Sabah… Belki de günlerden hangisi olduğunu bile fark etmeden uyandı Ilayda. Gözlerini araladığında oda hâlâ loştu. Kalın perdeler güneşin içeri süzülmesini engelliyordu. Başının altındaki yastık, alışık olduğu yumuşaklıkta değildi. Elini uzattığında örtülerin dokusu bile yabancıydı. Birkaç saniye nerede olduğunu bile anlayamadı. Sonra her şey bir anda zihnine çarptı… Gelinlik, düğün, Kenan, o soğuk malikâne… Bu artık onun evi denilen yerdi. Yatakta doğruldu. Giydiği gecelik gece boyunca üzerine büyük gelmişti, ama başka seçeneği yoktu. Ayaklarını yatağın kenarına uzatıp yere bastı. Zeminin soğuk mermerleri, teninde sabahın gerçekliğini hissettirdi. Odada mutlak bir sessizlik hâkimdi. Ne dışarıdan bir kuş sesi, ne koridorda bir ayak sesi… Sanki koskoca evde bir tek kendisi kalmış gibiydi

