Karakan Timi

1200 Words
20 Şubat 2001 Serra susmak bilmeyen bebeğini kollarının arasına sarmış susturmaya çalışırken yüzünü astı. "Hadi oğlum, hadi canım. Karnın da doydu, altını da temizledim." diye mırıldandı. Oradan oraya adımlarken kapı tıklatıldı. Aceleyle kapıyı açtığında ise yüzü güldü. "Ali Demir?" "Geldim, geldim Serra." deyip hızlıca içeri girdi, kapıyı kapatmadan önce dışarıyı kontrol etti. Çünkü o ölü bir adamdı artık. "Ne yaptıysam susmadı, her şeyi denedim ama susmadı." dediğinde Ali Demir ona dönüp kollarını uzattı. "Ver bana." "Karnı da tok, altını da değiştirdim ama ağlayıp duruyor." "Gazı vardır." dedi. Bebeği kucağına alıp başını omzuna yasladı, yavaş yavaş sırtını okşarken bebek giderek susmaya başladı. "İçeri gel, kapı önünde durmayalım." deyip salona geçtiler. "Sobayı da yaktım ama sanki iyi yanmadı." "Ben ilgilenirim şimdi, uyusun da." dedi, koltuğa oturup Serra'ya döndü. "İsim yok daha, değil mi?" "Yok, ne ismi Ali Demir? İsim koyacak kafa mı kaldı bende?" deyip yanına oturdu, elini başına götürdü. "Üç gündür dünya başıma yıkıldı sanki." Ali Demir bebeği tek koluyla kavramışken diğer elini Serra'nın eline götürdü. "Sen yalnız değilsin, ben varım." dedi. "Oğlun var." diye mırıldanıp güldü. "Oğlum ve sen de olmasan... Ne yapardım bilmiyorum." "Bahtı güzel, geleceği parlak, sırtı pek olsun." deyip elini çekti ve bebeği karşısına aldı. Mayışmıştı, birazdan uykuya dalacaktı. "İznin var mı?" "Var tabi, var. Sen ne istersen o olsun." Ali Demir kucağındaki bebeğe baktı. "Bahtı güzel, kanı temiz, güzel ahlaklı olsun. Arkan Uraz." dedi. Her bir çocuğu onun için pek kıymetliydi. Kurt Demir de Asena da... İsimleri de geleceklerini belirlesin isterdi hep. Şimdi aynı şey bir yaş büyük ablasının oğlu için de geçerliydi. "Arkan Uraz, çok yakıştı Ali Demir." "Ömrü güzel olsun, gerisi mühim değil." diye mırıldandı. "Arkan Uraz Karakan." "Karakan..." diye mırıldandı Serra. "Bir gün bana babasını soracak, sizi soracak. Dayısının çocukları ile neden aynı soy ismi taşıdığını soracak. Ben ne diyeceğim?" "Sen hiçbir şey demeyeceksin. Babası ben olacağım, herkesten uzakta onu büyüteceğiz." dedi. Sonra ablasına döndü. "Biz ikimiz öldük Serra, bırak o sağlıkla büyüsün." "O... Bir gün çıkıp gelmez değil mi?" "Gelmeyecek." diye mırıldandı. "Gelse bile, oğlunun o olduğunu bilmeyecek. Ben halledeceğim. Yaşadığım sürece onu korumak benim görevim olacak." Serra gözleri dolu bir şekilde elini kaldırdı ve oğlunun başını okşadı. "Ali..." diye mırıldandı. "Özür dilerim, senin de başını yaktığım için özür dilerim." "Benim başım yanmaya hep müsaitti, delilik kanımızda akıyor." dediğinde Serra güldü. "Haklısın, senin kanın hep deli aktı Ali Demir. Kurt da sana çekerse vay halimize..." "Kurt Demir de ona, yalnızca Kurt değil." "Oğluna kendi ismini vermen çok saçma, biliyorsun değil mi?" "Sen dua et oğluna da Demir ismini vermedim." deyip duraksadı. "Aslında çok mantıklı." derken Serra güldü. Kardeşi onu nasıl mutlu edeceğini iyi biliyordu. "Hayır, onun adı Demir olmayacak." dedi. "Kimliğini çıkaracağız değil mi?" "Çıkaracağız ama önce buradan gitmemiz gerekiyor. Şehir değiştireceğiz." Görevine başlamadan önce ablasını ve yeğenini daha güvenli bir şehre yerleştirmeyi kafasına koyup nefeslendi. Yapacak çok iş vardı. En önemlisi de hem çocuklarını hem de yeğenini koruyabilmekti. Ömrü yettiğince... ~ ~ ~ ~ ~ 24 Şubat 2031 Pazartesi Yüzbaşı Arkan Uraz Karakan Binbaşı Karakan'la tanıştıktan sonra o yanımdan ayrılırken ben arkasından bakakaldım. Daha yeni tanışmıştık ve bana söylediği şeyle irkildim. Tim mi? Dört dörtlük bir tim mi kuracaktım şimdi? Neden? "Nedeni sorgulamada işine bak lan." diye mırıldanıp aceleyle adımlayıp dinlenme odasına geçtim. "Ferit?" Telefonuyla oynamayı bırakıp ayağa kalktı. "Emredin komutanım?" Üsteğmen Ferit Kartal, onsuz olmaz. "Polat'ı da bul. Yarım saat sonra arka bahçedeki çardakta toplanacağız." "Emredersiniz komutanım." dediğinde odadan çıktım. Astsubay üstçavuş Polat Görkem, bize deli bir bombacı lazımdı. Onun üstüne de kimseyi tanımazdım. Bir keskin nişancı, bir bombacı hazır... Bize yer yön duygusu iyi olan biri lazım ki o da Astsubay Başçavuş Gürbüz Taşkın'dan başkası olamazdı. Gürbüz'ü de nerede bulacağımı çok iyi biliyordum. Kantine geçtim, yine toplamış etrafına çaylakları çayını höpürdete höpürdete koyu bir muhabbete dalmış. "Allah! Bir baktım etrafımızda siz deyin yüz ben diyeyim iki yüz kişi var." kollarımı bağlayıp onu dinledim. Yine ne abartıyordu acaba? "Aldım elime iki bomba, komutanım dedim! Ulan ben bunların canına okumazsam bana da deli Gürbüz demesinler dedim!" bir yandan anlatıp bir yandan da olayı canlandırıyordu. "Allah Allah dediğim gibi daldım aralarına, bir sağa fırlattım bombayı, bir sola." "Abartma." deyip araya girdiğimde sesimle herkes bana döndü. "Komutanım..." deyip ayaklandı. "Yarım saat içinde arka bahçede çardakta ol." "Emredersiniz komutanım." dediğinde arkamı döndüm, kantinden çıkacaktım ama durup tekrar onlara döndüm ve Gürbüz'ü gösterdim. "Ayrıca onu dinleyip de bir delilik yapmaya kalkışmayın, iki yüz kişinin arasına bomba ile dalınmaz." "Anlaşıldı komutanım." dediklerinde kantinden çıktım. Sami ile az önce konuşmuştuk, onu bulmak yerine mesaj attım. Bürünemeyeceği rol yok, ondan iyisi de yok. O da bu time dahil olmalıydı. Geriye İpek kalmıştı. Time bir dahi gerekiyordu, bu da İpek olmalıydı kesinlikle. Ve onu bulmak istiyorsanız klavyenin sesini takip etmeniz her zaman yeterli olacaktı. Çalışma odasındaki seslerle kapıyı yavaşça araladım. Bilgisayarda ne yaptığını bilmiyordum ama sanki klavye onun düşmanı gibiydi. Parmakları klavyeyi parçalayacakmış gibiydi sanki. Arkasından yaklaşıp eğildim. Ekrana bakarken onun hızına bir kez daha hayran oldum. Saçlarının limon kokusu burnuma dolarken gülümsedim. "Limon?" diye mırıldanıp ona döndüğümde irkilerek bana döndü. "Hiih!" yakınlığımızın geç farkına vardım, dudaklarımız birbirine temas ettiğinde ateşe dokunmuş gibi geri çekildim. "Komutanım!" dudaklarını kapatıp nefeslenirken elimi saçlarımdan geçirdim sıkıntıyla. "Kusura bakma, rahatsız mı ettim?" "Yok..." diye mırıldanıp elini çekti. "Rahatsız olmadım komutanım, ben dalmışım sadece." deyip önüne döndüğünde dudaklarını ıslattı. "Bir şey mi oldu komutanım?" "Yirmi dakika sonra arka bahçedeki çardağa gel, önemli bir şey söyleyeceğim." "Anlaşıldı komutanım." deyip başını eğdiğinde odadan çıktım ama içim rahat etmedi. "Ne diye kızın dibine sokuluyorsun lan sen? Al işte... Olacağı buydu." diye mırıldanıp nefesimi bıraktım. Umarım gerçekten de rahatsız hissetmemiştir. ~ ~ ~ ~ ~ Sadece İpek eksik olduğu için onu beklerken ekibe bakındım. Ferit ve Polat birbirini tanıyordu sadece. Diğerleri birazdan tanışacaktı. "Sarışın bir hatun geliyor." dedi Gürbüz. Başımı çevirip İpek'e baktım. "Çakma sarışın sanki." dedi Ferit. "Çakma sarışınların varlığını tuhaf buluyorum." "Saçları gerçekten sarı, bu birinci." deyip ekibe döndüm. "Ona gözü kayanın gözünü çıkarırım. Haberiniz olsun." Gürbüz ellerini kaldırdı. "Benim başım bağlı, dünya ahiret bacımdır." dediğinde İpek de gelmişti. "Geç kaldığım için özür dilerim komutanım." "Geç kalmadın, bizimkiler erken geldi." derken o da çardaktaki yerini aldı. Bense ayakta kalmaya devam ettim. "Sizi neden burada topladığımı merak ediyor olmalısınız. Haklısınız da..." deyip ellerimi arkada birleştirdim. "Görevimiz var, ne olduğunu henüz bilmesem de binbaşı tarafından tim kurmam emredildi." "Bundan sonra beraber miyiz yani?" dedi Polat. "Kimse itiraz etmeyecekse?" "Kim itiraz eder buna komutanım? Sizin gibi bir komutanın emrinde olmayı hepimiz çok isteriz." dedi İpek. "Katılmayan var mı buna?" Kimseden itiraz gelmedi. Sami de başını salladı. "Ben sizin daşşağınızı bile yerim komutanım, ne isterseniz yaparım." herkes gülmüştü Sami'ye. "Pisleşme lan." dediğimde toparlandılar. "Yalnız komutanım..." diye lafa girdi Ferit. "Bu timin bir adı olacak değil mi?" Başımı salladım. "Karakan Timi." dediğimde Ferit'in kaşları çatıldı. "Adama bak, soyadını verdi tim adı diye." "Benim soyadım değil lan." dedim. "Binbaşının soyadı. Onun soyadı da Karakan." derken yine bu tesadüfe şaşırıp kalmıştım. Kurt Demir Karakan... İsmi de çok güzelmiş, bana ismimi kimin koyduğunu neden sormuştu acaba? Bilmiyorum ama Karakan'lar olarak tanışmamız tesadüf değilmiş gibi bir his vardı içimde. "Karakan Timi. Biz artık Karakan Timiyiz." deyip elimi uzattığımda İpek elimin üzerine elini koydu. Sonra Ferit, Polat, Sami ve Gürbüz. "Karakan timi." dedim bir kez daha. "Yolumuz açık olsun." Bir yola baş koyduk, bir sıkıntı olmadan görevi başarı ile hallederiz umarım. ~ ~ ~ ~ ~
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD