•5• ATA ANITLARI 4/1

1248 Words
5. BÖLÜM ATA ANITLARI Satanachia, ışık hüzmeleri arasında süzülüyordu. Göz kamaştırıcı ışık huzmeleri arasında süzülüyordu. Tüm varoluşun en güzel meleklerinden biriydi. Varlığı boyunca yaratıcısına itaat eden bir melekti. Kanatlarıyla gökyüzünde ki bulut adacıklarını dağıtarak uçarken gülüş sesleri bir ıslık gibi çınlıyordu. Yaratılışta görünebilecek en güzel bakışlara ve dudaklara sahipti. Batmayan güneşin huzurlu ışıkları altında, gökyüzü derin bir masmaviye bürünmüştü. Ufukta, göz alıcı bir parlaklıkla dans eden altın ve pembe tonları, cennetten bir parça yavaşça tüm gökyüzünü sarıyordu. Satanachia’nın kanatları, inci gibi parlayan huzmeden beyaz tüylerden oluşmuştu ve her çırpışında etrafına ışık huzmeleri saçıyordu. Kanatlarının her hareketi, etrafındaki havayı yumuşak bir melteme dönüştürüyor, bulutları dağıtıyordu. Meleğin yüzü, tarifsiz bir huzur ve dinginlikle doluydu. Gözleri, gökyüzünün derin mavisini yansıtıyor, bakışları sevgi ve şefkatle doluydu. Uzun, dalgalı saçları altın renginde parlıyordu ve rüzgârda nazikçe savruluyordu. Giydiği ince, beyaz elbise, hafif bir esintiyle birlikte süzülerek hareket ediyordu ve sanki bir ışık halesiyle çevrelenmiş gibiydi. Bu renk cümbüşünün ortasında, beyaz bulutlar huzur veren bir zarafetle süzülüyordu. Bulutlar, pamuğun yumuşaklığını andıran dokularıyla gökyüzünde adeta asılı kalmışlardı. Kimi zaman bir kuşun kanatları kadar hafif ve ince, kimi zaman ise büyük ve yavaşça kayan devasa pamuk yığınları gibiydiler. Bu beyaz bulutlar, gökyüzünün engin maviliğiyle mükemmel bir uyum içindeydi, sanki birbirlerine aitmiş gibi. Melek beyazlığın bir parçasıydı. Melek, gökyüzünde zarif bir kuğu gibi süzülerek ilerliyordu. Her hareketi kusursuz bir denlge ve uyum içindeydi. Kanatlarıyla havada çizdiği yumuşak kıvrımlar, etrafındaki bulutları ince bir dantel gibi süslüyordu. Etrafında minik ışık parçacıkları dans ediyordu; bu ışıklar, onun geçtiği yolda parlayarak adeta göksel bir yol haritası oluşturuyordu. Gökyüzünde huzur hâkimdi. Melek iyiliğin ve huzurun hakim olduğu cennetin göklerinde tüm asaletiyle süzülüyordu. Bulutların arasından sızan güneş ışınları, yeryüzüne nazikçe dokunarak altın rengi bir parıltı yayıyordu. Bu ışık, hem sıcaklık hem de huzur veriyor, içten içe bir mutluluk hissi uyandırıyordu. Mavilik, bulutlar, güneş, gökyüzü ve tüm yaratılış ahenk içinde dans ediyordu. Cennet huzurun, dinginliğin ve mutluluğun birleştiği bu an, sonsuz bir sükûnet ve tatmin duygusu getiriyordu. Muhteşem varlık, gökyüzünün enginliğinde süzülürken, bu ahenkli dengenin notalarından biriydi. Satanachia, gökyüzünde süzülmeye devam ederken, melekler korosunun büyüleyici nağmeleri kulaklarına çalınıyordu. Her bir nota, cennetin derinliklerinden yükselen saf bir mutluluk ve huzur melodisiydi. Bu melodiler, bulutların arasından yankılanarak gökyüzünün dört bir yanına yayılıyor, tüm yaratılışa eşsiz bir harmoni sunuyordu. Melek, altın saçlarının rüzgârda savrulmasına izin vererek etrafına bakındı. Altında uzanan geniş gökyüzü, sonsuz bir deniz gibi uzanıyordu. Bulutlar, bu sonsuz mavilikte yüzen adacıklar gibiydi. Her bir bulutun üzerinden geçerken, kanatlarının uçuşu bulutları hafifçe savuruyor, ardından yeniden bir araya gelmelerine izin veriyordu. Bu hareket, gökyüzünde sürekli değişen ve yeniden şekillenen bir sanat eseri gibiydi. Satanachia, cennetin en kutsal mekanlarından birine yaklaşıyordu: Altın Kapılar. Bu kapılar, göksel şehirlerin en görkemli yapılarından biriydi ve yalnızca en saf ruhlara açıktı. Kapıların önünde, diğer melekler bekliyordu; her biri, ışığın ve iyiliğin temsilcileri olarak duruyordu. Satanachia, bu kapılara yaklaştıkça, kalbinde tarifsiz bir sevgi ve huzur hissetti. Altın Kapılar'ın ardında, cennetin merkezi bahçeleri uzanıyordu. Bu bahçeler, renklerin ve kokuların eşsiz bir uyum içinde olduğu bir cennet parçasıydı. Çiçekler, her biri farklı bir tonda parıldıyor, rüzgarla dans ediyordu. Ağaçlar, altın yapraklarını gökyüzüne doğru uzatıyor, meyveleri parlak ışıklar saçıyordu. Bahçenin ortasında, sonsuzluğa doğru akan kristal bir nehir vardı; bu nehir, tüm cenneti besleyen hayat suyu gibiydi. Satanachia, bahçelere girdiğinde, diğer meleklerin nehir kenarında toplandığını gördü. Her biri, huzurun ve sevginin en saf haliyle parlıyordu. Satanachia, bu topluluğa katılmak için nehir kenarına doğru süzüldü. Her adımı, yeryüzüne huzur ve dinginlik taşıyan bir ışık halesi bırakıyordu. Nehir kenarında, yaratılışın hikayesini anlatan bir zarafetle toplandı melekler. Yaratılışın ilk günü gibiydiler kusursuz. Satanachia, nehirden bir yudum alarak bu eşsiz armoniye katıldı. Nehir suyu, hem ruhunu hem de bedenini yenileyen bir güçle doluydu. Bu an, cennetin özünü ve yaratılışın güzelliklerini bir araya getiren en saf anlardan biriydi. Cennete kötülük uğramaz diye bilinirdi. Işık, şüpheci karanlığın üzerini her daim örterdi. Cennete kötülük uğramaz diye bilinirdi. Işık, şüpheci karanlığın üzerini her daim örterdi. Ancak bu kez farklıydı; karanlık, ince bir sis gibi ışığın arasına sızıyordu. Meleklerin kanat çırpışları bile bu garip huzursuzluğu dağıtamıyordu. Cennetin her köşesinde korku dolu bir fısıltılar yankılanıyordu. Karanlık, ince bir sis gibi ışığın arasına sızıyordu. Meleklerin huzme dolu kanat çırpışları bile bu garip huzursuzluğu dağıtamıyordu. Cennetin her köşesinde korku dolu fısıltılar yankılanıyordu, sessizliği bozarak bir zamanlar huzur dolu olan bu kutsal mekânı huzursuzluğun sardığı bir yer haline getiriyordu. Satanachia da en az diğer melekler kadar huzursuzdu. Işıktan yaratılma kalbinin üzerinde siyah bir nokta belirdiğinde endişesi korkuya dönüşmüştü. Bu siyah noktanın sebebini biliyordu. Ancak hiç bilmek istemezdi. Adam ve Eva’nın Aden’den yeryüzüne sürgün edildiği günü anımsadı. Oradaydı. Lucifer’in ilk kadın ve erkeği günaha davet ettiği ana şahitlik eden meleklerden biriydi. Cennetin başak tarlaları arasındaydı. Başak tarlaları altın sarısıyla parlayan, sonsuz bir dizi gibi uzanıyordu. Satanachia, kanatlarını içine çekti. Kaburgalarının içini dolduran tüyler içini gıdıklıyordu. Ellerini başakların üzerinde gezdirdi. İşaretlenmiş olduğunu biliyordu. Bunun bilinciyle birlikte kanatlarını yeniden açtı ve uçmak istedi ama yapamadı. Ve düştü. Melekler sessiz kalmıştı. Tanrı Satanachia’ya sırt çevirmişti. Satanachia da Lucifer ve insanlığın annesi ile babası gibi yeryüzüne sürülmüştü. Diğer düşmüşler gibi sessizce cennetten düşürülmüştü. Yeryüzüne düşen Satanachia, gözleri bir zamanlar mavi gökyüzüne bakan şimdi ise cennetten uzaklaşmanın haksızlığını hisseden bir düşmüştü. Cennetin huzuru ve ışığı artık geride kalmıştı, yerini yeryüzünün karmaşası ve karanlığı almıştı. En son yaratılan insanlar şeytanlardan bile günahkardı. Satanachia’nın tek günahı ise o güne şahitlik etmiş olmasıydı. Lucifer’a kıyasla Tanrı’nın iradesine karşı da gelmemişti. Bildiği tek bir şey varsa, o da yeryüzünün krallarından biri olacağıydı. Satanachia yeryüzüne düşerken, gökyüzünün parlak maviliği yerini karanlık bulutlara ve fırtınalı bir gökyüzüne bıraktı. Kanatları bir zamanlar ışık saçarken şimdi ağırlaşmış, tüyleri siyaha çalmıştı. Düştüğü yerde toprağa çarptığında, etrafındaki dünya aniden sessizleşti. Etrafına baktığında, hiçbir meleğin olmadığı, tamamen yabancı bir dünyada olduğunu fark etti. Bu yeni dünyada, cennetin huzur ve aydınlığı yerini kaos ve belirsizliğe bırakmıştı. Satanachia, etrafındaki karanlık ve soğuk atmosferi hissedebiliyordu. Her adımı, onu daha da derin bir karanlığa sürüklüyordu. İçindeki huzur yerini hüzün ve öfkeye bırakmıştı. Artık cennetin ışık dolu nehirleri, altın kapıları ve saf melodileri yoktu. Yalnızca karanlık ve yalnızlık vardı. Ancak Satanachia, bu yeni dünyada kendi yolunu bulmak zorundaydı. Kanatları karardıkça, içindeki güç ve hırs da artıyordu. Cennetteki günlerinin anısını bir kenara bırakıp, yeryüzünde kendi krallığını kurma kararı aldı. Artık cennetin kurallarına uymak zorunda değildi. Kendi kaderini kendisi çizecekti. Günler geçtikçe, Satanachia'nın gücü ve etkisi arttı. Yeryüzünde kendine sadık takipçiler buldu. Bu yeni dünyada, kendi krallığını kurmak için gerekli olan her şeye sahipti. Zamanla, insanlarla ve diğer düşmüş meleklerle ittifaklar kurarak gücünü pekiştirdi. Artık o, yeryüzünün karanlık krallarından biriydi. Lucifer'ın aksine, Satanachia'nın amacı sadece kaos yaratmak değildi. O, yeryüzünde yeni bir düzen kurmak, kendi krallığını inşa etmek istiyordu. İnsanların ve diğer varlıkların korktuğu bir figür haline geldi. Gücü ve karizması sayesinde, birçok kişi ona sadakatle bağlıydı. Satanachia, yeryüzünde hüküm sürerken, cenneti ve oradaki huzuru asla unutmadı. Ancak, bu huzurun ve ışığın kendisinden alındığını düşündükçe, içindeki öfke daha da büyüyordu. Bir gün, tekrar cennetin kapılarına dayanacağına ve adaletin yerini bulacağına inanıyordu. Karanlık krallığını inşa ederken, içindeki ışığın tamamen sönmediğini hissediyordu. Belki bir gün, cennetten düşen diğer meleklerle birlikte, yeniden cennetin kapılarını zorlayacak ve bu kez kendi kurallarıyla geri dönecekti. Ancak o güne kadar, yeryüzünde kendi egemenliğini kurmaya devam edecekti. Satanachia, yeryüzünün karanlık krallığında, güç ve hırsla dolu bir hayat sürmeye devam ederken, cennetin ışığını ve huzurunu hep aklının bir köşesinde tutarak, kendi kaderini yazmaya devam etti. Ve böylece, yeryüzünde bir zamanlar cennetin en güzel meleklerinden biri olan Satanachia'nın karanlık krallığı doğmuş oldu. Ancak yeryüzünün en büyük laneti sonsuzdan ziyade ölümlü olmasıydı. Her krallığın hükümranlığı sonlanmış ve her sadık takipçi zamana yenik düşüp birer toz parçasına dönüşmüştü. Satanachia’nın cezası buydu sonsuz varlığında, fanilerle birlikte olmak.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD