YILDIZ'IN AĞZINDAN...
Bugünkü tek şansım taksinin ayak ucuma kadar gelişiydi.
"Zamanlaman harika abi." diyerek atladım araca. Adresi verdim ve Karadeniz'in içine çeken denizine daldım, gittim...
Kimileri burada yaşamın zor olduğunu söylerdi. Zor olan burası değil, zor olan senin içinde verdiğin savaştır. İnsan sevdiğiyle olduktan sonra her zorluk kolay gelir. Bana da bir zamanlar tüm zorluklar fıs geliyordu ama şimdi tek başımaydım, tıpkı 6 yıl öncede olduğu gibi...
"Kızım şu arkadaki aracı tanıyor musun?" dedi taksiyi süren amca. Elim yanağımda, köyün yollarını izlerken dikkatim bir anda amcanın cümlesine kaydı, afalladım.
"He, hangi araç amca?" dedim.
"Yola girdiğimizden beri peşimizde. Tanıdığın değilse..."
Başımı arkaya döndürerek araca baktım. Yönetmen bozuntusundan başkası değildi!
"Emaneti var bende. Sür sen abi, boşver." dedim.
34 plakalı aracın içinden çıkacak olan adamla uğraşacak durumda değildim.
Köye vardığımızda taksiciye ücreti ödeyip aşağı indim.
"Sağolasın abi, buraya kadar uğraştırdım senide." dedim ön camdan.
"İşimiz bu kızım. Dikkatli ol!" dedi üstüne. Az ileride duran aracı kastettiğini biliyordum.
İstanbul bebesinden korkacak halim yoktu.
"Sağolasın." diyerek eve doğru yürüdüm. Taksi gözden kaybolduğunda "Yıldız hanım bakar mısınız?" sesi geldi ardımdan.
Ama bakmadım, bakma gibi niyetim de yoktu.
"Bir dakikanızı alacağım sadece, lütfen!"
Durmadım. Eve doğru adımlamaya devam ettim.
"Anlaşma yapabiliriz durun!"
Konuşmak istemediğimi idrak edince önümü kesti.
Tereddüt ederek geriledim. O ise iki elinide yukarı kaldırarak "Zarar vermeyeceğim, sadece konuşmak istiyorum." dedi.
Tek kaşım havada kelam etmeden bekledim.
"İlk önce olanlar için üzgünüm, yani hepimiz üzgünüz." diyip az önce indiği araca baktı.
Tabii ya! Yönetmen aracın içindeydi dimi? Maşasını göndermiş çünkü beyefendi k.çının kıpırdayıp erimesinden korkuyor!
Bende araca bakıp el salladım. "YUMURTALARINIZ NE DURUMDA YÖNETMEN BEY!" diye bağırdım. Kuluçkaya yattığından şüphe duyuyordum yoksa neden kendisi gelmesin dimi?
"Aa efendim! O nasıl laf öyle? Ben anlaşmaya gelmiştim."
Yönetmeninden korkan herife gözlerimi kısarak baktım. İstanbul bebeleri! Gözlerimi devirdim ve "Çekil önümden, çok yorgunum." diye ekledim.
"1 dakika sadece, lütfen!"
"Ula zaten 1 dakikadır önümdesin! Konuş yoksa diğer arkadaşın kadar şanslı olmayacaksın!" dedim.
Adam yutkunarak "Anlamadım?" dedi.
Önüne eğilerek "Onu sadece sıyırdı, senin direk kalbini de bulabilir!" diyince "Yönetmenim yolladı beni! Eğer anlaşma sağlanırsa avukat paranız ödenecek. Bunun karşılığında ise sadece bahçenizi ve evinizi bize kiralamanızı istiyoruz!" dedi. Adam makineli tüfek gibi saydırdı.
Demekki kafam atarsa vuracağım gerçeğiyle korktu.
Anlaşma demek ha! Özür dilemek yerine benimle dalga geçiyorlar! Konunun direk müsebbibine, yönetmene döndüm.
"KOLAY GELSİN YÖNETMENİM!" diye bağırıp tekrar el salladım. Arka koltukta, siyah camın ardından beni izlediğini biliyordum. Kaba herif! Hem arazimi izinsiz kullan hemde yüzsüzce adamını gönder! Senin o her kapıyı açan paran bu kapıdan boş dönecek!
"ŞİMDİ BURDAN AŞAĞI İNİYORSUNUZ, YOL DİREK ÖNÜNÜZE ÇIKACAK! HEH! İŞTE ORADAN DOĞRUCA GİDİN, DİREK İSTANBUL!" dedim