AĞANIN ESİRİ - OYUN -5

2035 Words
BENİ KANDIRDINIZ Gözlerimi aralamama neden olan şey oldukça sert bir şekilde çalınan kapıydı. Büyük soluklar alıp kendime gelmeye çalışırken garip bir şekilde odada başka bir kokunun varlığı ile hemen oturur duruma geldim. Sağıma soluma bakarken artık kapı çalmıyordu çünkü pat diye açılmış içeri elinde kağıtlarla Vildan Hanım girmişti. Yüzünden bir şeyler okumak mümkün değildi ya da ben bu konuda oldukça kötüydüm anlayamıyordum. “Düğünün olacak. Sen hala yatıyor musun?” Bir an duvara ben geldiğim gün asılan saate baktım. Ona geliyordu. Hemen yataktan kalktığımda önümde dikilip kağıtla kalemi uzattı. “Günaydın Vildan Hanım” derken amacım sadece tamamen kendime gelmek için zaman kazanmak olsa da “Şunları al ve imzala” demesiyle neye uğradığımı şaşırdım. “Bunlar nedir?” Bakışlarım kağıtlarla onun arasında gidip geliyordu. Başını dikleştirdi. Bana küçükser gibi bakarken açıkladı. Tabi benim bir şoktan diğerine girmeme de neden olmuştu. Gördüğüm tüm kabusların içinde öldürülen o adam onu öldüren kişi ve beni tehdit eden Vildan Hanım vardı. Kaçıyordum lakin kurtulamıyordum. Konak resmen labirente dönüşmüş beni her defasında onların karşısına çıkarmıştı. Kabusun etkisinden olsa gerek kafam dalgındı. Anlayışım resmen kıtlaşmıştı. Soruma istinaden konuştuğunda sesi sertti. “Bunlar sözleşme ve evlilik için gerekli olan kağıtlar. Sözleşme boşanma ya da bir varis verememe durumunda bu aileden beş kuruş dahi talep edemeyeceğinin kanıtı olacak. Diğeri ise kocanın talimatı. Öyle nikah memuru önünde bir nikah kıyılmayacak. İmzaları önceden atacaksınız ve evlilik cüzdanı kocanda olacak.” Gözlerim büyürken “İyi ama bu normal değil ki. Hem Cihangir neden böyle bir şey istedi?” diyebildim. Bana göz devirip “İmzala sadece. Seninle uğraşacak daha fazla vaktim yok.” derken sesindeki sabırsız ton yutkunmama yetti. İki kâğıdı da alelacele imzalattı. Okumama izin bile vermedi. Odadan çıkarken “Yemeğin gelecek. Ye, yıkan, sonra da aşağıya in. Hazır bir şekilde. Düğün yine avluda olacak.” Dediğinde cevap vermeme fırsat vermeden gitti. Avucumda akşamdan yakılmış kınanın kalıntıları vardı. Lavaboya geçip önce onları yıkadım. Aklıma kınam geldiğinde gözlerim doldu çünkü hiçbir şey hayalimdeki gibi değildi. Çünkü mutlu değildim. Her şey öylesine oldu bitti ye getirilmişti ki resmen hıza yetişemiyordum. Odaya geçtiğimde çok geçmeden Fidan’la Esma geldi. Yemeğimi yedim. Bu defa hızlıca hemen odanın yanındaki banyoda yıkandım ve gelinliği giydim. Saçıma el atan, makyajımı yapan Esma ise “Çok güzel oldun” dese de cevap vermedim. Resmen evlenmiştim ama yanlış bir şeylerin olduğunu biliyordum. Cihangir ile konuşmam lazımdı. Davul zurna çalmaya başladığında duvağımı örttüler ve yine aynı şekilde kızlarla avluya indim. Beni gelin masasına götürüp oturttuklarında yanım boştu. Cihangir, tam karşıda annesi ile konuşuyordu. Zaman geçiyor saatler geçiyordu ama o masada tamamen yalnız kalan bendim. Cihangir hiç yanıma gelmedi. Hatta bakmadı bile. Takı takılırken bile kalkmama gerek kalmamıştı çünkü yanımda dikilen Fidan kumaş kaplı süslü bir sandığın içine atmalarını sağlamıştı. Onca para altın ya da başka bir şey umurumda değildi. Ben burada tek başıma kalmış bir gelindim. Milletin fısıltısını, bana bakıp konuşmasını görebiliyordum. İçine düştüğüm durumunsa hiçbir çıkış yolu yoktu. Akşam olduğunda önce toplanan para ve altınlar götürüldü. Daha sonrasında yanıma Fidan geldi ve “Odaya çıkalım” dedi. Kurulu oyuncak gibi uydum. Evliydim ama ortada kocam yoktu. Düğünüm olmuştu lakin bir kez bile ne duvağım açılmış ne de yanıma Cihangir gelmişti. İnsanların bakışları bedenimi delip geçerken kaçmak adına Fidan’a uydum ve merdivenleri bir bilinmeze gider gibi çıktım. Terasın alt katındaki siyah kapılı bir odanın önünde durduğumuz da kapı açıldı ve içeri girdik. Beni yatağın kıyısına oturttuktan sonra herkes gittiğinde tek başına kalmıştım. Odanın içinde sadece bir kapı vardı ve bu büyük ihtimalle banyoydu. Boydan boya duvarın yarısını kaplayan giysi dolabı büyük ve aynalıydı. Yatak ortadaydı. Sağında solunda dolabın malzemesinden komodinler, şifonyer ve yatağın ayak ucunda sandığa benzer bir puf duruyordu. Dört tane direk yatağın dört ucunda dikiliydi. Üç tarafı tülle süslenmiş ve hoş bir hava katmıştı. Ayak ucundaki pufun üzerinde bordo renk dantel bir gecelik yanında ise erkek pijamaları vardı. Bense süs bebeği gibi oturmuş bekliyordum. Sesler gelmeye devam ediyordu. Aşağıdaki merasim bitmemişti. Bense resmen donmuş gibiydim. Ellerim kucağımda öylece duruyordum. Zaman geçti. Kimse gelip gitmedi. Ta ki kapı açılana kadar. Öyle derin düşüncelere dalmıştım ki sesle irkildiğimde bakışlarım gelene döndü. Cihangir değildi. Bir elinde baston topallayan adamın sol kolu da üzerindeki ceketin iki düğmesi arasındaydı. Yüzündeki ifadesiz duruş, siyah gözlerinin ruhsuzluğu ve arkasından odanın kapısını kapatması ayağa fırlamama neden oldu. “Sende kimsin? Bu odada ne işin var?” “Kes sesini. Soyun ve yatağa gir.” Gözlerim büyüdü. Ne diyordu bu adam? Aklını kaçırmış olmalıydı. Başka açıklaması olamazdı. “Sen, sen aklını mı kaçırdın be adam. Burası gelin odası. Az sonra kocam gelecek. Çık dışarı yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım.” Başını yana eğdi. Yüzündeki ifade acımaya dönüşürken aldığı nefesle göğsü yükseldi ve indi. “Senin kocan benim. Sende karım olarak görevlerini yerine getireceksin.” Başımı sağa sola sallarken çoktan duvağımı açmıştım. Aklımı kaçırmak üzereydim. “Sen benim kocam değilsin. Benim kocam Cihangir. Bak çık yoksa tüm konağı ayağa kaldırırım.” Göz devirdi. Kapının yanından ayrılıp pufun üzerine oturduğunda bastonu yere düştü. Sağ elini ceketinin iç cebine attığında bordo renk bir defter çıkardı ve bana uzattı. Korkuyordum. Deli gibi titrerken resmen giysi dolabına yapışmıştım. “Al bak. Köyünüze gelindiğinde kıyılan nikahın da resmi nikahında bende. Senin kocan benim. Aptal kardeşim değil. Bunu aklına kazısan iyi edersin. Al bak. Kimle evliymişsin gör.” Kalbim göğüs kafesimi döverken yutkunmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Defteri alıp titreyen ellerime rağmen ilk sayfayı açtığım an gördüğüm şey onunla benim fotoğrafımdı. İsimlerimiz yazıyordu. Cevahir Kandemir. İnci Kandemir. Hemen diğer sayfalara da baktım. Dudaklarım aralanırken gözlerim dolmuştu. “Ama bu, bu imkânsız. Ben Cihangir’le evlendim. Beni buraya o getirdi. Gelinlik yolladı. Eşyalar aldı. Sen, ben seni hiç görmedim. Nasıl olur?” “İnci, seni bana getirdiler. Sen benimle evlendin. Bunu artık anla ve dediğimi yap.” Yine başımı olumsuz anlamda salladım. Kabul edemezdim. Bu kabul edilemezdi. Hızla kapıya koştum. Açtığım gibi ince koridoru geçip avluya inen merdivenleri inerken Cihangir ile Vildan Hanım çardakta oturmuş konuşuyorlardı. Yanlarına vardığım gibi defteri önlerine fırlattım. “Bu da ne?” Cihangir bir bana bir deftere bir annesine bakarken “Evet, bu da neyin nesi? Nasıl olur bu anlatın bana? Adamın biri gelmiş odaya ben senin kocanım diyor. Bu lanet deftere göre onun yasal karısıyım. İmam nikahı bile onunla kıyılmış. Beni neyin içine sürüklediniz?” diye bağırdım. Vildan Hanım yanıma geldiği gibi kolumu tutup beni sarsarken “Bağırma. Sesini alçalt benim de canımı sıkma.” Dedi. Cihangir ise sıkılmış gibi soluğunu bırakıp “Evet, sen benim değil abimin karısısın. Şimdi git ve karılık görevini yap.” Dediğinde duyduklarımla sağır olmayı denedim. İşittiklerim normal değildi. Yaşadıklarım normal değildi. Resmen oyuna gelmiştim. Saniyeler içinde aptal kafama öyle aydınlanmalar doluştu ki birkaç adım gerilerken kolumu sıkan kadını elini sertçe ittim. “Kandırdınız. Siz hepiniz beni kandırdınız. Oyun oynadınız.” O sırada Cevahir denen adam da gelmiş bastonuna yaslanmış izliyordu. Vildan Hanım “Sadece kocanın kim olduğunu söylemedik. Kimsenin sana oyun oynadığı yok abartma.” Demesi ağlarken bile kahkaha atmama neden oldu. “Abartma mı? O zaman neden onu getirmediniz beni almaya geldiğiniz de? Niye buraya geldiğimiz de anlatmadınız durumu? Ben lanet bir kına ve düğün yaşadım. Odaya gelip kağıtlar imzalattınız ve şimdi hiç görmediğim bir adamın karısı olduğumu öğreniyorum. Bu iğrenç bir oyun değil de ne?” Cihangir “İstemeye abim kendisi gelmek istemedi. O istediği için yalnızdın. Şimdiyse karısısın ve benle işin yok. Hem bir kendine bak bir bana. Ben sana bakar mıyım? O küçük köyden çıkarken bile tezek kokuyordun kızım sen. Hiç mi aklına gelmedi bu adam beni ne yapacak diye. Sen ona karı diye alındın. Amcana tonla para verildi. Kısacası küçük hanım seni abime sattı.” Derken oldukça acımasızdı. Sendeledim. Delirmek ne bilmiyordum ama şu an akıl sağlığımdan şüphe ediyordum. Cevahir “İnci odaya çık” dediğinde ona döndüm. İstemediğimi belli ederken “Seni tanımıyorum. Ben senin karın değilim. Yapamam” dedim ama yanağıma yediğim tokat yere düşmeme neden olurken damağıma yayılan tat kan tadıydı. O an gür ses avluyu doldurdu. “Bir daha karıma el kaldırırsan o elini daha yere inmeden kırarım Vildan. Duydun mu beni? Sen kimsin de bu konağın hanım ağasına el kaldırırsın.” Bazen ya sadece uyumak ya da yaşadığın şeyin kâbus olmasını dilersin ya ben bu anlardan birini yaşıyordum. Yerden zorla kalktığımda dudağımın kıyısından incecik bir damla kanın çeneme indiğini hissederken bizden biraz uzakta olan Cevahir çoktan yanımıza kadar gelmiş Vildan Hanım’ın karşısında duruyordu. Cihangir hemen annesinin yanında dikilirken “Sen ne diyorsun Cevahir. Bu kız kim hanım ağa olmak kim. Ağzından çıkanı kulağın duysun” diyen kadın gözlerinden ateş saçıyordu. Kocam olduğunu yeni öğrendiğim adam ise “Ben Kandemir’lerin ağasıyım. Karım da hanım ağa oluyor. Bu konağın yönetimi artık ona geçecek. Senin devrin kapandı. Hem de bunu kendi ellerinle yaptın. Şimdi defolun odalarınıza yoksa hiç iyi şeyler olmayacak.” Derken oldukça ciddiydi. Cihangir alaycı bir tavırla konuşurken sanki içinden başka bir şey çıkmış gibiydi. “Aman ne ağa? Ağası yarım bir adam karısı tezek kokulu köy gülü. Muhteşem ikili.” Ben titrek bedenimle öylece ayakta durmaya çalışırken yere düşen bastonla birlikte etin ete çarpma sesi kulağıma eş zamanlı doldu. Cihangir yediği yumrukla yere düşerken annesi hemen baş ucuna çökmüş “Oğlum” diye telaşla söyleniyordu. Cevahir ise dik bir şekilde “Yarım adam diye dalga geçtiğin ben koca aşireti yönetiyorum. Sizin bile mama paranız benden çıkıyor. Senin gibi vasıfsız değilim. Karımınsa tezek kokmasında bir sorun yok. Sonuçta sizin gibi irin basitlik ucuzluk kokmuyor. Dedim yine diyorum. Bu konakta dengeler bu gece itibari ile değişti. İşine gelmeyen varsa siktir olur gider. Kalacaksa da sonuçlarına katlanır.” Dedikten sonra bana döndü. “Odaya çık. Hemen.” Attığım her adımda onlardan uzaklaştım. İçine düştüğüm bu cendereden sağ çıkar mıydım bilmiyorum ama baba yarısı dediğim adam beni bunlara satmıştı. Satılık bir bedendim. Ruhum ise avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Odaya çıktığımda duvar dibine oturdum ve kollarımı dizlerime sarıp ağlamaya başladım. Oysa göz yaşım hiç dinmemişti. Şimdi ne olacaktı? Hiçbir fikrim yoktu lakin o adamın da koynuna girecek değildim. Öldürebilirdi. Artık ölüm dahi beni korkutmuyordu. Dakikalar sonra odaya giren adam yatağa oturup bastonunu komodine yaslarken “Neden yatakta değilsin?” diye sordu. Sanki her şey normal ve doğruydu benim o yatakta olmamam hataydı. Ona nemli gözlerle bakarken “Yapamam. Ne olur zorlama beni. Bak ben bir oyunun içine düştüm. Kandırdılar beni. Söylemediler.” Diyebildim. Göz devirdi. Ardından akışları üzerine indiğinde kendimi çıplak gibi hissettim. “O üzerindeki annemin gelinliği. Daha fazla berbat etme şunu değiştir üzerini. Sonra da görevini yerine getir.” Katıydı. Sanki beni duymuyordu. Sadece kendi dediği olacaktı. Sözlerim onda etki yaratmıyordu. Lakin söylediği şeyle Fidan’ın sözleri aklıma geldi. Annesi ile ilgili olan sözler zihnimde dolanıp durdu. Zorlukla kalkarken dolabı açtım. Bir sürü kadın kıyafeti vardı. lakin bir tane düzgün gecelik ya da pijama takımı yoktu. Hepsi yarı açıktı. En olurunu bulmaya çalışırken o çoktan ceketini gömleğini çıkarmış yere atmıştı. Beyaz uzun bir gecelikle ve iç çamaşırlarıyla kendimi banyoya attığımda elimi ağzıma kapadım ve daha fazla ağlamaya başladım. Ne kadar orada kaldım bilmiyorum ama kapıya vuran adam “Öldün mü? Çıksana hadi” demesiyle kendime geldim. Gelinliği çıkarıp elimi yüzümü yıkadım ve iç çamaşırlarımla geceliği giyip aynaya baktım. Bu gece daha fazla nasıl ölünür ve ölürken hala yaşamaya devam edilir öğreniyordum. Öğrenecektim. Çıktığımda karşımda sadece iç çamaşırı ile duruyordu. Bence bir yaprağın dalında maruz kaldığı rüzgarla titremesi gibi titriyordum. Yanından hızlıca geçip yatak tarafına geçerken kolumdan tuttu ama geri dönmek istemedim. Telaşlıydım. Korkuyordum. Aptal gibiydim. Aslında gibi fazlaydı. Apaçık aptaldım. Dengemi onun tutuşu ile kaybederken yatağa düştüm. O da üzerime. Ezildim. Bu bedensel bir ezilme değildi. Benim için ruhani bir ezilmeydi. Yıllar öncesine gittim. On yedi yaşındaki halime. O ot balyasının üzerindeki savunmasız kızdım. Bedenimi ezen adam ise öylece duruyordu. Kaskatı kesildim. Üzerimdeki adam kendini kaldırmaya çalışırken erkekliğini kalçama yaslamıştı. Bir eli bacağıma dokunduğunda geceliğin derin yırtmacına lanet ettim. Hayır, hayır ben orada değildim. Bu anı yaşamıyordum. Bir kez daha buna maruz kalmıyordum. Lanet olsun ben ölmeyi bile yeğlerdim. Sıcak avucu kalçama kadar çıkarken titreyerek ağlamaya başladım. “Dokunma bana ne olur yapma istemiyorum yapma dur.” Kaç kez tekrar ettim bilmiyorum ama sırtımdaki beden yana çekildiğinde sanki kafesinden azat edilmiş bir güvercin gibi yatağın yanında diğer tarafa geçtim ve duvarın köşesine çöküp kendimi saklamaya çalışırken ellerimi kulaklarıma kapayıp “Olmadı. Hiçbir şey olmadı. Ben bir şey yapmadım. Pisim. Çok pisim. Kirlendim.” Demeye başladım. Zaten ne kadar sürdü bu halim bilmiyorum ama gözlerim kararırken yere devrildiğimi hissettim. Başka da bir şey yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD