Bölüm 9-V

1745 Words
"Çocuktum. Yaşadığım her şeyin oyun olduğunu zannettiğim yaşlarımdı. Mutluydum ve hayatım boyunca mutluluk hep yanı başımda olacak sanıyordum. Fakat bu inancım çok da uzun sürmedi. Hayat acımasızca kollarımın arasından alıp götürmeye karar vermişti annemi. Yavaş yavaş... Her gün biraz daha soluyordu gözlerimin önünde. İşte o zamanlar tanıdım gerçeğin soğuk yüzünü. Her gün biraz daha yakından. Annemin hasta yatağında acıdan inleyen sesi ile, her gün biraz daha beyazlaşan teninde ölümün soğukluğu ile tanıştım. Artık bu oyunun sonunu anlayabiliyordum ama çocuk yüreğimle kabullenemiyordum işte... Onun nefes aldığı bir saniye bile kıymetliydi benim için. Yaşıyor olması, gözlerime anne şefkatiyle bakıyor olması bile yetiyordu bana. Fazlasını hiç istemedim. Babam aşk ile evlenmiş annemle. Onu çok sevmiş. Büyük zorluklarla kabul ettirmiş evliliğe... Hep anlatırdı ben çocukken o büyük aşkı. Annemi nasıl bu aşka ikna ettiğini. Ama son zamanlarda anlatmıyordu. Artık annemin yanına daha az uğruyor, onunla daha az ilgileniyordu. Sanırım erkekler beklemek konusunda çok sabırlı olamıyorlar. Ya da belki o... Her neyse! Annem cennete gittiğinde ben sekiz yaşındaydım." derken hasretle gözlerinden iki damla yaşın süzülmesine izin verdi Nisa. Neşe ise ilgisiz gibi görünmeye çalışıyordu. Konuşurken sesi çatallaşmasa onun gerçekten ilgisiz olduğuna inanabilirdi Nisa. "İyi de neden anlatıyorsun bunları bana?" Nisa Neşe'nin sorusunu duymamış gibi devam etti anlatmaya. İlk kez yüreğinde ne varsa ortaya dökecekti. İlk kez bir yabancıya gerçek Nisa'yı anlatacaktı. "Babam annemin kırkı dolduğu gün bir kadınla geldi eve. Bir de elinde on yaşlarında bir oğlan çocuğu... Fırat... Çekti beni yanına; artık yeni ailemiz bu, dedi. İşaret parmağı ile göstererek; bu senin annen bu da ağabeyin, dedi. Sence de haksızlık değil miydi bu?” derken Neşe’nin gözlerinin içine baktı Nisa. Aslında bunun bir soru olmadığını Neşe de biliyordu ama o soruya kayıtsız kalamadı. “Büyük haksızlık!” “Meğer bir süredir görüşüyorlarmış. Annem hasta yatağında kıvranırken babam kendisine çoktan yeni bir aile bulmuş ve o kadını eve getirmek için annemin göçüp gitmesini beklemiş. Başta kabullenemedim tabii. Babamın hemen her gece heyecanla anlattığı o büyük aşk masalı bir anda tuzla buz oldu yüreğimde. Annemi çoktan unutmuş başka bir kadına yüreğini açmıştı bile. O yeri göğü şahit bilen kocaman aşklar bu kadar kolay mı biterdi sahiden? İşte ben de o gece yemin ettim kendime. Eğer bir gün birine âşık olursam kalbimde ondan başkasına asla yer vermeyecektim. Ne olursa olsun onun aşkı ile son nefesimi verecektim. Annem gibi... Ben babam gibi olmayacaktım." Bir an sanki anlayacakmış gibi Neşe'nin gözlerine baktı Nisa. Bakışları denizden geçen gemilerde gezinse de anlattıklarını dinlediğinden emindi. Devam etti. "Babam Fırat ile beni tanıştırırken 'artık o senin ağabeyin' demişti ya hani ama ben hiçbir zaman onu bir abi olarak kabul etmeyecektim, çünkü o annemin hatırası üzerine çöreklenen yabancı bir kadının oğluydu. Asla abim olamazdı. İlk zamanlar hep didişirdik. Genellikle sorun hep benden çıkardı ve her seferinde benim yüzümden dayak yedi babamdan. O zamanlar da bela bir tiptim... Ya da kendimi öyle avutuyordum, bilmiyorum...  Ona sataşmak bana iyi geliyordu. Sanki... Annemi mutlu ediyormuşum gibi hissediyordum..." dedi Nisa ve bir süre düşündü. Anlatacakları için en doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. "Sonra... Bir gün sokağın benden iki yaş büyük çocukları alay eder sözler söylemeye başladılar. Benimle alay etmelerini umursamazdım bile ama anneme laf ediyorlardı. Çok öfkelendim. Onlara karşı koyacak gücüm yoktu. Zayıflığımı kabul edip gözyaşlarıma sığındım. Dizlerimi karnıma çekip saatlerce sokağın merdivenlerinde ağladım. Karşı koyamadığım için, annemi onların dilinden kurtaramadığım için ağladım. Sonra... Fırat geldi yanıma. Oturdu. Önce izledi öylece... Sonra parmaklarını saçlarımın arasına geçirip gerçek bir ağabey gibi okşamaya başladı. Bir zamanlar babamın okşadığı gibi. Gözlerindeki şefkat ise anneminkilere benziyordu. O an... Bakışlarında yakaladığım bir tek an yetti çocuk aklımla aşkı tanımaya... Aşkla tanışmaya... Parmaklarını saçlarımdan çekip de başını omzuma yasladığında kalbim yerinden çıkacak sandım." "Yani? Tüm bunların Serkan ile ne ilgisi var? Sen... Serkan hakkında konuşacağımızı söyledin sanıyordum. Fakat bu konuşmada onun adını hiç duymadım." "Evet. Şöyle ki... Ben o günden sonra kalbimde sadece Fırat'ın olacağına dair yemin ettim. Sadece onu sevecektim. Kalbim sadece onun için atacaktı." "Ama şimdi Serkan'ı tanıdın. Vaz geçtin." "Ah! Hayır. Yanlış anlamakta ısrar ediyorsun. Bak! Ben hâlâ sözümün arkasındayım. Serkan ile de aramızda hiçbir şey yok." "Ama o gün kafede gördüklerim, kulaklarımla duyduklarım… Bunlar hayal miydi yani?” "Elbette hayır ama düşündüğün gibi değil. Kaderin acı bir oyunu diyelim." dedi Nisa ve Serkan ile nasıl tanıştıklarını, yurttan nasıl kovulduğunu, Serkan'a nasıl sığındığını anlattı Neşe'ye. Tüm samimiyetiyle... "Ve şimdi sana ihtiyacı var?" deyip son sözünü söyledi Nisa ama belli ki Neşe’nin aklı bambaşka bir yere takılmıştı. “Yani, sen şimdi Serkan’da mı kalıyorsun?” Zaten sevdiğini kıskanan bir kadından daha başka ne tepki vermesi beklenebilirdi ki? “Evet. Yani, kısa bir süreliğine… Ama asla seni tedirgin edecek bir şey olmadı, olamaz da. İçin rahat olsun.” dedi ve içini dökmenin rahatlığıyla derin bir nefes aldı Nisa. “Özetle dediğim gibi, aramızda senin düşündüğün gibi bir durum yok. Bu sadece kötü bir tesadüftü. Ve şimdi onun sana her şeyden çok ihtiyacı var. Her şeyi bir kenara bırakıp eve geri dönecek misin?” "Neden öyle söyledin? Bir şey mi oldu?" "Şey... Çok endişe edecek bir durum yok aslında. Geçen gece kaburgasını çatlatmış. Hareket etmekte güçlük çekiyor. Ve özenle bakılması gerekiyormuş. Ben düşündüm ki sen..." Bunları söylemek pek kolay olmadı Nisa için ama söylemeliydi. "Bana yeni bir oyun oynamıyorsunuz değil mi? Yani Serkan barışmak için seni bana göndermedi?" derken aslında soru soruyordu Neşe. İşin aslını öğrenmeye çalışıyordu. "Ah! Hayır. Serkan'ın buraya geldiğimden haberi bile yok. Ve lütfen sen de bir şey söyleme. Eğer eve dönersen bu her şeyden bağımsız senin kararınmış gibi olsun." "Anladım." "Ve şey... Sanırım Serkan bir özrü hak ediyor." "Buna sen karar verecek değilsin. Abartma istersen!” Nisa sustu. Neşe kendine göre haklıydı belki ama Nisa’ya karşı biraz daha kibar olabilirdi. Sonuçta ikisi için bir şeyler yapmaya çalışıyordu. "Her neyse! Ben sana olan biteni anlattım. Bundan sonrası için karar senin. Sen düşünür bir karar verirsin." dedi Nisa son kez şansını deneyerek. Hayat gerçekten de bazen çok acımasız olabiliyordu. Özellikle de Nisa için... Aksi halde hiçbir kuvvet az önce olanları Nisa'ya yaptırtamazdı. "Tamam. Düşüneceğim. Ama hâlâ sana inanıyor değilim. Zerre kadar güvenmiyorum da." Nisa; bir an yükselen öfkesi kademe kademe yanaklarını kızartırken Neşe'nin üzerine atlamayı düşünse de ona da hak veriyordu. Sonuçta kendi gözleri ile gördüklerinden sonra kim güvenebilirdi ki? "Tamam! Sana hak veriyorum. Ama emin ol, anlattığım her şey gerçek.” "Göreceğiz.” dedi Neşe ve konuşmayı sonlandırmak istercesine çantasının sapını omzundan geçirip ayağa kalktı. Gitmeye hazırlanıyordu. “Umarım her şey anlattığın gibidir.” Nisa’nın cevap vermesini bile beklemeden arkasını dönüp yürümeye başladı Belli ki daha fazla bu kızla muhatap olmak istemiyordu ama unuttuğu bir şey vardı ki o da Nisa artık hayatının bir gerçeğiydi ve istemese de bir süreliğine onunla muhatap olmak zorunda kalacaktı. Nasıl bir kaderdi bu böyle? Nisa ise cevap dahi vermeden, 'görüşürüz' deme zahmetine bile girmeyen burnu havada kızın arkasından saydıra saydıra tersi istikamette yürümeye başladı. Güneş ne yapmıştı acaba? Serkan ile yeterince ilgilenebilmiş miydi? Belki de gerektiğinden daha fazla ilgilenmişti... Yok! Hayır, yapmazdı Güneş. Yapar mıydı ki? Nisa kafasındaki değişik fantezilerle dolu düşünceleri bir kenara itmeye çalışsa da beceremiyordu. Her defasında daha farklı bir senaryo düşüyordu gözlerinin önüne... Serkan ile Güneş... Birlikte ve yalnız... Biri ayran gönüllü, her gördüğüne âşık olma kapasitesine sahip Güneş, diğeri ise gönlü aç bakıma muhtaç Serkan... Olabilir miydi? Yok canım. Adımlarını hızlandırdı Nisa! Bir an önce eve gidip her ne oluyorsa ona engel olmalıydı. Neredeyse koşmaya başlamıştı nefes nefese... Nihayet kapının önüne vardığında ise kesilen nefesini açmak için bir an durdu olduğu yerde ve elini kalbinin üstüne koyup derin nefesler almaya başladı. Hem nefesini sakinleştirmek hem de az sonra göreceklerine hazırlıklı olmak için... Öyle inanmıştı zihninin oyunlarına... Nisa bir süre dinlendikten sonra zile basıp kapının açılmasını bekledi. Bir saniye... İki saniye... Niye açılmıyor bu kapı... üç sa... Ve nihayet kapı açıldığında Güneş elinde tepsiyle kapıda belirivermişti. Bir kâse çorba ve bir parça ekmek ile dolu tepsiyle... O geçen üç saniye Nisa'ya bir ömür gibi gelse de bozuntuya vermeden içeri girdi. "Ne yaptınız? Yani, nasıl geçti?" "Ay Nisaaa! Bu Serkan çok tatlıymış!" "Ve sahipli!" "Evet, ama ayrılmışlar. Yani öyle söyledi." "Bak seen! Neler konuşulmuş böyle?" "Aman Nisa, sen de! Ne yapacaktık yani onca saat. Oturup sohbet ettik." "Aman iyi!" derken Güneş'in 'ne yapacaktık' sorusu ile az önce aklından geçen düşünceleri hatırladı Nisa. Sonra başını sağa sola sallayıp derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı... "Ee! Senin ne işin vardı? Neredeydin?" "Anlatırım canım, burada olmaz." "O zaman pazartesi okulda görüşürüz. Ben artık gideyim" derken tepsiyi Nisa’nın eline tutuşturup çantasını omzuna geçirdi Güneş. Bu gittiği anlamına geliyordu ve Nisa dur demek için hiç gönüllü değildi. Aksine bir an önce gitmesini istiyordu. "Tamam, görüşürüz canım." Nisa Güneş'in arkasından kapıyı kapattıktan sonra tepsiyi tezgaha bırakıp Serkan'ın yanına gitti. Eline bir defter ile bir kalem almış bir şeyler karalıyordu. "Ne yapıyorsun?" "Hiç! Canım sıkıldı. Öyle bir şeyler karalıyorum." "Ne gibi şeyler? Bakabilir miyim?" "Ya öyle çok ahım şahım bir şey değil. Öyle kendimce resim yapıyordum." "Ooo! Eğitimin var mı?" "Üniversitedeyken iki yıl kursa gitmiştim. Öyle amatörce çizimler..." "Anladım görebilir miyim?" diye tekrar üsteleyince Nisa Serkan istemeye istemeye uzattı defteri Nisa'ya. Bir çift göz vardı kâğıdın üzerinde. Epeyce karalanmış ve özenle çizilmiş... Sanki saatlerce sadece o bir çift göz ile uğraşılmış gibi... Ama bir dakika! Nisa biraz daha yaklaştırdı kâğıdı kendine. Daha ayrıntılı bakmak istiyordu. Sanki... Gözleri bir yerden tanıyor gibiydi ama çizgiler pek yardımcı olmuyordu kavramasına. Üstelik başka hiçbir şey yoktu kâğıtta... Sadece bir çift göz... Belki de Neşe'nin gözleriydi çizdiği... Ama Neşe'nin gözleri iriydi... Oysa kâğıttakiler daha çekik gibiydi. Tıpkı... "Hadi canım!" "Ne oldu?" derken tedirgindi Serkan. Tıpkı bakkaldan şeker çalarken yakalanan çocuklar gibi... "Bu gözler... Sanki..." "Sanki senin gözlerine benziyor gibi..." "Evet! Yani şey..." dedi ve gözlerini Serkan'ınkilere dikti. "Sen benim gözlerimi mi çizdin?" Serkan yataktan doğrulup Nisa'ya doğru çekti bedenini. Nefesini hissedebiliyordu Nisa'nın. Tutuk ve derin... Heyecanlanmış mıydı ki? "Ben son zamanlarda... Gözlerimi her kapadığımda..." Nisa'nın neredeyse heyecandan kalbi yerinden fırlayacaktı. Bu sözlerin devamı pek de hayırlı bir yerlere gitmeyecekti belli ki. Daha fazla konuşmasına izin vermemeliydi. Ama söyleyeceklerini de deli gibi merak ediyordu. Belki de dinlemeliydi onu. Ya da hayır! Dinlememeliydi! "Sus! Yani şey... Mutfakta biraz işim var benim. Ama önce bir lavabo... Aman ne diyorum ben!" deyip apar topar kalktı yanından ve soluğu banyoda aldı Nisa. Kalbi hızla atarken aklı darmadağındı. Bu olanlar... Bunlar yanlıştı! Olmamalıydı! Bir söz vermişti Nisa kendine ve o sözü bozamazdı. Hele şimdi... Neşe bu eve gelecekken... Ya da gelme ihtimali varken. Üstelik onu kendi elleriyle bu eve getirecekken... Ama olması gereken de bu değil miydi? En başından beri birbirlerini seven ve bir yanlış anlaşılma ile birbirinden ayrı düşen bu iki aşık artık kavuşmalıydı. Serkan’ın söyleyecekleri de ancak arkadaşça yapılmış küçük iltifatlar olabilirdi. Ötesini düşünmek saçmalıktı.  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD