•4• KADER Mİ? HİÇ SANMAM 3/2

2087 Words
“Merhaba hanımefendi.” diye başımla selamladım onu. İnsanı tepkim onu biraz şaşırtmıştı. “Baş ağrımı ve yorgunluğumu geçirebilecek bir ilacınız var mı?” “E-evet. Sana yardımcı olabilirim.” dedi telaşlı bir sesle. Kazanının başına giderek. Kaplarda bulunan kuru otlardan seçmeye başladı. Bir kıracağın içine doluşturduğu otları ezmeye başlayarak suyunu bir kadehin içine akıtıyordu. Kadın, bir kaç tohumu daha hazırladığı karışımın içine atıp, avuçları arasında sıktığı meyve özlerini de kadehe dikkatlice döktü. Ardından, kadehi bana uzattı. İçindeki sıvı, bir tür mistik parıltıya sahipti. Gözlerim, kadının elindeki kadehi izledi. Kadehi tuttum. “Bu, sana iyi geleceK," dedi kadın yumuşak bir sesle. Bir sandalye çekip oturdum. Kadehten bir yudum aldığımda, içimi saran ve dilimden akıp giden sıcaklığı hissettim. Baş ağrımın yavaşça azaldığını ve vücudumdaki yorgunluğun hafiflediğini hissettim. Anında etkili olması şaşırtıcıydı. Gözlerimi tekrar kadına çevirdim, sessizce beni izliyordu. “Güzel.” dedim elimin tersiyle ağzımı silerken. “Anında etkili olması şaşırtıcı.” Mira yanımdan hızlıca geçip, annesine sarıldı. “Merhaba kaçak.” diye mırıldandı kıkırdayarak. Gergin ortama kıyasla neşeliydi. “Ne yapıyordunuz?” Rosa, Mira’ya sarılarak, saçlarına yüzünü gömdü. “Merhaba tatlım.” Sonra göz ucuyla bana baktı. “Sadece Endor’dan bir konu hakkında tavsiye alıyordum.” “Ne hakkında?” diye sordum soğuk bir sesle. “Çocuk bakımı mı? Biraz geç kalmış gibisin anne.” Rosa, sadece, “Hayır.” dedi. “Güzel çünkü geç kalınmış bir tavsiye olurdu.” diye mırıldandım. O sırada Jasper oturduğum masaya kıçını yaslamış elinde ki büyük kristal küreyi inceliyordu. Cidden o lanetli olabilecek şeye dokunmuş muydu? Ve konuya ilgisizdi. “Yaklaşık on bir yıl kadarcık.” Annem Rosa yeşil gözlerini kızgınlıkla kıstı. “Kolay bir hayat yaşamadım Mia! Üstelik çocuklarımı korumakla görevli bir anneyken. Ailemi dağılmaktan alıkoymaya çalışırken-” “Sakın bana duygu sömürüsü yapma Rosalyn Ruling!” diye bağırdım. Ayaklandığımda Mira annemizin önünde duruyordu. “Geçen zamanın kefaretini söylediğin hiçbir cümle ödeyemez. Bana mazeretler üretme. Sakın yalan söyleme.” “Mia... abla.” dedi Mira, ikaz edici bir sesle. “Annemize bağırmakta hiçbir şeyi çözümü sayılmaz.” “Aslında damla damla olsa da öfkemi dindiriyor.” Derin bir nefes alırken gülümsedim. “Satanachia babamızken Mira nasıl olursa öfkeli olmam.” Mira bana sert bit bakış attı. “Her şeyi alaya almazsan olmaz değil mi?” Sert bakışlarına karşın daha da geniş gülümsedim. “Böyle absürt bir durumda elimden başka bir şey gelmez.” Omuzlarımı silktim ve oturduğum sandalyenin yanlarından sıkıca tutup, tırnaklarımla tahtayı aşındırdım. “Yıllardır ölü bildiğim annem yaşıyor, insan sandığım babam şeytan çıkıyor ve biyolojik ağabeyim ile kız kardeşimin varlığını öğreniyorum.” Jasper kristal küreyi parmak ucunda bir basketbol topu gibi çevirirken, “Tam bir aile trajedisi ha?” dedi sırıtırken. Yeşil gözlerinden mavi bir yansıma geçti. “Bırakında da Mia içini döksün yoksa sonrasında bir patlama daha yaşayabilir. Biriken öfke en kötüsüdür.” Endor masasının üzerini toplayıp ellerini silkelerken, “Ve evet bu durumda Mia. Rosa’un bana danıştığı konu senin şeytani güçlerin idi.” dedi. Tüm ilgimi ona vermem saliselik bir andı. “Güçlerin var ama Milan ya da Mira kadar baskın değil. Genetik yatkınlığın insan olarak daha baskın. Kanatların ve boynuzların yok. Ancak güçlerin içinde uyuyor. Belki de uyanmak üzere.” Bedenim kasıldı ama bunu belli etmemeye çalıştım. “İnsan olmaktan gayet de memnunum.” Tırnaklarımı tahtaya biraz daha geçirdim. “Şeytan olmak gibi bir gaye taşımıyorum.” Endor uzun siyah tırnaklarını, bir kaç kez masaya ritmik olarak çarptı. “Amaçlar ve sebepler bu yüzden önem taşıyor. Belki de şeytani güçlerinin uyanmama sebebi, insanlığının daha baskın olması ve üstelik şeytani amaçların da yok.” “Bunu bilemezsiniz.” Cümlem cadının salonu içinde çöreklenerek oturdu. Mira annemize biraz daha sokularak, kolunu omzuna sardı. Endor yüzünde beliren gerginliği gizlemek adına başını eğdi. Jasper elinde çevirdiği küreyi düşürmek üzereyken son anda yakalayıp, eski yerine bıraktı. Ardından rahat bir nefes almıştı. Tırnaklarımı sapladığım tahtadan çıkardım. Sandalyeye yaslanırken, omuzlarımı düşürdüm. “Pişman olacağın bir şey yapmayacaksın.” dedi Rosa bana yemyeşil gözlerini öfkeyle, kayalıklara çarpan dalgalara benzeyen mavi gözlerime dikerken. Gökyüzünden bir gürleme sesi duyuldu. “Aklında ne varsa unut.” Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim. “Bunun için söz veremem. Anne.” Rosa'nın gözlerinde beliren öfke, derin ve karanlık derin bir yeşil denizi andırıyordu. Gerginliğin tırmandığı bu anda, odadaki hava ağırlaşmıştı. Kimse bir süre konuşmadı. Sadece ateşin cılız soğuk çıtırtısı ve arada bir duvardaki raflardan düşen nesnelerin sesleri duyuluyordu. Jasper, dikkatini dağıtmak için ellerini ceplerine soktu ve salonun etrafında dolanarak çeşitli iksir şişelerini inceledi. Bir süre sessizce dolaştıktan sonra, “Anne kız gerilimi pek ilgimi çekmiyor.” dedi. Eski yerine yeniden tünedi. “Bunun dışında bizi öldürmek için bir sebebin yok. Bunu yapsa Rosalyn Ruling yapardı. Ya da Satanachia.“ Rosa derin bir nefes alarak cevap verdi, “Kimse kimseyi öldürmeyecek Jasper. Öncelikle, Mia'nın güçlerini kontrol etmesini öğrenmesi gerekiyor. Baban bu konuda sana yardımcı olacak.” Bu sözler üzerine Mira, “Orta yolu bulabilirsin abla.” dedi. “Burada, yanımızda kalmak senin için iyi olacak. Bize bir şans ver. Bunu hak ettiğimize inanıyorum.” Endor, masanın üzerindeki parşömenlere göz gezdirirken, “İlk olarak, Mia'nın potansiyelini ölçmenizi öneririm. Kaçıncı kast olduğunu bulmak epey önemli” dedi. “Ama öncelikle, buradaki enerjilere alışması için biraz zaman tanımalıyız. Ruhu adapte olmalı.” Başımı yana eğdim, düşünceli bir şekilde bakarken, “Beni eğitebilecek bir eğitmenin olduğunu sanmıyorum.” dedim. “Sonuçta öğrenme kabiliyetimin sınırı yok.” Endor, “Doğru ama kendini ve sınırlarını keşfetmen. İyi olur Daha doğrusu sınırsızlığını öğrenmen senin daha için iyi olur Mia.” dedi. “Gücünün potansiyelini oldukça merak ediyorum.” “Gösterme mi ister misin?” diye sordum. Soruma onay beklemeden, bilinçlerini kırdım ve onları zihnimin içine çektim. Gözlerimizin önünde uzanan okyanus, sonsuzluğun sınırsızlığındaydı. Ufuk çizgisi, görünmez bir örtüyle kaplanmış gibi, belirsizliğin ve sonsuzluğun derinliklerine gömülmüştü. Göz alabildiğine yayılan bu devasa su kütlesi, sığ derinliklerinde kötücül gizemi bir arada barındırıyordu. Zihinlerin yansımasını görebiliyordum. Karmakarışık duygular ve düşünceler vardı. Su, güneşin altın ışıklarıyla parıldıyor, adeta bir mücevher gibi ışıldıyordu. Dalga kıvrımlarının hafif dalgalanışı, sanki görünmez bir el tarafından nazikçe okşanıyormuş gibi ayaklarımızın altında sakin ve ritmikti. Su yüzeyinde oluşan bu dalga desenleri, adeta dev bir ayna gibi gökyüzünü ve bulutları yansıtarak gökyüzü ile deniz arasındaki sınırları belirsizleştiriyordu. Annem Mira elini tuttuğu anda derin ve sakin bir nefes almıştı. Huzurlu hissediyordu. Jasper şaşkınca etrafına bakındıktan sonra buranın neresi olduğunu hatırladı. Zihnime ilk gelişi değildi. Endor ise çoktan yere eğilmiş suyun içine soktuğu elleriyle çevreyi inceliyordu. Okyanusun sığ suları, derinliklerine doğru bakıldığında bile saf ve berraktı. Deniz tabanı, beyaz ince kumlarla kaplıydı ve bu kumlar, suyun üzerindeki ışığın kırılmasıyla adeta altın tozları gibi parlıyordu. Orada burada mercanlar ve deniz kabukları, suyun altında hareketsiz duruyor, ve biz bu doğal güzelliklerin arasında birer yabancıydık. Rüzgar hafifçe esiyor ve okyanusun yüzeyinde küçük dalgacıklar oluşturuyordu. Bu rüzgar, tuzlu deniz kokusunu etrafa yayıyor, derin bir nefes aldığınızda içinizi ferahlatıyordu. İtiraf ediyordum. Gerçekçiydi. Burasının zihnim olduğuna şaşırıyordum. Uzun bir süre okyanusu izlediğinizde, suyun renginin gökyüzünün tonlarına uyum sağlayarak mavi ve yeşilin binbir tonunda dans ettiğini fark ediyordunuz. Ufuk çizgisine doğru baktığınızda ise su, gökyüzü ile birleşiyor ve o noktada deniz ve gök ayrımı tamamen kayboluyordu. Bu sonsuzluk hissi, insanı hem büyülüyor hem de ürpertiyordu. Sonsuz bir gücün zihnimde yansımasıydı. Sessizlik ve sakinlik, suyun üstündeki hafif dalgalanmaların aksine, derinlerde huzur verici bir dinginliğe dönüşüyordu. Okyanus, sığ derinlikleri ve görünmeyen ufkuyla, keşfedilmeyi bekleyen bir sırlar denizi gibiydi. Sonsuzluğun ve belirsizliğin büyüleyici bir sembolü olarak, hem huzur hem de merak uyandırıyordu. Gökyüzü ve denizin iç içe geçtiği bu yerde, zamanın ve mekanın anlamı kayboluyor, sadece anın güzelliği kalıyordu. İleri ufka baktığımda küçük kızı görmemle bir herkes anında zihnimden çıkıverdi. Kayboldular. Geriye kalan bendim. Ve o. Mavi gözleri beni izliyordu. Masmavi. Kumral saçları bu sefer özensizce belinden aşağı sarkıyordu. Yine de güzel görünüyordu. Yüzünü çevreleyen perçemleri kulaklarının arkasına sıkıştırılmıştı. Yüzü soluktu ve dudakları da. Kirpikleri kısık bakan gözlerinin etrafını çeper gibi sarmıştı. Bir kaç daha soluk görünmesi korkutucuydu. Bir kabusun ayrıntısına benziyordu. Sevimli yüzü şimde ürkünçtü. Mavi gözleri donuk bir göleti andırıyordu. Bakışları yine her şeyi ben bilirim türündendi. “Bu da şu doğru zamanlardan mı?” diye sordum, ellerimi arkamda birleştirirken. “Şimdi.” “Görüyorum ki, inkar ve öfke aşamalarını geçmişsin.” dedi omuzlarını düşürüp. Derin bir nefes verdi. “Sanırım sırada pazarlık aşaması var. Bir önerin var mı ya da tavsiyen?” Soğukça gülümsedim. “Ne gibi?” “Hatırlatırım; Sonuna kadar gideceğim. Başlamadan bitireceğim, diyen sendin Mia.” dedi bıkkınca. “Bu pazarlık aşaması oluyor. Durdurmanın yollarını arayacaksın. Başlamadan bitirmenin. Kaderi değiştirmek için farklı yollar deneyeceksin.” “Ve bir işe yaramayacak. Değil mi?” Öfkeden gözlerim seğiriyordu. Sertçe yutkundum. “Denemediğin bir yol illa vardır.” Ona doğru adım atmak istediğimde ayağıma bir şey çarptı. Kırmızı renkli sığ suya başımı eğdiğimde yerde boylu boyunca uzanan parçalanmış beden ve uzuv parçalarını gördüm. O kötü bir kabustan bir sahneydi. Suyun yüzeyinden sonsuz ufka uzanan ceset parçaları yığınlar halindeydi. Parçalanmış bedenlerin göğüslerinin ortasında derin yarıklar dikkatimi çeken asıl kısımdı. Kalpleri alınmıştı. Ve onların her birinin ben olması durumu daha da beter yapıyordu. Acı çeken yüzlerine baktıkça, içim burkuldu ama bu anlık bir refleksti. Cesedin üzerine basarak geçtim ve diğer cesetlerin üzerine de. Bunların hiçbiri gerçekliğin yansıması olsa da gerçek değildi. Birer zihin oyunuydu ve benim zihnimde sahneleniyordu. Kızın kısık gözleri büyüdü ve düşünceli ifadesi ciddileşti. İkimizde birbirimize bakıyorduk. Ben sırıtıyordum. Tersine bu saçma durum beni eğlendiriyordu. Kurban konumundan kurtarıcı seviyesine atlamış gibiydim. Karalar bağlamaya niyetli değildim. Yaşanacak son üç günüm ya da üç yılım kalmış olsa da yaşayacaktım. “Neden bu kadar karamsar olmak zorundasın ki?” Kız bana baktı. Uzun uzun ve yine manidar. Dişlerimi sıktım ama sinirden değil sıkılmıştım. “Sana bakacak olursam, kıçım ilk kez tehlikeye girmiyor. Son bir senedir, on sekizinci doğum günümüz itibari ile bununla uğraşıyoruz. Biraz daha tehlike ve düşmandan zarar gelmez.” “İki.” dedi donuk bir sesle. “Ne iki? Tehlike mi yoksa düşman sayısı mı?” “Yaşayacak son iki yılın kaldı.” dediğinde gözlerim büyüdü. Ağzımı açacaktım ama bir şey diyemedim. “İki yıl pek uzun zaman değil, ha?” Duyduğum ses yenik düşmüş birinin sesine aitti. Başımı eğdim. Sadece iki yıl mı? Gür bir kahkaha attım. Ellerimi yumruk yapıp sıktım. Bunun üzerine diyebilecek bir şeyim yoktu. Sanırım ölümden kaçamazdım. Suya çarpan adım seslerini duydum. Başımı kaldırdığımda aramızda ki mesafeyi bir adıma indirmişti. Bir süre sessizce birbirimize baktık. Göğsümü dolduracak derin bir nefes alıp, “Sorun değil.” dedim. “İki yıl benim için yeterli. O hala içimde değil mi? Sûr.. Onu içimde hapis tutmaya devam edersem...” Cümlemi bitirmeden başını olumsuzca salladı. “Denemedim mi sanıyorsun. Farklı yollar bulmayı. Çizilen kaderi değiştirmeyi. Sona karşı çıkmayı.” “İşe yaramadı ha?” diye sordum. “Yapabildiğim tek şey, bana yapıldığı gibi seni uyarabilmek.” “Söyle bana. Hatalarımı, yol ayrımlarını ve sınırlarımı!” diye bağırdım. “Bir şeyler söyle. Ne seni bu noktaya getirdi?” “Söyleyemem.” dedi, kırık bir sesle. “Neden?” “Söylediğimde bu oluyor çünkü.” Yerde ki cesetleri parmağıyla gösterdi. “Dediğim gibi kaderi değiştirmeye çalıştığım gibi kadere karşı da gelmeye çalıştım. Sonunda tek şey feda edilen bedenler oldu.” Ruhsuz sesi zihnime işliyordu. “Bilincimi her paralel evrende yaşayan başka bir Mia’nın bedenine aktardığımda ya da geleceği etkileyecek bir şey söylediğimde bu dünyanın gerçeklik algısı zarar gördü. Doğru kadersel döngüyü bulmak için kaç kez zamanı geriye aldığımı bilmiyorsun ama öğreneceksin.” Gözlerinin içine baktığımda, “Sana demiştim nefret ettiğin ve kendinden nefret edeceğin şeyler yapacaksın. Ölü bedenleri ya da ölmek üzere olan bedenleri gasp etmek de buna dahil.” diye mırıldandı soğukça. “Maske bunun için gerekli.” Dizlerimin üzerine çöktüm. “Bu beden...” dedim ancak devamını getiremedim nefesim yetmemişti. “Küçük bir kıza ait...” “Onun evreninde sen sekiz yaşındaydın. Maria adını kullanıyordu. Biliyor musun o evrende babamız, annemiz, ağabey ve kız kardeşimizle oldukça mutluyduk.” Gözünden bir damla yaş aktı. Geçmiş ve bitmiş bir zamandan bahsediyordu. Aynı anda benimde yanağıma bir damla yaş süzüldü. “Ailemizi sevdiğimiz evrenlerde varmış...” “Nasıl öldü?” diye sordum. Ellerim kanlı suya bilinçsizce düştü. “Çok canı yanmış mıydı?”, “Ben öldürdüm.” dedi soğuk kanlılıkla. “Ailesinin ölümünü görmek yeterince canını yakmıştı. Evreninin yok oluşuna tanıklık etmesini istemedim.” Sesim titredi. “Anlıyorum... Başka bir yol yok.” “Ben üzgünüm.” diye fısıldadı. “Keşke olsaydı.” Yüzümde ki alaycı ifade yavaş yavaş silindiğini bilerek konuştum. “Sky benden çok mu nefret edecek?” diye sordum. Elbette cevap vermeyecekti. Ancak cevabını bilir gibi hissediyordum. Dolan gözlerimden yaşlar boşaldı. “En çok o nefret edecek değil mi?” Yine cevap vermedi. Ardından göğsümü şişiren derin bir nefes aldım. “Sorun değil zaten ona karşı bir şey hissetmediğimi söylemiştim.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD