Tam geri yazacaktım ki, gözüm bir hareketlenmeye takıldı.
Sokak lambasının aydınlatamadığı köşede, bir karaltı vardı.
Duraksadım.
Adımlarımı yavaşlattım. Yaklaştıkça bedenim gerildi. Birinin yerde yattığını gördüm. Önce evsiz biri sandım ama... hayır. Üstü başı darmadağınıktı, ama lüks bir ceketin parçaları, silah kabzası, ellerinde kurumuş kan… Bu adam sıradan biri değildi.
Nefesimi tuttum.
Yaralıydı.
Ve hâlâ yaşıyordu. Göğsü belli belirsiz inip kalkıyordu. Sol tarafı kana bulanmıştı. Omzundan vurulmuş gibiydi ama başka yaralar da vardı.
Adını bilmiyordum.
Nereden geldiğini, kim olduğunu da.
Ama doktor refleksiyle çantamdan hızlıca eldivenimi çıkardım. Yaklaştım, dizlerimin üzerine çöktüm. Yüzünü tam göremiyordum ama sert çizgiler vardı. Güçlü birine benziyordu. Ama o an ne gücü, ne kimliği önemliydi. Yaralıydı. Ve yardım istiyordu.
“Burada ne yapıyorsun böyle?” diye sordum. Sesim istemsizce yumuşamıştı.
Gözlerini araladı, bana baktı. Bakışları yorgundu ama içinde sönmemiş bir direnç vardı.
“Beni kurtarabilecek misin?” dedi fısıltı gibi.
O an tereddüt etmedim. “Doktorum,” dedim sadece. İsmini sormadım, benimkini de söylemedim. Şu an sadece yaşaması önemliydi.
Çantamdan eldivenleri çıkardım, hemen küçük ilk yardım setimi hazırladım. Omzundan vurulmuştu ama başka kesikler de vardı. Kanı durdurmaya çalışırken titremediğime şaşırdım. Sanki reflekslerim beni çoktan harekete geçirmişti.
“Yaraların ciddi ama şanslısın,” dedim, kendimce moral vermek ister gibi.
Beni sadece izliyordu. Güvenmeye mecbur biri gibi. O an göz göze geldik. Gözlerinde ne korku ne panik vardı. Sanki yıllardır acıya alışmış biri gibi... ama o bakışlar bana tanıdık gelmedi. Onu daha önce hiç görmemiştim.
Yardım istemek zordu, hele böyle bir adam için. Ama etmişti.
Ve ben yardım ettim.
Yavaşça kalkmasına yardım ettim, sağ kolunu omzuma doladım. Ağırdı, kan kaybı fazla olduğu için zor ayakta duruyordu ama beni itmedi. Sessizce yürüdük.
“Beni hastaneye götürme,” dedi bir anda.
Sert ama soluk bir tonla. Gözlerinde bir şeyler gizliydi. Kaçtığını, saklandığını o an anladım. Ve nedense sormadım. Sadece başımı salladım.
Kendi evime götürdüm.
Kapıyı açarken içimde ne bir korku vardı ne de bir pişmanlık. Sadece bir insanı kurtarmam gerekiyordu. Daha önce de benzer yaralı birini hayata döndürmüştüm, ama bu... bu farklıydı.
Eve girer girmez onu koltuğa oturttum. Hemen tıbbi çantamı çıkardım. Sargılar, antiseptikler, dikiş seti...
Yaralarını sessizlik içinde sardım. Sadece nefes sesi vardı. O bana güveniyordu. Ben de ona adını sormadan canını emanet almıştım.
Her şey çok garipti. Birbirimizi tanımıyorduk ama orada, o gece, sessiz bir bağ kurulmuştu aramızda.
“Burada güvendesin,” dedim. Gerçekten inanarak söyledim.
Başını hafifçe bana çevirdi. Dudaklarında yorgun bir gölge vardı ama minnettarlık da vardı o ifadesinde.
İkimiz de farkında değildik.
O gece, sadece birini ölümden kurtarmamıştım.
Kendi hayatımın gidişatını da bambaşka bir yöne çekmiştim.
Adını bilmiyordum.
Ama o yabancı, hayatımda en çok iz bırakacak kişi olacaktı.