Ali
Sinemis’i ikna etmek beni öyle mutlu etmişti ki, onu eve bırakıp dönerken uzun süredir yapmadığım bir şeyi yapıp müziğin sesini sonuna kadar açarak çalan şarkıya ben de eşlik ettim.
Eve gelip biraz ders çalışıp, biraz film izleyip zaman geçirdikten sonra yatağıma uzandım. Aklımda sadece o vardı, Sinemis…
Onu neden seçtiğimi kendime defalarca sordum. Sonunda, aslında bu oyunu Beril’den kurtulmaktan çok Sinemis’e yakın olmak için istediğimi kendime itiraf ettim. Onun narin duruşu, yüzündeki masumiyeti, saygılı ve ağır başlı tavırları, sakinliği… Her hali beni öyle etkiliyordu ki, ona yakın olabilmek için fırsat kollar olmuştum. Sınıftaki olay tamamen rastlantı olsa da sonrasında ona yakın olmama sebep olmuştu ve ben gerçekten çok mutluydum.
Onda farklı olan bir şeyler vardı. Zeliha teyze odaya girdiğinde ayağa kalkması beni çok etkiledi. Tıpkı babaannemin küçükken anlattığı gibi davranıyordu. Onu babaannemle mutlaka tanıştırmalıydım. Tanıyınca onu çok sevecekti.
Başucumda duran kitabıma kaydı gözüm. Aynı kitabı okuyorduk, aynı zamanda. Aklım, kalbim, duygularım öyle karışıktı ki, bu karmaşadan nasıl çıkabileceğimi hiç bilmiyordum. Ama sahte de olsa, onunla sevgili olma fikri beni çok mutlu ediyordu…
“İyi geceler Sinemis” dedim fısıltıyla ve kendimi yastığıma gömüp, aklımda Sinemis ile uykuya doğru yol aldım…
Sinemis
Sabah uyandığımda, bir önceki gün yaşadıklarımı düşündüm bir süre yatağın içinde. Aliyle sevgili rolü oynamak demek ona sürekli yakın olmak demekti ve bu benim için hiç iyi bir şey değildi. Ama onun Beril’i sevmediğini öğrenmek kalbime iyi gelmişti.
Yataktan kalkıp hazırlandım. Evden çıkarken kapıda aksi komşumuzla karşılaştım.
“Günaydın” demesine öyle şaşırdım ki cevap bile veremedim. O ise o günün aksine sakindi ve gülümsüyordu.
“Geçen günkü kabalığım için kusura bakmayın. Uykusuzluk beni asabileştiriyor da. Ben Çınar” dedi
“Günaydın. Ben Sinemis. Geçen gün için siz de kusura bakmayın. Arkadaşım ısrar edince biraz çaldım kırmamak için” diye cevapladım ben de. Normal insan sıfatında olduğu için ben de ona samimi davrandım.
“Anlıyorum. Müzik yeteneğin olması çok güzelmiş. Eğer istersen bu konularla ilgilenen arkadaşlarım var, tanıştırabilirim” dediğinde samimiyetine daha çok şaşırdım.
“Teşekkür ederim” diyebildim yalnızca.
“Ne zaman istersen zilimi çalabilirsin, görüşüz Sinem” dediğinde “Sinemis!” dedim baskıyla.
“Pardon, Sinemis” dedi ve gülerek merdivenlere yöneldi. Asansörü bana bırakmıştı anlaşılan.
Asansörü çağırıp bindim ve apartmandan çıktım. Servis henüz gelmemişti. Soğuktan donmamak için yerimde zıplarken önümde duran tanıdık arabaya baktım, Ali gelmişti. Arabadan inip yanıma geldi.
“Günaydın. Üşüyorsun” dedi gülümseyerek
“Evet, servis inat gibi gecikti bu sabah” diye yanıtladım
”Benimle gel” dediğinde yüzüne baktım. “Bu oyunumuzun ilk günü ve benimle gelmen iyi olur diye düşündüm. Okula birlikte gitmemiz daha inandırıcı olur” dediğinde biraz düşündüm ve hem ona hak verdiğim hem de soğuktan donmamak için kabul edip arabasına bindim. Efsun’a kısa bir mesaj gönderip haber verdikten sonra sıcak arabada yumuşayan kaslarımla birlikte rahat nefes almaya başladım.
Yola çıktıktan sonra birkaç dakika konuşmadık. Aklımda onlarca soru geziniyordu ama dillendirmekle dillendirmemek arasında gidip geliyordum. Sonunda kendimi tutamayıp
“Ali” dedim birden. “Sence doğru mu yapıyoruz?” diye sordum. Ali bana bakıp
“Eğer bu durum seni huzursuz ediyorsa bu oyunu oynamak zorunda değilsin” dedi üzgün bir sesle.
“Hayır, ondan değil. İşe yarayacak mı onu merak ediyorum” diye açıklama yaptığımda biraz rahatlamış gibiydi.
“Merak etme, sen sadece beni çok seven sevgilim rolünü oyna, sonrası zaten gelecek” dediğinde kalbimin ritmi artmıştı. Onu çok seven sevgilisini oynamak… Benim korktuğum da işte tam buydu. Bu oyuna kendimi kaptırmaktan ve ona gerçekten âşık olmaktan korkuyordum.
Okula geldiğimizde Ali’nin arabasından indiğimi görenler bize fısıldaşarak bakıyorlardı. Biz birlikte yürürken Ali biden elimi tutunca kısa çaplı bir şok yaşadım. Elleri o kadar sıcaktı ki buz gibi havada beni sımsıcak hissettiriyordu. Adımlarım birkaç saniye durduktan sonra yürümeye devam ettim. Okulun girişinde Beril ve arkadaşları duruyordu. Onu görünce biraz endişelendim. Ali bunu hissetmiş gibi
“Sakin ol, bunu yapabiliriz” diyerek bana güç vermeye çalıştı. Merdivenlere geldiğimizde Beril önümüze dikildi
“Ali?” dedi öfkeyle. Ali ise hiç tepki vermeden bakıyordu.
“Ali! Bu ezikle ne işin var? Üstelik el ele?” diye konuşmaya devam eden Beril Ali’yi sinirlendirmişti. Bunu sıktığı elimden anlayabiliyordum.
“Ali sakin ol” dedim yavaşça.
“Hah! Ali bak ezik kızımız sana sakin olmanı söylüyor” dediğinde Ali bu kez daha da sinirlendi.
“Beril! Kız arkadaşım hakkında ettiğin her kelimeye dikkat et yoksa pişman olursun. Şimdi yolumuzdan çekil” diyerek beni elimden çekerek okulun içine sürükledi. Sonra da bana dönerek
“Özür dilerim Sinemis. Bu hakaretlere benim yüzümden katlanıyorsun” dediğinde ona sevgiyle baktım.
“Sorun değil. Sonunda pes edecek. Biz güçlü duralım yeter” dedim. Söylediklerime ben bile şaşırırken Ali birden beni kollarının arasına aldı. O an heyecandan bayılmamak için verdiğim mücadele takdire değerdi gerçekten. Biz sarılırken Beril de okulun içine girdi. Göz ucuyla ona baktığımda yüzünden öfke saçarak bana baktığını gördüm. Bu kızdan çekeceğim vardı.
Aliyle kafeteryaya inip kahvaltı yaparken Efsun yanımızda bitti.
“Günaydın” diyerek boş olan sandalyeye oturdu.
“Okul sizin aşkınızla çalkalanıyor arkadaşlar. Sinemis, bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı?” dediğinde Ali’ye baktım.
“Ona anlatmamda sakınca var mı?” dediğimde gülümseyerek elimi tuttu.
“Hayır, Efsun güvenilir kızdır” dedi ve birlikte Efsun’a olan biteni anlattık. Efsun bu durumdan oldukça memnun olmuştu.
“Benim olmadığım yerlerde Sinemis sana emanet tamam mı?” dediğinde Efsun arkasına yaslanıp omuzlarını kaldırdı ve
“Sen hiç merak etme Ali. Ben göz kulak olacağım ona” dedi güven veren bir tavırla. Ali de rahatlamış görünüyordu.
Zilin çalmasıyla hepimiz sınıflarımıza dağıldık. Yerimize geldiğimizde sıramın üzerinde bir not vardı.
“Hayatının hatsını yaptın! Bundan sonrası için günah benden gitti” yazıyordu. Dönüp Beril’e baktığımda bana gönderdiği tehditkâr bakışlarına karşılık gülümsedim. Ondan korkmadığımı ona göstermeliydim. Notu benimle birlikte okuyan Efsun elimi tutarak yanımda olduğunu hatırlattı. Hocanın gelmesiyle Beril’i unutup derse odaklanmaya çalıştım. Teneffüs zili çalar çalmaz Beril yanımda bitti.
“Notumu umursamıyor gibi davransan da ne kadar korktuğunu biliyorum. Yerinde olsam Ali’den uzak durur hatta bu okulu terk ederdim” dediğinde yine gülümsedim.
“Senden korktuğumu nereden çıkardın bilmiyorum ama inan bana beni tanımıyorsun. Ben böyle tehditlerden çekinip de sevdiğim adamdan vaz geçecek biri değilim” dedim
“Sevdiğin adam? Onu ne kadar sevdiğini göreceğiz”
“Senin aklının alamayacağı kadar, başıma gelecek her şeye razı olacak kadar!” dediğimde yüzünün rengi değişti ve tehditler savurarak öfkeyle sınıftan çıktı.
“Kızım süperdin!” diyen Efsun’a bakarken sınıfın kapısı açıldı ve Ali içeri girdi.
“Ali, biraz önce olanları görmeliydin. Sinemis Beril’e öyle bir kafa tuttu ki bu işin böyle kolay çözülemeyeceğini anlamış olmalı” dedi Efsun heyecanla. Ali ise onun söyledikleriyle fazla ilgilenmeden kafeteryaya inmeyi teklif etti. Biraz tuhaf geldi bana bu hali ama Beril’in ona da bana yaptığı gibi bir şeyler yapmış olabileceğini düşünüp üzerinde durmadım.
Efsun bizimle gelmedi. Aliyle kafeteryaya inip Alp ve Timur’un yanına gittik.
“Ne içersin canım, kahve mi çay mı?” diyen Aliye, cümlesindeki “canım” lafından dolayı ağzım açık bakarken çocuklar da benim gibi şaşırmışlardı.
“O abi, hayırlı olsun!” dedi Alp.
“Sulandırma Alp. Sinemis, ne içersin söyle alıp geleyim” dediğinde “Çay” diyebildim yalnızca. O gidince bütün gözler bana döndü.
“Kızım ne ara canım ciğerim oldunuz siz? Bu ne hız? Çabuk anlat” dedi yine Alp. Timur ise sadece gülümsüyordu.
“Oldu işte, Ali anlatır size” diye yanıtladım. Ali’nin neyi ne kadar anlatacağını bilmediğim için geçiştirmeyi tercih ettim. Ali masaya geldiğinde aynı sorular ona soruldu bu kez.
“Ben Sinemis’i alışveriş merkezinde gördüğümde çok etkilenmiştim. Sonra aynı okulda okuduğumuz öğrenince daha da mutlu oldum. Bir süredir duygularımı açmak istiyordum. Dün konuştuk. O da benimle aynı şeyleri hissediyormuş. Şimdi birlikteyiz. Daha fazla soru yok! Özel hayatımın didiklenmesinden hoşlanmam biliyorsunuz!” dediğinde çocuklar daha fazla ısrar etmeyip bizi tebrik ettiler. Ali yine elimi tutarak onlara teşekkür etti. Bense rolümün hakkını verebilmek için Ali’den daha mutu görünerek teşekkür ettim.
Bütün gün Beril’in göz hapsinde geçti. Her teneffüs Aliyle birlikteydik. Efsun da bizimle geldi ara sıra. Ama Timur’la karşılaşmaktan pek hoşlanmıyordu. Timur ise onun yanında çok sakin ve masum oluyordu. Sanırım Efsun’u aldattığı için pişmandı. Bu konuyu Timur’la konuşmak üzere aklımın bir köşesine yazdım. Çünkü onlar birbirlerinden hala hoşlanıyor gibiydiler. Efsun ara sıra ona bakıp dalıyor, sonra da morali bozulup sessizleşiyordu.
Okul çıkışı Ali beni eve bıraktı. Eve girip montumu çıkarmıştım ki kapının zili çaldı. Açtığımda nefes nefese Efsun karşımdaydı. Gelmemesi şaşırtıcı olurdu. Eminim konuyu dibine kadar deşecekti. Onu içeri buyur edip iki kahve yaptım ve yanına geçtim.
“Sinemis hemen bana işin aslını anlatıyorsun” dedi merakla. Biliyordu olayların sabah Aliyle anlattıklarımızdan ibaret olmadığını.
“Neyini anlatayım ki, Aliyle bir oyuna başladık işte” dedim sakince. Benim sakinliğim onu sinir etmişti.
“Allah aşkına sen beni kandırabileceğini mi sanıyorsun” diye kızınca
“Tamam, sakin ol. Olayın oluşu sana anlattığımız gibi. Ama biliyorum ki sen benim duygularımı merak ediyorsun. Ben ne hissettiğimi bilmiyorum Efsun. Sadece korkuyorum” dedim.
“Korktuğun şey tam olarak nedir?”
“Ali” dediğimde elimi tuttu
“Anladım canım. Ona âşık olmaktan korkuyorsun. Bu kadar yakınında olduğunda da bunun olacağını biliyorsun. Şimdi bu oyunu neden kabul ettiğini sorsam Ali’ye hayır diyemediğini söyleyeceksin. Ona hayır diyemedin çünkü tüm korkularına rağmen ona yakın olmak istiyorsun” dediğinde ağzım açık ona baktım. Beni bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar iyi tanıdığına hayret ettim.
“Tamamen bu şekilde” dedim onun anlattıklarından sonra.
“Sinemis, sana sadece şunu söyleyebilirim. Her şeyin bir nedeni vardır hayatta. Böyle olmasının da mutlaka bir sebebi var. Belki de sonunda gerçek aşkı bulursunuz ikiniz de. Ümitsiz olma. Ali seni tanıdıkça sana karşı mutlaka bir şeyler hissedecektir. Sen çok özel bir kızsın” diyerek içime su serpen, biraz olsun nefes almamı sağlayan sözlerini sıralayınca
“Efsun iyi ki varsın” diyerek boynuna sarıldım.
“Her şartta, her daim yanındayım” dedi o da.
Bu yakınlığı fırsat bilerek içimde tuttuğum soruyu ona sordum.
“Peki, madem birbirimize karşı bu kadar açığız, o zaman sen de bana Timur’u anlat” dediğimde
“Timur’un neyini anlatacağım ki” dedi gözlerini benden kaçırarak.
“Hadi Efsun. Ona nasıl baktığını görebiliyorum. Onun da sana. Ona karşı hala bir şeyler hissediyorsun.” dediğime yüzünü bana döndü. Ağlıyordu.
“Onu hala seviyorum, bunu senden saklayacak değilim. Ama yaptığını da affedemiyorum. Beni aldattı o. Bunu aşmak kolay değil gerçekten.”
“Peki, hiç özür dilemedi mi?”
“Özür dilemekten çok daha fazlasını yaptı. Evimizin kapısında yattı bir gece. Yolumu kesip konuşmaya çalıştı defalarca. Hatta karşımda ağladı. Ama ben affedemedim onu bir türlü. İnsanın güveni bir kez kayboldu mu sonra bir daha kazanması kolay değil.”
“Haklısın. Senden sonra kimseyle çıktı mı peki? Ya da senin hayatında biri oldu mu?”
“İkimizin de hayatına kimse girmedi. En azından benim bildiğim kadarıyla bu şekilde. Ama belki de okul dışından biri olmuştur. Ben kimseye sormadım. Kimse de benimle onun hakkında konuşmaz. Biliyorlar ne kadar zor zamanlar geçirdiğimi.” dedi gözlerini silerek.
Efsun tarafını çözdüğüme göre sıra Timur’daydı. Birbirlerini seviyorlarsa onları bir araya getirmek zor olmamalıydı. Efsun Timur’u affedebilirdi. Bu konuda Ali’den de destek almaya karar vererek konuyu değiştirdim.
Efsunla birkaç saat sohbet ettikten sonra o gitti. Tam çıkarken ablamla karşılaştılar. Biraz kapı önünde sohbet ettikten sonra onu yolcu edip içeri geçtik.
“Benim güzel kardeşim nasıl bugün?” dedi ablam neşeyle. Bugün keyfi iyi gibiydi..
“Ablacım ben iyiyim de sen biraz fazla iyi görünüyorsun” dedim gülümseyerek.
“Sana anlatacağım bir şey var” dedi heyecanla. “Ama önce yemek yiyelim sonra sen o güzel çayından demlersin ve içerken anlatırım olur mu?”
Onu başımla onaylayarak mutfağa geçtim. Bekleyecektim mecburen.
Birlikte yeme yedik, mutfağı topladık ben de çay demledim. Çaylarımızı alıp koltuğa yerleştikten sonra merakla ona bakmaya başladım. Bakışlarımdaki merakı fark edince bana doğru dönüp
“Sinemis, benim hayatımda biri var” dedi mutlulukla.
“Ne?” diye çığlık attım şaşkınlıktan. “Hemen anlatıyorsun abla!” diye ekleyince ablam anlatmaya başladı.
“Birlikte iş yaptığımız bir şirketin sahibi. Bir süredir birlikte çalışıyoruz ve giderek yakınlaştık. Bugün bana duygularını açtı. Ben zaten onu çok beğeniyordum. Şimdi birlikteyiz” dedi. O kadar mutlu görünüyordu ki ben de onun mutlu oluşuna içten içe seviniyordum. Canım ablam hayatındaki her şeyi benim yüzümden ertelemişti ve onun mutlu olmasını çok istiyordum.
“Biraz anlatsana abla, merak ettim kalbini çalan bu adamı” diye sorunca ablam konuşmaya devam etti.
“Adı Ferhat. 30 yaşında. O da inşaat mühendisi. Aile şirketleri var ve onun başında. O kadar ağır başlı ve nazik ki. Oturmuş bir kişiliği var ve çok da zeki. Benim çalıştığım projede ondan çok şey öğrendim. Senin beğendiğin tipin biraz dışında yani sarışın ve renkli gözlü, sen sevmezsin sarışınları. Ama tanıdığında çok seveceğinden eminim”
“Tanışırız ablacım, önemli olan senin beğenmen ve senin mutlu olman” dedim ben de.
Ablamla biraz daha sohbet ettikten sonra odama geçip ders çalışmaya başladım. Derse dalmış çalışırken telefonumun sesiyle sıçradım. Mesaj gelmişti.
“Sinemis Ali ben. Rahatsız etmek istemezdim ama seninle konuşmak istediğim bir şey vardı da.”
Heyecandan bir süre cevap veremedim. Sonra kendimi toparladım.
“Ali merhaba. Rahatsız olmadım, böyle bir şey düşünme. Konuşmak istediğin nedir?”
Cevabımı yirmi kere okuyup kaba mı oldu, soğuk muydu diye düşünürken yeni bir mesaj geldi
“Teşekkür ederim. Yarın akşam Alp’in ağabeyinin doğum günü var. Sürpriz bir parti olacak. Biz ailece iyi görüşüyoruz ve ben de davetliyim. Sen de benimle gelir misin? Beril de orada olacak”
Parti? Aliye partiye gitmek? Bu çocuk beni öldürecekti. Beril konusuna hiç takılmadan Ali’yle partiye gitmenin heyecanını duyuyordum ama önce ablamla konuşmam gerekiyordu. Ali’ye cevap vermeden ablamın yatıp yatmadığına bakmak için odadan çıktım. Neyse ki yatmamıştı.
“Kuzum?” dedi beni görünce.
“Abla, sana bir şey sormam gerek.” dedim masum bir tavırla.
“Sor bir tanem.”
“Abla, yarın akşam bir arkadaşımızın ağabeyinin doğum günü var ve beni de çağırıyorlar. Gidebilir miyim?” dediğimde gülerek bana baktı.
“Sen ve parti? Bunu reddetmeden önce bana gelip sorduğuna göre gitmek istiyorsun tatlım. Gidebilirsin tabii ki.” dediğinde şaşırdım. Aşk ablama yaramıştı. Ama ben konuşmadan o yine konuşmaya başlayınca tam olarak da değişmediğini anladım.
“Nerede olacak, kaçta bitecek bana söyle gelip seni alırım. Ayrıca umarım alkol falan yoktur.”
“Hayır abla biz liseye gidiyoruz ve okul var ertesi gün. Merak etme sen. Beni arkadaşım bırakabilir eğer senin için sakıncası yoksa” dediğimde tek kaşını kaldırıp baktı.
“Sevgilin mi var senin?” deyince ne diyeceğimi bilemedim. Yakalanmıştım.
“Öyle değil, yani sevgili gibi değil ama…” derken lafımı yarıda kesti.
“Ama aranızda bir şey var?”
“Bilmiyorum abla, daha yeni bir şey. Ben de henüz ne olduğunu bilmiyorum.”
“Anladım. Sen yanlış bir adım atmazsın tatlım, sana sonuna kadar güveniyorum. Aklının karıştığı her noktayı benimle konuşabilirsin” dediğinde bir an ona anlatmayı düşündüm. Ama sonra, henüz benim bile adapte olamadığım durumla ablamın da kafasını karıştırmak, daha doğrusu onu endişelendirmek istemedim. Beril’le olan durumu öğrenmesi onu korkutabilir hatta kızdırabilirdi.
“Teşekkür ederim ablacım, sana her şeyimi danışabileceğimi biliyorum. Sadece daha çok yeni bir durum ve ben de henüz tanıma aşamasındayım. Ama Ali güvenilir biri, bana inan” dedim.
“Ali demek adı… Sana hep inandım ve hep de inanacağım merak etme ablasının kıymetlisi” dedi gülümseyerek. “Ama arkadaşın seni evden alsın ki onu göreyim ben de” dediğinde yüzüm kızardı biraz ama itiraz etmedim. Ali’ye bir şekilde bunu söyleyebileceğimi düşündüm. Ablama iyi geceler dileyip odama geçtim ve telefonu elime aldım. Bir mesaj daha vardı.
“Sinemis seni zorlamak istemedim. Gelmek zorunda değilsin. Sadece istemiyorum demen yeterliydi. Sessiz kalman beni üzdü”
Ah Ali… Niye alınmıştı, cevap vermememi neden bu kadar önemsemişti ki…
Hemen mesajını cevaplamaya koyuldum.
“Ali geç yazdığım için üzgünüm. Ablamla konuşmaya gitmiştim. Geliyorum partiye. Ama bir ricam olacak senden eğer sakıncası yoksa” yazıp gönderdim. Cevap kısa sürede geldi.
“Kusura bakma, cevap vermeyince senden fazla şey istediğimi düşündüm bir an. Ablana söyle lütfen izin verdiği için teşekkür ederim ve ben seni evden alıp istediği saatte evine bırakacağım. Hem o da beni görmüş olur. İstediğin her şeyi söyleyebilirsin bana. Nedir rica edeceğin şey?” yazıyordu mesajda.
Mesajı okuduğumda Ali ile gurur duydum içten içe. Ben söylemeden o zaten her şeyi düşünmüştü. Ona bundan bahsetmeden başka bir şey uydurdum.
“Beril orada olacak dedin ya, be senden ona karşı sakin olmanı isteyecektim. Onun sinirimizi bozmasına izin vermeyelim” yazdım hızlı bir dönüşle.
Güzel bir konuya parmak bastığımı düşünürken odamın kapısı çaldı. Ablama gelmesini söyledikten sonra telefonu yatağın üzerine bıraktım. Ablam içeri girmeden kapı aralığından konuştu
“Söyledin mi canım, alacak değil mi evden seni?” diye sorunca gönül rahatlığıyla
“Abla ben söylemeden o bana beni evden alacağını ve istediğin saatte beni eve getireceğini söyledi. Senin de onu görmenin iyi olacağını bile düşünmüş” dedim ağzım kulaklarımda.
“Aferin o zaman ona, bir puan aldı benden. Hadi bakalım iyi geceler” dedi ve gitti. Ve yeni bir mesaj daha geldi Ali’den
“Tamam, daha dikkatli olacağım. Sana hakaret etmesine gelemiyorum sadece. Ama senin için daha sakin olacağım. Şimdi güzelce dinlen. Yarın akşam biraz yorucu olacak. İyi geceler Sinemis”
Bana hakaret etmesine gelemiyormuş, öyle yazmıştı. Bu sözünde sonra biraz zor uyurdum ben.
“Ali teşekkür ederim bu kadar düşünceli olduğun için. Arın görüşmek üzere. İyi geceler” yazıp gönderdim ve telefonu sehpaya koyup Ali’yi düşünmeye başladım. Umutsuzdu aslında durumum. Ama ben bu umutsuzluğa karşın yine de onu düşünmekten kendimi alamıyordum…
Ali
Sinemis partiye gelmeyi kabul ettiğinde dünyanın en mutlu adamı gibi hissettim kendimi. Cevap vermediğinde öylesine üzüldüm ki, ona istemeden de olsa sitemli bir mesaj gönderdim. Ama o ablasıyla konuştuğu için yazamamıştı. Ablasından izin alması çok özeldi. Beril öyle değildi. Aslında çevremdeki kızların hiçbiri öyle değildi. Onlar saat kaç olursa olsun rahatça çıkabiliyorlardı. Gece yarılarına kadar partilerde kalıyorlardı ama aileleri bir kez bile aramazdı. Sinemis’in aile yapısı farklıydı ve bu bana göre çok değerliydi.
Okula gittiğimizde elini tuttum. Bunu yapmasam da olurdu ama tutmayı çok istediğim için kendimi durdurmadım. Beril’in ona söylediği kötü sözleri duyduğumda ona olan nefretim daha da arttı. Sinemis’e zarar vermesine asla izin vermeyecektim. Beril’e olan öfkemi yatıştırmak için söyledikleri ve karşımdaki olgun tavrıyla beni kendine bir kez daha hayran bıraktı Sinemis. Ona sarılmaktan kendimi alamazken, saçlarının kokusunun burnumda dans etmesi beni sarhoş etmişti… O böyle güzel, böyle özel, böyle başkayken ona âşık olmadan durabilmek, ölümü durdurmak kadar zordu.
Sınıfta Beril’in karşısına dikilip söylediklerini duyduğumda içimi anlatılmaz bir duygu kapladı. Söylediklerinin gerçek olması için feda edebileceğim öyle çok şey vardı ki. Ama onu gibi özel bir kızın benim gibi biriyle işi olmazdı. Sırf ona biraz daha yakın olabilmek için bu oyunu planlayıp onu da peşimden sürükledim. Kabul etmeyeceğini düşünürken o bana tamam demişti. Bu bile benim için çok büyük bir hediyeyken daha fazlasını bekleyemezdim ondan.
Parti için sormakla sormamak arasında saatlerce gidip geldikten sonra sonunda sormakla bir şey kaybetmeyeceğime karar verdim. Telefon numarasını bulmak için Timur’u aradım. Efsun’un numarasını alıp ondan isteyecektim. Ama Efsun telefonunu açmadı bir türlü. Sonunda Sinemis’in okul servisine ulaştım yaptığım 10 da fazla görüşmeden sonra ve servis şoförünü sapık olmadığıma ikna edebildikten sonra numarayı aldım. Ama tüm bu uğraşa değmişti. Partiye onunla gidecektim.
Aslında parti umurumda değildi. Sadece onunla okul dışında bir yerde biraz daha özel vakit geçirme fikri beni mutlu etmişti.
Kendimi ona karşı ne kadar durdurabileceğimi bilmeden, onu düşünerek uykuya daldım…