Bölüm 3-II

1022 Words
“Saçmalama, otur şuraya. Sakin ol önce. Yurttan kovulmaya bu kadar niyetliysen gel de ev tutalım beraber,” diyerek sakinleştirmeye çalıştı arkadaşını Nisa. Bir yandan da gülmemek için kendini zor tutuyordu. “Nerede o günler. Ne güzel, kalabalıktan uzak gül gibi yaşardık.” “Yaşardık yaşamasına ama o çıkacağımız ev masraf ister biliyorsun, değil mi? Nerede bizde o para. Burslar sağ olsun, şurada bedavadan yaşıyorduk. Unutma, bedava yurt baldan tatlıdır canım. O taşları kırmızıya dönmüş tuvaletler bile altın kaplama görünür gözüne.” “Doğru, haklısın.” derken arkadaşının boynuna sarıldı Güneş. Bir türlü gideceğine ihtimal vermek istemiyordu. Nisa ise onu sakinleştirmiş olmanın rahatlığıyla derin bir nefes aldı. Az kalsın onu da kovdurtacaktı yurttan. “Bu yüzden canım, müdürün o küflü bıyıklarından uzak dur ve bedava yurdun tadını çıkarmaya bak.” “Kaçınılmazsa, diyorsun.” “Aynen.” dedi Nisa göz kırparak ve ikisi de kahkahalarla bir kez daha birbirlerine sarıldılar. Sonra birden yüzü düştü Güneş’in. “Demek gidiyorsun he!” “Gidiyorum ama döneceğim.” Bir an duraksadı. Ne demekti şimdi bu? Kendini arkadaşının kollarından sıyırıp bir adım geri çekildi. “Nasıl yani? Döneceğim derken?” “Döneceğim işte. Birkaç gün sonra…” Güneş hâlâ anlamaya çalışıyordu. Gözlerini kıstı, arkadaşını omzundan ittirip yatağa düşürdü. “Beni kandırdın mı?” “Hayır, kandırmadım. O küf bıyıklı müdür beni yurttan attı.” “Ee?” “Yurttan attı ama…” deyip hikâyenin geri kalanını anlatınca, Güneş eline ne geçirdiyse arkadaşına fırlatmaya başladı. “Böyle şaka mı olur? Manyak mısın sen? Yüreğime iniyordu.” “Ama o kadar sevimliydin ki… Dayanamadım.” Güneş bu defa daha sert cisimleri fırlatmaya başlayınca; “Şimdi de sevimli miyim?” diye sordu. O sırada Nisa da üzerine yağan cisimlerden kendini korumaya çalışırken; “Kesinlikle hayır,” diyerek acıyla inledi. Güneş’in son olarak fırlattığı saç tarağı elmacık kemiğine isabet etmişti. Bu defa endişe ile arkadaşının yanına koştu Güneş. “Bir şey oldu mu? Acıdı mı? Çek elini bakayım.” İki arkadaş sevgiyle birbirlerine sarıldılar. Her kavganın sonunda olduğu gibi… Bir yıldan beri ilk kez ayrı odalarda uyuyacaklardı ve Nisa için oldukça zordu bu durum. Gözlerinde biriken yaşlara engel olamadı. Hıçkırıklar da ardından geldi zaten. “Sensiz çok zor olacak Güneş’im. Sensiz karanlıkta kalacağım.” “Aman Nisa gören de temelli gidiyordun sanır. Hepi topu on gün sonra buradasın. Hem daha iyi, on günlüğüne de olsa senin horlamalarından kurtulacağım.” Nisa, kendini arkadaşının kollarından çekip omzundan hafifçe iteledi. “Ben horlamam bir kere! Bana iftira atıyorsun.” “Ya evet! Sen horlamazsın,” dedi Güneş ve tekrar sarılıp gülüşmeye başladılar ikisi de. Ardından Nisa tekrar ciddi tavrını takındı. “Sen yokken ben her gece kiminle Ferdi geceleri düzenleyeceğim. Kiminle dertlenip ‘Sen de mi Leyla?’ diyeceğim?” “Yeni ev arkadaşınla oturur söylersin artık. Neydi adı?” “Serkan.” “Ha, evet! Serkan. Güzelmiş adı. Kendisi de güzel mi, Nisa? Aramızı yapsana,” derken tekrar Nisa’nın kollarından sıyrılıp camın önündeki peteğe yasladı belini Güneş. “Hoş geldin şıpsevdi Güneş. Caner’e ne oldu? Daha düne kadar aşkından ölüyordun. Hani şu platonik aşkından… Ne oldu, vaz mı geçtin tavlamaktan?” “Boş ver sen Caner’i. Gözü dışarda onun. Sen şu Serkan’dan bahset bakayım hele.” “Hadi canım hadi. Başka kapıya. Adam sahipli kızım.” “Nasıl yani? O zaman adam… Yani sevgilisi nasıl kabul etti ki onda kalmanı?” “Muhtemelen kızın haberi yok.” “Ay, Nisa! Meraktan öldürecek misin beni? Ağzından cımbızla laf çekmeye çalışıyorum. Nasıl haberi yok?” “Yok işte! Zaten kızla barışmak için çağırıyor beni. Kara kaşıma kara gözüme merakından değil yani?” “İyi de seninle ne alakası var? Bak bir de ayrılmışlar. Nisa! Bu kız kesin seni parçalar. Yapma, etme! Bak o kız seni çiy çiy yer, vallahi yer,” derken endişeden dudaklarını kemiriyordu Güneş. Arkadaşının başına gelebilecek felaketlerden korkuyordu zira aldatıldığını düşünen kadından daha tehlikeli bir canlı yeryüzüne inmemişti henüz. Nisa Güneş’in onun için endişelendiğini fark etmişti ve arkadaşını elinden tutup ranzanın kenarına oturttu. Kendisi de önüne bir sandalye çekti. Ardından o kafede bütün olan biteni anlattı ona. Daha öncde kısaca bahsetmişti ama şimdi ayrıntıları da öğrenmesi gerektiğini düşündü. Güneş şaşkınlıktan kaşlarını kaldırmış, ağzı açık bir şekilde dinliyordu Nisa’yı. En çok da Nisa’nın menüyü indirdiğinde karşısında adamı görüp şaşırmasına gülmüştü. Hatta sağlam bir kahkaha atmıştı. Anlattıkları ancak kötü bir mizah kitabından fırlamış klişe bir tesadüf hikâyesi olabilirdi. “Vay be! Şimdi sen bu adamın evinde mi kalacaksın?” “Hiç söyleme! Normalde ben bilirdim onun ağzının payını vermeyi ama ne yapayım canım? Durum ortada… Hiç kimsenin beni evine kabul etmeyeceği gerçeğini düşünürsek, sokakta yatmaktansa bu adamın teklifini kabul ettim. Hem sanırım ona bir de borçlandım bu gönül işinde. Anlayacağın, denize düştüm, karşıma bu bal gözlü ayı çıktı.” “İyi de canım arkadaşım, sen bu adamı tanımıyorsun ki… Hırsız mıdır, sapık mıdır? Ya sana bir şey yaparsa. Ya sadist ruhlu psikopatın tekiyse… Sana testerelerle, baltalarla işkence… Aman Allah korusun!” dedi kulağını çekiştirirken. Korkusu gözlerinden okunuyordu. “Yok canım! Değildir… Yani olmaması lazım... Aman ne bileyim ben Güneş. Kafamı karıştırma benim. Zaten kısa bir süreliğine orada kalacağım.” “Peki, tamam ama bak telefonun hep yanında olacak. Seni aradığımda hemen açacaksın yoksa yemin ederim polisle o adamın kapısına dayanırım. Ha! Tabii eve gider gitmez bana adresini mesaj atacaksın. Nerede olduğunu bileyim.” “Of Güneş! Annem gibi konuştun. Az kendin ol!” “İyi be, tamam!” dedi düşünceli bir şekilde. Belli ki hiç içi rahatlamamıştı. “Ee? Ne zaman gidiyorsun?” Nisa önce kolundaki saate baktı, sonra da pencereden aşağı. Henüz etrafta kimse görünmüyordu. “Gelmek üzeredir. Yaklaşınca arayacaktı.” dediği anda Nisa’nın telefonu çalmaya başladı. Güneş’in yüzüne muzip bir gülümseme yerleşti. “Şimdi anlaşıldı neden bana ayarlamak istemediğin. Numaralar paylaşılmış falan…” Nisa masanın üzerinden eline geçirdiği su şişesini Güneş’e fırlatarak kaşlarını çattı. “Saçmalama! Nasıl haberleşecektik acaba? Telepati yoluyla falan mı?” “Orasını bilmem ben artık…” diyerek göz kırptı arkadaşına. Kısa bir süre gülüştüler. Ardından Nisa Serkan’a ineceğini haber verip telefonu kapattıktan sonra sıkıca Güneş'e sarıldı. Güneş ile son kez vedalaşıp valizini yüklendi ve daha önceden anlaştıkları gibi yurdun önünde bekleyen Serkan’a teslim etti. Bu yeni arkadaşına sessiz bir merhabaydı. Ama bundan sonra olabilecekler aklının ucundan dahi geçmezdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD