Bir ay geçmişti… Zaman tuhaf bir şekilde hem hızlı hem de ağır ilerlemişti. Günler boyu, her sabah gözlerimi açtığımda içimde tarifsiz bir minnettarlık vardı. Artık yalnız değildim. İçimde atan minicik bir kalp, henüz adını bile bilmediğim ama her anını hissettiğim bir mucize taşıyordum. Ve şimdi, Demir’le el ele, hastane koridorlarından geçiyorduk. Kadın doğum katı... bana ilk başta hep biraz ürkütücü gelmişti. Ama bugün başka bir şey vardı içimde. Heyecan. Bir de hafif titreyen bir sabırsızlık. Demir yanımda, her zamanki gibi dimdik yürüyordu ama fark ediyordum; elleri terliydi. Elimi daha sıkı tutuyordu. Bazen o güçlü duruşunun ardında ne büyük bir telaş sakladığını yalnızca ben anlayabiliyordum. Ultrason odasına alındık. Doktor gülümsedi, tanıdı artık bizi. Demir’in her kontrolde b

