5. BÖLÜM

1621 Words
"kızlar bu defa harika bir plan yaptım" "of Lal sen vazgeçmek nedir biliyor musun?" "Sılacım, vazgeçmek, ımmm o neydi türkçe de öyle bir kelime var mıydı?" "boşuna uğraşma kızım taktı bir kere," dedi Sinem. Kızları ikna etmek için şirinlik yapmam gerekiyordu ya da ağlamam. son iki haftadır benim yüzümden düştükleri rezil durum kalmamıştı. İlk önce şirinlik yaparak başlamalıydım. burnumu dikleştirip elimde ki kalemim ile Sinemi işaret ederek konuşmaya başladım; "Evet Sıla, Bu Sinem,Sinem asla yargılamaz, bilimsel terimler kullanmaz, negatif yorumlar yapmaz, Sinem her zaman dinler ve arkadaşı Lal'i her zaman mutlu eder, sinem gibi ol" yüzünü buruşturan Sıla."hımmm çok komiksin sen" dedi.Elleri ile beni göstererek Sineme döndü,  "Bak Sıla, bu Lal, Lal çok güzeldir, bunu duymaktan çok hoşlanır, çok inatçıdır, ayrıca nazlıdır da, Lal kafasına koyduğu şeyden asla vazgeçmez, Lal gibi olma" Elimde ki kalemi Sıla'ya fırlatmıştım ama şevik bir hareketle bundan sıyrıldı. Sanırım şirinlik olmayacaktı acıtasyon kısmına başvur malıydım. Dudaklarımı sarkıtıp, başımı mahcup olmuş şekilde önüme eğerek; "aşk olsun kızlar ya, neden bu kadar kötüsünüz?" dedim. Demez olaydım. Keşke!!! ikisi de elleri ile kendilerini göstererek: "biz mi kötüyüz, biz ikimiz." dediler sert bir ses tonu ile. Ve Sinem o bitmeyen konuşmalarından birine hazırlanıyor gözüküyordu derin bir nefesten sonra yeterli oksijeni sağladığından emin olup meşhur nutuklarından birine başlıyordu. "iki haftadır Üsküdar tepesinde yatıp kalkıyoruz, tamam erkek yurdunda gerçekten yakışıklı çocuklar var ama her neyse konu bu değil, asıl konumuz, Ahmet. onu takip ediyoruz, okulda peşinden derse giriyoruz, çocuğun önüne geçip laf anlatmaya çalışıyoruz o ne yapıyor yüzümüze bile bakmıyor, üstelik nedense onun için oynadığımız hiç bir oyunda başarılı olamadık hepsinde olan bize oldu, en kötüsü de michael Corse çantamı ve kolum gazi oldu. peki sonuç ne Hiç!!!  yani koca bir HİÇ!!!." dedikten sonra daha derin bir nefes alıp, bu defa yüksek bir makama almıştı sesinin tonunu, " fark ettin mi? ki etmemişsin!!!  çocukta bir tık bile olmadı ben ondan korkmaya falan başladım. Ha birde bunun yanın da Mert'le ayrılmak zorunda kaldım.Uzun lafın kısası Başımıza bin türlü bela geldi, şimdi söyle bakalım biz mi kötüyüz?" Gerçekten çok kısa konuşuğunu düşünüyordu,  "bitti mi Sinem?" "bitti!!!!!!" "o zaman 1/a sınıfından Sineme alkış" deyip ellerimi şaklatmıştım ki Sılanın konuşmaya başlayacağını anlamam ile onu durdurdum. "sakın Sıla şimdi sen bir sürü bilimsel konu anlatıp, kafamı karıştıracaksın, bende bir şey anlamayacağım o yüzden, sen kendini yormasan." cidden çoğu zaman Sılayı anlayamıyordum ve böyle zamanlarda kendimi geri zekalı hissettiğimde olmuyor değildi hani. Neyse. "Tamam haklısınız, başınızı bir miktar belaya sokmuş olabilirim ama bu son söz" dedim. Ağlama Planını da es geçmiş bulunmaktaydım dikkat ederseniz. Siz siz olun ilk iki planınız başarısız olursa direk bütün planlarınızı çöpe atın ve yeni bir plan yapın.Muhtemelen bu planınız, bu son, buda olmazsa tamam siz haklısınız gibi kelimerle kurgulanmış olur ki şuan benim yaptığım gibi, Sıla ikna olmuş olacak ki, gözlerini devirip sordu; "plan ne?" Size söylemiştim!!! Alkışlar bana, "beni ve Ahmed'i konferans salonuna kilitleyecek siniz." "Yok artık!!!" dedi Sıla. "Var artık!!!" hem şimdiye kadar hep nasıl kaçmayı başardı?" olayları dışarıdan süzen arkadaşım konuya dahil olmuş bulunmaktaydı, başta da dediğim gibi "sinem gibi olun" "nasıl?" dedi Sinem. "kaçacak yer olduğu için. ama siz bizi kilitlerseniz kaçamaz" "Senden korkulur"  "Haklısın Sinem, nasıl plan?" "plan güzelde çocuğu oraya nasıl getireceğiz?" "sıla, senin zekana hep hayranım canım, aldığım istihbarata göre ilahiyatta yüksek lisans yapıyormuş." "dur onu da ben tahmin edeyim, Hoca çağırdı diyeceğiz" "evet Sinemcim" "çocuk bize asla inanmaz, iki haftadır fırıldak olduk etrafında, " diyerek heves kıran Sıla yine iş başındaydı. "onu da düşündüm" dedikten sonra Sineme tatlı tatlı gülüp,  "Sinem canımcım, senin caziben bir erkeği ikna etmek için kaç dakikalık bir mesele." "Ahmed'i ben ikna edeceksem o iş yaş canım." diyen Sıla armut koltuğuna bıraktı kendini. "hayır,, sen onu ikna edecek çocuğu ikna edeceksin" Sinem konuşmak için ağzını açmıştı Sıla atladı hemen; "Bir şartla kabul ediyoruz, bu defa da olmaz ise bu mesele kapanacak" "tamam!!!! dedim sevinçle. İçimden bir ses bu defa olacağını söylüyor." "İyi o zaman plan tamam ise yarın okulda buluşalım, bu atraksiyon bitsin artık." "Bence de. Hadi Sıla senide bırakayım" klasik kız vedalaşmasını en cıvıklı öpücüklerinden sonra arkasını dönüp giden kızlara seslendim. "kızlar bir şey daha söyleyebilir miyim" Önce birbirine bakan arkadaşlarımın bakışları beni bulduğunda tırstıkları çok açıktı. "Sizi çok seviyorum" dememle ikisi de tutmuş oldukları nefesi verip. "bizde seni prenses"diyerek kocaman sarılıştık... **************** ertesi sabah herkes görev bölgesine konuşlanmıştı, kızlardan gelen telefonu beklerken kalbim oldukça iddialı bir depar denemesi yapıyordu. Bu defa da olmazsa vazgeçerdim sanırım üstelik kızlarda benim yüzümden bir sürü badire atlatmışlardı. Ondan vazgeçme fikri ile, Kalbime oturan koca öküz, gerçekten çok acımasızdı. Tam bu sırada Sıla'dan beklenen hamle geldi. "Sinem, hedef kapıdan girdi tatlım." "anlaşıldı merkez" dedikten sonra karşısında bir saattir kedinin ciğere baktığı gibi ona bakan çocuğa döndü, "Mehmet, tatlım, benim senden ufak bir ricam var," diyen Sinem dudaklarını büzmüş başını da hafif bükmüştü. "Söö..sööyyyyleee Sinem" kekelemekten arta kalan zamanda konuşmayı başarmıştı. "bu konferans salonunun anahtarları sende imiş." "şeyyyy evet, bende" "onu ufak bir iş için kullanabilir miyiz?" dediğinde ise Mehmet gerçekten küçük dilini yutmuştu bir daha konuşamayacak ve plan yatacak diye korkmadım değildi hani. heyecanla "ne gibi" dedi ve bunu kekelemeden söyledi. Hayret.  ay sapık bir bakış mı atmıştı bu şimdi bana ne anlamıştı ki bu, Lal beni ne hala düşürdün dediğini duyar gibiydim Papatyamın. Sinem gerçekten bebeksi bir güzelliğe sahipti hatta benden bile güzeldi ve hayatı boyunca dönüp bakmayacağı bir çocuğa sırf benim için katlanıyordu. "birilerini oraya kilitleyeceğiz" "Kimi,?"derken içine düşmek için biraz daha yaklaşmıştı galiba. "Ahmet ve Lal'i" dediğinde çocuk gerçekten büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. "onlar kim?" Papatyanın tahammül sınırlarında olduğunu belli eden bakış ve dişlerinin arasından söylediği cümleler ; "boş ver tatlım sen anahtarları ver, gerisini ben halledeceğim zaten." "Tamam ama benim bu işten çıkarım ne olacak?" ilk kez mantıklı bir cümle kuruyordu ama bu onun süzme salak birisi olduğunu değiştirmiyordu. olaylar bu cephede oldukça ilginçleşiyordu, Birazdan kampüsün ortasında bir cinayet çıkabilirdi. vuvvv çok korkunç. "Akşam yemeği"  yanlış mı duyuyorduk, bu baya ağırdı galiba.  "tamam o zaman," dedi bizim süzme düşünmeden. "o halde koş ve Şu çocuğa Hakan Hocanın onu konferans salonuna beklediğini söyle" demesi il çocuk atom karıncadan farksızdı. Tiyatro okuması da ayrı bir artımızdı,  "alo Lal" "Efendim Sinem" "seninki geliyor" "tamam güzellik. Her şey yolunda mı?" "evet, bunun için şapşal biri ile yemek yiyecek olmamı saymaz isek her şey yolunda" İşin bu kısmı tamamen bendeydi,  sahnede dans provası yapıyormuş gibi olmam gerekiyordu ama ben bunu yapamıyordum. resmen kal gelmiş sahnenin ortasına bağdaş kurmuş şekilde kilitlenmiştim. kendimi çözmek için gayret sarf ettiğim o sırada, içeri giren adımlara kafamı çevirdim ve gözleri ile buluşmam bir salisemi almıştı. anında baş yerdeydi yani, ne olurdu sanki gözleri gözlerime değse, derinliklerindekaybolsam , bu yüzüne vuran güzelliğin kaynağına varsam kabine ulaşsam olmuyor muydu? "Hakan Hocaya bakmıştım kusura bakmayın ben rahatsız ettim" arkasını dönüp tekrar kapıya yönelmişti ama kapı hala açıktı, nasıl oluyordu ya kızlar geç kalmamalıydılar derken pencereden içeri giren bir esinti ile kapı çat diye çarpılıp kapandı. dehşet içinde açılan gözlerim ile hala Ahmet'i takip ediyordum, kapının kolunu açmak için indirmeye çalışıyordu ama bunda pekte başarılı olduğu söylenemezdi. Allah'ım çok teşekkürler. Açılmıyordu, evet kapı açılmıyordu. İçimde ki sevinci bastırmaya çalışarak konuşmaya çalıştım. "Açılmıyor kilit sıkışmış galiba" "Evet, galiba" deyip telefonla yardım istemek için birini aradı. aferin Lal sana 21. yüzyılda telefon faktörünü planına dahil etmemek gibi bir aptallıkta sadece sen tarafından yapılırdı. Ama yardım gelinceye kadar ki sürede bana yeterdi. tabi şu kilidim açılsaydı. Bunlara takılıp moralimizi bozamazdık. doğaçlama yap konuşacak bir şeyler bul hadi en fazla yarım saat burada kalabilirsiniz. "Bu arada o gece bana yardım ettiğin için teşekkür ederim" deyiverdim. arkası dönük kapıyı açmaya çalışırken "önemli değil ayağın nasıl oldu" işte bu be, "iyi çok iyi, bu arada sen oralarda mı oturuyorsun?"  "Pek sayılmaz," kısa ve başından savacak cevaplarına aldırma malıydım. "bence zorlamasan kapı elinde kalacak, ayrıca korkma seni yemem"  Ağır hareketlerle dönüp, yüzüme bakmadan gözlerini duvara sabitledi, "Madem yardım geç gelecek, ben namazımı kılayım" Cevap bile vermeden sahneye çıkıp burada baş başa daha güzel bir şeyler yapacakken adam benim ağzımı beş karış açıp onu izleme aldırmadan namaz kılmaya başladı.  ilk bakışta şaşırsam da, ilk kez onu yakından inceleme fırsatı bulmuştum.çatık kaşları yumuşamış ve mırıltı ile okuduğu duaları okudukça sanki burada değilmişcesine yüzünde daha önce kimsede görmediğim adını koyamadığım bir duygu eşliğinde eğilip kalkıyordu. Namazı bilmiyorum diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Biliyordum! ama ilk kez kılanı görüyordum. En son duasını ederken içimde bir kıpırtı oluşmuştu, namaz boyunca yüzünde gördüğüm ne ise o çok güzeldi ve bu adama çok yakışıyordu. namazını bitirdiğime emin olduğumda içimde ki merakı bastıramayıp; "neden namaz kılıyorsun?"dedim. "Müslüman olduğum için." dedi.başını yerden kaldırmamıştı ve sadece yüzümün yan kısmını gördüğüm halde, sanki çok acayip bir şey sormuşum gibi bir ifade kapladığını anladım. "Peki o zaman sorumu değiştiriyorum, müslümanlar neden namaz kılar?" "farz olduğu için, Rabbimiz bizi huzuruna çağırdığı için bize böyle bir güzellikle şereflendirdiği için.namaz müminin miracı olduğu için." Miraç ne diye soracaktım ama daha fazla küçülmemek için konuyu değiştirmem gerekiyordu nede olsa bunu google motoru arkadaşım daha sonra bana açıklardı dimi. Sıla'cım. "Sen tuhaf bir adamsın" "tuhaf?" dedi sakince.  "yani, ne bileyim tanıdığım hiç bir erkeğe benzemiyorsun, neden kız arkadaşın yok" "bunlar biraz özel değil mi?" "Özel, ama senin buna değil, burada sevgilin olmadığını yani seni araştırdığımı vurguluyor olmamı anlamalısın değil mi?" Sinirli bir ifadeye büründü birden,  "İyi araştıra mamışsın demek ki?" bu ne demekti ki şimdi sevgilisi olduğunu mu ima etmişti, "yani sevgilin var mı?" "hayır, onu demek istemedim. iyice araştırmış olsa idin Haram bir sevdanın kölesi olup, Helalime ihanet etmeyecek bir adam olduğumu da bilirdin" dedikten sonra açılan kapı kilidinin sesi ile öfke ile yerinden kalkmış ve yüzüme bile bakmadan kaybolup gitti. Hiç bir şey anlamamıştım ki şimdi ben neden bu kadar sinirlendiğini ve kurduğu cümleler ne anlama geliyordu. biran Sıla gibi konuşup kafamı allak bullak edip gitti. bende hala kilitli halde, sahnede kala kalmıştım arkasından gitmek kızdırdığım için özür dilemek istiyordum ama ayağa bile kalkamıyordum.  "sonuç olarak yine başarısızdım.!!!!!!!!!!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD