz, Zelal alev almış yanaklarına avuçlarını bastırarak yatak odasına yöneldi. Kalbinin çarpıntısı hala dinmemişti. Bir ömrü böyle mi geçireceklerdi? Sürekli birbirlerinden kaçmak, göz göze gelmemeye çalışmak, adeta köşe kapmaca oynamak? Aynı odada yaşarken birbirlerini üstsüz görmemeleri mümkün değildi. Bu düşünceler içinde boğulurken, derin bir nefes aldı ve yüzüne serin havanın temas etmesi için terasa çıkmaya karar verdi. Terasa çıktığında, gecenin serinliği tenini yalayıp geçti ve biraz olsun rahatladı. Yavaş adımlarla koltuklardan birine yaklaştı ve usulca oturdu. Bakışları, ufukta kaybolan gecenin karanlığına saplanmıştı. Beynini zorlayan düşüncelerden uzaklaşmak istiyordu, fakat kafasının içinde sürekli dönen sorulardan kaçamıyordu. Gökyüzünde yıldızlar parıldıyordu. Ay, bulutların arasından hafifçe süzülerek etrafa soluk bir ışık yayıyordu. Gecenin sessizliği içinde sadece uzaklardan gelen hafif rüzgarın uğultusu duyuluyordu. Zelal, bu sessizliği dinleyerek biraz olsun huzur bulmaya çalıştı. Ayaklarını altına alıp, kollarını bedenine sararak hafifçe sallandı. Terasın serin taşları, çıplak ayaklarına huzur veriyordu. Ne kadar orada kaldı bilmiyordu ama üşümeye başlamıştı. Koltuktan kalkarak daha fazla kafası karışmış bir şekilde oturma odasına girdi. Kocası hala banyodaydı. Ne zaman çıkacaktı bilmiyordu. Bu sefer buradaki koltuğa oturdu. Hayatının anlamsızlığı o an canını sıkmıştı. Yapacak bir şeyi yoktu. Koskoca konağa onun cılız bedenini sığdıramamışlardı. Bu odada hapis kalmış hayatın yanından akıp gitmesini izlemeye mecbur bırakılmıştı. Dudaklarını bir birine bastırdı. Ağlamamalıydı. Şimdi yeri değildi. “Söz hanım ağayım ama bu konakta hiçbir hükmüm yok.” diye fısıldadı kendine. Ardından acı bir şekilde güldü. Gülüşü hüzün doluydu, kendine acıyordu. “Daha bu odadan çıkmaya acizsin Zelal. Neyin hanım ağası?” Bu konakta kendine bir yer bulmak, hayatını yeniden anlamlandırmak zorundaydı. Ne olursa olsun, pes etmemeliydi. Kendi kendine, içindeki bu acıyı yenmeye söz verdi. Kendi dizine hafifçe vurdu ve kendini toparlamaya çalıştı. “Kendine gel. Sen nelerin üstesinden geldin. Bununla da baş edeceksin,” diye fısıldadı. Genç kadın asla karamsar biri olmamıştı. Her karanlığın bir aydınlığa gebe olduğunu ve bir gün o aydınlığın içini saracağını biliyordu. İçindeki umudu yeniden canlandırmaya çalışırken, oturma odasının kapısı yavaşça açıldı ve kocası içeri girdi. Revşen yine şıktı ve elbette yakışıklı görünüyordu. Üzerinde gri bir pantolon ve siyah bir gömlek vardı. Saçları taranmış ve kurutulmuştu, ıslak banyodan çıkmış olmanın izleri yoktu. Onu böyle görmek, Zelal’in içindeki karmaşayı daha da artırdı. Zelal, kocasının içeri girmesiyle birlikte, hızla ayağa kalktı. Kalbi hızla çarpıyordu, ama bu sefer korku ya da endişe değil, bir tür beklentiyle doluydu. Revşen kendisini görünce ayağa kalkan kadına oturması için koltuğu gösterdi. “Otur.” dedi. Zelal uysal bir şekilde az önce kalktığı yere oturdu. Kocası da karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Ona bir süre sessizce baktı. Bu genç kadını daha geriyordu. Birkaç saniye daha dayandıktan sonra kendini tutamadı ve “Ne konuşacaktık?” diye sordu. Revşen konuşmadan önce sehpanın üzerinde duran telefonuna baktı. Hala kendisi bıraktığı gibiydi. Demek ki karısı ona dokunmamıştı. “Demin arayan kadın ile ilgili konuşacağız.” dedi. Zelal tam kafasını sallayacakken durdu ve “Tamam. Seni dinliyorum.” dedi. Bu Şenay her kimse kocası için sıradan biri değildi. Bunu anlamıştı. Ama şimdilik bir fikir yürütmedi. Revşen konuşmadan önce birkaç saniye susmuştu. “Şenay bu evlilik olmasaydı hayatımı birleştirmek istediğim kadındı. Bunu bilmelisin çünkü aramızda sır yok. Ve Şenay yarın Alp ile beraber buraya geliyor.” dediğinde kaşları kalkan kadın duyduklarını algılamakta zorlanmıştı. Kaşlarını çatarak ona doğru hafif eğildi. “Alp dediğin bizim Alp ağabey mi? Sahra`nın kocası olan.” diye sorduğunda kocası “Evet.” dedi. “Bizi biliyor mu?” diye sordu bu sefer. “Söyledim.” Zelal aldığı kısa cevaplardan hoşlanmasa da kocasının mizacının böyle olduğunu bildiği için tepki vermedi. “Zaten odadan çıkmıyorum Revşen. Kimsenin ayağına dolanmam. Misafirini rahatça kabul edebilirsin.” Sesi gerektiğinden bir tık fazla kırılgan çıkmıştı. Bundan hiç hoşlanmadı. Berham`ın ölümü her ikisinin de hayatını, planlarını alt üst etmiş geleceklerini yeniden şekillendirmişti. İkisi de bir bilinmezin içindeydi ve sonu görünmeye yolda yürüyorlardı. “Ben sana bunu ayak altında dolaşma diye demedim. Bilmen gerektiği için dedim Zelal.” Adamın sesi hafif yüksek çıktmı. Karısının kendisini bu kadar küçük görmesine sinir olmuştu. “Şenay ile aramızda küçük bir öpücükten başka bir şey geçmedi. Yıllardır onun Alp`e yaptığı şımarıklıkları izliyorum.” dedi. Zelal şaşırmıştı. “Şımarıklık?” diye sordu. “Küçük kız çocuğu gibi adama her istediğini yaptırıyor. Benim de yıllardır karar vermeme engel olan şey de bu zaten. Büyümesini bekliyordum.” Genç kadın kocasını anlıyordu. Şenay eğer ki dediği gibi hırçın ve daha büyümemiş biriydiyse bu konağı taşımayabilirdi. Hanım ağa olmak öyle kolay şey değildi. Tüm kaideleri bilmek ve onlara uygun şekilde davranması gerekiyordu. Öte yandan Revşen Ağa da kimseyi değil onu beklemişti. Genç kadın o an ne hissetmesi gerektiğini bilemedi. Çünkü birine özellikle de Revşen`e hesap soracak konumda değlildi. Adam kızı öpmüştü ama kendisi evlenmeden günaha girmişti. Bir anda içi sıkılınca o günleri düşünmek istemedi. “Seni anlıyorum. Özellikle Buke`nin varlığı düşülürse. Şenay`ın işi zor olurdu.” dedi. Revşen kafasını salladı. “Korkusundan görünürde bir şey yapamasa da karakter olarak Buke Şenay`ı çiğ çiğ yerdi.” dediğinde genç kadın elini ağzına kapatarak kıkırdadı. Revşen o an kadına dikkatle baktı. Onun nasıl biri olduğunu merak etmişti. Hiçbir sorumluluğu yokken, zoraki olarak biri ile evlenmemişken nasıl bir karakteri vardı? Eğlenceli miydi? Yoksa her zaman böyle ağırbaşlı mıydı? O an zihninde yankılanan bir ses “Sana ne?” dedi. Doğru. Ona neydi? Kaşlarını çattı. Zelal kendisine çatık kaşlarla bakan adamın bakışlarını yanlış anlayarak hemen kendini toparladı. Eski sessiz ifadesine döndü. Revşen onu düzeltmedi. “Benden yana bir sıkıntın olmasın. Şenay Hanımı bilemem ama.” “Biliyorum. Şenay da eğlenceli kızdır. Zararı dokunmaz kimseye.” Zelal kafasını salladı. “Sen öyle diyorsan.” Revşen saatine baktı. Yemek saatiydi. Birazdan karısının yemeği yukarı gelecekti. Kendisi de aşağı inmeliydi. Koltuktan kalktı. O kalkınca Zelal de kalktı. Adam ona bir şey demeden kapıdan çıkıp gidene kadar arkasından baktı. O gidince yerine oturdu. Kollarını kendine sararak sallanmaya başladı. Koca konakta kendini kaybolmuş ve terk edilmiş gibi hissediyordu. Yalnızlık, konağın soğuk duvarları arasından ona bir hayalet gibi sokulmuştu. Revşen’in varlığı bile ona huzur vermezken, gidişiyle birlikte boşluk daha da büyüdü. Genç kadın içindeki bu büyük boşluğu nasıl dolduracağını, bu yalnızlıktan nasıl kurtulacağını bilmiyordu. Bu hisler, onun ruhunu kemiren ve her geçen gün biraz daha yıpratan bir ağırlık haline gelmişti. Yemekten sonra kocasını beklemeden dişlerini fırçaladıktan sonra üstünü değişti ve yatağa girdi. Zaten adamın odadaki varlığı ile yokluğu birdi. Onu beklemek kendine eziyetti. O uyuduktan sonra odaya giren Revşen oturma odasında karısını göremeyince yatak odasına baktı. Gördüğü manzara kaşlarını çatmasına neden oldu. Saat daha akşam sekiz buçuktu. Bu kadın neden erken uyumamıştı. Ve en önemlisi neden yatağın ortasında ve kafasını da kendisinin yastığına koymuştu? İç geçirdi. Şimdi uyumak için karısının yastığını alması lazımdı. Ve öyle de yaptı. Koltuğa serdiği çarşafı ve pikeyi aldı. En sonra yatağa yaklaşarak kadının dağınık yatışını izledi. Üzerindeki pikeyi bacak arasına sıkıştırmış ellerini de yanağının altında birleştirmişti. Öyle masum ve ulaşılmaz görünüyordu ki az kalsın adamın vicdanı sızlayacaktı. Lanet kader ikisini de mutsuz bir evliliğe mahkum etmişti. Kendisi ile evlenmeseydi o çocukla barışır ve birlikte olurlardı. Ya da başka biriyle. Farkında olmadan elini uzattığı yastığı sertçe çekmişti. Kendi karısı hakkında böyle düşünmek onu sinir etmişti. “O senin karın ve her şey olması gerektiği gibi.” diye fısıldadı iç sesi. Kafasını sallayarak yastığı aldı ve odadan çıktı. Zelal artık onun soyadını taşıyordu. Onu sevse de sevmese de birliktelerdi. Yatağını hazırladıktan sonra üstünü değişti dişlerini fırçaladı ve koltuğa uzandı. O an burnuna dolan koku onu rahatsız etmişti. Zelal'in doğal ve ferah kokusu, yastığa sinmişti. Parfüm kullanmadığı için sadece onun temiz ve kendine özgü kokusu kalmıştı. Bir süre daha o kokuya dayansa da en sonda yastığı başının altından çekerek diğer koltuğa fırlattı ve koltuğun yastıklarından birini aldı. İşte şimdi rahat uyuyabilirdi. Neler oluyor burada bakayım? Hikayenin gidişatı tahmin edilebilir mi sizce? Yoksa çatlak yazarınız sizi hep şaşırtıyor mu? :D Ben bile inanın bilgisayar başına geçtiğimde neler yazacağımı bilmiyorum. Hepsi aniden geliyor. Bu arada her iki hikayeye de gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Diğerinde belirttim burada da belirteyim. Hikayeler bir gün arayla geliyor. Bir gün Köle`ye bir gün de buna yazıyorum. Haydi sağlıcakla kalın. Diğer bölümde görüşürüz. Seviliyorsunuz...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD