Öfke her insanın içinde taşıdığı en tehlikeli canavar olmalıydı. Canımdan can vereceğim kadının kalbini, öfkem ve kıskançlığım yüzünden binlerce parçaya ayırmıştım. Kırık parçaların hepsi benim de ellerimi kanattı. Bana öyle bir bakıyordu ki, birlikte olabileceğimiz her evin kapısını bir bir kapatıp, yerine duvar örüyordu sanki. O duvarların tuğlasını da ben vermiştim ellerine, tek tek… Ne yapsa, ne dese hakkıydı ama ben onu kaybetmeye dayanamazdım. Tam her şey yoluna girecekken, tam da biz olmaya bu kadar yakınken onu kaybedemezdim.
‘’Neler oluyor? Komşular sesinizden rahatsız olup polisi çağırmış.’’ dedi Naz.
‘’Hanımefendi, iyi misiniz? Eşinizden şiddet gördünüz mü?’’
Üç polis memuru vardı. Biri siyahi bir kadın, diğeri kumral ve kısa saçlı bir kadındı. Bir de yanlarında erkek bir memur vardı, keldi. Komşular, karıma şiddet uyguladığımı düşünerek polisi aramışlardı demek ki. Kadın memurlar da eşime destek vererek şiddet görüp görmediğini öğrenmeye çalışıyorlardı.
‘’Ben, az önce taciz edildim. Eşim de beni sakinleştirmeye çalışıyordu.’’ dedi.
Beni ele vermemişti. Demek ki cezamı kendi kesecekti.
‘’İnanmıyorum, Alice! Seni kim taciz etti?’’ dedi Naz, yengesinin vücudunu kontrol ederek.
‘’Bir şey yok, abin bana dokunmasına izin vermedi.’’ dedi.
‘’Nasıl oldu peki? Evde değil miydiniz? Nerede o şimdi?’’
‘’Müsaade ederseniz, ifadesini biz alalım.’’ dedi polis memurlarından biri de benim fazla heyecanlı kardeşime.
‘’Affedersiniz.’’ dedi ve mutfağa gitti.
‘’Ben, bundan iki buçuk yıl önce bir partide Tarıq adında biriyle tanıştım. Kendisi iltica vatandaşı, aslen Faslı. O gece partiden sonra, bir grup olarak ortak arkadaşlarımızın arabasına bindik ve en yakın ev benim olduğu için önce beni bıraktılar. Biraz önce birden eve geldi ve sanki onunla bir ilişkim varmış gibi davrandı. Eşim yanımızda olduğu halde üstelik. Sonra da eşim beni korumak için ona karşı kaba kuvvet kullanarak onu kapının önüne attı.’’
Kısmen doğruydu ama eksikler vardı. O lakayt herifin abuk subuk davranışlarını karımla bir ilişkisi olmasına yormuştum. Adının, benim adımla aynı olmasından dolayı benim adımı sayıklayarak başka bir adamla seviştiğini düşünmüş ve o yüzden karıma birbirinden iğrenç yakıştırmalar yapmış, onun kalbini telafisi olmayacak şekilde kırmıştım.
Yaşadığı zaten yeterince ağırdı, ben onun en büyük destekçisi olmalıydım. Oysa ben ona en ağır darbeyi vurmuştum.
‘’Al canım, su iç.’’ diye araya girdi kardeşim.
‘’Nerede peki şimdi bu şahıs?’’ dedi kadın memurlardan biri Naz’a aldırmadan.
‘’Bilmiyorum, biraz önce çıktı.’’ diye yanıt verdi karım.
‘’Bu apartmanın güvenlik görevlisi yok mu? Misafirleriniz çıkmadan önce sizleri bilgilendirmiyorlar mı?’’
Evet, normalde öyle olması gerekmiyor muydu?
‘’Bu konu hakkında sitenin müdürüyle ve güvenlik görevlileriyle konuşacaktım ben de.’’ dedim.
‘’Biz onların da ifadesini alalım.’’ dediler. ‘’Güvenlik kameralarının görüntüsüne de ihtiyacımız var üstelik.’’
‘’Ben de sizinle gelebilir miyim? Apartman sakini olarak, neden böyle bir ihmal yaptıklarını öğrenmek istiyorum.’’
‘’Tabii, bir sakıncası yok.’’ dediler.
‘’Naz, siz burada kalın.’’ dedim. ‘’Alice’i yalnız bırakma.’’
Aşağı indiğimizde güvenlik kulübesinde o şerefsizi gördüm. Ağzından burnundan akan kanlara pansuman yapıyorlardı. Onu öyle görünce kendimi tutamadım ve yine ona saldırdım. Böyle olunca, polisler beni de onu da alıp karakola götürdüler. Nezarethanede de ona saldırdığım için, beni hücreye aldılar. Bir gece hücrede sabahladım.
Ben gözaltına alındıktan birkaç saat sonra Naz ve Alice geldi. İkisinin birden beni görmesine izin vermediler. Önce Naz geldi. Aslında Alice’e izin vermezlerdi ama babasının tanıdıkları devreye girdi. Beni parmaklıklar ardında görünce gülmeye başladı. O gülünce ben de gülmeye başladım.
‘’Sen salaksın…’’ dedi kırık bir Türkçe’yle. Zaten başka kelime bilmesin. İnsan bir seni seviyorum der, kocacığım der…
‘’İyi misin?’’ diye sordum.
Başını aşağı yukarı salladı.
‘’Özür dilerim.’’ dedim.
‘’Sonra konuşuruz.’’ dedi.
‘’Şimdi konuşalım. Benim için çok değerlisin.’’ dedim.
‘’Olabilir…’’ dedi umursamaz bir tavırla.
‘’Alice, ben sana gerçekten çok değer veriyorum. Beni sevmenin sana ne kadar zarar verdiğini gördün. Beni sevme diye yaptım onca şeyi.’’
‘’Peki Tarık… İstemiyorsan sevmem…’’ dedi.
‘’Şimdi sevmek zorundasın.’’ dedim.
‘’Neden?’’
‘’Çünkü sen benim karımsın, evliyiz biz.’’ dedim.
‘’Boşanırız, olur biter.’’ dedi.
‘’Olmaz!’’ dedim.
‘’Neden olmasın?’’
‘’Kaçak durumuna düşerim, olmaz.’’ dedim.
Ne alakaysa artık.
‘’Tarıq ve sen ele ele verir, sınırdışı edilirsiniz artık.’’ dedi.
‘’Beni hiç özlemez misin?’’
‘’Özlemem.’’
O kadar soğuk ve kestirip atarak cevap veriyordu ki, her ne kadar bozuntuya vermek istemesem de, kalbime dokunuyordu. Demek ki yıllarca ona bunu yaşatmıştım.
‘’Sen nasıl mutlu olacaksan öyle olsun.’’ dedim.
‘’Benim mutlu olacağım yüzlerce ihtimal var Tarık ama hiçbiri şu durumun yanından bile geçmiyor. Bazen hangimizin daha salak olduğunu düşünüyorum.’’
‘’Benim. Salak olan benim.’’
‘’Senin gibi bir salağı böyle sevdiğime göre esas salak benim.’’
‘’Ben senin yerine de salak olurum, üzülme sen.’’
Birden ayağındaki ayakkabısını çıkarıp bana attı.
‘’Benim namussuz bir kadın olduğumu nasıl düşünürsün? Seninle evliyken başka bir adama dokunacağıma nasıl inanırsın sen ya?’’
Oh, çok şükür! Eğer tepki gösteriyor, söyleniyorsa demek ki aramızda hiçbir şey bitmemiş.
‘’Çok özür dilerim. Çok haklısın. Ben buradan çıkınca beni sabahlara kadar döv, evde bağla, bana yemek verme… Ne söylesen, ne yapsan hakkındır. Çok özür dilerim.’’
Bana şaşkın şaşkın baktı.
‘’Sen benimle neden kavga etmiyorsun?’’ dedi şüpheyle.
‘’Kavga ederek bir yere varamayız çünkü. Sana anlatacaklarımı sakince anlatmam lazım.’’
‘’Ne saçmalayacağını çok merak ediyorum. Bunu merak ettiğim için de kendimden utanıyorum.’’
‘’Sana sormadığım, seninle konuşmadığım çok şey yok mu sence de Alice? Mesela, evlenelim dedim ama hayatında biri var mıydı, hiç sormadım. O adam, o kadar rahat bir şekilde gelip sana dokunmaya kalktığında bir ilişkiniz olduğunu düşündüm. Ben hayatımda bir kere gördüğüm bir kadının evine böyle girmiyorum çünkü. Karımsın, senin yanına bile öyle gelmiyorum. Nasıl bir erkek durduk yere bir kadınla böyle konuşur, ona böyle davranır ki?’’
‘’Bu, yaptıklarını haklı çıkarmak için yeterli değil.’’
‘’Doğru, değil. Ben seni kıskandım açıkçası. Kısknaçlığımdan dolayı her şey bu kadar çirkinleşti.’’
‘’Beni kıskandın mı? Bunu ikinci defa söylüyorsun. Bu çok kötü bir şey Tarık. Kıskançlık yüzünden Naz’ın yaşadıklarını gördün.’’
Yumruğumu ısırdım. Beni o aşağılık adamla ve o aileyle aynı yere koyduğunda sinirlerime engel olamıyordum.
‘’Beni Yusuf’la bir tutmana dayanamıyorum Alice. Ben onun gibi değilim.’’
‘’Seni kırmak istemem ama senin beni kırmana da izin vermek istemiyorum artık.’’
‘’Kırmayacağım, söz veriyorum.’’
‘’Ben vaatlere inanacak yaşı çoktan geçtim Tarık.’’
‘’Yaşlandın mı yani?’’ dedim damarına basmak için.
‘’Yaşlı kadını sana kakaladılar, gördün mü?’’ dedi.
Kimin karısıydı be! Tabii ki lafın altında kalmayacaktı.
‘’Değerli bir şarap gibi yani…’’ dedim.
‘’Sirke olmayı tercih ederim.’’
‘’Beni sağlıklı tutarak ömrümü uzatmayı mı düşünüyorsun? Ah, ne düşünceli bir karım var!’’ dedim kalbimi tutarak.
Başını iki yana salladı.
‘’Sana bir şey anlatmak istiyorum. Günlerdir kafamı kurcalıyor ama Akın’la bile paylaşmadım. Sadece sana anlatmak istiyorum.’’
Böyle söylemem ilgisini çekti. Meraklı bir yüz ifadesiyle hücremin kapısına biraz daha yaklaştı.
‘’Nedir?’’
‘’Naz doğmadan önce, Akın ve ben onu hiç istemedik.’’
‘’Aslında doğacak olan çocuk Yusuf’tu ve teknik olarak siz Yusuf’u istemediniz.’’ dedi.
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Güzel karım benim, ne güzel çalışıyordu kafası.
‘’Çocuk kalbinizle, nasıl bir kardeşinizin olacağını hissetmişsiniz.’’ dedi.
Hücremde çaresizce kendi etrafımda döndüm. Onu öpememek çok ama çok sinir bozucuydu.
‘’Sen harika ötesi bir kadınsın.’’ dedim.
‘’Bunu fark etmen epey sürdü.’’ dedi.
‘’Benim bu halde olmam seni kendine getirdi bakıyorum da… Beni böyle kafeste tut istersen.’’
Alt dudağını ısırarak bir şeyler düşünmeye başladı. Yüzündeki ifadeden hayaller kurduğu belli oluyordu.
‘’Neler geçiyor aklından?’’
‘’Kafes fantezisi.’’ dedi göz kırparak.
Normalini yaptık, kafesimiz kusur kaldı.
Ellerimle vücudumu sanki çıplak yakalanan çizgi film tavukları gibi kapatarak yalandan çığlık attım.
‘’Terbiyesiz kadın!’’ dedim çok feminen bir şekilde.
Böyle yapmamla gülerek bana dil çıkardı.
‘’Anlatacağın şey bu muydu?’’ dedi anlatmak istediğim konuyu hatırlatarak.
‘’Eğer bölmezsen, anlatırım karıcığım.’’ dedim.
‘’Peki, dinliyorum.’’
‘’Doğumdan sonra eve Naz’la geldiklerinde Akın ve ben yeni kardeşimize deli olduk. Alice, görmen lazımdı. O kadar güzel bir bebekti ki… Akın’la eve gelip kardeşimizi görmek için okulda dakikaları sayıyorduk resmen. Çok ağlıyordu, çok üzülüyorduk ağlamasına. Annem ne kadar emzirse de, sevse de susmuyordu. Bir tek benim ve Akın’ın kucağında sakinleşiyordu. Annem de çok mutlu oluyordu kardeşimize baktığımız için ama birkaç ay sonra bizi ondan uzak tutmaya başladı. Babam da, annem de… İkisi de Akın’a ve bana kızıyorlardı. Sabaha kadar çaresizce ağladığını duyardık. Süt anne tuttular, o gelince biraz sakinleşti ama benim kucağımda sakinleştiği gibi değil…’’
O günleri hatırladıkça gözlerim doldu.
‘’Küçücük, annesinin yokluğunu hisseden bir bebekti. Üstelik o kadar güzeldi ki, sana tarif edemem… Başkasının bebeğiyse ne olmuş yani? Benim başıma gelseydi eğer, ben o bebeğin ailesini bulana kadar ona en saf sevgimi verirdim. Bu kadar merhametsiz insanlarla bir tutulmak kalbimi gerçekten yaralıyor, anlatabiliyor muyum?’’
Hücrenin kapısındaki küçük parmaklıktan elini uzatarak elmacık kemiğimdeki yaşı silmeye çalıştı. Parmak uçlarına bir öpücük bıraktım.
‘’İkimiz de çok kırgın ve öfkeliydik. İstemediğimiz şeyleri söyledik birbirimize. Unutalım mı?’’
Kırık bir gülümsemeyle başımı aşağı yukarı salladım.
‘’Bir gün Naz gibi bir kızımın olmasını çok isterim.’’ dedi sonra.
Yüreğime baharları getirmişti bu sözü.
Birbirimizin gözlerine hülyalı hülyalı bakarken, polis geldi. Alice’in babası devreye girerek işe el koymuş. Önce beni serbest bıraktılar. Oradan çıkınca Alice’in dairesinde kalamayacağımız için benim daireme gittik. Kendi paramla aldığım bir daireydi aslında ama babamın işyerinde çalışarak aldığım için orada oturmak istemiyordum. İçinde bulunduğumuz durumda en iyi seçenek bu evde oturmamızdı.
Tarıq, iki gün sonra sınırdışı edildi. Onu içeri alan ve akrabası olan güvenlik görevlileri de… Bu güvenlik zaafiyeti, evin olduğu sitenin imajını ve onu yapan inşaat şirketinin kamuoyundaki prestijini de altüst etti. Ama bu, bizim umrumuzda değildi tabii…