Her şey bir kez daha kötüleşti.
Hanemize geldiğimizden beri yerinden oynamayan taş kalmamıştı. Mecazi anlamda değildi. Mia son kez kusup abimin kollarında bayıldıktan sonra bilincini bir kaybedip, bir kazanıyordu. Aklını bir türlü toparlamayı başaramamıştı. Onu izlerken ki hissettiğim dehşet öyle büyüktü ki sesimi çıkaramamıştı. Şeytan olan babasını bile iki kez derin çatlaklar olan duvara fırlatmıştı. Ancak sonunda ellerini ve ayaklarını yatağa bağlamayı başarabilmişti. Rosalyn kızı ile iletişime geçmek için Zihin Taşı ile bağlantı kuramamıştı.
Karanlık Işık taşı ile de bağlantı kuramıyorduk. Elimiz kolumuz bağlıydı. Diğer taşların da aynı durumda olduğunu var sayıyordum. Alexander temiz kıyafetlerle odadan içeri girdiğinde yatakta yatan kıza tiksinerek bakmıştı. Peter bu bakışı yakaladığın da, “Mideni bulandırıyorsa bakmamak da bir seçenek Alexander.” dedi tükürür gibi. Gözleri kızıllaşmıştı. Alexander bir şey dememişti. Ensesine uzanan saçları bileğinde ki lastikle topladı. Yüzü huysuzdu.
Endor ve hemen ardından Mira da içeri girince kapıyı kapattı. Gözleri ablasındaydı. Adımlarını hızlandırıp Rosalyn’nin oturduğu koltuğun kolçağına yaslandı. Annesi ve babasında gözlerini gezdirdi. Ardından yeniden ablasına baktı. O soğuk nevale neredeyse ağlayacaktı. Ki hiçbir Valentina kolay kolay ağlamazdı. Cadı Endor ise kolları arasında ki şişeleri masanın üzerine saçtı.
“Kızı biraz rahatlatacak bir karışım yapacağım.” dedi açıklama bekler gibi bakan Peter ve Rosalyn’i. “Onun başına bir şey gelirse başıma neler geleceğini biliyorum. Şeytanın kızını öldürecek kadar canıma susamadım.”
Rosa gülümsedi. “Biliyoruz Endor.”
Peter abim Alexander ile bana baktı. “Siz neden kendi odalarınızda dinlenmiyorsunuz?”
“Babam kızı izlememi istedi.” Kollarını göğsünde birleştirip duvara yaslandı. “Burada kalıyorum.”
Mira sinirle tek kaşını kaldırdı. “Buna hiçte gerek yok. Ablam kaçacak halde bile değil.”
Rosalyn, “Alex gitmelisin.” dedi ayağa kalkarken. Sonra kapının kulpunu tuttu. “O uyandığında daha az Ruling görse daha iyi olur.”
“Peki.” dedim lafı uzatmayarak. Dinlenmem gerekiyordu ve bunun içinen az yetmiş iki saat uyumalıydım. Alexander Rosa’a itiraz edecekken, abimin kolundan çekiştirdim ve abimi arkamdan zorla sürüklerken beraber dışarı çıktık. Rosalyn bir şey söylemeden kapıyı usulca örttü. Rahat bir nefes verdim. “Tanrı’ya şükür.”
“Neden bu kadar kolaysın?” diye sordu Alexander.
İç çektim. “Bitik haldeyiz abi. Birazcık dinlensek fena olmaz. Kafamızı toplasak ve bol bol uyusak.” Gerinerek esnedim. “Bilirsin biz yarı da insanız. Ve benim yarı insan tarafım dinlenmek istiyor. Üstelik göz altı torbaları olan sadece ben değilim.”
Alex göz altlarını ovuşturdu. “Haklı olmandan nefret ediyorum Jas.”
“Her zaman haklıyım abiciğim.” Sırıtarak ayaklarımı odamın olduğu yöne çevirdim ve abime sırtımı dönüp yürümeye başladım. “Biraz uyumam gerekiyor sende uyu Alex. Dinlenirsen daha az sinir bozucu olursun.”
Odama geldiğimde kapıyı kilitlemiş ve üzerimde ki kirli giysilerden kurtulmuştum. Git gide titiz olan abim Christian’a benzemeye başlıyordum. Omuz silkerek bu düşünceme güldüm. Ardından sıcak bir duş almak için kendimi banyayo attım.
Sular saçlarımdan yüzüme akarken, oluşan sıcak buhar tabakasını elimle dağıttım. Yaralarımın sızlamasını bile umursamıyordum. Alnımı banyonun fayansına yasladım. Durumumuzu pozitive etmek istemiyordum ancak yaşıyorduk. Ve bu da bir şeydi. Birkaç santim daha derin olsaydı yaralarım neredeyse ölümcüldü. Savaşmaktan nefret ediyordum. Zarar vermekten. Öldürmekten. Kalpsiz bir canavar değildik. Hiçbirimiz canavar değildik. Olduğumuz kişilerden öte bulunduğumuz yerleri bile biz istememiştik.
Başımı kaldırıp suyun başımdan aşağı akmasına ve saçlarımın ensemde toplanmasına izin verdim. Vücudumda ki kirleri arındırabilen bu su işlediğim günahların hiçbirini arındıramazdı. Bir dahaki günahımın ne olacağını bilemiyordum. Ancak her günahımın bir önce ki günahımdan daha büyük olacağını biliyordum. “Yahuda’nın soyundan geldiğimize o kadar eminim ki...” Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Su yüzümü etrafımdan akarak, çevirirken çenemin altından akıyordu.
Babamın her şeyin sonunda bizi nereye götüreceğini bilmiyordum. Tüm gücü eline aldığında tahtına oturup başına tacını mı geçirecekti? Hedefini ona çocukları arasında en yakın olan Christian bile bilmiyordu. Biz onun parmakları arasında oynattığı piyonlardan farksızdık. Musluğu kapatıp, belime bir havlu dolamıştım. Duştan çıkarken yaralarım sızlıyordu. Aynada ki pusu elimle silerken ışıldayan sağ gözümü gördüm. Karanlık Işık taşı kullanılamıyordu. Gözümün yemyeşil bir ışıkla parlaması normal değildi.
Yeşil ışık saçan gözüme dikkatle bakmak istediğimde aynaya yaklaştım. Yüzümün aksini mavi gözler ve kumral bir saç rengi alırken irkilerek geri çekildiğimde aynada Mia vardı. Banyo da bile rahat yoktu. Mahremiyet ne zaman bu kadar anlamsız olmuştu? Gülümsüyordu. Bense dehşete düşmüştüm. Kalbim ağzımda atıyordu. O fiziken burada değildi ama bilincini kontrol edebiliyordu. Korku. İşte şimdi korkuyordum. Kendim ve ailem için. Mia böyle hissetmiş olmalıydı. Üstünlük ona geçmişti
“Naber kuzen?” Gülümsemesi korkunç bir dudak kıvrılmasıyla beni daha da dehşete düşüren bir hal almıştı. “Sanırım karmayı yaşıyorsun Jasper.”
Sessiz kaldım. Nutkum tutulmuştu.
“Sanırım başka şansın olmadığını anlamışsındır.” Gözleri bende olduğu gibi yeşil bir ışıkla aydınlandı. “Bilirsin bir zamanlar benimde olmadığı gibi.”