BÖLÜM 8

2411 Words
SİNEMİS Kötü geçen partiden sonra, gece boyunca bölük pörçük uyumuştum. Sabah Ali’nin beni almaya gelmemesi için dua ettim içimden. Kabul gördü ve Ali gelmedi. Efsun’a gece olanları bir çırpıda anlattığımda “Kızım bir nefes molası ver” diyerek beni uyardı. Ama anlatmaya ihtiyacım vardı ve konuştukça ağırlığımdan kurtuluyor gibi hissediyordum. Okula geldiğimizde Ali’nin arabası yoktu, gelmemişti yani. Buna sevinerek Efsun’un koluna girip onu kafeteryaya götürdüm ve birlikte kahvaltı yaptık. Derse giriş zil çalana kadar Ali ortada yoktu. Sınıfa geçip camdan baktım, arabası yine yoktu. İçime garip bir yalnızlık duygusu otursa da ona olan öfkem bu duyguya galip geldi. Üçüncü dersin sonunda Ali hala gelmemişti. Efsunla sınıftan çıkıp kafeteryaya gittik ama çok kalabalık olduğu için geri döndük. Ben sınıfa geçerken Efsun da lavaboya gitti. Sınıfa girdiğimde Beril ve arkadaşları vardı yalnızca. Beni görünce yüzü yine o iğrenç ifadeye büründü. Ona aldırmadan sırama geçerken birden ayağıma taktığı çelmeyle kendimi yerde buldum. Düşerken kafamı sıraya öyle kötü çarptım ki düşmemi fırsat bilip üzerime çullanan Beril’e karşı koyamadım. “Açın kapıyı” diye bağıran seslerle kafamı kapıya çevirdiğimde iki kişinin kapıyı tuttuğunu gördüm. Beril’in arkadaşları içeri kimseyi sokmuyorlardı. Dışarıdansa Efsun’un sesi geliyordu. Beril üzerime eğilmiş yüzümü ve boynuma tırnaklarını geçirirken acıyla kendimde bulduğum güçle karnına bir tepke vurdum ve onu fırlattım. Attığım tekme biraz sert kaçmıştı sanırım çünkü düştüğü yerde acıyla kıvranmaya başladı. O sırada kapı tarafından bir gürültü geldi ve Timur’la Efsun içeri girdiler. Efsun kapıyı tutan kızlara saldırıp ikisini de benzetti. O kızlarla uğraşırken Timur gelip beni yerden kaldırdı. Tam toparlanırken sınıfa diğer öğrencilerle birlikte müdür girdi. “Kavga edenler hemen odama” diyerek hışımla sınıftan çıktı. Efsunla ben önden gittik. Beril’i yerden kaldıran arkadaşları da onu alıp peşimizden geldi. Kızların hali de pek iyi görünmüyordu, Efsun sağlam benzetmişti ikisini de. Müdürün odasına geldiğimizde Beril koltuğa oturdu çünkü ayakta durmakta zorlanıyordu. “Kızım siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?” diyerek lafa girdi müdürümüz. “Hocam, Sinemis’e saldırıp kapıyı kapattılar bunlar. Kızın yüzüne baksanıza neler yapmışlar” diyerek ilk savunmayı Efsun yaptı. “Derdiniz nedir bu kızla? Açıklayın bana bakalım?” diyerek Beril’e baktı müdür. Beril ise konuşmakta bile zorlanıyordu. “Hocam o başlattı” diye zorla konuştuğunda müdür sinirlendi. “Beril! Ailenin gücüne güvenip de yaptığın bu kaçıncı olay? Kızım, senin sürekli sorun çıkarmandan bıktık! Bu durumu ailenle görüşeceğim ve onlardan seninle ilgili yardım isteyeceğim” dediğinde Ela adlı arkadaşı atıldı. “Hocam Beril’in haline bakarsanız kimin kime zarar verdiğini görebilirsiniz. Kız konuşamıyor bile. Bize de Efsun saldırdı. Halimizi görüyorsunuz. Onlardan şikâyetçiyiz” dediğinde müdürün okları ona döndü bu kez. “Ela, burası polis karakolu değil ben de komiser değilim. Neo öyle şikâyetçiyim lafları! Sizin de Beril’den aşağı kalır bir yanınız yok kızım, ne halt yiyorsanız birlikte yiyorsunuz zaten. Efsun yıllardır bu okulda ve tek bir kişiyle kavga ettiğini ne gördüm ne de duydum. Sinemis’in geldiği okulda her yıl onur belgesi var. Örnek bir öğrenci ve sicilinde tek bir disiplin olayı yok. Onu okula bu yüzden dönem ortasında aldım ben. Ama size bakınca dosyanızın kabarıklığından önümü göremiyorum. 3 yıldır yapmadığınız olay kalmadı. Bu saldırdığınız kaçıncı kız öğrencim. Ayrıca bana gelip haber verenler de sizin sınıfın kapısını tutup içeride Sinemis’e saldırdığınızı söyledi. Bütün hepsini bir araya getirince açık ve net bir şekilde suçun sizde olduğu anlaşılıyor. Şimdi alın Beril’i revire gidin. Daha sonra uzun uzun görüşeceğiz zaten ailelerinizle birlikte.” dedi ve onları gönderdi. Sıra bize gelmişti. “Kızım, siz bunlara neden uyuyorsunuz” “Hocam inanın ben kavga etmeyi sevmiyorum. Ama oldu işte. Özür dilerim gerçekten” dediğimde biraz yumuşadı. “Tamam, şimdilik ailelerinize haber vermeyeceğim ama tekrarı olursa size daha kötü cezalar veririm anlaşıldı mı?” “Anlaşıldı hocam, teşekkür ederiz” dedik ikimiz birlikte. “Derse girmeyin siz. Bekleyin, onlar revirden çıkınca siz gidersiniz. Şu yırtıklara bir baktır Sinemis. Başın da kötü şişmiş kızım. Onlarla bir araya gelmeyin, çıktıklarında siz görünün doktora. Efsun, arkadaşının yanından da ayrılma kızım. Bundan sonra dikkatli olun ve herhangi bir sorun olursa olaylar bu hale gelmeden bana gelin olur mu?” dedi ve biz de onu başımızla onaylayıp odasından çıktık. Efsun gidip revire göz attığında diğerlerinin hala orada olduğunu görünce biz de çareyi kafeteryada beklemekte bulduk. Zaten son ders de başlamıştı. Kafeteryada Efsunla otururken Ali birden yanımızda bitti. Onu görünce hem dün geceden hem de Beril’in yaptıklarından dolayı gözlermi öfke bürdü. O ise halimi görünce paniğe kapıldı. Ne olduğunu sorduğunda ben yanıt vermeden Efsun ne olupbittiyse anlattı. Onu bacağımla dürtsem de beni umursamadan konuştu. Ali beni doktora götürmek istediğinde onu kesin bir dille reddettim. Ama benden daha inatçıydı ve beni kucakladığı gibi zorla götürmeye başladı. Sonunda pes edip onunla gitmeyi kabul ettim ve nihayet beni indirdi. Bu kadar olaydan sonra bir de Ali’nin beni omzunda taşıması skandalını kaldıramazdım. Hastanenin başhekimi onu tanıdığı olduğu için çok çabuk işlemleri yaptırdık. Tomografi odasına girdiğimde birden içimi bir korku kapladı. Ali tedirginliğimi hissetmiş gibi beni rahatlamak için bir sürü şey anlattı. Kendimi o kadar güçsüz hissettim ki birden kendime engel olamayıp ona sarıldım. Yanımda olması bana çok iyi geliyordu ve ben onun kollarında olmak istedim. Tomografiden çıkıp üzerimi değiştirirken doktorum yanıma gelip “Sizin için çok endişelenen bir erkek arkadaşınız var” dedi. “Nasıl, anlayamadım?” diye sordum şaşkınca “Siz içerideyken kıpırdamayınca panikle odaya daldı. Onu iyi olduğunuza ikna etmem zor oldu. 25 dakika boyunca dışarıda tırnaklarını kemirip durdu. Şanslısınız genç hanım, bu adam çok âşık olmalı size” dediğinde küçük dilim kayıplara karışmıştı ve konuşamıyordum. Ali beni merak edip içer mi girmişti? Bana âşık olduğunu düşündürecek kadar endişelenmiş miydi sahiden? Bu düşünceleri kafamdan kovup, onun vicdan azabı çektiğine inandırdım kendimi. Evet, ona yardım ettiğim için Beril bana saldırmıştı, Ali de bu yüzden kendini suçlu hissediyordu o kadar! Beni sevmiyor oluşu beni daha da geriyordu. Kemal Bey durumumun iyi olduğunu ama birkaç gün dikkat etmemi ve bazı belirtileri ihmal etmememi söyleyince Ali benden önce davranıp benimle ilgileneceğini söyledi. Bu çocuk neden böyleydi Allah aşkına? Neden benim ona âşık olmam için bu kadar çaba gösteriyordu? Lanet olası biraz kötü olamaz mıydı, biraz düşüncesiz, biraz umursamaz? Beni eve bırakmaya geldiğinde bile o kadar hassas davranmıştı ki, kendimi iyi hissetmekten başka bir şey yapamıyordum. Ona karşı biraz yumuşamıştım çünkü o iyi biriydi. Bana gece o kadar uzak davranmasının mutlaka bir nedeni olmalıydı. Belki de kaza konusu canını sıkmıştı. Efsun’un anlattığına göre çok uzun süre yaşama savaşı vermiş ve çok zor günler geçirmişti. Belki de o günleri hatırlamak ona ağır geliyordu. Ablamdan sonra ben de aynı konuyu açınca morali bozulmuştu belki. Bunları düşününce ona olan öfkem kayboldu. Bana yemek hazırlamış, sonra da beni uyutabilmek için kitap okumuştu. İşe yaradı ve ben de onun sesiyle çok güzel bir uykuya daldım. Ablamın sesiyle gözümü açtığımda bana korkuyla bakıyordu. “Abla?” dedim uyku mahmurluğuyla “Sinemis neyin var senin? Bu yüzünün hali nedir?” dediğinde ""Eyvah dedim içimden. “Abla, sonra anlatsam?” dememe aldırmadan “Hemen kalkıp salona geliyorsun, konuşacağız!” dedi ve arkasını dönüp odadan çıktı. Mecburen konuşacaktık. Salona gidip karşısındaki koltuğa oturdum. “Hemen bana bu halini açıklıyorsun” dedi biraz korkmuş biraz da kızgın bir sesle. “Kavga ettim abla” dediğimde çığlığı bastı. “Kavga ve sen! Sinemis neler oluyor sana? Sen böyle şeyler yapmazsın, neden ve kimle kavga ettin?” “Abla, bak korkacak ve endişelenecek bir durum yok tamam mı? Sakin ol önce” dedim soğukkanlı bir tavırla. Bu halim ablamı iyice çileden çıkardı. “Kızım insanı delirtme! Sakin olunacak bir durum mu var! Bana hemen neler olduğunu detaylarıyla anlatıyorsun yoksa basarım o okulu!” “Tamam, anlatacağım ama beni korkutuyorsun” deyince yanıma gelip oturdu. “Korkma ablacım, sadece endişe ediyorum. Sen kavga etmeyi sevmezsin. Sesini bile yükseltmezsin ki. Ben anlam veremediğim için böyle davranıyorum. Hadi anlat bana.” “Ali’nin eski kız arkadaşı, daha doğrusu ona saplantılı bir şekilde âşık olan biriyle kavga ettik. Ama inan ki ben başlatmadım” "Bunu söylemene gerek yok zaten senin asla bir kavgayı başlatmayacağını biliyorum. Saplantılı âşık derken ne demek istedin tam olarak?” “Abla, Ali'nin babasıyla o kızın babası ortaklar, Ali’ye takıntılı biri bu kız. Sana anlatmamıştım, biz Ferhat ağabeyin kardeşi Alp ve diğer arkadaşı Timurla, biz İstanbul’a ilk geldiğimizde küçük bir sürtüşmeyle tanışmıştık. Sonra seninle alışverişe gittiğimiz gün yine onlarla karşılaştık, bu kez Ali de vardı yanlarında. Aliyle o zamandan tanışıp aynı okulda olduğumuzu öğrenince de sohbet etmiştik. Kız o günden beri bana takmış durumda. Sana anlatmadım meraklanma diye ama böyle bir durum var. Ali yanımdayken bana bir şey yapamıyor ama bugün Ali okula geç geldi. O da fırsat bilip beni sınıfta düşürdü. Arkadaşlarıyla bir olup saldırdılar ama sonra ben de ona karşılık verdim. Efsunla Timur da yetişip yardım ettiler” “Ya şu olanlara bak! Bu okulda yönetim yok mu kızım?” “Var abla. Müdahale edildi zaten. Müdür sınıfa geldi önce, sonra da bizi odasına çağırdı. O kızla arkadaşlarının ilk olayı değilmiş ve müdür ailelerini çağıracağını söyledi.” “Beni niye aramadı” “Seni de Efsun’un ailesini de aramayacağını söyledi. Çünkü Efsun okulda çok iyi bir öğrenciymiş. İlk defa bir olaya karışmış, o da benim yüzümden zaten. Benim de eski okuldaki onur belgelerimden ve sicilimin iyi oluşundan dolayı sana haber verme gereği duymadı” “Anladım canım, şikâyet etmek için değil ama en azından durumdan haberdar etmek için arayabilirdi.” “Abla lütfen, adam zaten çok iyi davrandı bana. Bir sorun olursa hemen ona gitmemi istedi. Lütfen panik yapma artık. Zaten Ali yanımda” “Başlatma beni Aliden şimdi. Madem yanında nede bu hale geldin o zaman. Suratına bak 4 şeritli yola dönmüş. Tırnakların neyle besliyor acaba o kız, çünkü bu kadar derin çizik atmayı normal tırnakla başaramaz." "Aman abla ya... İz kalmaz di mi?" "Kalmaz umarım. Bak sen Ali yanımda diyorsun ama o çocukta bir gariplik var! Yaşadığı sağlık sorununu bile anlatmaktan çekinen biri ve ona hiç güvenmiyorum. Bu arkadaşlığı da onaylamıyorum.” “Abla, lütfen bilmeden yorumlama böyle. Ali’nin sağlık sorunu dediği şey bir kaza. Ortaokuldayken yaptığı bir kaza. Bu kazada Alp de onunla birlikteymiş. Ali çok ağır yaralandığı için iki yıl okuldan uzak kalmış. Yani hepatit falan değil, aids de değil. Korkmana gerek yok!” “Kaza mı yapmışlar? Alp ile hem de. Ferhat'a sorarım bu konuyu ama şaşırdım şimdi. Tamam, kaza olabilir bu çok normal de neden dün gece sorduğumda gizleme gereği duydu.” “Abla bilmiyorum! Belki bu onun için hatırlamak istemediği bir konudur. Ben ailemizi kaybettiğimde neler yaşadım hatırlasana. Ben de bir yıl kaybettim okulda. Neden? Tedavi gördüğüm için. Ben de bunu kimseye anlatmıyorum. Ali’nin ailesi bana neden bir yıl kaybettiğimi sorsa ben de saklamak isterdim. Benim psikolojik sorunlu biri olduğumu düşünüp Ali’nin benimle görüşmemesini isteseler sen ne hissederdin. Kabul etmelisin ki senin de çok normal bir kardeşin yok!” dediğimde anlam ellerimi tuttu. “Hayatım, ben Ali’yi suçlamıyorum ki. Saklaması beni rahatsız etti. Ama haklısın söylediklerinde, onun neler yaşadığını bilmeden yargılamam hataydı. Ama kendine sürekli haksızlık etme. Sen zor günler yaşadın ama atlattın. Senin yerindeki birçok inanın geçireceği evreler bunlar. Normal olmadığını düşünmen beni üzüyor.” “Üzülme, böyle düşünmüyorum ama sen de Ali'ye karşı biraz daha anlayışlı ol. En azından ben bu olayı Ali’den dinleyene kadar, tamam mı?” “Tamam canım. Şimdi bırak Ali’yi de kalk bir doktora gidelim, başın çok kötü şişmiş. İçi de morarmış.” “Merak etme, bırakmamı istediğin Ali beni doktora götürdü. Tomografi bile çektiler.” “Hadi canım! Şimdi daha çok utandım. Alimiz benim kardeşimi doktora bile götürdü demek. Aferin o zaman ona. Ne dedi peki doktor? Öyle acil servis doktoruna baktırdıysanız olmaz ama.” “Hayır abla, özel bir hastanenin başhekimi ilgilendi benimle. Ali de senin gibi panik zaten. Gitmek istemedim ama beni kucaklayıp zorla götürdü” dediğim an bu cümleyi kurduğuma pişman oldum. Ablamın verdiği tepki de bunu arttırdı. “Anlamadım? Kucaklamak derken?! Normal bir şey duyamayacak mıyım ben bu gece?” “Ya abla, ben gitmem diye diretince o da inadımı kırmak için beni bir kat omuzunda taşıdı. Sonra indirdi merak etme ve kimse görmedi.” Dediğimde ablam gülmemek için kendini zor tutuyordu çünkü otoriter olaya çalışıyordu. Ama benim bakışlarıma daha fazla dayanamayıp kahkahayı bastı. Gülerken bile otoritesini korumaya çalışıyordu ama: “Güldüğüme bakma, bu davranışını sevmedim” “Niye gülüyorsun o zaman?” “Çünkü senden daha inatçı birinin sana istediğini yaptırma şekli konik geldi” dedi ve gülmesini kesti sonunda. “Neyse, doktor yani başhekim ne dedi. Bu başhekim çok havalı geldi kulağıma” “Of abla! Ödem oluşmuş şişliğin içinde. Kusma, yüksek ateş falan gibi durumlar olursa hemen gitmemizi söyledi. Merak etme Ali beni takip edeceğini ve bir şey olursa hemen oraya götüreceğini de söyledi. Yani korkma senden bir tane daha var başımda.” dediğimde ablam biraz rahatlamıştı. “Tamam. Yarın okula gelip müdürünüzle konuşacağım. Bu kızın disiplin sorununun çözülmesi gerekiyor” “Abla lütfen yapma. Bir kez daha olursa söz sana müdahale etmeyeceğim ama şimdilik bir şey yapma. Müdürümüzün iyi niyetini ve bana olan anlayışını boşa çıkarmak istemiyorum” dediğimde neyse ki ikna oldu ve okula gelmemeyi kabul etti. Biraz daha sohbet ettikten sonra odama geçtim. Efsun’a mesaj göndermek için telefonu elime aldığımda Ali’den mesaj geldiğini gördüm. Heyecanlanmıştım birden. “Unutmaman gerektiği için hatırlatıyorum. Olumsuz bir durum olduğunda, ağrıların biraz artsa bile bana haber veriyorsun tamam mı?” Beni bu kadar merak etmesi diğer davranışlarıyla tezat oluştursa da mutlu ediyordu beni. “Merak etme Ali iyiyim. Zor olan kısmı atlatıp ablama da durumu açıkladım. Şuanda hiçbir sorunum yok. Olursa haber vereceğim” yazdım ve gönderdim. Sonra da yatağıma geri döndüm. “Ablanın tepkisi ne oldu? Eminim benden nefret ediyordur” “Senden nefret etmesi için bir neden yok, hem öyle düşünecek olsa bile ben buna engel olurum. Merak etme o seninle ilgili kötü bir düşünce barındırmıyor içinde” “Sen engel olursun demek. Beni ablana karşı beni koruyacak kadar önemsiyor olmandan mutlu oldum” Onu önemsememden mutlu olmuştu. Ben önemsiyorum ama sende bundan eser yok yazmak istesem de kendimi tuttum. “Biz arkadaşız Ali. Arkadaşlarımı önemserim. Bugünkü ilgin için teşekkür ederim gerçekten. Yarın görüşürüz iyi geceler” yazdım yanıt olarak. Biraz daha bu dozda konuşsak duygusallaşabilir ve sonradan pişman olacağım cümleler kurabilirdim. “Evet Ali, benim için çok değerlisin.” “Sana âşık olmakla olmamak arasında gidip geliyorum Ali.” “Seni o kadar önemsiyorum ki, uğruna dayak yesem de sana kimsenin laf etmesine izin vermem” Bunun gibi birçok cümleyi kurabilirdim çünkü içimde o potansiyel vardı. Ama boşunaydı ve en iyisi sohbeti kısa kesmekti. “Haklısın biz arkadaşız. Teşekkür edecek bir durum yok, her zaman yanında olacağım. İyi geceler Sinemis” yazan cevabı yorumlamadan kendimi hemen uykuya teslim ettim. Yoksa uykusuz bir gece daha yaşayıp, bu çok bilinmeyenli denklem gibi mesaja milyonlarca anlam yükleyebilirdim. En güzeli uyumaktı ve ben de onu seçtim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD