Bir lahitten çıkan mumya gibi doğrulup ağzına gelen zihin taşını da tükürdü.
Mia krize girmiş gibi öksürürken ne olup olmadığını anlar gibi çevresindekilere bakıyordu. Derin derin nefeslenirken, öksürüklerinden hala kanlar sağa sola sıçrıyordu. İkimiz göz göze geldiğimizde Mia bana salt bir nefretle baktı. Yüzüne karşın yara bere olan suratımda bir gülümseme belirdi. Ve sanırım uzun zamandır aklında olan o şeyi yaptı. Yüzüme en hakikisinden bir yumruk geçirdi. Osmanlı Tokadı ile eş değerdi. Rosalyn Mia’ya kollarını sarıp ani hareket etmesini engellemeye çalıştı. Bedeni zaten bitikti annesi ona sarılır sarılmaz daha fazla çabalamadı.
Rosalyn kızına ne denli bir özlemle sarıldığını bilemezdim ama gözleri ondan başkasını savaş meydanında bile görmemişti. Kollarını Mia’ya daha sıkı doladı ve bedeninin ön tarafını kızının sırtına yasladı. “Mia.” Mia’nın hızla inip kalkan göğsü annesi adını anınca normale döndü. Ancak daha fazla tepki vermedi. Yüzünde insani hiçbir duygusal ifade yoktu. Ne nefret, ne pişmanlık, ne de korku. Sergilediği o güç gösterisinden sonra asıl korkulan kişi o olmuştu. Peter kızının karman çorman olmuş saçlarına büyük elini yaslayıp okşadı.
“Güç kanında var.” dedi ihtiyatlı bir sesle. Rosalyn yeşil gözlerini kocasına çevirdi ama onda da şaşkınlık dışında herhangi bir duygu yoktu. Kızının öleceğini düşünüyordu ve daha bir dakika önce en küçük kızı ablasını hayata döndüren asıl kişiydi. Mira ablasının boşlukta sarkan elini sıkı sıkı kavramış, yüzünde galibiyet gülümsemesi ile bakıyordu. Burada gülümseyen tek kişi oydu. “Bizi çok uğraştırdın. Ailemi toparlamak için yıllardır uğraşıyorum.” Peter’ın sesi kısıktı ama hala korku salıyordu. “Seni korumak için on sekiz yıldır mücadele veriyorum.” Kendi kendine gülümsedi. İlk kez mahkeme suratında gülümsemeye benzer şu ifadeyi görüyordum. Ve şimdi biraz daha korkunçlaşmıştı. “Ama bir gece diğer aileler ortaya çıkıyor ve kızıma el koymaya çalışıyor. Benim kızıma.”
Kaykılarak uzaklaşmayı tercih ettim. -Kesinlikle korktuğumdan değildi.- İlgisi yoktu. Yutkundum. “Öldürme niyetinde değildik Bay Valentina.”
Peter Valentina omuz silkerek derin nefes verdi. “Niyetinizi nereden bilebilirdi ki-”
“Yeterli.” diyerek Rosalyn, Peter’ın sözünü kesti. “Hiçbirimiz iyi durumda değiliz. Bir an önce eve dönelim.”
Mira annesine bakarak, “Abim nerede?” diye sordu.
Akılları yeni başlarına geliyordu. Peter ve Rosa etraflarına bakındılar. Endor Salem ve cadıları ve benim kardeşlerim dışında Milan ortalıkta görünmüyordu. Mia bitkin bir şekilde güldü. “Abimi size ikinci kurban eder miyim sandınız.” Bu bir soru değil cevaptı. “Milan güvende. Ama siz değilsiniz. Kendiniz için endişelin-” Alexander hemen Mia’nın arkasındaydı ve kızın ağzına yırtık bir gömlek parçası bağladı. Rosalyn anında kaşlarını çatarak, Alexander’a baktı. Abim çok ileri gidiyordu. Peter Valentina her an başını koparabilirdi.
Rosalyn kollarını gevşettiğinde Alexander Mia’nın ağzını bağlamayı bitirmiş ve eğilip kızı kucaklamıştı. Mia Valentina abimin kucağında denizden çıkmış bir balık gibiydi. Alexander ise en azından fiziksel olarak onunla baş edebilecek tek Ruling idi. Alexander dizlerinin üzerine çökmüş, tüm asaleti ile yabani kızı kolları arasında evcilleştirmeye çalışıyordu. Bir an gözlerini kapatıp iç çekti ama abim inatçı bir keçiydi. O cansız renkli yeşil gözleri eski kıvrak tona tüm hırsı ile kavuşmuştu. Mia’nın yüzüne kısa umursamaz bir bakış attı.
Sonra öne doğru eğilip, kıza kollarını daha sıkı sardı. Mia tepinmeyi bırakmıştı. Ancak bakışları her zamankinden daha soğuktu. Alexander gözlerini devirdi. Mira bir an buna engel olmak istedi ama annesinden özellikle de babasından ses çıkmayınca o da sustu. Alexander upuzun bedeniyle ayakları üzerinde doğruldu. Mia ağzına bağlanmış bez parçasını çözmek için kıpır kıpırdı. Rosalyn ve Peter da ayağa kalktı. Şöyle bir göz gezdirince herkes harap haldeydi. Endor Salem ve geriye sağ kalan cadıları ancak yeni yeni toparlanıyordu.
Mia ağzında ki düğümden kurtulduğunda Alexander’ın yüzüne tükürdü. “Bırak beni!”
“Seni pis fare.” Alexander omzuyla yanağını silerken yüzünü buruşturmuştu. “Şuracıkta seni boğazlayabilirim.”
Mia dişlerini sıktı. “Denesene. Bende boynunu kırı veriyim.”
“Şu anda güçsüzsün küçük fare.” Alexander ona küçümseyici bir bakış attı. “İstesen de bir şey yapamazsın.”
“Abi yerinde olsam, onu kışkırtmazsın.” diyecektim ama Mia çoktan ona sağlam bir tokat atmıştı. Ancak çenemi kapalı tutmayı tercih ettim.
Alexander, “Tanrı aşkına. Yürüyecek durumda değilsin.” dedi homurdanarak. “Nezaket istiyorsan nazik olmalısın Mia.”
Peter önce Rosalyn’e sonra Ruling ikizlerine baktı. “Alex, kızımı yere bırak. Hemen şimdi.”
“Onu Ruling Hanesine götüreceğim. Tedaviye ihtiyacı var.” Alexander Mia hala kucağındayken Peter’a döndü. “Buna karşı çıkmazsın değil mi babası? Kızına yaşarken ve sağlıklı bir şekilde ihtiyacımız var.”
Peter omuz silkti. “Gözümün önünden ayrılmayın.”
Christian, Sophie ayılırken, ayağa kalktı ve yerde yanıp sönen iki taşı da aldı. “Zihin Taşı. Hiç yoktan iyidir.” Gözleri bir hazine bulmuş korsan gibi parladı. “Ama diğer taşları kaybetmek büyük bir ziyan.”
Endor Salem çıldırmış gibi bağırdı. “Seni metaryalist aptal! Cadılarım öldü! Tek düşünebildiğin taşlar mı?”
Christian kaygısız gözlerle cadıya gözlüklerinin üzerinden baktı. “Bu sözleri bana değil babama söyle cadı. Benim hayati amacım da gayem de taşlar.”
Endor ayağını yere çarpıp, “Kapa çeneni.” dedi. “Sarışın ucube.”
“Benimle konuşurken hayatta olmanın tek sebebinin babamla yaptığın anlaşma olduğunu unutmayarak konuş.” Christian’ın gözleri kısıldı ve dudakları kıvrıldı. “Yoksa seni çoktan öldürmüştüm.”
“Sen kim olduğumu biliyorsun değil mi çocuk.” Endor’ın irisleri yılan gibi tizleşti. “Ben bir cehennem cadısıyım.”
Christian göz devirdi. “Ben ateistim Endor. Ve öyle bir yer yok.”
“Ah her neyde seninle konuşmak anlamsız.” Endor ellerini gelişi güzel havada salladı. “Kız elimizde önemlisi bu. Anlaşmanın bize düşen kısmını az da olsa yerine getirdik. Geriye kalan riteller.”
Alexander ve Mia hala birbirlerine sataşırken sonunda acımı görmezden gelerek ayaklandım. Kaburgalarım içimde bale yapıyordu işin kötü kısmı da buydu bir gram yetenekten yoksunlardı. Kalbime kadar sancı girmeyen yerim kalmamıştı. Sarhoş gibi yürürken, “Rahat durun.” diye söylendim. “Birisi söyleyin. Şimdi ne yapıyoruz?” İki elimle de pantolonumda ki tozu toprağı silkeledim. “Uyumak istiyorum. Başım çatlıyor.”
Yerde oturup kalan Sophie yanık saçlarına dokunup umursamazca saçlarını sırtına attı. “Hey neyi kaçırdım?” Alexander’ın kucağımda duran Mia’yı görünce dudakları aralandı. “Hey ne zaman bu kadar kaynaştınız?”
Mia ve Alexander birbirlerine iğrenerek baktılar. Ve Mia bir kez daha kustu.
Tam da Alexander’ın üzerine.