1. BÖLÜM

1805 Words
İnsanlar ailesi ile imtihana sokulur ilk önce. Doğduğunuzda sizi sonsuza kadar kendilerine bağlayacak o sevgiyi barındırırlar. Sonrasında ise büyürsünüz. Büyürken öğrenirsiniz. Sonsuz güvendiğiniz o insanlar, sonsuz bir güven barındırmıyordur. Bu güvensizlik ile öylece annemi izliyordum. Mutsuz yüzümü saklamak için dudaklarıma söylenildiği gibi bir gülümseme yerleştirdim. Gamzelerim olduğu gibi ortada. Üzerimde ise gelinin kızını olduğumu vurgularcasına pahalı, adeta parlayan, beyaz bir elbise var. Annemin bir değişik modeli. Nedimeye merak salmış hâlinin yanında sinir bozucu bir etken. İnsanların bakışları ise cabası. Evet diyen annem sırasında elleri alkış tutsa da sessizce edilen bir dedikodu spazmı... Sanki ilk defa evet dermiş gibi bağıran annem ise garip bir profil sergiliyor. Bense burada en yabancı ve olmaması gereken insanmış gibi hissediyorum. Bunu tek böyle hisseden insan ben değilim. karşımda durmuş, gözlerini dikerek bana bakan adam da aynı düşüncelere sahip belli. Ondan gözlerimi kaçırıp etrafa şöyle bir göz attığımda birkaç kızın da radarı olduğumun farkındayım. Bana rencide edercesine bakıyor olmaları ise burada durmamın son raddesini sunuyor bana. Töreni terk etmek adına dışarıya doğru yol alıyorum. Aklımda susmak bilmeyen bir sürü düşünce içerisinde yüzerken nefesim boğazımı yakıyor. Sanki bir deniz içerisinde yalnız kalmış tek balıkmışım gibi geliyor. Öyle de değil miydim zaten? "Sana bu ailede huzur vereceğimi mi sanıyorsun?" demişti. Beni sıkıştırıp kolumu acımadan sert tutarken söylemişti bu cümleleri. "Sen annen gibi avcısın." demişti. Öyle miydim gerçekten? O geceyi unutamıyordum. Unutsam da bir şekilde aklıma girmeyi başarıyordu. Sanki her bağlantı onunla birleşiyormuş gibiydi. Bir sevgili görsem, televizyonda öpüşme sahnesi ya da zengin bir adam röportajı her şeyi geri getiriyordu. O gece onu tanımıyordum. Tek bildiğim girdiğim partinin sosyetik Hazzar'a ait olduğuydu. Babasının hediyesini götürmek üzere annemden emir almıştım. Gitmişken de biraz takılayım derken onunla karşılaşmıştım. Kim olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Magazin dergilerinde yeri pek eksik olmayan veliahtı tanımayan yoktu zaten. Ama sıkıntı şuydu ki ben meraklı bir insandım. Belki de o haklıydı. Bir avcı olabilirdim. O gece, ona bir avmış gibi odaklanırken onun düşüncesi dahilinde hareket ediyor olmak çok hoşuma gitmişti. Belki de içtiğim birkaç damla alkol işleri değiştirmiş de olabilirdi. O gece, ben değil de ben ben olmalıymışım gibi hissediyordum. Uyandığımda ise yanından sessizce ayrılan bir fahişe görevi üstlenmek beni kötü hissettirmemişti. Pişman da olmak istemiştim ama olmamıştım. O geceyi yaşadığım adam üvey kardeşim olsa da... Tabi, kim derdi annemin patronu ile yıldırım nikahı ile evleneceğini? Bunu ikimiz de öğrendiğimizde işler değişmişti. Beni gördüğünde yaşadığı şokla birlikte adımı sonunda öğrenmişti ama hiç de memnun değildi. Ben de değildim. Ama bir yandan onu her gün görecek olduğum düşüncesi aklımı karıştırıp duruyordu. "Kancayı sağlam attın." dedi arkamdan bir ses. Verandadan hafif esen rüzgâr ile ürperirken irkilerek dönmüştüm. Oydu. Aklımı meşgul ettiği gibi gözlerimi de meşgul etmek için bu gece yeminli gibiydi. "Ne istiyorsun?" Elleri ceplerinde bana doğru gelirken hafif alkol aldığı belli bir şekilde gözlerindeki ışıltıları görebiliyordum. Yanakları da hafif kızarmıştı. Saçları ise yine dağınık... Onun bu hâline karşılık içim ürperiyor. Dilim damağım yine kurumuş. Tanrım! Aurasının gücü ile adeta sarhoşum. "Hayatıma girdiğin gibi defolup gitmeni." diyor. Kalbimi kırdığı pek söylenemez. Sert tavırlarına kendimi buraya gelmeden öncesinde hazırladım. Ama yine de dokunan küçük bir tarafı var. "Bu imkânsız. Anne ve babamız evlendi." deyip yüzüme yine sahte bir gülümseme konduruyordum. O ise sözlerimden hoşnut olmamış gibi yüzünü buruşturup bana doğru birkaç adım ilerliyor. Tam önümde durduğunda ise nefesimi tutmuş kokusunu almamak için bekliyorum. Umarım çabucak uzaklaşır... "Fazla uzun sürmez." "Evlilikten bahsediyoruz." diyorum dudaklarıma yerleştirdiğim gülümsemeyi sürdürürken ama çoktan kokusunu aldım. Bedenimdeki kıpırtılar baş gösterirken o kokuya tutunmak için derin bir nefes daha almamak için kendimi zorluyorum. "Babam kısa süre içerisinde annenden sıkılacak. Sonra geldiğin yere geri döneceksin." diyor büyük bir hırsla. Geldiğim yer ona göre bir yer değil ama geri dönmeyi bir yandan ne kadar istediğimi bilse böyle konuşmayacağına eminim. "O zaman babanın sıkılmasını iple çekmeye başlasan iyi edersin KARDEŞİM." diyorum bastıra bastıra. Canını sıktığım bariz ortada. İstediğim de bu. Bir yanım, delicesine onun konuşmasından korkuyor. Annem bu durumu öğrenirse, ailede kaos yaşanır. Bu yüzden onu kendimden uzak tutmak için sinir etme yöntemim bence gayet ideal. "Kardeşim mi?" diyor dalga geçercesine. Gülerken yanaklarında oluşan kıvrımları izliyorum. O ise bundan bihaber bir şekilde konuşmaya devam ediyor. "Sen benim hizmetçim bile olamazsın. Bu düşünceyi aklından silsen iyi edersin." Kırıcı olmaya çalıştığı bariz ama kırılmıyorum. Dokunuyor evet. Ama yine de onun umduğu kadar salladığım söylenemez. "Haklısın. Sen hizmetçinle aynı okulda okumuyordun değil mi?" dediğimde yüzü asılıyor. Bu gerçeği öğrendiğimde ben de böyle olmuştum ama onun aksine biraz daha iyimserim. "Bizim okulda okuyacağın için kendini şanslı mı hissediyorsun gerçekten?" diyor adeta bana meydan okuyarak. Bir adım öne doğru ilerliyor ve bu sefer dibime kadar giriyor. "Yanılıyorsun." diyor. Yanağıma düşmüş bir saç tutamımı yavaşça kulağımın arkasına iteklerken kulağıma doğru eğiliyor ve fısıldıyor. Bense bu sırada put kesilmişim. "O okulu sana zindan edeceğim." diyor. Sesindeki o kesinlik bedenimde bir ürpermeye sebebiyet veriyor. Geri çekilip yüzüme baktığında yakınlık nefesimi tutmam tarafında etkili oluyor. "Beni fazla hafife alıyorsun." diyorum altta kalmamak adına ama aklım allak bullak. O ise bunun farkındaymış gibi gülümsemeye devam ediyor. "Kendini bir halt sanman hoşuma gitmeye başladı." diyor. Zenginlerin bu sonsuz egosuna aşinayım. Annem tarafından neredeyse her gün dinlerdim ama bugün işler farklı. Bu sefer bu ego benden yana ama annemden tecrübeliyim. Onu alt etmek için aynı karşılığı vermeliydim. "İnan bana, hayal dünyana hayranlığım gözlerini yaşartabilir. Yine de fazla egonu okşamamak niyetine söylüyorum; dikkat etsen iyi edersin." Sözlerimin hemen ardından bütün cesaretimin kül olduğunu ona göstermemek adına omuz atıp yanından ayrılıyorum. Görmedi. Tam zamanında dizginleri elime aldım. Beklediği cevap da bu değildi. İstediğimi aldım. Ama içimdeki ses bas bas "Daha yeni başladı." derken yalan söylemediği aşikâr. -*- 2 HAFTA SONRA -*- İlk okul günüm... Herkesin ilk okul günü berbattır diye kendimi telkin etmek istesem de kimsenin bu kadar kötü olamaz diye düşünmeden edemiyordum. Adım, herkesin ağzında Avcı olarak nitelendirilmişti. Bunun kaynağı elbette belliydi. Ama yanımdan geçen her insanın bu şakayı yapıp benimle uğraşması üzerine zehir gibi bir gün olduğu gerçeğini reddedemiyordum. Muhteşem bir okulda okuyor olmam arkadaşlarım için lütuf olsa da benim için iğrenç bir yaşantıdan geçiyordu. Eve her geldiğimde hareketlerime ve kıyafetlerime dikkat etmem gerektiği düşüncesi zaten berbattı. Okulun kurtuluş yerim olacağını sanırken olayların üzerimde patlak vermesi her şeyi daha da kötü bir hâle sürüklemişti. Bunların sebebi elbette Kuzah'tı. Kendi krallığını kurduğu okul, adeta onun adına çalışıyormuşçasına daha gelmeden namımı duyurmuştu. 1 arkadaş bile edinememiştim ama kimin umurundaydı, ilk günden nefretle dolmuştum. Şimdi ise salonda oturmuş dondurmamla kendimi mutlu etmeye çalışıyordum. Annem ve Erol amca yemeğe gitmişlerdi. Kuzah'ın da eve geleceğini sanmıyordum. Biz geldiğimizden beri nadiren geldiğini biliyordum. Bugün okula gidene kadar onu görmemiştim bile. Görmek istediğim de pek söylenemezdi. "Şilan Hanım, istediğiniz herhangi bir şey var mı?" Yanımda dikilmiş Ayşe Bbla ile irkildim. Bu kadının her defasında sessizce yaklaşması ödümü koparıyordu. Evet, evimizde birkaç tane yardımcı çalışıyordu. Erol amca o kadar çok zengindi ki astronomik rakamları bilmediğimden dolayı söylemeye yeltenmiyordum. Tek bildiğim, istediğim her şeyin kapısını açacak kadar zengin bir ailenin üvey evladı olduğuydum. "Hayır teşekkür ederim Ayşe Abla. Bana Şilan demeni istediğimi unutma lütfen." dediğimde gülümseyerek başını salladı ama yine de demeyeceğini biliyordum. Nasıl katı bir kural varsa artık çözememiştim. "İşlerin bittiyse gidebilirsin." dedim ona izin vererek. Kadın ise kısa süre sonra evden çıkmıştı. Artık kocaman evde yalnız başımaydım. Bu ürkütücüydü ama benim için en rahat ortam sonunda doğmuştu. İlk işim odama gidip rahat pijamalarımı giymekti. Sonra da telefonumu bağladığım televizyonda dizimi izlemeye başlamıştım. Her şey o ana kadar mükemmeldi. Bu eve geldiğimden beri ilk huzurlu gecemi geçiriyorum diye düşünürken onun sesini duymamla her şeyin zehir olması bir oldu. "Şimdi de salona mı kuruldun?" Başımı çevirip ona baktığımda korkumun üzerine eklenen şaşkınlık ile ona bakakaldım. Ne işi vardı evde? "Ortak alan." dedim kendimi toparlayıp ona ters ters bakarken. Bugün olanlardan o sorumluydu ve bir şekilde hıncımı almam gerekiyordu ama nasıl bir türlü bilemiyordum. "Babam nerede?" "Annemle yemeğe çıktılar." dedim önüme dönüp filmime tamamen odaklanmış gibi. O ise başımda dikilmeye devam ediyordu. "Çalışanlar?" "Çıktılar." dedim sorularını cevaplamaktan sıkılmış bir şekilde. O ise başka bir şey sormadan ortadan kayboldu ama bütün keyfim son bulmuştu. Artık salonda oturamayacağım için odama çıkmaya yöneldim. Bir yandan da Melda ile mesajlaşıyordum. Eski mahallemdeki en yakın arkadaşımdı. Okulun ilk gününü merakla bana sorması üzerine heyecanlandığı aşikârdı. Hevesini kırmamak adına ise normal bir şeyden bahsedercesine konuşmuş biraz da istediği tarzda sallamıştım. Onun da canını sıkmak istemiyordum. Odama girmiş biraz oyalandıktan sonra uykuya dalmak üzere gözlerimi kapatmıştım ama evde yankılanan yüksek ses bir IDFC ile kafayı yemek üzere uyandım. Gece gece bu da neyin nesiydi? Kafayı mı yemişti bu çocuk? Yine de aldırmamak adına uykuya devam etmek istedim ama nafileydi. Her defasında ses sanki daha fazla yükseliyormuş gibiydi. Bir de odasının hemen yan tarafım olması üzerine daha fazla gelmesi de cabasıydı. En sonunda dayanamadım. Yataktan fevri bir şekilde kalkıp odamdan çıkmış ve onun kapısına dayanmıştım. Kapıyı tıklattım. 3 kere, ama o kadar ses vardı ki duyması imkânsızdı. En sonunda büyük bir cesaretle kapıyı açtım ve içeriye daldım. Karanlık odada gözlerime ilişen tek ayrıntı abajurdan yayılan ışıktı. Boğazıma bir yumru oturdu. O an bu odaya geldiğime pişman oldum. Aklıma gelen gece ile birlikte arkamı dönüp odadan hiçbir şey olmamış gibi çıkmak istiyordum ama çok geçti. Çoktan beni fark edip yatakta kızgın bir şekilde bana dönmüş bir adet Kuzah vardı. Müziğin sesini kıstı. Bense ona öylece bakakalmışken dirseğinin üzerinde yükselerek konuştu. Ben mi? Onu duyamıyordum. Herhâlde ne işin var burada demişti. Benimse gözlerim onun yarı çıplak vücudunda dolanıyordu. Tanrım! Ellerimin onların üzerinde dolandığını hatırladığımda alnımda tomurcukların oluşmaya başladığını hissedebiliyordum. "Ben..." dedim ilk başta genzim kurumuşken. Yutkundum ve o kuruluğu yok etmeye çalıştım ama nafileydi. Vücudum bana ihanet etmek için biçilmiş kaftandı. "Sen ne?" dedi sabırsız bir şekilde. "Müzik... Çok fazla sesi var." dedim ama gözlerim istemsiz karın kaslarına kaymadan edemiyordu. Her ayrıntısı hatırladığım gibiydi. Muhteşem, pürüzsüz ve davetkâr... Ah! Böyle düşünmemem gerek. O zaman ve bu zaman arasında bir farklılık var. Biz artık üvey kardeşiz. Teorik olarak üvey sayılmasak da halk dilinde öyle. Ve ne kadar bu benim umurumda olmasa da o, birlikte olmamızdan memnun değilmiş gibi bana nefret besliyor. "Ne yani, bu duvarlar yalıtımlı." "Yan odanda kalınca yalıtımın pek önemi kalmıyor." diyorum ters ters. Belki bu şekilde ona karşı olan ilgimi yok etmiş olurum diye umuyorum ama bu imkânsız. Hâlâ orada bir yerde dolanıp duruyor. "Yan odam mı? Sana orayı mı verdiler?" diyor sinirli sinirli. Ama kendi kendine bir şey düşünüyor gibi. "Ne o?" diyorum istemsiz. Dilim düğüm olmalı ama imkânsız. Çoktan çözülüp gidiyor. "O odaya artık kız atamamak gücüne mi gitti?" Kendime kızmadan edemiyorum. Neden o geceye dair konuyu açtım ki? İkimiz de unutmuş gibi davranırken üstelik. Hem... O oda, benim için biraz değiştirilmişti. Yatağı özellikle yok ettirmiştim mesela. Ya da kırmızı olan birkaç ayrıntıyı. Yine de o geceyi kendi odamda geçirmiş olma düşüncesi aklımı başımdan almıyor değildi. "Aksine, sana acıdım." dedi ve ters ters sırıttı ama o geceyi hatırladığı aşikâr bir şekilde çekik gözleri kısılmıştı. "Fazla anlam barındırır." diyor anlam veremediğim bir alayla. "Neden? O geceye fazla anlam yüklediğimi mi sanıyorsun?" "Bekâretini kaybeden birisi olarak... Evet, ilkler anlamlı olur sanıyorum. Sen daha iyi bilirsin."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD