2. Bölüm

1280 Words
Beynimi tırmalayan alarm sesi ile uyanmaktan daha kötü bir işkence olabilir miydi, hele ki benim gibi uykucu iseniz. El yordamı ile bulduğum telefonu susturduktan sonra tekrar yattım ve tam uykunun derinliklerinde kaybolur iken, bu defada saat çalmaya başladi. Olamazdı, bugün önemli bir şey olmalıydı ki iki tane alarm kurmuştum. En son 18. Yaş günüm sabahıydı ve o gün erkenden uyanıp, şımarıklıklar yapmıştım, o hayatımın en güzel günüydü de, bu sabahın ne özelliği vardı, gözlerimi ovuştururken, düşünmeye çalışıyordum. İnanın sabahın 8 inde beyni yeterince yerinde olmuyor sanırım.bu sabah bunu da yaşayarak öğrenmiş oluyordum. Evet, Lal bugünün anlam ve önemi neydi,özgürlüğe uyandığım bir sabah değildi, evlenmemiştim de. İşte o anda beynimde şimşekler çakmaya başladı bugün, Ahmet yobazını dünkü yaptığı öküzlüğü ödetme günümdü, saat 9 da dersleri vardı ve öğleden sonra ise dersi yoktu. 1 saatte nasıl hazırlana bilirdim Allah aşkına, okula yetişmem imkansızdı, tam kendimi yatağa geri bırakacağım sırada o ayının çekip gitmesi aklıma gelince bu fikirden vazgeçip kendimi banyoya attım. Jet hızı ile odada hareket edip, oradan oraya koşuşturarak hazırlanmaya çalışıyordum ve sürekli bir yerlere çarpıp canımın yanmasına bile aldırış etmem ve içimden kendimi gaza getirmem anlatılamazdı, resmen içime şeytan kaçmıştı, "ne demek Lal'in yüzüne bile bakmamak, ne demek, onu görmezden gelip duymamak, ben sana bunu ödetmez miyim. " Üzerime giydiğim turkuaz bluz beyaz dar paça pantolon ve pudra topuklu ayakkabılarımla, oldukça şıktım, gerçekten güzel bir kızdım, bunu inkar etmek için kör yada aptal olmak lazımdı. Biraz daha kendime bakarsam ayna güzelliğim karşısında çatlayabilirdi. Okula geldiğimde hukuk fakültesi binasının önünde beklemeye başladım ama bir türlü, gelmek bilmiyordu, İster misiniz bugün okula gelmesindi. Tabi ki de istemezsiniz biliyorum. Ümitlerim yavaş yavaş tükenmeye başladığında ise, yavaş adımlarla başını önüne eğmiş bana doğru gelen kişide gözlerim takılı kalmıştı, bu çocuk gerçekten yakışıklıydı, kalbimde tarifsiz duygular harekete geçmeye başlamıştı ki kendimi telkin ettim. Saçmalama Lal, sen aşık olmayacaksın o aşık olacak, ama biraz daha onu salak salak süzmeye devam eder isem sanırım planım çöpe gidecekti, Ona doğru acelem varmış gibi hızlı ve telaşlı adımlarla yürümeye başladım, rol gereği telaşlı olmam gerekiyordu ama ben gerçekten telaşlı panik bir haldeydim ve şuanda hedefine kitlenmiş bir şekilde çarptığım anda elimdeki kitaplar yere saçılmıştı, "ay dikkat etsene biraz," "kusura bakma diye kekeme şekilde söylenmiş," kelimesini duyduğumda keyifle kafamı kaldırdım ve karşılaştığım kişi ile suratımın düşmesi bir oldu, ama bu o değildi. O yine ağır adımlarla yürüyerek merdivenleri çıkıp gözden kaybolmuştu. öfkeyle yerden topladığım kitaplarımı, çarptığım çocuğun başına geçirmemek için hızlı adımlarla kantine yürümeye başladım. Allah kahretsin ya, kantine giderken çalan telefonu açtım. "efendim Sinem." "neredesin eve geldim yoksun" "okulun kafesindeyim" Sabah olanları anlattığımda sinem gözlerinden yaş gelecek kadar çok fazla kahkaha atıyordu. Kızım gülmesene, "ama lal çok komik, ne yaptın yanlış çocuğa mı çarptın, hem de kıvırcık kafaya, şu iki yıldır sana takık olan çocuğa mı?" "sinem biraz daha gülersen bozuşacağız." "iyi peki derken bile gülmeye devam ediyordu." "Kızlar hayırdır, kahkahanız kampüsün kapısından bile duyuluyor," "gel sıla, Lal hanımın sabah çapkınlık maceralarını duy, " "sinem tamam komikti ama abartma istersen." "yarım saattir karşımda gülen arkadaşlarıma öfke ile bakıyordum ama onlar bu halime daha fazla gülüyorlardı." "bence vazgeç Lal," "sağol sıla ama ben kararımı verdim, hem böyle bir yakışıklıyı arkadaş listeme eklemezsem olmaz" Telefonu elime, alıp ufak bir araştırmaya başladım. "offf yok" "Hakan Akkaya'nın son tasarımını diyorsun dimi, bende bulamadım" "onu mu diyorum Sinem, hem ben o kıyafeti aldım." "ne aldın mı, ne ara." "defile günü babacım beğendiğimi söyleyince sürpriz yapmış." "ayyy inanmıyorum Lal çok şanslısın" "inan bunda şüpheliyim Sinem" "ne yok peki, Lal " "bu Yobazın, face, twitter ve instegramı yok" Bu sözüm ile kafasını kitabından kaldıran sıla suratıma, çok cahilsin keşke ölsen bakışı attı. "ne, sıla yani kaçıncı yüzyıldayız, sosyal medya kullanmayan insan mı kaldı?" "kaldı canım, dinini yaşıyor çocuk, Lal farkında değilsin ama ateşle oynuyorsun." Sıla tabi ki de abartıyordu. Bakalım yobaz okul dışında neler yapıyordu. İçimden bir ara 4 hanımı ile imam nikahı kıyıp evlendiğini bile düşünmüyor değildim hani. Ama kısa bir andı çok kısa, bu fikir saçlarımı 50 voltluk bir elektrik almış kadar sinirlendirebilirdi. ......... Öğleden sonra okul çıkışı Peşine takılıp onu takip etmeye başladım, sakin adımlarla okulun 2 sokak altında ki camiye girmişti, saatime baktığımda 1 buçuk civarıydı, yarım saat sonra çıktıktan sonra ise Üsküdar dolmuşuna binip Üsküdar'a kadar Takip etmiştim ve maceram burada son bulmuştu, çünkü geldiğimiz yer bir erkek yurdu idi. Hava kararmış ama hala çıkmak bilmemişti. Bir erkek ne yapardı erkek yurdunda Allah aşkına. biri bana cevap versin!!!! "Geri zekalı Lal üniversite öğrencisi bir erkek ne yapardı erkek yurdunda, salak kızım demek ki bu yurtta kalıyordu. Salak kafam saatlerdir boşuna beklemiştim. öfke ile Arabamı çalıştırmak istediğimde ise çalışmayan bir araba, gerçekten süperdi, gerçekten mükemmeldi, harikaydı, bir bu eksikti. Yardım isteyeceğim birilerini aramak için ana caddeye inmiştim ama ortalıklarda kimse yoktu. Tekrar çekici çağırmak için arabaya dönmem gerekiyordu. Isısız yolda içimden kendime küfrede ede yürürken birden arkamdan gelen ayak sesleri tırsmama yetmişti, korktuğum için adımlarımı hızlandırdığımda ise ayak sesleri de aynı hızda ve sıklıkta kulağıma ulaşıyordu. Allahım ben ne yapacaktım, korkudan titreyen elimle çantamdan telefonumu ararken aynı zamanda da yürümek için ekstre çaba sarf ediyordum, şu topukluları giymeyi düşünen aklıma tüküreyim dediğim sırada ayağımı burkup olduğum yere yapışmam ile peşimden gelen ayak sesi de dibimde belirmişti. Başımı kaldırdığımda uzun sakallı üstü başı leş içinde bana sırıtarak bakan adamı gördüğümde ise ağzımdan çıkan çığlık uzaya bile ulaşmıştı. Karşımda ki adam bunu beklemiyor olacaktı ki, etrafta ki evler in penceresinden sarkan insanları görünce çantamı da alarak koşarak karanlık sokakta kaybolmuştu. Harika bir gündü ne diyebilirdim ki, artık beş parasız ve telefonsuz bir halde ortada kalmıştım. Tam bu sırada etrafıma toplanan birkaç kişi arasında kaldırıma oturtulmuş vaziyette verilen suyu içiyordum ki, kalabalığı yararak öne doğru gelen simayla karşılaştım. Ve bana söylediği o cümle, "senin ne işin var burada" Yanlış duymuyordum dimi, beni tanımıştı, beni tanımıştı ve sesine kattığı kızgınlık ve sahiplenme tonu ile bana hesap soruyordu. Bu gerçek miydi yoksa rüya mıydı, sevinçten ayağım sakat olmasa bu kadar insana aldırmadan oynayabilirdim. "şey ben yolumu kaybettim, yukarıda da arabam bozuldu, yardım çağırmak için caddeye inmiştim peşime adam takıldı kaçarken de bileğimi burktum" bunları söylerken sinirli üzgün yada canı yanıyormuş gibi değildim, bunları söylerken sıradan komik bir olayı anlatıyormuş gibi mutluydum, çünkü o beni tanımıştı yani beni görmezden gelmeler falan hepsi numaraydı. Beni tanımıştı!!! "ikimizin konuşmasına şahit olan kalabalık ise dağılıp gitmişti başımızdan. "bana yardım edecek misin?" Eğilip ayağıma baktıktan sonra, şişlik ve kızarıklığı görünce ikna olmuş olacak ki," yürüyebilir misin?" diye sordu. Kaldırıma dayadığım ellerimden destek alarak kalktığımda yüzüne baktım, "insan bir yardım eder" "ediyorum ya?" "bön bön bakarak mı?" Cevabım ile dudağının kenarı hafif bir şekilde yukarı kalkmış ve gülümsemişti, işte şimdi ölüyordum galiba kalbim resmen takla atmıştı.Bir erkeğe bu kadar gülmek yakışıyor muydu ki? Kısacık o zamanda yine o eski ifadesiz haline geri döndü, "tamam sen otur, yürüyemeyeceksin anlaşılan taksi çağıralım." "ay bu ne ya deve cüce mi oynuyoruz, bir otur bir kalk sakatım ben burada hatta ayağım bile kırılmış olabilir?" Az önceki tebessümün aynısından bir tane daha geliyordu ki son anda, arkasını döndü, ve cevap bile vermeden telefonla taksi çağırdı. Taksi geldiğinde ise yerimden kalkmayı başarmıştım ama, ayağımın üzerine basamıyordum. İyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı bu yobaz, merak etme yemem seni, hayır sen yardım etmeyecek isen taksiciden yardım isteyeceğim. "iyi peki tutun bileğime," diyerek yanıma geldi. Aramızdan bir kamyon geçecek kadar mesafede kolundan destek alarak, tek ayağım üzerinde sekerek taksiye binmiştim oda öne şoförün yanına oturdu. "ayağın çok ağrıyor ise hastaneye gidelim" "gerek yok burktum galiba" Yol boyunca bunun dışında tek kelime etmemiştik. Evimizin önüne geldiğimizde ise bahçeden içeri girip babamı çağırmış ve babamın kucağında annem ve fidoşun telaşlı ve meraklı sözleri arasında evime yönelmiştim kapıdan içeri girmeden dönüp taksiye baktığımda gülümseyerek bana baktığını gördüm ve elimi kaldırıp, "çok teşekkür ederim" diye bağırdığımda kafası ile küçük bir selam verip, taksiye binip ve gözden kaybolmuştu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD