Zehra'nın getirdiği kremi dizime sürüp, yara bandını da dizime sarıp yatağa geçtim. Şimdi daha iyiydim, buradan kaçmak için gayet güçlü hissediyordum. Yağan yağmurun cama vurma sesiyle yataktan kalkıp camın siyah perdelerini kenara itekleyip balkona açılan kapıyı açtım. Soğuk hava yüzüme vururken balkona girip dışarıyı incelemeye başladım. Etrafta tek bir ışık bile yokken dışarıyı incelemeyi bırakıp bakışlarımı umutsuzlukla yere indirdim ama aklıma gelen fikirle heyecanla balkonun yerden yüksekliğine baktım.
Evin ikinci katındaydım ve sanırım buradan atlayabilirdim. Dengemi sağlarsam bileğimi burkmadan kaçabilirdim. Bunu yapabilirdim. Umutla gülümseyip içeri girdiğimde balkon kapısını kapatıp perdeleri kapattım.
Arkamı döner dönmez bilmediğim bir şeye çarptım. Kafamın çarptığı şeyin, canavarın bedeni olduğunu fark etmemle, sinirle homurdandım. "Öküz!" Diyerek bedeninden ayrıldım.
Elindeki poşetleri yere bırakıp, "Bunları giy ve elbiselerimi çıkart." Dedi sertçe. Üstüme baktığında ben de üstüme bakıp bir adım geri gittim. "Yemedik elbiselerini! Al!" Tişörtün ucundan tuttuğumda sütyen giymediğimi hatırlamamla yavaşça tişörtü bıraktım. "Çık üstümü değiştireceğim." Dedim.
Alayla sırıtıp yüzüme baktığında kafasını iki yana sallayıp odadan çıktı. Aptal Zümra! Az daha adamın önünde soyunacaktın!
Poşetleri yerden alıp yatağın üstüne bıraktığımda, ters çevirip içindeki elbiseleri yatağa döktüm. Siyah balıkçı yaka kazak ile aynı renkte kot pantolunu ayırıp siyah iç çamaşırlarını elime aldım. Bedenimi nereden bildiği aklıma gelince hızla iç çamaşırını yatağa fırlatıp bir adım geriye gittim. Sapık olabilir miydi?
Kapının tıklatılmasıyla arkamı dönüp kapıya baktım. "Kızım, Demir seni aşağıda bekliyor." Zehra'nın bakışları yatağın üstündeki iç çamaşırlara kayınca, "Hangi rengi sevdiğini bilemedim, o yüzden siyah aldım. Umarım beğenirsin." Dedi.
"Siz mi aldınız?" diye şaşkınca sorduğumda kafasıyla onaylayıp tebessüm etti. "Ta-tamam. Yani teşekkür ederim, birazdan aşağıya inerim." Dedim ve odadan çıkan Zehra'nın ardından kapıyı kilitlemek için kapıya ilerledim. Kapıyı kilitleyip yatağımın üstündeki iç çamaşırlarını alıp üstümdeki elbiseleri çıkarttım. Önce siyah iç çamaşırlarını sonra ise baştan aşağıya kadar siyaha büründüm. Siyah rengini çok seviyordum ama şimdi kendi yasımı tutuyormuş gibi hissediyordum.
Aşağıya inmek için hareket etmiştim ki aklıma gelen şeyle bir an duraksayıp balkon kapısına baktım. Adımlarıma uyup balkon kapısına yaklaşıp kapıyı açtım. Dışarıda, aralıksız yağan yağmur dinmiş ama yavaşça çiseliyordu. Balkonun demir korkuluklarına tutunup aşağıya inmek için iyice baktım. Balkonun altındaki çimler yağmurdan dolayı kayganlaştığına kanaat getirerek, biraz daha beklemem gerektiğine karar verip balkondan içeri girdim.
Buradan kurtulur kurtulmaz, o canavardan şikayetçi olup içeri girmesi için elimden geleni yapacaktım. Kapı kulpunun hareketlenmesiyle bakışlarımı kapıya çevirdim.
"Zümra! Aç şu kapıyı!" Demir'in sinirli sesini işitmemle, Küçük adımlarla kapıya ilerleyip kapıyı açtım. "Bir daha... Kapıları kilitlersen seni-"
"Beni öldürürsün!" Diye sinirle yüzüne bağırıp merdivenlere doğru yürüdüm.
"Bak sen cesur kıza!" Kolumdan tutan el, beni durdurup ona döndürmüştü. Gözbebekleri sinirle yüzümde dolaşırken, "Benden ne istiyorsun? Neden beni öldürmek istiyorsun?" Diye sordum usulca. "Senin bu kinini hak edecek ne yaptım?" Gözlerimde biriken yaşları tutarken kara gözlerine yerleşen öfkeden başka hiçbir şey görememiştim.
Yavaşça kolumu bıraktığında geriye doğru afallayıp merdivenin demir kolkuluklarına tutundum. "Sabret küçük Hanım," dedi ve merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. "Beni takip et!" Hızla dediğini yapıp arkasından onu takip ettim.
Kocaman salona ilerlediğinde yanan şöminenin yanındaki tekli koltuğa oturup bacaklarını açtı. Yanındaki sehpanın üstünde duran içkisini yudumlamaya başladığında, etrafıma bakındım. Salon da kendisi gibi siyaha bürünmüş ve onun evi olduğunu haykırıyordu. Salonun ortasında ayakta kalıp neden beni çağırdığını merakla söylemesini bekledim. Gözlerini kapatıp kafasını geriye yasladığında konuşmayacağını sanıp odaya çıkmak için adımladım ama öfkeli sesi yüzünden aniden durmak zorunda kaldım.
"Nereye?!" Kalın, erkeksi sesi irkilmeme neden olurken olduğum yerde kaldım. "Otur! Konuşacağız."Dedi.
Bedenimi ona döndürürken, "Konuşmak?" Diye sordum ve hızla karşısındaki siyah deri üçlü kanepeye oturdum. Ondan ne kadar uzak kalırsam o kadar güvenli olurdu benim için. Koltukta dikleşip yüzüme baktığında bakışlarımı yere çekip siyah ve beyaz renkli halının desenini incelemeye başladım. Ondan deli gibi korkuyordum ama korkuyorum diye ona boyun eğmeyecektim.
"Ne o? Sabahki asabi kız hallerin nereye gitti?" Alayla konuşan canavara baktığımda kara gözleriyle göz göze geldik.
Ağzımı açıp "senden korkmuyorum!" Diye bağıracakken, çalan telefonuyla bakışlarını benden ayırmayıp ayağa kalktı ve cebindeki telefonuna bakıp, "Odana çık." Diye emir verdi. Ayağa kalkıp merdivenlere doğru adımlarken bakışlarını bir ok gibi arkamda hissettim. Odaya girdiğimde derin bir nefes alıp yatağa uzandım. Yarın benim kurtuluşum olurken onun ise hapsi olacaktı.
?
Kapının tıklatılmasıyla gözlerimi açıp aydınlanan havaya baktım. Yağmur dinmişti ama hava hâlâ oldukça kasvetli ve karanlıktı. Her an yağmur yağacakmış gibiydi. Tekrar kapı tıklatıldığında kapı açıldı ve Zehra içeri girdi. "Günaydın kuzum." Zehra'ya günaydın demek istemesem bile nezaketen, "Günaydın." Dedim ve yataktan doğrulup, ayaklarımı yataktan sarktım.
Elindeki kahvaltı tepsisini baş ucumdaki komodine bırakırken, "Acıkmışsındır." Dedi.
"Teşekkür ederim ama yemek yemeyeceğim," dedim ve banyoya doğru adımladım. Bir an duraksayıp Zehra'ya baktım, "Ca... Demir Arslan nerede?" diye sordum. Planımı uygulamam için onun burada olmaması gerekiyordu. Ya da beni göremeyecek olması gerekiyordu. "Uyuyor." Diye beni yanıtladığında kafamla onaylayıp banyoya girdim.
Yüzümü yıkarken kapanan kapı sesinden Zehra'nın gittiğini anlamamla hızla banyodan çıkıp odanın kapısını kilitledim. Vakit kaybetmeden balkonun kapısını açıp balkona çıktığımda etrafıma bakındım. Balkon ormana bakarken ormandan kaçmak için hazırlandım.
Tekrar içeri girip giyinme odasından canavarın bana iki beden büyük gelen siyah montunu giyip tekrar balkona çıktım, kapıyı arkamdan kapatırken, demir korkuluğu parmaklarımla sıkıca kavrayıp, bacağımı korkuluğun üstünden diğer tarafa uzattım. Ardından diğer bacağımı da üstünden geçirdiğimde yere son kez bakıp derin bir nefes alıp kendimi balkondan attım.
Yere düştüğümde ayaklarımın üstüne düşmek yerine sağ bacağım hafifçe burkulup dengesizce yere düştüm. Bileğim sızlarken dudaklarımdan küçük bir Ah! Kaçtı. Gözlerimi yumup acısının azalmasını beklerken uzaktan gelen ıslık sesiyle irkilerek etrafıma bakındım. Ayağa kalktığımda ağırlığımı hafifçe sağ bileğime verdim. Beni taşıyamayacak kadar hasar almamıştı ama yine de ağrıyordu.
"Hey! Sen?" Arkamda duyduğum sese döndüğümde karşımda Mert'i görmemle irkilip bir adım geriye gittim. Bakışları benim ile atladığım balkon arasında gezerken bir anlık şaşkınlık geçirip kıkırdadı. "Oradan atladım deme bana ufaklık?" Parmağıyla balkonu işaret ettiğinde mavi irislerini gözüme çekti.
Cevap vermek yerine gözlerine baktığımda dudaklarından bir küfür peydah olup kaşlarını çattı. "Atladın? Atladın ve ayağını incittin?" diye sorduğunda, bana şaşkınlıkla baktı.
"Atladım ve şimdi ise kaçıyorum!" Dedim sinirle ve birkaç saniye sonra bakışlarımı gözlerinden çekerek ormana doğru yürümeye başladım.
Arkamdan geleceğini düşünmüştüm ama kısa bir süre arkamdan bana bakıp kahkahayla eve girdiğini gördüm. Sağ ayağıma ağırlığımı vermeden ormana doğru hızla yol alırken korkuyla arkama bakınıp onun gelip, gelmediğini kontrol ediyordum. Ormana girdiğimde sık ağaçların arasından topallayarak ilerlerken kurtulduğuma hala inanamıyordum.
Ormana girdiğimden beri defalarca aynı yerde dolanıp durmuştum. Ormandan çıkış yolu yoktu sanki. Yorulmuş ve aynı zamanda acıkmıştım, bileğimin ağrısı da yürüdükçe katlanmış ve ayağımdaki botlar da bileğimi sıkıyordu.
Daha fazla dayanamayıp yere oturdum. Ayaklarımı uzatırken sırtımı kalın gövdeli ağaca yaslayıp kafamı gökyüzüne kaldırdım. Ağaçların arasından zar zor görebildiğim kara bulutlara bakıp ofladım.
Umutla etrafıma bakınırken, hangi tarafa gitmem gerektiğini düşünmeye başladım. Sık ağaçlara umutsuzlukla bakarken, uzaktan duyduğum sesle korkuyla irkilip etrafıma bakındım. İnsan sesleri değildi, sanki, sanki kurt uluyordu. Dikkatlice sese odaklandığımda arkamda duyduğum tıkırtılarla yerimden sıçrayarak ayağa kalktım. Endişe ve korkuyla etrafıma bakınırken arkamda duyduğum sesle donup kaldım.
"Sobe!" Dedi canavar.