"kes sesini peşimde bir adam var ve senden ayrıldığımdan beri beni takip ediyor." Dedim sinirle soluyarak. Ah. Bazen insanların kafası ne kadar da geri oluyordu böyle...
"koş." Dedi canım arkadaşım saçma sapan bir cümle kurarak. Ah... Bende maldım bilmiyordum o yolu...
" geri zekâlısın." Dedim sabredemeyerek. O kadar içten söylemiştim ki bunu anlaması gerekiyordu. Arkama baktım tekrardan hiç çekinmeyerek. Üzerinde hardal renginin daha açık tonunda bir yağmurluk vardı. Altında ise garip renkli bir kot. Saçları hafif dökülmeye başlamıştı bile. Bıyıklıydı ve dimdirek bana bakıyordu. Bu adamı az önce arkamdan gelip önümde durduğu zaman görmüştüm. Tam ben geçerken binanın önünde durmuş ve telefonla konuşuyordu. Ama gözlerini bana dikmişken ürkmüş ve arkadaşıma ses kaydı atıyorken biraz konuşmayı uzun kesmiştim. Sonra ise anayola çıkmış adam beni takip etmiyor sanmıştım ama içimdeki kuşkuyla ilk önce Beyza'yı aramış ona durumu izah etmiştim. O ise ne yapacağını bilememiş babanı ara demişti. Sonra arkamı dönmüştüm gerçekten adam beni takip ediyor mu diye. Aslında amacım yolda giderken kızla muhabbet kurmaktı. Ama adam arkama baktığımda tamda oradaydı. Dim direk bana bakıyordu... korkmuş ve adımlarımı on santimlik topuklularımla hızlandırmıştım. Ah, bu grunge ayakkabıları giyecek zamanı bulmuştum tamda. Uzun yola geldiğimde korkacağımı sanıyordum ama yol düşüncelerimin aksine işlekti ve insanlar vardı. Arkama bakmıştım. Adam hala geliyordu. Sonra ise Beyza'yla konuşmayı bitirip sevgili arkadaşım Alara'yı aramıştım. O ise şimdi bana saçma sapan sözler sarf ediyordu.
" babanı ara..."
" evde değil!!" dedim aynı cümleyi bir başkasına kurarak. Neden arkadaşlarım benim başıma bir şey geldiğinde çıkış yolu bulamazlardı ki?
" annen?"
"kızım o da onunla işte." Dediğimde adamı gördüm yanımda. Korkmadım ama o kadar. Etrafta birkaç insan vardı ama. Birisi baş örtülü kısa bir teyze diğerleri ise bebek arabasıyla yürüyüşe çıkmış kadınlar. Adam da yanımda durmadı zaten. Hızla ilerledi.
Rahat bir soluk verdim. Paranoyağa bağlamıştım yine. Ama elimde değildi ki. Adam oradan geçerken bana öyle bir bakmıştı ki aklımda kalmıştı işte.
" neyse kapat telefonu." Dedim sinirle Alara'ya. Adam gidiyordu işte. Sorun yoktu.
" öf be Melis. Senin de ne yaptığın belli olmuyor." Dedi bu seferde. Bense dinlemeyip gözlerimi devirdim ve telefonu yüzüne kapattım. Salaktı benim bu arkadaşım gerçekten beyinsizin önde gideniydi.
Telefonuma gelen mesajları açtığımda Dinzhan ve Nüro'dan mesaj vardı. Ah bir de peşinden koşturan eski sevgilim Erkan'ı unutmamak gerek. Ondan iki defa ayrılmış ve iki kere de barışmak ben istemiştim. Ama sonuncusunda haklıydım ben. Güven sorunu vardı. Ah, konuyu kısaca özetlemek gerekirse swarm'da beni bulmuş birisi aşık olmuş ve psikopatça bir şekilde beni takip edip fotoğraflarımı çekmiş. Eve de erkek atarken fotom varmış. Trollüyorlar seni dedim ama bana inanmamıştı. Ah, ben kim eve erkek atmak kim? Ben Zeki'nin kızıydım bir kere. Evime gelmek isteyen erkeği balta sapıyla kovalardım. Ama bana inanmamış ve yarın fotolar elimde olacak demişti. Bense ona kızmış ve bana güvenmiyorsun diye siktiri basmıştım. Öyle böyle değildi ama. Bana deseler ortalığı ayağa kaldıracak cinsten bir siktirdi bu. Acıtacak kadar büyük sözler sarf etmiştim. Ama şimdi özlediğim için ona yazmış ve onun da beni affetmesini bekliyordum. O konuyu da konuşmuştuk. Geri zekalı güvenle alakası olmadığın söyleyip duruyordu. Ah, unuttum işte ne dediklerini...
Tam mesajının üzerine tıkladım ki başımı kaldırıp adamı kontrol ettim. Adam adımlarını monotonlaştırmış aynı şekilde ilerliyordu. Tam kafamı telefonuma indirecekken arkasını dönüp bana bakmasıyla donup kalmıştım. Adımlarım benden habersiz gidiyor gözlerim ise adamda kilitlenmiş bir hamlesini bekliyordu. Hoş, bir hamle yapsa bile bu kalın topuklularımla koşabilir miydim orası muamma?
Düşün Melis. Düşün...
Çocuk cinayetleri bu zamanlarda gündemde olurken başına mı gelecek sonunda seninde.
Yutkundum.
Üzerime baktım ister istemez. Adam çoktan önüne dönmüştü ama...
Üzerimde kot şortum vardı siyah kilotlu çorabımın üzerine giymiştim. Gri bol bir tişört giymiştim onun da üzerine. Uzun bordo hırkam vardı bir de. Vücut hatlarımdan sadece bacaklarım belli oluyordu. Başıma kapüşonumu geçirmiştim zaten alışveriş merkezinden dışarı çıkarken. Neydi peki bu adamın bana bu şekilde takmasının sebebi? Sadece açıkta olan bacaklarım mı? Üstelik siyah kilotlu çoraptan çok az belli olurken mi?
Ellerim titreyerek telefonumu polarımın cebine soktum ve fermuarımı çektim. Bu sefer daha az gözüküyordu bacaklarım. Kafamı kaldırdım tekrardan. Elime telefonumu aldım ne olur olmaz diye. Babama haber veremezdim. Bu şekilde dışarı çıktığım için kızar bağırır çağırırdı. Annemi arasam da aynı şekilde olurdu. Haksız yine ben olurdum. O zaman ne yapacaktım?
Telefonumun ekranın açmışken Erkan'dan bir mesaj daha vardı. Okumadan sesli mesaja bastım.
" Erkan..." adam tekrar arkasına dönüp bana baktı. Ses tuşuna basılı duran elim öylece kalırken adam yürüyerek hala bana bakıyordu. Ona baktığımı görerek... umursamadan korkutmak ister gibi...
Adam tekrar önüne döndüğünde konuşmaya devam ettim.
" ben... şey... ah... offf... her neyse. Ben sana sonra mesaj atarım. Peşimde bir adam var. Ondan kurtulmam gerek..." dedim ama cümlemin bitmesine izin vermeden parmağımı çekip gönderdim. Telefon cebime giderken tekrar birisini aramak istedim. Ablamı arasam beni kardeşlikten reddetmişti. ne konuşabilirdim ki onunla? Üstelik annem ve babamla alışveriş merkezine gitmişti. Ve ben de onun bana yakıştırdığı durum yüzünden onunla konuşamıyordum. Konuşmuyordum. Çünkü bende onu ablalıktan reddetmiştim.
" allahım" dedim telaşla. Hiçbir seçeneğim yoktu. Adam yine bana baktı. Derin bir nefes içimde bıraktım. Kaçamazsın Melis. Babanı ararsan ise kıyamet kopacak. Belki adam bir şey yapmadan ortadan diğerleri gibi yok olacak...
Adam önüne döndü ve hızla ilerledi. Düşün Melis...
Telefonuma mesaj geldiğinde düşünmeden açtım. Adam belki bu sayede bana yaklaşmazdı. Amacım kesinlikle karşıdaki kişiye sesli mesaj göndermekti. Bu sayede adam bana bulaşmazdı.
Gelen mesaj Erkan'dan olduğunu görünce üzerine tıkladım hemen. Bir gözüm adamın üzerindeydi. Sola dönmüştü. Ama ev falan olmadığı için birkaç ağacın arasından adamı net bir şekilde görebiliyordum. Adam yine bana baktı. Mesaja geri döndüğümde
Neredesin Geliyorum yazıyordu sadece. Gözlerim devirdim. O gelene kadar adam beni siker bir kenara atardı. Ah, bu durumda bile rahat olmam normal değildi.
" sen gelene kadar adam beni siker. Gelme." Dedim sesli mesajda. Adam ilerledi ve bana bakıp birden geri döndü. Gözlerim kocaman açılırken korkuyla adımlarım daha da hızlandırdım ana caddeye az kalmıştı. Biraz daha tabana kuvvet Melis...
Erkan daha mesajımı görmemişken sinirle homurdanıp telefonumda diğer mesajlara bakmaya çalıştım. Adam köşeyi dönmüş bana doğru ilerliyordu. Kimin mesajını bile açtığımı bilmezken ekrana öylece bakıyordum. Ne yapacaktım ben?
Yüz metre ötede duran motorcu dikkatimi çekti. Önünde üç tane erkek vardı. Adam bana dokunmaya çalışırsa bağırırdım. Ama o adamların da bana aynı muamelede bulunmayacağı nereden belliydi?
Adam yaklaştı yaklaştı ve yaklaştı kafamı tekrardan telefonuma gömdüm. Bana bakıyordu. Biliyordum. Bakıyordu işte yaklaştı ve yaklaştı. Neredeyse aramızda bir buçuk metre uzaklıkta yanımdan geçerken korkuyla titremeden edemedim.
Adam bana bir şey yapmamıştı.
Arkama bile bakmadan hızla ana caddeye doğru yürümeye devam ettim
Arkaya bakma Melis.
Bakma
İlerledim ve ilerledim. Motor satan bayiye geldiğimde göz ucuyla arkama baktım. Oradaki adamlar da bana bakıyordu. Alt tarafı kısa giyinmiştim. Sadece kısa...
Hızla oradan da köşeyi döndüğümde rahatlamıştım. Ana caddeye çıkmıştım. Buradan sürüsüyle araba geçerken birisi başıma bir şey gelse bana yardım ederdi.
O sırada iş görüşmesi yaptığım adam mesaj attı.
Ne yapıyorsun?
Ah, bu adam bana takıktı. İnternet üzerinden takipçi satışı yapıyordu ve iyi para kazanıyordu. Birkaç filmde de oynamıştı. Ama işi gezmekti. Ve beni sinir etmek...
Mesajına cevap vermeden karşıdan karşıya geçtim görünüşe göre adam gerçekten gitmişti. Hem köşeyi dönerken onun geldiğimiz yola doğru ilerlediğini görmüştüm.
" orospu çocuğu" dedim sinirle. Ona orospu desem içim bu kadar rahat etmezdi yemin ederim.
Tramvay durağını geçip eve doğru yürürken son kez arkama baktım gelmemişti. Gitmişti ve ben sonunda ondan kurtulmuştum. Homurdanarak eve doğru giderken birkaç mesaja cevap vermiştim bile ama Erkan benim mesajımı bile görmemişti. Sikseler umurunda olmayacağımı o zaman fark ederken gülümsedim kendi kendime. Peşinde koşturduğum insan da bu adar olurdu işte.
" geri zekalı" dedim kendi kendime. Hak etmiştim çünkü. Aşık olmak istiyorum deyip ortalıkta dolanırsam olacağı buydu.
Eve geldiğimde komşumuzun köpeği önümü kesmişti. Hayvan beni evinin sahibinin kızına benzetiyormuş. Adam söylemişti. Ama köpekte tatlıydı gerçekten. Birazcık sevip evime gittiğimde artık rahattım. Ah. Sevgilim anca mesaj atıyordu. Vay canına.
"O adamı bana ver. Ben konuşur sikerim belasını. On beş dakika oradayım" demişti sesli mesajda. Gözlerimi devirdim. 15 dakikaya sikerlerdi beni adam hala geliyorum diyordu.
Gelmene gerek yok. Babam beni aldı. Dedim mecburi. Sonuçta eve sağsalim gelmiştim. Gerisi önemli değildi.
-*-
Oturup bilgisayarımda birkaç saçma bilgileri gözden geçirirken kapım açıldı. İçeri gireni umursamazken annem olduğunu düşündüm. Babam bu saatlerde televizyonun başında uyuklardı çünkü. Ablam ise odama gelmezdi. Malum, onu reddetmişlik hissi basmıştı...
"Melis."
Duyduğum sesle yerimden sıçrarken helsey'in çalan şarkısını durdurup arkama dönmem bir olmuştu.
" abi?"
Abim Antalya'da yaşıyordu. Annemler ise iki hafta önce Antalya'dan gelmişlerdi. Yani sonuç olarak abim iki hafta önce gördüğü anne ve babamı özleyecek değildi. O zaman başına bir şey mi gelmişti?
" Melis!" dedi abim tanıdık bir ses tonuyla. Yüzündeki mimiklere de bakılırsa normal değildi o.
" ne oldu abi. Neden geldiniz?" dediğimde abim kapıdan dışarıya baktı. Ardından emin olmuş olacak ki kapıyı kapatıp bana doğru ilerledi.
" dün odaya baskın oldu." Dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
" ne?" diye biraz fazla bağırdığımda abim sinirle homurdanarak kolumu tuttu ve biraz sıktı.
" bağırma. Annem zaten anlamadı buraya gelmemi. Ama telefonla irtibata geçemezdik. Ondan gelmek zorunda kaldım" dediğinde korkuyla ona bakıyordum. Odaya nasıl baskın olurdu. Oranın girişini bile sınırlı insan bilirdi. Üstelik hiç tahmin edilmeyecek yerdi. Aman tanrım. Köstebek mi vardı yani?
" nasıl baskın oldu abi?" dedim fısıltıdan farksız bir sesle. Söylediklerim yüzünden aklına gelmiş olmalı ki kolumu sıktı biraz daha. Sakin bir şekilde elini kolumdan çekerken abim saçların karıştırdı ve kapıya tekrar baktı. bense alttan bir gölge var mı diye kontrol ediyordum.
" dün gece büyük olay vardı. Herkes toplanmış pokeri izliyorlardı." Dediğinde kaşlarımı çattım. Böyle gecelerde yakalanmak imkansızdı.
" ney üzerine bahis açıldı?" dediğimde gözlerini bana dikti.
" oyunu Kerim ve Dalmaçyalı oynuyordu" dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
İki oda düşmanı. Sağ ve sol oda. İkisi de sahipli olurken ikisi de birbirlerine ölümüne düşmanlardı. Kötü yansa ikisinin de giriş ve çıkış yönleri aynıydı. Bu sayede neredeyse her hafta büyük kavgalar çıkardı iki odadan. Kerim abi ve Dalmaçyalı birbirlerine ölümüne düşmanlardı. Sebebi ise çok basitti. Bir kadın.
" peki sonuç?" dediğimde boynunu iki yana yatırarak kırtlattı.
" Kerim abi kazanıyordu." Dediğinde yüzümü buruşturdum.
" Dalmaçyalı da ayağa kalkmıştır tabi."
" bahis odalar üzerineydi." Dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Ne yani kurallar yıkılmış mıydı?
" nasıl olur?"
" Dalmaçyalı kuralları kabul etmeyeceğini söyledi. Bizim taraftan olan Oğuzhan'ı kendi tarafına çekmişti. Aslında Kerim abinin umurunda olmamıştı ama kurallar yıkılırsa odaları da poker masasına yıkmayı teklif etti." Dediğinde her şey ortaya çıkmıştı.
" polis nasıl baskın yaptı?" dediğimde abim ilk önce gözlerini bana dikti.
" ciddi misin sen?"
Anlamamış bir şekilde omuzlarımı silktim.
" odayı basan polis falan değildi. Odayı basan Barbaros'tu" dediğinde beynim durdu. Tüylerim diken diken olmuşken başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki.
Yanlış mı duydum diye abimin suratına baktım. Hayır. Duymamıştım. Aynı şekilde bana bakıyordu. Barbaros geri dönmüş olamazdı. O geri dönmezdi ki. Dönemezdi!!!
Abim bana yaklaşıp omuzlarımdan tuttuğunda destek olmaya çalışır gibiydi. Ama destek falan olamıyordu. Barbaros dönmüştü. Hayatımın aşkı dönmüştü.
"ne oldu?" dedim korkuyla. Sesim pürüzsüz ve donuk bir şekilde çıkmıştı. Bu ses tonumu ilk defa hissediyordum. Korkuyordum ve bedenimde değişmeler elle tutulur cinsteydi. Abimin elleri bana yük olurken onları silkelenerek kendimden uzaklaştım. Arkamda duran yatağıma kendimi salarken popomun konforlu yatağımla buluşması uzun sürmedi.
" adamlarıyla geldi."
" nasıl yani?" dedim yine şaşkınlıkla. Dışarıdan adam sokmak yasaktı odalara. Kaldırım altıydı orası bir kere. Yabancı madde yasaktı.
" yanisi Korhan ve Tahsin de geri döndü." Dediğinde akan sular durmuştu artık. Nefes alamıyordum. Ama hislerimin tam tersine göğüslerim hızla kalkıp iniyordu. Abim bana telaşla bakarken bir elimle geriye doğru destek aldım.
" ne yapacağım?" dedim korkuyla. Ben ne yapacaktım? Ölümümün yakın olduğunu düşünebiliyordum ama bu kadar yakın olması...
Abime bir umut beklercesine baktım. Belki bir bildiği vardır diye. Ama öyle olmadı. Abimin yüzü sirke atıyordu. O da telaşlıydı. Sonuçta onu da bu bok çukuruna sürükleyen ben olmuştum. Kahretsin beni de sürükleyen Barbaros...
-*-
Babam ve annem abimi karşılarına dikmiş iki haftada olan değişiklerden bahsederlerken yeğenlerim hakkında konuşuyorlardı. Ama abimin gergin olduğunu sadece ben görüyor gibiydim. İnsan olayı bilince altında ne yattığını da biliyordu sanki.
Benimki de öyleydi işte. Abim korkuyordu. Çünkü onun kardeşi bendim. Sorun şuydu ki burada hayatın ana kaynağı da ben oluyordum.
Barbaros dönmüştü.
Hayatımı boka çeviren adam geri dönmüştü.
Gözümün önünden geçip gitmeyen geçmişim aklıma geldi yine. Daha 13 yaşındaydım. O ise benden iki yaş büyük 15 yaşındaydı. Allahım ona o kadar çok güveniyordum o kadar güveniyorduk ki annem bile bir erkekle dışarı çıkmama izin veriyordu. O zamanlar küçüktüm ama tutucu olan ailem bu konuda katılardı. Barbaros hariç o zamana kadar onunla o kadar iyiydik ki bana bir zarar gelse annem ve babamdan önce koşan o olurdu. Çünkü o bana aşık ben de ona aşıktık. Çocukluk aklıydı işte. Sanki dünyaya gelirken gözlerimizi birlikte açmış birlikte yürümeye başlamıştık. Oysaki benden iki yaş büyük olurken ve o liseye giderken bile benim peşimdeydi. Ergenlik çağlarıydı bir de üstelik. Yanıma hiç o şekilde yaklaşmamıştı o zamanlar. Ben ona güvenirdim o da bana.
Ya da ben öyle sanıyordum. 13 yaşındaki çocuk aklı işte. Akıllıyım diye ortalıkta dolanan saflardandım ben o zamanlar. Ama bir gün gelmişti ki ailemden taşınacağımız haberini almıştım. Hüngür hüngür ağlarken Barbaros'un evine gitmiştim ama evde değildi. Kapısının önünde beklemiş deli gibi ağlamıştım. Eve kaçta gelmişti hatırlamıyorum. Her zamankinin aksine kötü kokarken beni o şekilde görmüş ve yüzündeki boş ifade silinmişti. Ah, o yüz ifadesi hala tüylerimi diken diken ediyordu. Bir insan nasıl birisini sevdiğini bu denli belli ederdi.
Bana sarılmıştı. O benden kalın kolları sırtımda ve belimde yer alırken ben öylece ona gömülmüş saatlerce ağlamamın aksine daha da fazla ağlamıştım. Küçüklük aklı işte. Seviyordum ya onu. Seven insanın koynunda ağlanır diye söylüyordu herkes bize. Ben de onun aklıyla ağlamıştım kollarında.
Öyle sanıyordum...
"ne oldu sana? Baban mı dövdü? Birisi bir şey mi yaptı? Yaşatmam o orospu çocuğunu söyle. Bir şey mi yaptılar" demişti. Bense ağlamıştım. O da beni kucağına alıp içeriye taşımıştı. 15 yaşındaki bir insanda ne kadar kas ve güç varsa fazlası onda vardı. Her zaman onunla dövüşmeye çalıştığımda elinin çok ağır olduğunu fark ediyordum çünkü.
Beni koltuklardan birisine oturtmuş ve anlatmamı istemişti. Ben de hıçkıra hıçkıra anlatmıştım şehirden ayrılacağımızı.
Çok kızmıştı. Hatta o kadar kızmıştı ki seni bırakmam demişti. Ya benimsin ya da kara toprağın dediğini hatırlıyorum. 15 yaşındaki bir çocuğun bu dediğine dalga geçip giden insanlar varken bu potansiyele en fazla sahip olan insan aslında onların olduğunu kim bilebilirdi ki...
O gece beni kolumdan alıp bir yere götürmüştü. Giderken de "seni bırakmamak için gidiyoruz korkma ben varım demişti." Ben de öyle dediği için korkmamıştım aklım sıra. Kale içine geldiğimizde ise hem korkmuş hemde heyecanlanmıştım. Eve gitmek istediğimi söylediğimi hatırlıyorum. İzin vermemişti. Bütün her yeri dolanmıştık. Dolandık dolandık... Sonunda yine eski bir evin önünde durduğumuzda kapıya üç kez ard arda hızlı iki kez sessiz bir de sesli tıklatmıştı. Bu onun tarzı değildi. O kapıya her zaman abanırdı.
Ama sonunda her şey öğrenilmişti. Kapıdan küçük bir ses gelmişti. "parola" demişti. Kendimi oyun oynuyoruz falan sanmıştım. Oysaki Barbaros oyun oynamayı bırakalı iki sene olmuştu. Onun yüzünden ben de oyun niyetine onunla dövüşürdüm. Şimdi ise benimle oyun mu oynayacak sanmıştım. Ama o anlayamadığım bir şey söylediğinde kendiliğinden açılan kapıdan içeriye girmiş kokuşmuş eski evin içerisinden ilerlemiştik. Oysaki arkasından birisinin "parola" dediğine emindim. Aşağıya doğru inen merdivenlerden aşağıya inmiştik.
Her yer o kadar karanlık ve ürkünçtü ki kaç kere onu çekiştirip geri dönmek istediğimi söylediğimi hatırlamıyordum. Oysa bana "gitmek istemiyorsan, aşkımızın yaşamasını istiyorsan gel benimle. Sana kimse dokunamaz" demişti. Ama onunda küçük birisi olduğunu biliyordum babamdan güçsüzdü en azından...
Merdivenlerden uzun bir zaman aşağıya inmiştik loş ışıkta önümü göremediğim için Barbaros yardım etmişti bana. Sonra iki kere sağa dönmüş üç kere de sola dönmüş ve küçük eskitme bir ahşap kapının önünde durmuştuk. Çok iyi hatırlıyorum. Kapının üzerinde tam tamına 24 çizik vardı. Korkudan saymıştım çünkü.
Kapıyı açtığında gözüme dolan ışık ve ardından kocaman yolla şaşırmıştım. İğren. Kokan yer ışıklandırışmış bizden büyük ağabeyler ablalar yer aldırırken Barbaros kimseye tınlamadan ilerliyordu. Annemin bize sakın yaklaşmayın dediği insanlardandı onlar. Kötü çocuklar...
Ama hiçbirisi bize bir şey dememişti. Sadece gözlerini bize dikmişlerdi ve öylece bakıyorlardı. Korkmuş ve Barbaros'a sarılmıştım. O ise bana umursamadan yürümeye devam ediyordu. O kadar aşağıya inmiştik ve nasıl bu kadar büyük bir yolda ışıklandırma olduğun bile bilmiyordum. Sonra karşıma iki yöne giden yol çıkmıştı. Nereye gideceğimiz konusunda paniklerken Barbaros düşünmeden sağa dönmüştü. İki yolda da ışıklar anında loşlaşırken önümü görememenin korkusuyla yapışabildiğim kadar ona yapışmıştım. Yerde bir tane bile taş olmadığın hatırlıyorum. Kimse yoktu ama yolda ben öyle sanıyordum...
Yine ışıklı bir yere girdiğimizde gözüme kocaman yeşil masalar kırmızılı beyazlı yerler takılmıştı. Çok pis kokuyordu üstelik. Tıpkı o ağlarken Barbaros'tan gelen koku gibiydi.
Beni masaların arasından geçirirken herkes bize bakmıştı. Barbaros ise bir şey yapmadan filmlerde gördüğüm barın yanından geçmiş ve beni merdivenlerden çıkartmıştı bu sefer. Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda ise kapının önündeki adamlara bir şey sormuştu. Korkudan hiçbir şeyin farkında değildim üstelik. Adamların bana dimdik baktıklarını hatırlıyorum. Kürsüye çıkıp andımızı okurken sadece mavi önlüklü çocukların beni izlediğini görmüştüm o kadar.
Kapıyı açıp içeriye girdiğimizde Barbaros'un babası orada duruyordu. Adam Nermin teyzenin olması gereken yere başka bir kadını koymuştu. Kucağında esmer güzeli bir kadın vardı. O kadar korkmuştum ki ne yapacağımı şaşırmıştım. Barbaros babasıyla anlamadığım şeyler konuşmuştu. Beni dışarı bile göndermişti Barbaros. Korkmuştum gitmek istememiştim ama bağırdığını için dışarıya çıkmıştım. Siyah giyinmiş adamlar gözlerini bana dikmişken gözlerimden damla damla yaşlar akıyordu.
"Melis?"
Duyduğum uzaktan sesle düşüncelerim bulanıklaşırken gözlerimi yerdeki parkelerimden kaldırıp bana bakan üç kişinin üzerinde gezdirdim gözlerini. Neden bana bakıyorlardı.
" Melis orada havalar nasıl?" diyen babamla birlikte kaşlarım çattım. Antalya'dan mı bahsediyordu?
" sıcaktır işte baba" dedim saf saf. Onlar da gülmeye başladılar. Hala ne olduğunu anlamazken yan gözle abime baktım.
Yüzündeki gülen ifade ne kadar sahteydi öyle. Ne oluyordu Allah aşkına neye gülüyorlardı bunlar?
" neyseee. Ben Melis'i uzun zamandır görmüyorum. Biraz onunla ilgilenmek istiyorum" deyip gülmesini kesen abimle birlikte annem ve babam şok oldu. E normal. İkimiz de birbirimizden nefret ederdik sonuçta.
" Zekai ne oldu oğlum?" dedi annem şaşkınlıkla abime bakarken. Ben de abime sinir olmuş bir şekilde bakıyordum. Her zamanki gibi derslerimi sorsaydı ya bana...
" bakmayın bana öyle. Vallahi özlemişim şunu. Hem aramız kötüydü. Derslerini falan konuşuruz" dediğinde gözlerimi devirdim. Salak. İnsan yalan söylemeyi de mi beceremezdi.
-*-
Sonunda bir şekilde annemler ikna olmuş biz de dışarıya çıkabilmiştik. Abim babamın arabasını alırken etrafıma bakındım. Anlaşılan uçakla gelmişti.
Arabaya girene kadar bir şey konuşmadık. Ben emniyet kemerimi bağladım o da arabayı çalıştırıp evin sınırlarından çıktı. Gözlerim kayan asfalt ve yer yer ışıklandırılmış yerlerdeyken yanan sönen ışıklar gibi arabanın bir yanıp bir kararmasına sinir oldum bir an.
" son zamanlarda hiç şüphelendiğin alışılmışın dışında bir şey oldu mu?" dedi sessizliği bozarak. İçimdeki kan deli gibi kaynarken bir anda içimi titreme isteği sarmıştı.
" hayır" dedim düşünürken. Ama gerçekten hayırdı. Her zamanki monotonluklardı işte.
" emin misin?" dediğinde derin bir nefes alıp verdim ve camımdan dışarıya baktım. Nereye gittiğimizi biliyor muydu?
" eminim" dedim yine. Ama bilmiyordum işte. Farklı olan bir şey yaşamamıştım ki
" dün tam olarak ne oldu?" diye sorduğumda abim bir anlık yan gözle bana baktı ve yola geri döndü. Yan profilinden bile yakışıklı olan bu adamın özgüveni her yerinden belli oluyordu. Çünkü adam hayatını kadınların arasında geçirmişti. Kadın sarrafı olduğunu dile getirmeme gerek yoktu.
" Dalmaçyalı kaybediyordu..." derin soluk alıp verdi. O da korkuyordu. Ailemden birisinin korktuğunu görmem içimi sıkıyordu. Abim bile korkarken benim korkmamam normal değildi.
" ama içeriye oğlu namı diğer Barbaros girmesiyle ortalık karıştı. Bir de Korhan ve Tahsin de geri kalmadılar" dediğinde yutkundum. Korhan ve Tahsin. Kardeş hançerliler...
Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim. Allahım ben ne yapacaktım...
" odalar kendi bölgelerline dağılmadan önce ortalık karıştı. Kavga dövüş falan." Dediğinde buraları hızlı geçiyordu. Allahım odalar arası kavga demek ölü canların yığılması demekti.
" kaç ölü var?" dedim titreyen sesimle. Bu sefer kırmızı ışıkta durmuştuk. Bir anlık yüzüme baktı ama sarı şık ve yeşil ışığın yanması saniyelik zaman almıştı.
" Barbaros Doğan'ı öldürdü." Dediğinde kanım dondu. Her şey öylece kala kaldı. Zaman benim için dururken ben öylece baka kalmıştım kayan asfaltın bilmediğim noktalarına.
Doğan ölmüştü. Barbaros benim için geldiğini çoktan ilan etmişti. Hem de benden habersiz dün gece ölüm tellallığı yaparken. Ne olacaktı peki? Abim buradaydı. Barbaros'un beni bulmaması imkansızken ben ecelimden kaçmışım ne olmuştu?
Gözlerimden bir damla yaş aktı. Gelmişti benim küçüklüğüm gelmişti benim ilk aşkım gelmişti benim ilk tecavüzcüm...
Dileklerim gibiydi o benim. İlk dünyamda bana kollarını açmış tek yabancı varlığım. Geçmişimden güller sunarken gelecekten ateşi vermiş tek arkadaşım...
Geçmişimde o vardı. Hem de her karesinde. Köye giderdik mutlaka gelmenin bir yolunu bulurdu. Yılbaşı kutlardık yine o olurdu. Doğum günümde mumumu üfleyemezken bile ilk mumumu üflemiş insan da oydu. O benim geçmişimdi.
Geçmiş insana bir mızrak gibi girerken gelecekten korkmamam stabil geliyordu bana. Öyleydi çünkü. Gelecekti bu sonuçta geçmişim neyse gelecekte bu olurdu sözde. Nirvana olmazken hayatta ben kendimi bulmuş ve kurmuştum.
Aradan tam tamına üç buçuk yıl geçmişti. Ve o buraya gelmişti. Ülkenin bir ucundayken bile kanımı dondurmaya yeterken etrafımda olma düşüncesi beni ürpertmişti yine.
Önümde tuttuğum beyaz kalemime baktım. Plastik olan yerleri kirlenmiş hafif bir grimsi renk almıştı. Gri renginden nefret ederdim ve elimdeki kalem beyazken griye dönüşmesi sinir bozucuydu. Ne oldu bilmiyorum o anda sinirlenip yaklaşık on metre uzağımdaki çöp kutusuna doğru fırlattım kalemi. Ve bingo...
35 liralık kalemim çöp kutusun firar etti. Umursamadan etrafıma bakındığımda bana yan gözle bakan iki kıza döndü gözlerim. Anlaşılan kalemi neden attığımı sorguluyorlardı kafalarında.
Yerimden kalkıp dışarıya doğru ilerledim. Okuldan nefret ediyordum. Okulu bulanı ya da bulanları bir kaşık suda boğmayı amaçlıyordum.
Omzuma çarpıp giden sınıf arkadaşlarımdan birisini umursamadan lavaboya doğru ilerledim kızların monotonluklarından birisiydi işte. Tuvalete git. Boş boş aynaya bak ve geri çık. Sonra zil çalsın sen son kez daha git o tuvalete. Öylece yüzüne bak ve saçını başını düzeltip ortadan kaybol.
Ben de aynı şeyi yapmak için lavaboya girdim ve kızların ordusunu görmemle çıkmam bir oldu. Mübarek bütün okulu sanki bizim tuvalete toplamışlardı.
Sinirle homurdanarak merdivenlere yönelirken telefonumu arka cebimden çıkartıp elime aldım. Okulda telefon açmak yasaktı. Gördükleri anda elimizden alıyorlardı ve ikna edene kadar alamıyorduk pekte umursamıyordum kuralları aslında. Çünkü ne varsa artık bende elimdeki telefonu kim görse almıyordu. Sadece kapat diyor ve gülümseyip gidiyorlardı. Bunu müdür yardımcımızdan bile görmüştüm. Bunu gören arkadaşlarım ise sinirleniyorlar ve hocalara bin ton laf atıp ortadan kayboluyorlardı. Elimde olan bir şey değildi. Onlar almıyordu. Kısacası benim sorunum değildi.
Ana ekrandaki mesajın üzerine tıkladığımda üç tane sapığımdan mesaj vardı. Yapmayın ama... tam tamına bir aydır onlardan kurtulmak için elimden geleni yapıyordum ama hayır... Gitmiyorlardı. Anlamadığım ise erkeklere karşı olan bir tutumum falan mı vardı? Hadi ona geçtim onlara yüz vermemem ve engeli basmam bile hala onları nasıl peşimde sürükleyebiliyordu ki?
Dün gece Erkan'dan da ayrılmıştım. Şerefsiz bana yaranmak için türlü yalanlar sarf ederken ben onu sadece kendisi olduğu şekilde istemiştim. Ama ne hacet... Bazı insanlar kızlar çok havalı tiplerin sevildiğini sanıyordu. Bense nefret ederdim. Çünkü Barbaros'u hatırlatıyorlardı.
Kantine indiğimde her zamanki gibi albeni aldım. Adı gibi alasım geliyordu keratayı. Hele o bisküvisinin ağzımda dağılması yok muydu? Ah, perfect...
Çikolatamı büyük bir istekle açtığımda küçük bir ısırık aldım ilk başta. Hiçbir zaman büyük büyük ısıramazdım aldığım şeyleri. Çabuk biterdi yoksa. Hatta küçükken ablamı sinir etmek için o hızlı yedikten sonra gözünün önünde kalmış çikolatamı yediğimi hatırlıyorum.
" Melis?"
Arkamdan duyduğum sesle oraya dönerken bizim eski sınıftan birkaç kız olduğunu gördüm. Önceden samimi olduğum ama adını hatırlamadığım kız yanıma gelip tek omuzu düşük hırkasıyla konuşmaya başladı. Bense dinlemeyip kızın ne kadar da itici olduğunu düşünüyordum. Cidden... bir insan neden bu denli itici hareketlerde bulunurdu ki?
"gelirsin değil mi?" dediğinde sonunda yüzüme beklentiyle bakmasına karşın başımı sallamakla yetinmiştim. Neye geliyordum olum ben?
Daha ne olduğunu bile sormadan kızlar merdivenlerden koşarak indiklerinde gözlerimi kırpıştırdım. Aman gitmem olur biterdi.
Umursamadan merdivenlerden çıkmaya devam ederken çikolatamı da yiyordum. Bu gün yakın arkadaşım namı diğer bff gelmemişti. Yani, okulun son günleri bile okula gelen kız bu gün gelmemişti.
Sinirle homurdanıp sınıfıma girdiğimde herkes sınıflara geçiyordu. Anlaşılan zil çalmıştı. Bizim sınıf ise hababam sınıfı diye herkes tarafından anılırken bunun hakkını vermek istercesine ortalığı yıkıyorlardı. Tuna bir yanda yerdeki şişeye vuruyor, emre bir taraftan ağzından fırlattığı sakızı ayağıyla vurup tekrar ağzına almaya çalışıyor Burak ise barfix çekiyordu.
Alışık olduğumdan umursamadan sırama doğru ilerlediğimde sıramın üzerinde duran katlanmış kağıt gözüme ilişti.
Aşkı ilan mı vardı lan yoksa.
Merakla elimdeki çikolatayı masaya koyup beyaz çizgisiz kağıdı açmaya çalıştım. Abi insan bu kadar da katlamazdı kağıdı. A4 kağıdı sandığım kağıt çıkmıştı büyük 35X-50.
Yanımda gördüğüm karartıyla başımı çevirdiğimde Buse ve Almina ikilisi meraklarına yenik düşmüşlerdi. Gözleri elimdeki büyük kağıda dikilmişken Buse bana kaşlarını kaldırarak merakla baktı.
"bu ne?" dediğinde omuz silkip onların bile okuduğu ama benim okuyamadığım kağıda döndüm.
Karşımdaki kesilmiş gazete kağıdına anlamaz bir şekilde gözlerimi dikmişken tanıdık gelen bir yüz ve ardından gördüğüm isimle gözlerim kocaman açıldı.
ARDA SEVİNÇ falezlerden intihar etmiş 17 yaşındaki gencin neden intihar ettiği hala bilinmiyor.
Gözlerim kocaman açılmış çevremdekilerin de dikkatini çekerken yan gözle bana soran gözle bakan kızlara döndüm. Bakmaya çalışan diğerlerini gördüğümde kâğıdı buruşturup sınıftan nasıl çıktığım hatırlamıyordum. Tek hatırladığım abimi aramam ve okula beni almak için gelen siyahi araba...
-*-
Eşyalarımı toplarken hala ne götürüp ne götürmemem arasında gidip geliyordum. Geri dönemeyeceğim hissi içimde canlanırken annem diğer odadan bağırıyordu.
" tarağını al Melis. Gözlüğünü de almayı untma" dediğinde tarağımı almayı unuttuğumu fark ettim.
Hızla giyinme odamdan çıkıp kendi odama girdim ve çekmeceden tarağımı ve gerekli birkaç tokamı alıp sırt çantama tıkıştırdım. Valizim hazırdı. Tek düşündüğüm küçük aksesuarlarımdı.
Kapım çalınmadan açılırken babam kafasını içeriye uzatıp etrafı gözden geçirdi.
"Hazır mısın? Vakit geldi." Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. Babam yerde hazır bir şekilde duran siyah valizimi aldığında ben de bilgisayar çantamı ve sırt çantamı da aldığımda hazırdım.
Okuldan çıktıktan hemen sonra abim aramış ve annemleri ikna ettiğini söylemişti. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama annemler kabul etmişlerdi. Kendisi dün Antalya'ya dönmüştü ama ben de gidiyordum işte bu gün.
Sebep mi? Barbaros Kral beni bulmuştu. Sağ odanın efendisi...
Babam bana hızlı olmam için uyarıda bulunurken boş boş duvara baktığımı yeni fark etmiştim. Ah, ölüm fermanımı mı imzalamıştım bilmiyordum ama en güvenli yer olarak abimin yanı gözüküyordu şimdilik.
-*-
Evden ayrılıp uçağa binmek zor olmamıştı. Ailemden pek çok kere uzak kalmıştım. Ama şimdi farklıydı. Onlara zarar gelecek diye korkuyordum. Ama ben olmadığım sürece Barbaros'un onlarla ilgileneceğini sanmıyordum. Üstelik Barbaros annemi çok severdi.
Ah, eskiden öyleydi demek daha doğru olur. Abimden gelirken aldığım bilgilere karşın gerçekten çok değişmişti. Öyle diyorlardı! Belki benim için hala aynı Barbaros olarak kalırdı.
Tecavüz ettikten sonra mı? Evet. Haklısın...
İç sesimin beynime ettiği hücumla yüzümü buruştururken derin bir nefes alıp verdim. Benim tanıdığım Barlas ölse bana tecavüz etmezdi. Tıpkı insanları öldürmeyeceği gibi.
Doğan...
Sol odada kendisinden sonra yakınlık kurduğum ilk erkekti. Bu ilişki ilerlemiş ve onunla biraz yakınlaşmıştık. İlişkimiz bir sene sürmüştü. Ama onun beni aldatmasıyla biten bu ilişki ile birlikte onu unutmak için Arda ile birlikte olmuştum. Sonra ise tonlarca erkek.
Anlaşılan Barbaros kurallarını şimdiden bana sunmuştu. Bense elimden bir şey gelmeden öylece olanları izleyecektim. Çünkü o Barbaros'tu... Dünyanın efendisi...
Şimdi ise abim beni çoktan almış evine getirmişti. Saat gecenin 4'üyken uyumamak için direnen gözlerim ile birlikte yanımdaki yatan Azra'ya baktım. Küçük cimcime ne kadar büyümüş ve dillenmişti öyle...
İlk yeğen duygusunu yaşatan bu kız benim küçüklük kopyam olduğunu söylüyorlardı. Haklılardı da. Dışarıda görenler kardeşim sanıp bana ne kadar benzediğini söylüyorlardı. Ah, bir de annemlerden duyduğum kadarıyla huyları da bana benziyormuş...
Juniour Melis genlerini zorlayarak almıştı anlaşılan. Çünkü bu ailede ben sevilmezdim. Ah, abim benimle şu an ilgileniyor olabilirdi. Öleceğim zaman mı dikkate alınıyordum bilmiyordum. Ama ne annemden ne de babamdan o kadar yakınlığı görmüştüm ben. Hiçbir zaman ban yakınlaşmamışlardı. Hiçbir zaman bana ablama davrandıkları gibi davranmamışlardı. Ailenin en küçük çocuğuydum üstelik...
Yan gözle Azra'ya baktım. Uzun kirpikleri hareket etmişti.
Bir kolumu ona dolarken o da uyku sersemi bir şekilde "hala" deyip kolunu bana sarmaya çalıştı. Ama küçücük kolu ancak beni tutmaya yetmiş sonra da kayıp üzerine düşmüştü. Gülümseyip kokusunu içime çekerken gözlerimi kapattım.
Kim derdi çocukları sevmeyen bu kızın yeğenlerine daha fazla tutkun olacağını?
Deprem olduğunda ilk sarılıp kurtarma isteğiyle dolan bir insandım ben. Nasıldı o duygu işte tam da o gün görmüştüm. Kendi canımı hiçe saymış etrafımdaki anne ve babamı umursamadan koşarak çıkmıştım içeriden. Nasıl vücuduma yapıştırmıştım o zamanlar bu küçük kızı. Gücüm yaşıtlarıma göre fazlayken onu koşturarak dışarı çıkartmam uzun sürmemişti. Dışarı benim gibi birçok insan çıkmıştı ama deprem çoktan durmuştu. Ondan sonra da ailemin benim bu yaptığıma şaşırmaları ve daha fazla güvenmelerini sağlamıştı.
-*-
Sabah uyandığımda her yer ayağa kalkmıştı. Yengem bu gün işe gitmiyor ve kreşi arayıp çocukları göndermeyeceğinden bahsediyordu. Abim ise üzeri çıplak baklavalarını insanın gözüne sokarcasına etrafta dolanıyordu. Abimdi. O yüzden ona hiçbir zaman yan gözle bakamıyordum ama yengemin gerçekten de şanslı olduğunu hissetmiştim o zaman.
Abim elindeki telefonunu kulağına götürürken koltuğun üzerine serilmiş olan yatağımda onlara arkamı döndüm. Yanımda Azra yoktu. Sesi de diğer odadan bıcır bıcır geliyordu. Ah. Bir insan bu kadar mı güzel konuşabilirdi.
"tamam... ayarların mı? Ben anlamam benim kardeşim o okula gidecek... Volkan'la konuş." Dediğinde daha yeni uyumak için kapatmış olduğum gözlerimi kocaman açıp arkamı döndüm. Volkan mı demişti o az önce? Küçükken Barbaros'u sinir edip aşığım dediğim abimin arkadaşı mıydı? Ah, gerçekten özlemiştim o yakışıklı adamı. Bir insan bu kadar mı yakışıklı olurdu? Uzun saçlarının aksine kendi tarzı bir şekilde dolanması dikkatimi çekmişti o yaşta. E evde benim bir abim vardı. Birde kadınların gözdesi olunca işler değişiyordu. Mecburi bir insanın nasıl tarz nasıl güzel olduğun o zamanlar çözmüştüm ben. Bir de beni okey oynamaya gittiklerinde yanlarında götürüyorlardı o zamanlarda. Volkan abi hep yanağımı sıkar ve bana dondurma ısmarlardı. Abim kazandığında da gelsin tatlılar gelsin börekler...
Onu bir gün denize gittiğimiz zaman görmüştüm abim beni nedense küçükken yanında pek dolandırmazdı ama o gün götürmüştü işte. O zaman eski sevgilisi Çiğdem vardı. Beni denize abim sokmadığı zaman Volkan abi gelip sokmuştu. Onun o yapılı uzun vücudunda omuzlarına çıkmak çok güzeldi. Bir de yüzme öğretme çabası ise görülmeye değerdi. Onu sırf bana abimden daha iyi davrandığı için severdim. Sonuçta abim bana her zaman sert ve gerçek bir abi gibi davranırdı. ODUN...
Abim telefonda konuşmaya devam ederken yan gözle bana bakıp bir şeyi işaret etti.
Uyku sersemi gözlerim kısık ona bakarken yine bir şeyi işaret etti ama ben nereyi işaret ettiğini anlayamadım. Sonunda yanında duran koltuğa eğilip yastığı aldığı gibi hayvan gücüyle üzerime atmasıyla üzerime bakmış ve askılımın baya baya dekolte verdiğini fark etmiştim. Ah, gıcık utandırmasa olmazdı sanki.
" tamam o zaman yarın gelir." Dediğinde biraz daha bekledi ve telonunu kulağından çekip bana döndü. Ona soran bakışlarla bakarken umursamdan arkasına döndü ve dışarıya çıktı.