Ben Yasmin Bozdağ. Bir aşiret kızıyım ve bu gece evlendiriliyorum. Otelde benim için tutulan büyük odadaki tuvalet aynasının karşısında oturuyorum. Makyöz kadın bana makyaj yaparken kaşıma gözüme iltifat etmekten de geri durmuyor. Alacağı bahşiş dolgun olsun diye ne çok dil döküyor. Hiç ses etmeden sadece dinliyorum onu. Şuan onun samimiyetsiz iltifatlarına sevinecek durumda değilim çünkü. Kendi zoraki düğünüme hazırlanırken, gireceğim cehennemin acısına nasıl dayanacağımı düşünüyorum.
Ona da kızmıyorum aslında, buralarda adet böyleydi galiba, geline bolca iltifat edilir ve gelinin ailesinden o ölçüde bahşiş alınırdı. Aslında adetler hakkında hiçbir fikrim yok, batıda doğup büyümüş ve babamın ata topraklarına sadece birkaç kez gelmiştim. Çok çok önceden birkaç kez. Artık 22 yaşında, üniversiteyi yeni bitirmiş bir genç kızdım ve eski bir kan davasını bitirmek için seçilen kurbanlık gelindim. Bir zamanlar düşmanımız olan sülaleye şimdi kurban ediliyordum. Bundan sonra kimseler ölmesin, sülalenin erkekleri rahatça yaşasın diye bir kadın kurban ediliyordu. Hoş, beni alacak adama da fikri sorulmuş muydu bilmiyordum? Kendisiyle tek sohbetimiz, evliliğimize karar verildiği gece, baş başa bırakıldığımız kısacık bir an bana bakıp,
‘’Dediklerinden daha güzelmişsin. İyi, en azından yanıma yakışırsın Bozdağların kızı. Aşiretlerimiz barışsın diye seninle evlenmeyi kabul ettim, sen de beni beğenmişsindir zaten. Bol bol çocuk yapıp Karademirlere layık bir gelin olacaksın inşallah.’’ şeklinde olmuştu. Ona donuk donuk bakmış ve,
‘’Seni beğenecek kadar tanımıyorum Fırat Karademir. Babamın zoruyla evleneceğim ve sülalendeki kadınlar gibi her sene bir çocuk doğurmayı da düşünmüyorum.’’ benimle ukala ukala konuştuğu için tepem atınca dilime hakim olamamıştım. Bana gözlerini kısarak baktı. Karşısında bir kadının böyle diklenmesine alışık değil gibiydi. Sonra sinsice gülümsedi.
‘’Hele nikahıma gir de, sonra görürsün kaç çocuk yapabildiğini. Dua et de ilk çocuklar erkek olsun, yoksa işin zor Yasmin Hanım.’’
Evlenince bana nasıl davranacağını açıkça ima etmişti. Hiç de kibar olacağa benzemiyordu. Tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Uzun boylu, koyu kumral ve gözleri güzel bir adamdı ama benimle konuşma şeklinden tiksinmiştim. Yanına yakışır mışım? Sanki ben bayılıyordum onunla evlenmeye de, beyimiz lütfediyordu beni yanına yakıştırarak. Bana sorsalar işletme lisansım için yurt dışına gitmeyi, bir süre orada kalıp iyice kendimi geliştirmeyi istiyordum oysa. Babamın imkanları vardı, varlıklı ve güçlü bir iş adamıydı. Üstelik mensubu olduğu aşiretin de en önde gelen kişilerindendi. Aşireti her ne kadar amcası yönetiyor olsa da babamın maddi gücü ve elinin uzandığı yerler yabana atılacak gibi değildi. O yüzden bu kan davasını bitirmek için seçilen kurbanlar da babamın çocukları olmuştu. Çünkü onun sözü senet sayıldığı için en bu özel akit sülalede en çok ona yakışırmış.
Güleyim mi ağlayayım mı? Söz konusu benim hayatımdı, hiç tanımadığım, sevmediğim ve gördüğümde uyuz olduğum bir adamın koynuna girecek olan bendim. Üstelik boşanma söz konusu olmayacağı için bu işkence ben yaşadığım sürece devam edecekti. Onu hiçbir zaman sevemezsem bir cehennemde yaşayacaktım. Düğün için Mardin’e gelmiştik, şehrin en büyük oteli bizim görkemli düğünümüz için ayarlanmıştı. Ya da benim görkemli cenaze törenim için mi demeliyim?
Anneme çok ağlamıştım ama babamdan çekinen kadın ne yapabilirdi ki? Annem yabancı uyrukluydu, babam Rusya’ya iş ziyaretine gittiğinde tanışmış ve alıp getirmiş annemi. Aşiret annemi hiçbir zaman tam olarak kabullenmediği için babam da onunla Mardin’e pek gelmemişti açıkçası. Sarı saçlarım ve mavi gözlerimle annemin genç hali gibiydim neredeyse. Annemin lakabı, Rus Gelin’di, acaba bana ne lakap takacaklardı?
Babam bile aşiretin isteği karşısında boynunu bükmemiş miydi? İki kızının büyüğü olan beni kurban etmesini istediklerinde hayır, diyememişti. Abim de babamın tarafını tutuyordu üstelik.
‘’Kan davası bitecek, birçok ortaklıklar kurulacak ve daha da zenginleşeceğiz, güçleneceğiz.’’ diyordu. Karademirlere güvenmeyen aile mensupları da vardı. Çünkü barışma talebi onlardan gelmişti ve Karademirler birçok pis işle anılan bir sülaleydi. Babam onlarla ortak olmaya nasıl cesaret edecekti? Parası mı yoktu yeterince? Of, bu erkeklerin aç gözlülüğü için neden biz kadınlar kurban ediliyorduk her zaman?
Makyajım bittiğinde makyöz geriye çekilip aynada eserine hayranlıkla baktı. Annem hemen gerimde ellerini birleştirmiş,
‘’Ah Yasmen! Çok güzelsin, çok!’’ dedi gözleri parlayarak. Donuk bakışlarımı aynadaki yansımama diktim. Çok güzeldim, çok ama az sonra diri diri gömülecek bir güzellikti gördüğüm. Daha aşkı tanımadan, sevgi nedir bilmeden gömülecektim. Bu aynadaki güzellik fotoğraflarda kalacak, ben her gün sevmediğim bir adamın zindanında çürüyecektim içten içe. Mavi gözlerimdeki donuk hüznü gören annem yaklaşıp ellerini omuzlarıma koydu ve yanağıma eğilip,
‘’Yasmen, mutlu olacaksın. Ne olur gülümse. Beni de üzüyorsun.’’ dedi artık iyice öğrendiği Türkçesiyle. Ama bana hala Yasmin yerine Yasmen, diyordu.
‘’Beni öldürüyorsunuz ve gülmemi istiyorsun. O adam beni mutlu etmeyecek, sen de biliyorsun.’’ Aklımda hala kaçıp saklanmak vardı ama şuan bu kalabalığın içinden, gelinlikle nereye kaçabilirdim? Gidecek neresi vardı? Yola çıktığım an banka hesabımı ve kredi kartımı devre dışı bırakırdı babam. Nereye kadar gidebilirdim? Keşke buraya gelmeden para ayarlayıp Rusya’ya kaçsaydım. Orada annemin akrabalarından biri saklardı belki beni. Düşündükçe kalbim daralıyordu.
‘’Abla! Hazır mısınız? Bahçe doldu, herkes gelini bekliyor. Kayınvaliden, insin artık, diyor.’’ Kız kardeşim Asmin kapıdan kafasını uzatmış bize bakıyordu. Memnuniyetsizce baktım aynadan ona. Cenaze namazıma davet ediliyormuşum gibi geldi bir an. Asmin içeriye girdi. O benden önce hazırlanmıştı. Saçları bana göre daha koyuydu ama o da annemin güzelliğinden payını almıştı. Mavi gözler, kibar burun ve ince çene ona da sirayet etmişti.
‘’Babam seni böyle görmesin abla. Surat assan da ne yazık ki az sonra nikahın kıyılacak.’’ dedi soğuk gerçekliği saklamadan. Bu kızın direk konuya girmesi, kitabın ortasından konuşması kime çekmişti acaba? Annem çok nahif ve ölçülü bir kadındı çünkü. Tamam hakkını yedirmezdi kolay kolay ama konuşurken daha nahitfi. Oysa Asmin dik kafalı ve aklındakini direk söyleyen bir kızdı. Bu yönünü babaanneme benzetiyordum. Babaannem çok güçlü bir karakterdi. Dedem ölmüştü ama hala aşirette herkesin en çekindiği kadın oydu. Babam bile onunla fazla tersleşmek istemezdi. Annemle evlendiğinde bir süre konuşmamış babamla ama abim doğunca ve babama benzeyince biraz inmiş bizimkinin heyheyleri.
‘’Bu cenaze, ay pardon düğün senin olsaydı bu kadar rahat konuşabilir miydin acaba Asmin’cim?’’ dedim ona sinirle bakarak. Sırıttı.
‘’Ne kadar şanslıyım ki düğün benim değil. Daha doğrusu babam şanslı.’’ Kulağıma doğru eğildi ve,
‘’Çünkü evlenmek yerine muhtemelen çoktan yurt dışına kaçmıştım bile.’’ dedi sessizce. Sonra aynada baktı yüzüme ve elini omzuma koyup,
‘’Sen de yapabilirdin ama cesaretin yok senin. O yüzden şuan burada mızmızlanıyorsun sevgili ablacığım.’’ Derin bir nefes aldım ve,
‘’Haklısın. Keşke senin kadar cesur olsaydım.’’ dedim ve yerimden kalkıp,
‘’Tuvalete gitmek istiyorum. Sonra çıkmaya hazır olacağım. Bari ölürken çişim gelmesin; Mezara, ay pardon nikah masasına işemek istemiyorum.’’ Asmin kıkırdarken annem,
‘’Yasmen! Böyle konuşma!’’ Banyoya geçtim ve gelinliğin verdiği eziyete dayanarak çişimi yapıp ellerimi yıkadım. Aynada son kez kendime baktım.
‘’Allah’ım! Ne olur bir mucize olsun! O adamla evlenmeme izin verme! Lütfen, lütfen izin verme buna. Beni kurtar bu delilikten. Ne olur kurtar beni.’’ dedim tüm kalbimle. Derin bir nefes alıp çıktım banyodan ve bir tarafımda annem, bir tarafımda kız kardeşimle salona inmek için odamdan ayrıldım.
‘’Yalnız efsane görünüyorsun abla, salondaki herkesin dibi düşecek.’’ Kız kardeşime yan yan baktım.
‘’Koca adayım kalp krizi falan geçirir mi sence?’’ dedim göz devirip.
‘’Hahaha, çok komiksin. Yakışıklı adam, neden beğenmiyorsun ki? Yani evlenmek zorundaysan sevmeye çalışabilirsin?’’
‘’Bana diyene bak, sen sever miydin acaba? Yakışıklı olması yeterli mi? İtici ve ukala.’’ Asmin omuz silkti. Koyu kumral dalgalı saçlarını dağınık bir topuz yaptırmıştı ve açık mavi elbisesinin içinde peri kızları gibi görünüyordu.
‘’Bu zoraki evlilik işi hiç benlik değil. Umarım babamın aşiretinin barışması gereken bir aşiret daha yoktur.’’ Anneme baktı. Annem de omuz silkti.
‘’Babanın aşiretinin işlerine akıl ermez. Hele de babaannenizinkilere.’’ dedi çaresizce. Haklıydı, bu barışmayı onaylamak ve beni kurban etmek babaannem denilen fosil kaplumbağanın işiydi. Ondan nefret etmiştim bu yüzden.
Düğünün yapıldığı bahçeye açılan verandaya çıktığımızda kocam olacak kişinin, yani Fırat Karademir’in bahçeye inen merdivenlerin başında beni beklediğini gördüm. Yanında sağdıcı olduğunu tahmin ettiğim bir adam daha vardı. Tipleri nasıl da benziyordu birbirine. Fırat damat tıraşı olmuştu ama diğerinin kirli sakalı vardı. Bahçeden halay müziği sesi geliyordu gümbür gümbür. Ben yaklaştıkça Fırat’ın gözleri irileşiyor ve bana daha dikkatle bakıyordu. Demek yanına yakışırdım ha Fırat Karademir? Ah beni sana zorla vermeselerdi, peşimden iti gibi koşsan yüzüne bakmazdım senin de işte şuan kapana kısılmıştım. Asmin haklıydı, çirkin bir adam değildi ama iticiydi işte. Duruşu, bakışları ve kendini beğenmiş karakteriyle iticiydi. Üstelik hakkında dedikodular vardı. Benimle sözlenmeden önce başka bir ailenin kızıyla sözlenmiş ama kısa süre önce yüzük atmıştı. Hem de neredeyse düğünleri olmak üzereyken kızı bırakan taraf Fırat olmuştu. Bunları kuzenim Nazgül’den duymuştum. Amcamın kızıydı Nazgül ve baba tarafımdan iyi anlaştığım tek kuzenimdi. Üniversiteye babamın desteğiyle gidebilmiş ve okurken bizim evimizde kaldığı için arkadaş olmuştuk iyiden iyiye.
‘’Nihayet müstakbel karım gelebildi.’’ Kaba herif! Annemle bakıştım ve bana sabırlı olmam için gözleriyle işaret ettiğinden, bir şey demeden yürüdüm Fırat’a doğru. Yanındaki tip ilgiyle Asmin’e bakıyordu. Aman, bir felaket daha geliyorum, demesindi. Bizim kız adama hiç yüz vermeden annemle merdivenlere ilerledi. Fırat kolunu girmem için bana uzattı. İsteksizce elimi koluna yerleştirdim ama içim bulanıyordu bu temasla.
‘’Yürü ve gülümse. Suratsız bir gelin istemiyorum.’’ dedi kulağıma eğilip asabiyetle. Yüzüne baktım. Bakışlarında kötü bir şeyler vardı. Hiç hoşuma gitmeyen bir şey.