İyi okumalar dilerim...
Gülpare'den devam...
'Yeni hayatına hoş geldin Gülpare'
Bu gözler , bu adam , yerimde doğrulmaya çalıştığım da başıma şiddetle giren ağrı ile yüzümü buruşturdum. Karışımda her mimiğimi dikkatle izleyen adama bakıp "evime gitmek istiyorum" dedim. Beni duymazdan gelerek "başına darbe aldın yat dinlen" diyen adama çatık kaşlarımla bakıp "beni duymadınız sanrım evime gitmek istiyorum" dedim.
Bir anda bana keskin bakışlarıyla bakıp "sen de beni anlamadın sanırım yeni hayatın burası" dedi. Yattığım koltuktan güçlükle kalkıp "bakın beyefendi sizi tanımıyorum evet kötü şeyler yaşadım. Nasıl oldu bilmiyorum ama şuan iyiyim ve tek istediğim evime gitmek" dedim. Adam sinirden koyulaşmış yeşil gözleri ile gözlerime bakıp "sözümün çiğnenmesinden hoşlanmam" dedi. Derince nefes alıp "ben de emri vakiden hoşlanmam" dedim. Adam tehlikeli denilecek çarpık bir gülümseme ile yüzüme bakıp "sana kim olduğumu zamanla öğreteceğim" dedi.
Sinirden gözlerim dolmuş ve bedenim titremeye başlamıştı. Karşımda sırıtan adamın ifadesi ciddileşirken "evime gitmek istiyorum" dedim kısık çıkan sesimle. Adam pes etmişçesine başını aşağı yukarı sallayıp "bu gece buradasın. Yarın sabah seni evine ben bırakacağım" dedi. Gözlerimin doluluğuyla başımı sallayıp "peki" dedim şansımı daha fazla zorlamamak adına. Çünkü fazlasıyla tehlikeli duruşu , sert bakışları beni ürkütüyor ve korkutuyordu.
Tekrardan yattığım koltuğa oturup "bir şey sorabilir miyim ?" dedim. Hala daha ayakta ve sert bir ifade ile bana bakıyordu. Çatık kaşlarıyla başını sallayıp tok bir sesle "sor" dedi. Derince nefes alıp "kimsiniz ve beni nereden tanıyorsunuz ?" diye sordum. Bu gözleri unutmak mümkün değildi. O gece eczaneden çıktığımda görmüştüm onu , o gece nasıl içim ürperdiyse aynı hisler şuanda içimi kavuruyordu. Karşımdaki tekli koltuğa oturup sırtını dikleştirdikten sonra bacak bacak üstüne atıp "bir önemi var mı?" diye sordu. Şaşkınca yüzüne bakıp "aracıma gül bırakan sizdiniz. Beni evinize getiren de sizsiniz. Sizce merak etmem doğal değil mi ?" diye sordum.
Karşımdaki adam alaylı bir ifade ile yüzüme bakıp sol eli ile çenesini ve dudaklarını okşadıktan sonra "fazla merak iyi değildir" dedi. Donuk bir ifade ile yüzüne baktım. Benim burada olmam o kadar çok anlamsızdı ki içim sıkılıyor , ellerim terliyordu. Derince nefes alıp "eşyalarım burada değil sanırım. Telefonunuzu kullanabilir miyim ?" diye sordum. Yerinden kalkıp cebindeki telefonu bana uzattı. Ellerim üzerimde hissettiğim baskı ile titrerken bana uzattığı telefonu elime alım tuş kilidini açtım.
Şifresiz oluşuna şaşırırken ezbere bildiğim Gökçenin numarasını dokunmatik ekranda tuşlayıp yeşil tuşa basarak telefonu kulağıma dayadım. Başımda dikilen adam telefonu elimden alıp hoparlöre verince sinirle soludum. Birkaç çalıştan sonra "efendim" diyerek telefonu açan Gökçe'ye "canım benim Gülpare" dedim.
Birkaç saniye bekledikten sonra "Gülpare neden kendi telefonundan aramadın beni ?" diye sordu. Derince nefes alıp "canım bir arkadaşımın yanındayım , şarjım bitti neyse yarın sabah ben geç geleceğim Saniye ablaya haber verir misin ? Birde kafeyi sen erkenden açıp akşamdan hazırladığım tatlıları fırına atar mısın ?" diye sordum. Gökçe "sen merak etme ben Saniye ablayı alıp kafeyi açarım. Tatlıları fırına atar şerbetini de senin hazırladığın ölçülerde hazır ederim aklın kalmasın. Kaç gibi geleceksin ?" diye sorduğun da boğazımı temizleyip "öğlen ki gün grubuna yetişirim büyük olasılıkla" dedim. Gökçe "tamam canım bana emanet her şey için rahat olsun" dedi. Gülümseyerek "çok teşekkür ederim canım öpüyorum çok" dedim.
Gökçe'de kıkırdayıp "ben de öptüm çok iyi geceler" diyerek telefonu kapatmıştı. Bakışlarımı başımda dikilen adama çevirip "teşekkür ederim" dedim. Derin bir soluk alıp "kalk odanı göstereyim" dedi. Yemin ediyorum hayvanın biri ya. Ulan teşekkür ettik insan önemli değil der. Gerçekten hayvanın biri. Derince iç çekip yerimden kalkarak yine "peki" dedim. Önden yürüyen heybetli adam seri adımlarla merdivenlerden çıkıp bir odanın önünde durdu.
Omzu üzerinden bana bakıp "burada yatacaksın" dedi. Odanın kapısını açtığın da yavaşça içeri girdim. Oda resmen yanımdaki adam gibi kokuyordu. Kaşlarımı çatıp "bu oda size mi ait ?" diye sordum. Adam bir adım atıp bana yaklaşırken başını aşağı yukarı doğru salladı. Ağırca yutkunup "şey burada uyuyamam ki ben. Misafir odanız yok mu ?" diye sordum. Adam ılık nefesini yüzüme vererek "bu gece burada benimle uyuyacaksın" dedi. Gözlerim kocaman olmuş ardına kadar açılmıştı. Duyduğum şey öylesine sinir bozucuydu ki kesik kesik nefesler alıp "ben , yani yapamam sizinle yatamam" dedi.
Karşımdaki adam "neden evine gelen adamla da yatmadın mı ?" diye sorduğun da beynimde şimşekler çakmıştı. Bir anda elimi kaldırıp yüzüne var gücümle tokat atıp "kimsin sen de benimle böyle konuşuyorsun? KİMSİN?" diyerek bağırdım. Karşımdaki adam "böyle kendini ispat etmene hiç gerek yok. O adamın orada işi ne yoksa ?" diye sorduğun da sinirle dişlerimi sıkıp "oda senin gibi sadece beni yatağa düşürmek isteyen bir şerefsiz anladın mı? Şimdi çekil önümden şu lanet yüzünü daha fazla görmek istemiyorum" dedim.
Karşımdaki adam çatık kaşlarıyla yüzüme bakıp "bu tokadın hesabını vermeden nereye ?" diye sorduğun da artık sinirden ağlamaya başlamıştım. Bu derece yoğun öfke duyduğum da ağlama nöbetleri geçiriyordum hem de fazla şiddetli bir şekilde. Bu denli ağladığımı gören adam sinirle "SUS AĞLAMA" diye bağırsa da içimdeki öfkeyi ancak böyle atabiliyordum. Hıçkırıklarımın arasında "git—mek isti—rum" diyebildim. Adam ağzından alevler çıkartan ejderha misali öfke ile soluk alıp kolumdan tutarak beni yatağa fırlattı.
Korku için de onun gözlerine bakarken bir yandan da iç çekmeye başlamıştım. Sağ işaret parmağını sallayarak "burada kalacaksın bu gece , sesin çıkmayacak , ağladığını ne göreceğim ne de duyacağım" diyerek yüzüme bakıp ardını dönerek kapıyı çarpıp çıkmıştı odadan. Vücudumu titreme alırken fırlatıldığım yatakta cenin pozisyonu alıp kollarımı bedenime sardım. Gözlerimi kapatıp bir an önce sabaha kavuşmayı bekleyerek karanlık uykuya bıraktım kendimi.
***
Zehir'den devam...
Odadan çıktıktan sonra kendimi salona atıp yine kristal bardağa her zaman ki alkolden koyup kafama diktim. Bir , iki derken şişenin dibini görmüştüm ama bu içimdeki sikik histen bir türlü kurtulamıyordum. Derin soluklar alıp seri adımlarla dış kapıyı açtım. Kapının önündeki korumalara bakıp "evden kuş uçmayacak" dedim. İki koruma da ceketlerini ilikleyip "emrin olur abi" dedikten sonra "arabamı getirin" dedim. Adamlardan biri aracı getirince hızla binip gazı kökleyerek uzaklaştım evden.
Nefesim kesilir haldeydi nedensizce içimde öfke vardı. Aklıma gelenle depoya gidip o şerefsizi öldüresiye dövmek , kan kokusu koklamak istedim. Son sürat yolda giderken bir de aklımda masumca ağlayan gül kokulu kadın vardı. Bu hisler bana uzak olan duygular olmalıydı. Ben Zehir can alan , kan kokusuna müptela bir Azrail'im. Derince soluk alıp gömleğimin açık olan bir düğmesinin yanında iki düğme daha açtım. O kadının baygın hali , konuşma şekli , naif sesi , ağlayışı aklıma geldikçe deliriyordum.
Ben bu değilim , ben merhamet etmem , bir kadını düşünmem. Sayısız kadın gelip geçti yatağımdan hiç birini düşünmedim. Kokuları bile ne bedenim de , ne de yatağıma sindi. Hiçbir kadınla aynı yatakta uyumadım. Şimdi benim yatağımda o geceden beri aklımdan çıkmayan kadın yatıyordu. Dişlerimi sıkıp "DÜŞÜNME LAN DÜŞÜNME" diye bağırdım kendime. Deponun önüne gediğimde hışımla indim araçtan. Korumalar başlarını önüne eğip "hoş geldin abi" deyince "İBRAHİM" diye bağırdım. Deponun içinden koşar adım karşıma dikilen İbrahim "hoş geldin abi emret" dedi. Sıkıntı ile soluk alıp "her kes dışarı çıksın İbrahim. Etrafta bir tane adam bile görmeyeceğim" dedim.
İbrahim "peki abi nasıl istersen. Biz seni dışarda bekleriz" dedi. Tekrar depoya girdiğin de bütün adamlar birer birer dışarı çıkmıştı. Öfkeli bir soluk alıp depoya girdiğim de Bekir'in biraz okşadım dediği adama baktım. En az benim kadar elinin ayarı yoktu bu çocuğun. Başımı sağa sola doğru sallayıp baygın bir halde eli yüzü dağılmış ellerinden duvara bağlı olan adama tiksinircesine baktım. Ayak seslerini duyması ile başını kaldırıp ifadesiz bir şekilde yüzüme bakan adam "Gülpare nasıl ?" diye sordu.
Bu soru karşısında atmak istediğim adım hava da donmuştu. Bu adamın dudaklarından onu adını duymak beni çok daha fazla öfkelendirmişti. Büyük bir hırıltı kopmuştu boğazımdan. Hala daha ifadesizce yüzüme bakan adamın yüzüne bir yumruk atıp "çok mu merak ettin aşığını ?" diye sordum. Yumruğun etkisi ile başı sağ tarafa düşen adam güçlükle "ortada bir aşk var ama bu aşk asla Gülpare'ye ait değil" dedi. Derince bir soluk alıp "ne işin vardı o evde ?" diye sordum. Karşımdaki adam "onu geri kazanmak için oraya gitmiştim" dedi.
Sıkıntıyla soluyup "ulan orospu çocuğu en başından anlat" dedim sabırsızca. Berbat halde görünen adam "üniversite arkadaşıydık biz. Mezun olduktan sonrada görüşmeye devam ettik. Yaklaşık sekiz ay kadar önce sevgili olduk. Hayatımda ilk kez öpemediğim , elini bile zorla tuttuğum kızdı Gülpare. Gün geçtikçe onu daha yakın kılmak , kendime ait kılmak istedim ama o beni red etti. Ben de zayıf bir anımda başka bir kadınla birlikte oldum üstelik aşık olduğum kadına da yakalandım. Affetmedi , affetmeyecekte. Sonrasını zaten biliyorsun" dedi.
Ellerimle yüzümü kapatıp bir siktir çektim içimden. Bir de kıza neler söyledim. Dişlerimi sıkıp "ölünü bile bulamayacaklar senin" diyerek yumruklamaya başladım. Soluklarım kesiliyordu ama içim bir türlü soğumuyordu. Birden iki elimle boğazını sıkmaya başladım. Ellerimde çırpınırken daha çok sıktım gırtlağını. Bollarımdan çekildiğim de kaşlarımı çatıp başımı sola çevirdim. Bekir "bırak abi , bırak şu adamı" dediğin de dişlerimin arasından tıslarcasına "ölmeyi hak etti" dedim.
Bekir güçlükle beni kendine çekip o adamın gırtlağını ellerimden kurtardıktan sonra "NE ULAN SENİN AMACIN. BU İTİ ÖLDÜRDÜĞÜNÜ EVDEKİ KIZ ÖĞRENDİĞİN DE BOYNUNA MI ATLAYACAK SANIYORSUN. KENDİNE GEL ABİ" diye bağırdı. Öfke ile onun üzerine yürüyüp "BU ADAM ŞAFAK SÖKMEDEN BU ÜLKEYİ TERK EDECEK ANLADIN MI BENİ ? BİR DAHA AYAK BASMAMACASINA" dedim. Bekir bıkkın bir ifade ile başını sallayıp "tamam abi" dedi. Depodan seri adımlarla çıkıp araca bindiğim de yolcu kapısı açılmış Bekir yanıma oturmuştu.
Çatık kaşlarımla onun yüzüne bakıp "in lan aşağı" dedim. Bekir "abi eve sür konuşmamız lazım" dedi. Sıkıntılı bir nefes verip aracı çalıştırdığım da "ne oldu yine ?" diye sordum. Bekir derince nefes alıp "abi Gülpare Mustafa Bilge İstanbul ağır ceza hakimi kızı ve aynı zaman da geçen yıl Savaş'ın öldürdüğü Sedat Bilge'nin de yeğeni" dedi.
Duyduklarımla aniden frene basıp donuk bir ifade ile Bekir'in yüzüne baktım. Bekir "abi Mustafa Bilge hayatta değil. Gülpare'nin amcası ile hiçbir ilgisi yok. Sadece bil diye söyledim" dedi. Başımı aşağı yukarı sallayıp tekrar arabayı çalıştırdım. Derin derin soluklar almaya devam ediyordum duyduklarım beni fazlasıyla germişti. Birde şu depodaki it asabımı fazla bozmuştu. Eve vardığımızda arabayı bahçe kapısında bırakıp seri adımlarla eve yürüdüm. Kapının önündeki adamlar evin kapısını açınca sinirle içeri girdim ve hızla merdivenlerden yukarı çıktım.
Hışımla odaya girdiğim de burnuma dolan gül kokusu , gözlerimin gördüğü masum kadınla bütün öfkem , sinirim benliğimden sökülüp gitmişti. Bu durumu hazmedemeyip "UYAN KALK HEMEN" diye bağırdım. Yatakta uyuyan gül kokulu kadın bir anda sıçramış nerede olduğunu anımsamaya çalışıyordu. Bu masumiyet bana o kadar çok fazlaydı ki hışımla üzerine yürüdüğümü görünce tiz bir çığlık atıp yatakta gerilemeye başladı. Kolundan tuttuğum gibi ayağa kaldırdım. Şaşkınlık , endişe , korku gözlerinden akan yaşlara karışıp yanaklarını usul usul ıslatırken dişlerimi sıkıp onuda peşimde sürükleyerek odadan çıkartıp merdivenlere yöneldim.
Hıçkırık sesini duysam da merdivenlerden hızla inip "BEKİR AL BUNU NEREDEYSE EVİ ORAYA GÖTÜR HEMEN" diye bağırdım. Ben Azrail'dim. Benim dünyam masum değildi , kan kokusunun olduğu , acı çektirdiğim insanların çığlıklarının yankılandığı karanlık bir dünyaydı. O bu dünyada yaşayamayacak kadar temiz ve masum.
Bekir yere fırlattığım gül kokulu kadını kollarından tutarak ayağa kaldırmış ve bana daha önce hiç görmediğim şekilde öfke ile bakmıştı. Titreyerek ağlayan Gülpare kısık sesi ile "lütfen götürün beni buradan" dedi. O an dişlerimi sıkıp "HADİ" diyerek bağırdım.
Bekir başını sallayıp "ben dönmem geri mekana gideceğim" diyerek Gülpare'nin koluna girip evden seri bir şekilde çıkmışlardı. Onların ardından ellerimi yumruk yapıp dişlerimi sıkarak merdivenlere yöneldim. Ağır ağır çıktığım basamakların ardından odama girdiğim de burnuma dolan gül kokusu ile yine aklım başımdan gitmişti. Yorgun bedenimi yatağa atıp yastığıma sinmiş gül kokusu ile gözlerimi kapattım.
Yazardan...
Zehir hiç tatmadığı bir duygunun esiri olmaya yürürken , Gülpare arabaya bindiği andan beri hiç durmadan ağlıyordu. Korkmuştu , üstelik ne suçu olduğunu bile bilmiyordu. Bekir yanında soluksuz ağlayan kadına bakıp dişlerini sıkarak bir küfür savurdu abisine. Neden dedi kendi kendine. Madem adın gibi zehirleyecektin bu kadını neden kendini gösterip yaktın canını ? Abisinin ne uyapmaya çalıştığını ne hissettiğini bir türlü anlayamıyordu. Bu yüzden içinde büyük bir öfke oluşmuştu.
Gülpare evinin önüne geldiğin de yanındaki adama bakmadan kısık bir sesle teşekkür etmiş yavaşça araçtan inmişti. Bekir kadının bu haline kayıtsız kalamamış "Gülpare ağlama artık. Ben bu olanları açıklayamam günü geldiğin de abim zaten sana anlatır eminim buna ama sen yine de ağlama" dedi. Gülpare derince nefes alıp "benden uzak olsun lütfen , uzak dursun benden yalvarırım" dedi. Burnunu çekip "hayatımda hiç bu kadar korktuğumu ve bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyorum" dedi. Bekir bu kadının karşısın da daha ne kadar küçülebilirim diye düşündü ve başını belli belirsiz salladı. Cebinden Gülpare'ye ait olan evinin anahtarlarını çıkartıp "ben de kalmıştı evinin anahtarları , hadi daha fazla kalma böyle yalın ayak gir içeri" dedi. Gülpare varla yok arası bir tebessüm sunup "çok teşekkür ederim" dedi.
Gülpare hızlı adımlarla evinin yolunu tutarken arkasında utanç dolu bir adam bırakmıştı. Abisinin yaptıklarından , gözü yaşlı kadını bir bez parçası gibi ayaklarına atmış olmasından , bu denli yıkmış olmasından utanç duymuştu. Sinirle aracına binen adam kararını değiştirip gecenin bu saatinde tekrar eve gitme kararı almıştı. Süratle kullandığı arabayı büyük bir sabır ile sürerken aklında biraz önce yaşadığı utanç vardı.
Gülpare evine adım attığın da az ağlamış gibi büyük bir hıçkırıkla daha da çok ağlamaya başladı. Neden dedi oda kendi kendine ? Nereden çıktı da bana bunları yaşattı. Bir yanı minnet duyuyordu zira o gelmeseydi Buğra ona kim bilir neler yapacaktı. Ama daha sonra yaşattıkları , bir taraftan sert duruşu , emreden ifadeleri , gergin yüz hatları ve zehir yeşili gözleri.
Genç kadın korkmuştu , incinmişti ve çok kırılmıştı. Sonuç olarak deyim yerindeyse paçavra gibi kapıya atılmıştı , üstelik orada kalmak istemediği halde. Yaşadıkları ağır gelmişti masum güzele. Kendini yine duşa atıp çamur olmuş ayaklarını , üzerine sinen o deniz kokusunu duş lifiyle kazırcasına sürterek çıkartmıştı vücudundan. Yine ağlaya ağlaya kurulanıp üzerine zoraki giydiği iç çamaşırlarını ve geceliğini düzeltip saçlarını kurutmadan yatağına atmıştı kendini.
Gözlerini yummadan önce bir daha o adamı ömrü boyunca görmemeyi diledi genç kadın. Ama eros hiç beklenmedik bir anda okunu belki de hiç taşıyamayacak bir adamın kalbine saplayıp en büyük sınavı olan Gülpare'yi çıkartmıştı karşısına. Ve genç kadın her şeyden kaçabilirdi belki ama Zehir'in esiri olmaktan asla kaçamayacaktı...