JASPER
“Naber kuzen?” Gülümsemesi korkunç bir dudak kıvrılmasıyla beni daha da dehşete düşüren bir hal almıştı. “Sanırım karmayı yaşıyorsun Jasper.”
Sessiz kaldım. Nutkum tutulmuştu.
“Sanırım başka şansın olmadığını anlamışsındır.” Gözleri bende olduğu gibi yeşil bir ışıkla aydınlandı. “Bilirsin bir zamanlar benim de olmadığı gibi.”
Gözlerim genişledi, kalbim hızla atmaya devam ediyordu. Mia'nın bilincinin bu şekilde kontrol edebilmesi, içinde sınırı olmayan bir güç yattığının göstergesiydi. Ne diyebileceğimi bilemezken öylece durmak dışında yapabildiğim bir şey yoktu. Mia'nın karşımda ki varlığıyla sarsılmıştım. O an, sanki gerçeklik bir sis perdesinin ardına gizlenmiş gibiydi ve Mia'nın gözlerindeki yeşil ışık, karanlık bir gizemin habercisi gibi parlıyordu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Sessizlik, odanın içinde yankılanan tek şeydi Mia'nın yüzünde büyüyenen gülümsemesi, bana korku veren bir şekilde daha da genişledi. Bu, tanıdığım Mia değildi.
“Ne? Küçük dilini mi yuttun Jas?”
Bu beklenmedik karşılaşma sonrası ne diyebilirdim ki? İçime korku ve endişe hakimdi.
Mia'nın zihin taşı üzerinde bu kadar kısa sürede ustalaşmasına şahitlik ediyordum., Ja
Ailem ve sevdiklerim aklıma geldiğinde Mia’nın yüzünde ki sırıtışın düz bir çizgi haline geldiğini gördüm. Ailemin güvenliği birden büyük bir önem taşımaya başlamıştı. Bu durum duygusal olarak hem güçlü hem de kırılgan hissetmeme neden olmuştu. Aynı şey gibi annemi kaybettiğim gün ki gibi. Tırnaklarımı kollarımda ki yara izlerinin üzerine geçirdim. Bunu her zaman yapardım.
Ya tırnaklarımla ya da kırık cam ve ayna parçalarıyla. Acımı başka bir acıyla örtmeye çalışırdım. Çocukluktan kalma bir alışkanlıktı. Korku, endişe, hüzün, umutsuzluk, kararlılık ve sevdiklerimi kaybetme korkusu her zaman baş etmek zorunda kaldığım duygular olmuştu. Şu anında hiçbir zamandan farkı yoktu. Bunun bilincine vararak kaşlarımı çattım ve Mia’ya meydan okurcasına bir bakış attım. Her zaman mücadele etmiştim. Bu da farklı olmayacaktı.
Kaşlarımı çatarken, Mia'ya karşı içimdeki gücü topladım. Bu beklenmedik durumla başa çıkabilirdim. Ailem ve sevdiklerimin güvenliği için savaşmaktan geri durmazdım. Mia'nın içindeki kötülüğü uyandırdığımız hiç şüphesiz doğruydu. Geçmişte yaşadığım acılarla yüzleşmekten kötü olamazdı. Jas kendine gel, diye kendime içimden haykırdım. Ellerimi aynanın çerçevesine yasladım ve yansımaya doğru eğildim.
“İşte görmek istediğim Jasper Ruling.”
“Seçebildiğin en yanlış zamanı seçtin diyebiliriz tatlım.” diye mırıldandım alaycı bir sesle. Gerginliğimin üzerini böyle örtebilirdim. Dişlerimi göstererek gülümsedim. “Giyinme mi bekleyemedin mi Mia?”
Mia'nın soruma karşılık yüzündeki sırıtış beni bir kez daha şoke etmişti. Dikkatini dağıtmak o kadar kolay değildi. İçimdeki korku ve endişeyi daha da artırdı. Onun bu değişimi tehlikeliydi. Onun kadar olmasa da güçlü olmam gerekiyordu. Ailem ve sevdiklerimin güvenliği için... Kız kardeşim Sophie. Abilerim ya da babam başlarının çaresine bakabilirdi ama o inatçı keçi Mia’ya bilenirse ne yaparım bilmiyordum.
“Kimseye zarar verme niyetinde değilim. Şimdilik.” Gözlerinden şeytani bir kıvılcım geçti. “Abilerin ve kardeşin Sophie güvende. Görmek istediğim tek kişi baban. Adrian Ruling. Beni ona götür.
“Sana neden güveneyim?” diye sordum dişlerimi sıkarak. “Sana itaat etmek için bir sebebim olmalı.”
“Hım, öyle mi?” Başını yana eğerek eski korkunç sırıtışını takındı. “Belki Sophie’yi bir kontrol etmek istersin. İyi mi diye...”
Cümlesini tamamlamadan banyo kapısına yöneldim. Ayağım kaydı ve ayak bileğimi burktum buna rağmen ayağa kalkıp koşmaya devam ettim. Siktir. Siktir. O kız kardeşime bir şey yaptıysa buna ona ödetirdim. Ayak bileğimdeki ağrıya rağmen kapıya yönelirken içimdeki öfke ve korku birbirine karışıyordu. Mia'nın tehditkar sözleri ve şeytani kıvılcımlar, yüzünün görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. Kardeşim Sophie'nin güvenliği için her şeyi yapardım ve Mia'nın ona zarar verdiği takdirde bunun bedelini ödetirdim. O geri kalan gerçek anlamda ki tek yakınımdı.
Mia'nın tehditkar sözleri kafamı dolduruyordu. Onun şeytani kıvılcımlarla parlayan gözlerine baktığımda dediği her şeyi yapacağını bana hissettirmişti. Sophie'nin güvende olduğundan emin olmalıydım. Mia'nın abilerim ve kardeşim için güvende olduğunu söylese de bu sözler ima da içeriyordu. Sonuçta onun kanında da Ruling kanı vardı. Apaçık yalan da söylüyor olabilirdi. Odamın kapısını açtım ve dışarı adım atacağım sırada Mia ile göz göze geldim. Durduğum da dengemi sağlamak için ellerimi kapı sövesine yasladım. Soluk soluğaydım. Kan ter içinde kalmış yüzümle beni sakin bir yüz ifadesiyle karşılayan Mia’ya donuk gözlerle bakıyordum. Güçlü soluklar bedenimi sallandırıyordu ve acıyan ayağımın üzerine basamıyordum.
Mia bana baktı ve gözlerinden yine o şeytanı ışıltı geçerken gülümsedi. “Jasper Ruling. Seni yeniden görmek ne de hoş kuzen.”
“Sophie?” dedim ağzımdan çıkabilen tek kelime bu olmuştu. “O...”
“O buralarda olmalı. Değil mi?” diye sordu Mira’ya göz kırparak. “Beni ailenin diğer üyeleriyle tanıştıracaktı.”
Mira'ya baktım. Sessizce başını sallamakla yetindi. Mia her ne yaptıysa onu da korkutmayı başarmıştı. Mira ablasının elinden tutarak çekiştirdi. Bir şeyler mırıldandı ama kulaklarım kalbimin atışlarıyla zonkladığı için ne dediğini duymadım. Mia başını olumsuzca sallayarak Mira’yı durdurdu. Sonra bana baktı ve gözlerini üzerimde gezdirdi. Lanet. Belime sadece bir havlu sarılıydı. İrkilerek bir adım geri çekildim. Mira Mia’nın aksine benim olduğum tarafa bakmıyordu.
“Sanırım yanlış zaman da karşılaştık.” dedi Mia imayla. “Giyinmeni bekleyebiliriz. Düşmemeye dikkat.” Kapıyı kapatırken göz kırptı. “İncinmeni istemem.”
Olduğum yere çöküp kaldım. Yaptığımın aynısını yapıyordu. Ona oynadığım akıl oyunlarının aynısını bana oynuyordu. Hem de benden daha iyi bir oyuncuydu. Beni getirdiği hali izlerken içten içe kahkaha attığına emindim. Öfkeyle burnumdan soludum. Bir dakikanın ardından ayağa kalktım ve üzerime bir kaç şey geçirdim. Yine de gözlerimle görmeden rahat etmeyecektim. Odamda ki gizli geçidi kullanarak kız kardeşimin odasına girdim. Sessizce Sophie'nin yanına yaklaştım. Yüzünde huzurlu bir ifade ile kitaplarına gömülmüştü. Onu böyle görmek biraz olsun rahatlattı. Kız kardeşimin güvende olduğunu gördükten sonra kendime gelebilmiştim. Ancak Mia'nın tehditleri hâlâ aklımda dolanıyordu.
“Jasper!” diye ciyaklayıp suratıma bir kitap fırlatana kadar huzurluydum. Yüzüme beş yüz sayfalık bir coğrafya ansiklopedisi fırlatmıştı. Bağırmaya devam ediyordu. “Odama kaç kez habersiz gelmeyin demiştim! Alexander’ın huyları sana mı geçti? Kapıyı çalmadan girmenizden bile rahatsızım. Çık dışarı abi!”
“Afedersin.” dedim sahte bir mahcubiyetle. “Benim hatam Sophie.”
Derin bir nefes aldım. Zarar vermediği zarar vermeyeceği anlamına gelmezdi. Anna Maria Mia Valentina bir bilinmezdi ve dostu olmadığıma emindim.